Bakıyorum da dinamizmi ve değişimi talep edenlerle, statükonun muhafazasından yana olanların, arasında boğulmuş bir durumdayız.
Türkiye ve Türk ulusu, çok şükür, değişimlere açık, dinamik ve çevik bir ahlakın mirasçısıdır ki bu mirası ebede giden her bir anda, artırarak geleceğine teslim etmektedir. İnsanlık ailesinin yüksek mirası olan tekâmül, ulusların bazı dönemlerinde hızlanmış, bazı dönemlerinde ise yavaşlamıştır. Osmanlı tarihindeki yükselme, duraklama, gerileme ve yenilenme dönemi (Türkiye Cumhuriyeti) bunun apaçık bir göstergesi ve delilidir. Değişim ve gelişimin hız kazandığı dönemlerden birisi, hiç şüphesiz değişimi ve değişimdeki hızı anlatan, Mustafa Kemal’in “az zamanda çok ve büyük işler yaptık” ifadesiyle hafızalarımızdaki yerini bulan Cumhuriyetimizin ilk yıllarıdır. Eğer o dönemdeki değişimler, değişimden etkilenecek toplum bireylerine, bugünkü teknolojinin hızında aktarılabilseydi, başlardan sarık ve yüzlerden peçe bu kadar çabuk ve sessiz kalkmazdı. Şükür ki Mustafa kemal, yayılmacılığa değil yayıncılığa önem veren, kavrayışı serbest bir lider olduğundan, değişim yani “devrim” düşüncelerini ve bunun gereklerini halkın isteklerine uyarlayarak bizzat halka anlatmıştır.
Gelişime karşı durmak, duraklamak ve dolayısıyla da gelişen dünya karşısında “İRTİCA” etmek yani gerilemektir. Muhalefetin gerekliliği, toplum değerlerini muhafaza ederken ki bu muhafazakârların görevidir, toplumun geri kalmasını önleyecek tedbirleri alan hükümeti, almak istediği tedbirlerin zarar ve yararlarını halkın görüşüne sunarak, buna karşı, gerekçeleri ve rezervlerini ortaya koyacak biçimde, milletin bilincine ve istikbaline katkı yapmaktır. Muhalefet bunu yaparken, hükümetin icraatı, bir yeniliği içeriyorsa, yapılmasına karşı çıktığı icraatın, toplumun talebine uymadığını topluma anlatarak, daha uygun bir teklifle, milletin önünde bir seçenek oluşturmak olmalıdır.
İktidar ya da muhalefet etmek; hırs, haset, kin, kibir, intikam gibi noksan duygularla yapılamayacak kadar yüksek erdemlerdir. Muhalefet, iktidarın sadece muhalefet edeni değil, “Halefi” olduğunu da bilerek muhalefet etmeli ve salt karşı çıkma güdüsüyle, toplumun gerek ve gerçeklerinden perdelenmemelidir. İktidarsa, elinde bulundurduğu kudretin kadrini bilmeli, icraatlarıyla sahip oluğu iktidarın kapsayıcılığından ve milletin iradesinden perdelenerek karanlıkta kalmamalı ve toplumun istikbalini de karartmamalıdır.
Siyaset “gözleri, gördükleriyle, kulakları duyduklarıyla, dilleri söyledikleriyle ve akılları düşündükleriyle perdelenmiş, sınırlı kimselerin uzak durmasını gerektiren hassas bir yapıya sahiptir. Siyaset; iktidar ve muhalefet kanatları olan, bir ülkeyi, milletiyle birlikte uzak ufuklara taşımak için yaratılmış kuş gibidir. İktidar ve muhalefet kanatlarının bağlı olduğu kuyruk, o kuşa yön veren iradenin gerçekleştiği milletin meclisidir. Kuyrukta yani iradede bir arıza olursa, bu millet yönünü kaybedecek, kanatların birinde kırık veya hasar oluşursa ülke yükselemeyecektir. (Kuşun başı milleti gönlüdür)
Bundan dolayı, millet bahçesine âşık olan siyaset bülbüllerinin şakımaları, bu bahçenin nadide gülleri olan gençlerinin geleceğini göremeyecekleri perde olmayıp tersine, adalet ve insafın su gibi cari olduğu, istikbali aydınlatan güneş gibi onların akıl ve gönüllerine doğmalı, karanlıklarını yok ederek geleceğe güvenle bakmalarını onlara anlatmalıdır…
HABERLER
16 saat önceHABERLER
16 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce