DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

164 okunma

Ramazan İncileri

ABONE OL
10/08/2010 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk milleti tarih boyunca pek çok şeye örnek olmuştur. Bunlardan biride mahyalarımızıdır. Ramazan ayı boyunca cami minareleri arasına gerilen iplerin üzerine ampuller vasıtasıyla dini önem taşıyan söz ya da sembollerin ışıklandırılarak yazılmasına “MAHYA” denir.

Kaynaklara Göre Mahyanın İlk Kuruluşu…

İlk mahyanın kuruluşuna dair kaynaklarda yer alan en yaygın rivayet şu şekildedir;

Sultan I. Ahmet döneminin meşhur hattatlarından Fatih Camii müezzini Hafız Kefevî son derece sanatkârane işlemiş olduğu bir levhayı padişaha sunar. Levhayı çok beğenen Sultan I. Ahmet Hafız Kefevî’den levhayı ışıklandırarak kendi yaptırdığı Sultanahmet Camii’nin minareleri arasına asmasını ister. Kandillerle ışıklandırılan levhanın Sultanahmet Camii’nin minareleri arasına asılmasıyla da ilk mahya kurulmuş olur.  Kaynaklara göre bu olay 1616 ile 1617 yıllarına denk gelmektedir.

İlk mahyanın kuruluşuna dair başka bir rivayet daha vardır. Bu rivayeti bilginiz olsun diye yazıyorum. Devrin padişahı III. Ahmet’in sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın yayınladığı bir emirnameye dayanır. Lale devrine ait olan bu emirname mahyalarla ilgili en eski belge niteliği taşır ancak onun bizi ilk mahyanın kuruluşuna götürdüğü söylenemez. Çünkü belgede aynı anda bütün selâtin camilere mahya kurulması emredilmektedir. İstanbul’da sayıları artık çoğalan selâtin camilerin her birine aynı anda mahya kurulması için de elbette bu sanatın artık olgun bir hale gelmiş olması ve ustalarının da yetişmiş halde olması gerekmektedir. Bir anda mahyaların icat edilip, tüm selâtin camilere aynı anda kurulacak donanım ve birikimin oluşamayacağı da açıktır. Devrin teknik şartları göz önünde bulundurulduğunda mahya kurma işinin ne denli zor olduğu ve beceri gerektirdiği aşikârdır. Bu zorlu sanatın bir olgunlaşma sürecinin olması gerektiği göz önünde bulundurularak mahyaların tarihinin daha eskilere dayandığı sonucuna varılır.

Nedir Bu Selâtin Camisi…

Selâtin camisi; Masrafları savaş ganimeti ile karşılanarak inşa edilen camilerdir. Döneminde herhangi bir zaferi olmayan sultanlar, Selâtin Camiisi yaptırmaktan utanırlarmış. Sultan III. Murat kendi döneminde büyük bir zafer kazanmadığı için Selâtin Camiisi yaptırmaktan utandığı için şehzadelik yıllarını geçirdiği Manisa da Şehzade Camii yaptırmıştır. Tabi bu örneğin tam tersi hareket eden sultanımızda olmuştur. Mesela I. Ahmet döneminde herhangi ciddi bir zafer kazanılmamasına rağmen Ayasofya’nın karşısına Sultan Ahmet Cami yaptırılmıştır. Halkın bu duruma tepkisini önlemek için de Camiinin Celali İsyanlarının bastırılmasını kutlamak amacıyla yapıldığı söylenmiştir.

18.yüzyıldan sonra Selâtin Camilerinin yaptırılması gelenek olmaktan çıkmıştır. Halk arasında “Param olsa ben bile Selâtin Camii inşa ettiririm” şeklinde sözlerin çoğaldığını öğreniyoruz.

Yabancılar Hayrandı…

Mahya ve Mahyacılık Türk’ün kültüründe önemli bir yer almıştır. Mahyanın estetiği yerli, yabancı herkesin hayret ve hayranlığını kazanmıştır. Bir yabancı seyyah “Türklerin dünyada sevilmeye ve sayılmaya layık hiçbir medeni varlıkları olmasa bile, gökyüzündeki yıldızları indirip minareler arasına düzerek yazı yazıp, şekil yapmayı akıl etmeleri bile ne yüksek insanlar olduklarını bildirmeye kâfidir” demiştir.

Mahya Kelimesinin Kökeni

Mahya kelimesinin kökeni hakkında gazeteci ve yazar Ahmed Rasim’in bu konuda görüşlerini aktarmak istiyorum. Ahmed Rasim “mahya” kelimesinin Farsça “mahiye” kelimesinden türemiş olabileceğini yazmıştır. Mahiye ise Farsçada “aya özgü” veya “ay gibi” anlamlara gelmektedir. Yine mâh kelimesinin Farsçada ay anlamına geldiği ve Osmanlı edebiyatında aydınlığı, güzelliği, yüz aydınlığı ve güzelliğini temsil eden bir anlam olarak çokça kullanıldığı göz önünde bulundurulmalıdır. Arnavut asıllı Osmanlı yazar, ansiklopedist ve sözlükçü Şemseddin Sami ise Kamus-ı Türkî adıyla bilinen sözlüğünde yer alan bilgilerle Ahmed Rasim’in bu düşüncesini doğrulamaktadır.

Mahyaların “Siyasallaşması” nın Tarihi

Cumhuriyet devrinde ise mahyalar devletin mesajlarını halka ulaştırdığı bir pano gibi kullanıldı. Liderlerin adları minareler arasına yazıldı, Sultan Ahmed Camii`nin minareleri arasına ‘Para biriktir` mahyası, Fatih Camii minarelerine Cumhuriyetin `30. yıl kutlu olsun`, Edirne Selimiye Camii’ne `Atatürk` ve `Var ol İnönü` mahyaları asıldı.

Araştırmalarım sonucunda mahyalardan verilen mesajların dönemlere göre değiştiğini gördüm. Örneğin Millî Mücadele yıllarında ‘Yetimleri koru, Şehitlere Fatiha, Hilal-i ahmeri unutma(savaş zamanında), Para biriktir, Yerli malı kullan’ gibi yardımlaşma ve savaş mağdurlarını gözetmeye dönük mesajlar, vurgular vardı.

6.Ekim.2009 yılında gazetelerde ve internet haberciliğinde çıkan haberlere göz gezdirdiğimde başka bir örneğe rast geldim. Henüz siyasette Kürt açılımı konuşulurken, camilerde alışılmamış mahyaları görmeye başlamıştık. Süleymaniye Camii’ne İstanbul’un Kurtuluş Günü’ne izafeten “Ne mutlu Türküm diyene” diyen mahya asılmıştı. Bu mahyanın Kürt açılımına tepki olarak asıldığını düşünenler oldu. Kimilerine göre ideolojik bir yaklaşımdı kimilerine göre de sesini duyurmanın en etkili yoluydu.

Mahya Nasıl Yapılır

Mahyacı, yazı veya şekli önce kareli kâğıt üzerinde planlar. Her bir kareye isabet eden çizgiye göre yapılacak düğümleri hesaplar. Sonra ayrı ayrı iplere kandiller (lambalar) dizilir. Böylece harf ve çizgiler sırasıyla minareler arasındaki yerini alır. İşte o zaman mahya ustaları bir ömür boyu kazandığı hünerle, aylardan beri büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde hazırladığı tasarılarını uygulama alanına koyarak, sema ekranında sergiler. Bütün bu işler eskiden bir sır, bir rekabet ve bir yarışma havasını da taşırdı. Her gece yeni bir mahya kuranlar olduğu gibi, teravih namazından önceki mahyasını, teravihten sonra yeni bir mahya ile değiştirme ustalığına sahip, mesleğinin aşığı, sanat rekabetine gönül vermiş ünlü mahyacılar da vardı. Usta mahyacılar, namazdan önce gerdikleri mahyayı, herkes teravihte iken, birkaç saat içerisinde yenisiyle değiştirirdi. Diğer camilerin mahyacılarına bir bakıma tatlı bir meydan okuyuş anlamına gelen bu gösteriyle, unutulmaz ramazan gecelerine renk ve heyecan katarlardı.

 

 

Türk’ün Kültüründe Mahyanın Önemi

Türkler; minarelerde bazı özel geceleri kandil yakmayı düşündü. Nitekim II. Selim zamanında veladet, miraç, berat kandillerinde ve bayramlarda minare ve camilerin kandiller ile süslenmesiyle başlar. I. Ahmet bundan pek hoşlandığı için, bütün camilerde aynı usule riayet olunmasını emrederek bunu mecburi bir kaide haline koymuştur. Kandille aydınlatma işi yalnız camilere mahsus olmayıp, II. Mahmut zamanında, mübarek gecelerde herkesin kapılarının önlerini kandillerle aydınlatmaları adet olmuştur.

Türkiye’nin diğer yerlerindeki mahyacılık hakkında da sabık Mebani-i Hayriye (hayır amaçlı binalar) müdürü Esat Bey’in verdiği bilgiye göre; Mahya Türkiye’den başka yerde yoktur. Edirne, İstanbul ve Bursa’da ve bir ramazana mahsus olmak üzere Konya’da kurulmuştur. Rumeli’de Siroz’da da kurulmuştur. Talep üzerine, Süleymaniye kayyumu ve mahyacısı Mısır’a da gitmiş, lakin minare araları açık ve kâfi derecede olmadığından iyi mahya kurulamamıştır.

Mahya sözlerine ilave olarak; tarihimize şan ve şeref veren milli günlerin akşamlarında da halka ümit, heyecan ve güven veren mahyalar kurulurdu. Felaket günlerimizde bile, halkın duygu ve düşüncelerini dile getiren mesajları mahya olarak kuran mahyacıların adı hâlâ rahmet ve minnetle anılmaktadır. Halide Nusret Zorlutuna “Mahyalar içinde bir mahya vardır ki, ömrümce unutamam; İstanbul’un mütareke felâketi içinde bunaldığı bir ramazandı. İstiklâl savaşı, Anadolu ufkunda bir umut güneşi gibi kâh parlıyor, kâh sönüyordu. Bir gece, teravih namazından çıkanlar Beyazıt Camii’nin minareleri arasında bir şaheser beyit gördüler. Binlerce Müslüman yürek o gece bu duaya hıçkırarak “Âmin…” dedi şeklinde satırlarıyla, o iki dizelik mahyada, asil Türk milletinin maşeri vicdanını, bir milletin uyanış müjdesini de sezer. İşte o karanlık gökte ışık ışık parlayan beyit aşağıdaki gibidir:

“Ta ki yükselsin ezanlarla müebbed namın
Galip et! Çünkü bu son ordusu İslâm’ın”

Makalemi Mehmet Gökalp’ın mahyalar karşısındaki duygularını dile getiren şu mısralarıyla noktalayayım:

Bir şehrayin var…
İki minare arasında.

Ayet ayet kalbimize yazar,
Mukaddes gecelerin manasını;

Bu nokta nokta ışıklar.
Lacivert zemine işlenmiş

“Allah’a İman’ın her harfi
Kamaştıran böyle gözlerimizi

Işık dolu, şanlı, büyük gecenin
İçimize doğan parlak güneşi

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP