Sputnik’in bağlı olduğu Rossiya Segodnya Uluslararası Haber Ajansı Genel Müdürü Dmitriy Kiselev, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’la röportaj yaptı, liderlere aynı sorular yöneltilerek eşit süreler verildi.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Kiselev’e demecinde mevcut durumu nasıl değerlendirdiğini, Erivan‘ın ölü sayısı ve bölgedeki yabancı paralı askerlerin varlığı hakkında hangi verilere sahip olduğunu anlattı. Ayrıca Paşinyan, mevcut gerilimin arkasında kimlerin, neden bulunduğuna dair iddialar ortaya koyarak Ermenistan tarafının ne tür bir uzlaşıya hazır olduğunu ve hiçbir koşulda taviz vermeyecekleri konu başlıklarını paylaştı.
İşte Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın, Kiselev’in sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde:
Sayın Başbakan, merhaba. Ermenistan ve tüm dünya için zor geçen bu zamanda sorularımızı yanıtlamayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. 27 Eylül’de beri devam eden askeri faaliyetlerin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tarafların kayıplar neler, esir sayısı çok mu?
Çok zor bir durum söz konusu. Her iki taraftan çok sayıda kayıp var. Dağlık Karabağ öz savunma ordusu, savunma yapıyor, savunmayı ve durumu organize ediyor. Durumun son derece zor olduğunu söyleyebilirim.
Yani tarafların kayıplarını ve esir sayısını şu anda tahmin etmek mümkün değil mi?
Birçok uzman, bunun kapsamı bakımından 21. yüzyılda eşi görülmemiş bir savaş olduğunu söylüyor. Çünkü burada, tanklar, İHA’lar, uçaklar ve helikopterler, zırhlı araçlar, toplar, roket topçuları vb. dahil her tür silah kullanılıyor. Ayrıca bu askeri faaliyetlere çok sayıda asker ve birlik dahil edilmiş durumda. Yani çok geniş çaplı ve çetin çatışmalar yaşanıyor ve şu anda Dağlık Karabağ öz savunma ordusu savunmayı elinde tutuyor. Türkiye ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ı yıldırım harekatla ele geçirme planlarının çöktüğünü söyleyebiliriz.
Sayın Başbakan, Azerbaycan tarafında yabancı paralı askerler ve teröristlerin savaştığı iddia ediliyor. Buna dair kanıtınız var mı ve Ermenistan tarafında yabancılar savaşıyor mu?
Bütün dünya bunu konuşuyor. Bu çok önemli bir nüans ve askeri faaliyetleri kimin ve hangi nedenlerle başlattığını anlamaya yardımcı olduğu için aynı zamanda önemlidir de. Elbette Suriye’den gelen terörist savaşçıların Dağlık Karabağ’a yönelik çatışmalara katıldığına dair somut kanıtlar var. Bu video kanıtlar, halihazırda sosyal medyada ve medyada yayınlandı. Artık Türkiye’nin bu çatışmanın ana sponsoru olduğu aşikar. Türkiye, bu terörist savaşçıları parayla tuttu ve Dağlık Karabağ’daki çatışma bölgesine gönderdi. Türkiye’nin kararıyla ve himayesinde, Dağlık Karabağ’a savaş açılmasına, saldırı başlatılmasına karar verildi.
Bunun nedenini anlamak önemli. Zira Azerbaycan ordusunun Dağlık Karabağ öz savunma ordusuna karşı tek başına savaşma kabiliyeti olmadığı aşikardı. Bu nedenle Türkiye, teröristleri, Türk askerlerini, ki onlar sadece askeri faaliyetlerin yönetimine getirilmedi, ve ayrıca doğrudan Türk ordusunun özel kuvvetlerini (sahada) bölgeye çekti. Bazı bilgilere göre, askeri faaliyetlere Pakistan ordusunun özel kuvvetleri de dahil oldu. Ben en azından Türkiye tarafından militanların dahil edildiğinin tüm dünyada kanıtlandığını düşünüyorum, zira birçok uluslararası medya halihazırda bununla ilgili haberlere yer veriyor.
Son günlerde, Çeçenistan ve Dağıstan’da militanların öldürüldüğü dönemde Rusya’dan, Kuzey Kafkasya’dan çok ilgi çekici bilgiler geldi ve bu militanların Rusya’ya yurtdışından, Suriye’den geldiği bilgisi elde edildi. Ben burada bu süreçle doğrudan bir bağlantı görüyorum. Şöyle ki, Suriye’deki militanlar, Türkiye Dağlık Karabağ’a karşı bir savaş açmak için Türkiye tarafından Dağlık Karabağ’daki çatışma bölgesine nakledildi ve şimdi bu militanlar Kuzey Kafkasya’da görülüyorlar. Bu, çok dikkat çekici bir bulgu olup durumun artık sadece Dağlık Karabağ’daki çatışmayla ilgili olmadığını, yerel anlamda onun ötesine geçtiğini gösteriyor. Bu artık bölgedeki ülkelerin birtakım çıkarlarını etkileyen tam teşekküllü bir bölgesel çatışma. Özellikle Rusya’nın buna çok dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ermeni tarafına gelince, elbette Dağlık Karabağ tarafında savaşan yabancılar yok. Yurttaşlarını desteklemek için diasporadan gelen bazı Ermeniler olabilir. Ama elbette onları paralı asker olarak göremeyiz.
10 Ekim tarihli Moskova mutabakatında çözümün temel ilkelerinden bahsediyor, lütfen bu ilkeleri anladığınız şekilde deşifre eder misiniz?
Bu ilkeler herkes tarafından biliniyor. Bunlar, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı, güç kullanmama veya güç kullanma tehdidinde bulunmama ve toprak bütünlüğüdür. Buradaki mesele, bu ilkelerin taraflarca nasıl yorumlandığı. Zira müzakere sürecinde farklı tarafların bu ilkeleri farklı yorumladıkları görüldü. Şimdiyse bu çok önemli ilkelerden birinin zaten ihlal edildiği bir durumla karşı karşıyayız. Bundan daha önce bahsetmiştim, bu Dağlık Karabağ sorununu çözmek için güç kullanılmaması veya güç kullanma tehdidinde bulunulmamasıdır.
Sayın Başbakan, uzlaşmadan bahsedersek hangi konularda uzlaşmaya gitmeye hazırsınız? Hiçbir şart altında taviz vermeyeceğiniz kırmızı çizginiz var mı?
Evet, böyle bir kırmızı çizgimiz var elbette, bu kırmızı çizgi Dağlık Karabağ halkının kendi kaderini tayin etme hakkıdır. Ermenistan her zaman uzlaşmaya hazırdı. En iyi bilinen uzlaşma girişimi ise Ermenistan’ın somut bir uzlaşmaya gitmeye hazır olduğu Kazan girişimiydi. Ancak Azerbaycan, o anlaşmaları imzalamayı reddetti, çünkü Dağlık Karabağ’daki Ermenilerin kendi kaderini tayin etme hakkını tanımak istemedi, şimdi de istemiyor. İşte Dağlık Karabağ halkının kendi kaderini tayin etme hakkı, bizim için asla taviz vermeyeceğimiz bir kırmızı çizgidir.
Somut bir uzlaşma derken hangi uzlaşmayı kastediyorsunuz?
Ermenistan’ın uzlaşmaya gitmeye hazır olduğunu söyledim. Siz de taviz vermeyeceğimiz kırmızı çizgimizin olup olmadığını sordunuz. Ben de evet, bu kırmızı çizgimizin Dağlık Karabağ halkının kendi kaderini tayin etme hakkı olduğunu söyledim.
Siz sadece kırmızı çizgiyi belirttiniz, herhangi somut bir uzlaşmadan bahsetmek, bunun örneğini vermek istemiyorsunuz, doğru mu anladım?
Biliyorsunuz geçenlerde yapılan Moskova Bildirisi’nde müzakere sürecinin yeniden başlatılmasına yönelik somut adımlar belirlendi. Biz de Dağlık Karabağ sorununun çözümü için böyle adımlar atmaya hazırız. Azerbaycan’ın yapmaya hazır olduğu orantılı bir uzlaşmaya biz de hazırız.
Teşekkür ederim, Sayın Başbakan. Bu savaşın inanılmaz acımasızlığından, bu acımasızlığın tarihe geçtiğinden, her iki liderin de tarihe bu son derece acımasız savaşın aktörleri olarak geçtiğinden bahsediliyor. Siz ise bütün bunlardan sonra nasıl anılmak isterdiniz?
Bu mesele şahsi hırslar meselesi değil. Bu çatışmanın sonucu Dağlık Karabağ sorununun uzlaşma temelinde tamamen çözüme kavuşturulmasını isterdim. Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan olmak üzere tüm taraflar için uygun nihai bir çözüm bulmamızı isterdim.
Sayın Başbakan, sormak istediğim tüm sorular sordum. Siz buna bir şey eklemek ister misiniz?
Tabii ki. İlk sorunuzu cevaplarken Türkiye’nin bu süreçteki hedeflerine dikkat çekmenin çok önemli olduğunu söyledim. Türkiye’nin 20. yüzyılın başında yaşanan belli olaylardan sonra Güney Kafkasya’ya geri dönüp orada Ermeni soykırım politikasına devam etme arzusunda bulunduğu kanısındayım. Bunun Türkiye’nin pragmatik bir hedefi olduğunu anlamak çok önemli. Duygusal bir hedef değil tamamen pragmatik, çünkü Güney Kafkasya’daki Ermeniler Türkiye’nin kuzey, doğu ve güneydoğuya yayılmasına mani olan son bir engel, çünkü bunun Türkiye’nin imparatorluk politikasının devamı niteliği taşıdığına eminim. Şu an Güney Kafkasya’da yaşananların tamamı, Türkiye’nin Akdeniz, Libya, Suriye, Irak, Yunanistan, Kıbrıs politikası bağlamında değerlendirilmeli. Söylediğim gibi, şu an tanık olduğumuz süreç yerel Dağlık Karabağ sorununun sınırlarını aşmış durumda, şu an sınırlar yeniden çiziliyor. Türkiye Güney Kafkasya sınırlarını yeniden çizmek, daha doğrusu Güney Kafkasya’nın tamamını kendi kontrol altına alıp kuzey, doğu ve güneydoğuya yönelik yayılmacı politikası için bir üs olarak kullanmak istiyor. Bu durumun Rusya Federasyonu başta olmak üzere birçok ülkenin ulusal güvenlik çıkarlarını doğrudan etkilediği kanısındayım. Çeçenistan ve Dağıstan’dan gelen haberleri hatırlatmam tesadüf değil. Suriyeli militanlar Çeçenistan ve Dağıstan’a nereden geldiler? Dağlık Karabağ çatışma hattından geldikleri ortada. Asıl soru şu ki bunlar tesadüf mü yoksa Rusya’nın dikkatini şu an Dağlık Karabağ’da yaşananlardan başka yöne çekmek için Kuzey Kafkasya’yı istikrarsızlaştırmak amacıyla planlanan bir eylem mi? Bu, Rusya’nın değerlendirmesi gereken çok önemli bir konu.
Sputnik TR
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
21 gün önceKÖŞE YAZARLARI
22 gün önce