Asrın getirdiği tereddüt ve problemler gönülleri çok yordu. Kıyamete değinde yormaya, devam edecek gibi. Herkes de bu gönül yorgunluğundan, huzursuzluklardan hissesine düşeni fazlasıyla alıyor. Maişet kaygısı, manevi, siyasal, sosyal ve ekonomik problemler ve tereddütler çoğu zaman Allah’ın lütfettiği güzellikleri görmemize de engel olmakta. Gerçek anlamda huzuru iliklerimize kadar yaşamanın neredeyse imkânsızlaştığı bir zaman dilimini idrak etmekte insanoğlu. Bir lahzada olsa sıkıntılardan uzaklaşıp, güzelliklerin farkına varabilmek, yorgunlukların umutsuzluğa dönüşmesini engelleyebilmek adına bu haftaki köşemi şiir penceresinden görünen Rumeli’ye ayırmak istedim.
Aslına bakacak olursak Türkiye’de yaşayan biz Evlad-ı Fatihanlar için Rumeli, amansız bir kara sevdanın adıdır. Nazenin bir gelin edasında, pırıl pırıl bir vatandır. Kınalı bir kuzudur. Hasretin, gurbetin, sılanın yüreklerimizdeki derin sızısıdır. Duygu dünyamızın yegâne hüznüdür. Ninelerimizin çeyiz sandığında ipek kumaşlara sarmaladıkları değerli mücevherler gibidir. Unutmadığımız, unutamadığımız bir coğrafyadır Rumeli.. Namı diğer Paşaeli. Birçoğumuz oraları belki göremedik. Atalarımızın anlatımlarında görmeden sevdik. Osmanlı şiirinin şehrengizlerinde bildik, tanıdık ve sevdik. Evliya Çelebilerin, Kâtip Çelebilerin, İshak Çelebilerin, Hayretilerin, Usulilerin, Hacı Dervişlerin mısralarında hissedebildik. Güzellemelerinde, dörtlüklerinde sevdalandık Urumeli’ne eline. Gelin onların penceresinden gördükleri ne göz atalım.
ALTAY SUROY’UN GÖZÜYLE
Kosova’nın bağrından kopmuş ozanımız Altay Suroy’un hissiyat damlalarına kulak verelim;
“ Dilimizin vatanında yabancıyız
Balkanlıyız, Rumeliliyiz biz,
Türkçemizle yaşamak için direniriz elgin ellerde
Misafirlikte kalan çocuklarız
Çekilen okyanuslardan kalan gölcükleriz
Ne başımız var ne de gövdemiz”…
YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Hadi birde Yavuz Bülent Bakilerin “ Bizim Türkümüze” adlı mısralarından bilmeye çalışalım Balkanları;
“ Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan’dan beri
Üsküp’te, Estergon’da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri…
Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna’ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir…”
MEHMET AKİF ERSOY
Balkan Savaşı başlayınca üç büyük camide vaaz eden, Ecdad toprakları bir bir elden çıkmaya başlayınca, Mehmetçiği gayrete getirmek için mısralar düzen Milli şairimize değinmeden olmaz;
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir.”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
…
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
HABERLER
5 saat önceHABERLER
5 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce