Ey İnsanoğlu! Sizlerin ruhu her daim genç kalsın! Ruhunuzun derinliklerinde yaşamın gerçek olan güzellikleriyle dolsun! Sizleri geçen haftalardan hatırımda kalan hislerimi paylaşmak istiyorum. Havaların kötü bir şekilde soğuduğu, yağmurun her gün yağdığı ve de bembeyaz olan karların yeryüzünü adeta bir çarşaf gibi her tarafı kapladığı zamanlardan yazıyorum sizlere bu gün. Anlam vermekte güçlük çekiyorum. Öyle ki sanki bizlerin de yürekleri gittikçe her şeyden soğuyor mu ne? Bizler artık hiçbir şeyi görmez olduk. Gördüğümüz şeyleri bile görmezden gelir olduk. Gördüklerimiz olduğunda bile bakıp da hiçbir şekilde anlamaya çalışmayıp adeta üşenir olduk. Kendi dilimizle dur durak bilmeden bir şeyleri söylerken, kulaklarımızla da çevremizdekilerin seslerini işitmeye hallerimiz kalıyor. Sanki hepimiz kendi ellerimizle kulaklarımızı kapatmış, gözlerimizi de yummuş gibiyiz. Hiçbir şeyi dinlemeden söylemenin, boş boş gürültüler savurmanın ne anlamı olabilir ki? İnsanoğlunun hayatına nasıl bir katkısı olabilir ki? Oysaki karlar her yağdığında apartmanların köşelerine sığınmakta olan kedicikler ve köpeklerin görülmeleri içimizi yaralar gibi. Ya sokaklar da ayakkabısız olan çocukların okula gitmelerine ne dersiniz? İncecik olan karın üzerinde narin olan ayak izlerini bırakarak yürümekte olan ve o soğukta yerlerde bir parçacık ekmek ya da yem arayan serçelerin arayışlarını görmeye ne dersiniz?
YİNE VE YENİDEN KAR YAĞARKEN!
Yine o karlı günlerden bir gün. Yine bir gün bir sokak köpeğine rastladım yolun tam da orta yerinde. Yolun üzerinde olup, yolu adeta ikiye ayıran ağaçların tam da dibinde öylece yatmış olan köpek. İlk başta ne güzel uyuyor diye içimden geçirdim. Yanına yaklaştığım da bedeninin yarısı bembeyaz karla kaplandığı için anladım ki o artık yaşamıyor, ruhunu teslim etmiş olduğunu. O zavallı köpek belki o karın soğuğundan, belki de bir parça ekmek bulamadığından ölmüştü, can vermişti, kim bilebilir ki? Kim bilmek ister ki? Dışarısı adeta buz gibiydi… Dışarıda acımasız esen bir rüzgar, hançerleyen bir soğuk, yüzünü kesen bir fırtına vardı. İşte o soğukta ayakkabısız ve yırtık ayakkabılarla okula giden çocuklar, üzerlerinde elbiseleri olmayan insanlar, evleri olmayan milyonlarca masum insan her tarafı beyaza büründürmüş olan karlı ve soğuk hava da yaşamlarını adeta zorla da olsa sürdürmeye çalışıyorlar. Hiç düşündünüz mü? Buzlu, soğuk ve de karlı olan yollarda zorluklarla mücadele ederek yürümeye çalışırken nedir acaba şu hayatın anlamı diye kaç kez düşündünüz? Ya da hiç düşündünüz mü? Yahut hiç düşünebildiniz mi? Yaşamak sadece öylece yaşayıp gitmek midir insan olarak yapmamız gerekenler? Hayat; birbirimizi sevmek midir, yoksa birbirimize güvenmek mi? Yoksa herkese yeryüzüne tüm dünyaya kalıcı bir eser bırakmak mı? Belki de aslında öyle bir hayat yaşanmalıdır ki; yağan karda yürüyüp de izini asla belli etmemektir hayat. Her daim mütevazı olmaktır olabildiğince… Öyle ki hiç kimse bilmeden, her daim izini gizle tutaraktan, izini belli etmeden, ışığı, güzel olan her şeyi ve geleceğin o mis kokulu baharlarını saçmaktır toprağa. Kendisine bile söylememeli, yaptığın fedakarlıkların karşısında susmalısın. Bu yollarda bir gün yapıp da ettiklerinin ertesi günlerde lafını bile etmemektir. Unutmayın! Hayatınızın bir sonraki durağında daima daha iyisini, daha güzelini, daha insancıl olanı, daha da muazzam olanını yapmayı hedefleyin ki ruhunuzun derinliklerinde gerçek olan bir yaşam olsun. Eğer ki sizler ruhlarınızın genç ve de canlı kalmasını istiyorsanız, çürüyüp de yok olmasını istemiyorsanız daima güzel ufukları aramalısınız. Ruhunuz her daim genç kalmasıyla birlikte insanlığınızı yitirmediğiniz güneşli günler diliyorum…
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
21 gün önceKÖŞE YAZARLARI
22 gün önce