Biyografi kitaplarının kahramanlarının kâhir ekseriyetinin okul hayatındaki başarısı hemen dikkat çeker. Öğretmenlerin “adam olacak çocuk”u derslerdeki notundan, başarısından, sorduğu sorulardan anladığını, hissedebildiklerini söyleyebiliriz. Gel gör ki öbür yandan okul hayatında başarılı olamamış hatta okul hayatı yok denilecek kadar az olanların içerisinden ne deryaların ne beyinlerin ne cevherlerin çıktığına da şahidiz. Bir eğitimci olarak okuduğum biyografi kitaplarından sonra sınıftaki öğrencilerin ahvaline bakıp “adam olacak çocuk” tahmini yapmanın zorluğunun farkına vardım. Okulda eğitim-öğretim boyunca öğreneceği bilgi, beceri ve davranışları daha sonraki dönemlerde kazananların hayat okulundaki başarısı artmaktadır. Türk Sanayicilerinin seçkin örneklerinden merhum Sakıp Sabancı da sağlık şartları [1] ve -o dönemki kendince makul şartlar dolayısıyla- liseden ayrılarak okul hayatına son verir. Sakıp Sabancı, ömrünün ilk 52 yılını, babası Hacı Ömer Sabancı’nın kişiliğini, iş hayatını, Sabancı Holding’in kuruluş hikâyesini, Sabancı Holding’in başarısını yazmış olduğu ilk kitabında anlatır. [2]
BABANIN KİŞİLİĞİ
“Hacı Ömer Sabancı Holding Anonim Şirketi”ne babalarının ismini vermeleri nezaketinin, babalarına duydukları ihtimamın çok ötesinde bir durum olduğunu kitabı okuyunca öğrendim. Kitapta Sakıp Sabancı’dan daha çok babası Hacı Ömer Sabancı’nın kişiliği, sanayi ve ticari yaşantısı daha öne çıkıyor. Babası Hacı Ömer Bey’in ibretlik yaşantısı bulunmaktadır. Cumhuriyetin doğumundan birkaç yıl önce Hacı Ömer çalışmak için Kayseri’nin Akçakaya Köyü’nden Adana’ya gelir. Fabrikada pamuk işçiliğinden başlayıp fabrikatörlüğe uzanan hayat hikâyesi boyunca durmak bilmeksizin çalışır. Oğlu Sakıp Bey’in deyimiyle “Hamuru tasarrufla yoğrulmuş, işine mecnun biridir.” Sakıp Sabancı’nın kişiliğinin ve çalışma ahlakının azımsanamayacak bir kısmını babasından aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Babasının “ticarette siyaset, siyasette merhamet olmaz.” sözünü kulağına küpe yapıp kendisini hiçbir zaman aktif siyasetin rüzgârına kaptırmadığını biliyoruz. Gayet mütevazı bir yaşantısı olan Hacı Ömer Bey’in yeri gelip üzerine bir yeni elbise almamasına rağmen antika eşyalara, sanat eserlerine çok para vermesinden sanata olan tutkusunu hemen sezebiliyoruz. Hatta antikacı ve müzayedeci Aret Portakal’ı[3] kendisine sanat danışmanı olarak alır. İşlerinin ve ikametgâhlarının Adana’da olduğu dönemde bile Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın Emirgan’da yaptırdığı, kendilerinin deyimiyle “atlı köşkü” Paşa’nın torunu İffet Hanım’dan satın alır. Bu köşk alındığı sırada oğul Muhlis Sabancı Bey 3 bin metrekarelik evi değil de niçin 22 bin metrekarelik köşkü alıyoruz sorusunu baba Sabancı’ya yöneltir. Hacı Ömer’in verdiği cevap gayet ilginçtir: “Büyük yer, büyük arsa her zaman iyidir. Büyük arsaya rahmet fazla yağar. Büyük yerde insan daralmaz. Evin büyüğü iyidir. Adamın büyüğü de iyidir. İnsan iş tuttu mu büyük tutmalı. Aile dediğin büyük olmalı. Büyüğü idare edenin kârı da büyük olur’ dediğini sonra da ‘…yalnız burnunu büyütmeyeceksin’ diye nasihat verdiğini” (s.83) Bu köşkte birçok sanat, kültür, siyaset ve devlet adamı ağırlanır. Örneğin bu köşkte devrin Irak Kralı Faysal ile Başbakan Nuri Paşa gibi birçok yabancı misafir de ağırlanır.
CELAL BAYAR’IN SÖZLERİ
Hacı Ömer döneminde açılan Bossa fabrikasının açılış töreninde konuşma yapan üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın: “Hacı Ömer, bu eseri meydana getirdiği için, böylesi eserlerin yapımına devam etmen için Allah benim ömrümden alıp senin ömrüne eklesin.” dediğini belirtir.(s.319) Sakıp Sabancı, babasını anlatırken en çok askerî ve bankacı mahfilinden arkadaşı olduğunu vurgular. Bu arada Sabancı Holding, bünyesinden epey siyaset ve devlet adamı da çıkarır. Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal, Eski Başbakanlarımızdan Naim Talu, Eski Başbakan yardımcılarından Medeni Berk, Eski Ticaret Bakanlarından Ahmet Dallı ve Cihat İren, Eski Bayındırlık ve İskân Bakanlarından Safa Giray, Eski Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler siyaset öncesi ve sonrası dönemlerde Sabancı Holding’de çalışmışlardır. Gerek günümüz gerek Hacı Ömer Bey’in yaşadığı dönem itibariyle iş ahlakını çocuklarına aşılamaya çalışan baba ülkemizde ne yazık ki çok azdır. “Sabancı”nın bir dünya markası haline gelmesinin ipuçları Hacı Ömer Bey’in çocuklarına çocukluklarında iş ahlakı mayasını çalmasından gelir kuşkusuz. Sakıp Bey bu durumu şöyle izah eder: “Biz biraz büyüyünce, babam sabahın saat dördünde, gün ağarırken bizi kaldırır, pamuk almaya götürürdü. Taş köprünün başında sıcak bastırmadan Adana’ya pamuk getiren arabaların üzerine çıkar, pamuğun iyisini, kötüsünü ayırmaya çalışırdık. Arkadaşları ‘bu yaşta bebeler pamuktan ne anlar’ diye takıldıklarında babam ‘alışsınlar..’ derdi. Köprübaşından ahşap ve döküntü borsa binasına yönelirdik. İşimiz bittiğinde gün ağarmaya başlardı. Adana barlarında eğlenen, para yiyen toprak ağalarıyla onların çocukları yorgun, tükenmiş evlerine dönerlerdi o saatlerde.” (s.42)
Merhum Sakıp Sabancı’nın birçok kişinin bildiği gibi çocuklarından ikisi özürlüdür. İlk zamanlarda bu duruma oldukça üzülür. Çakı gibi duran, raprap yürüyen askerleri gördüğünde oğlunun durumu aklına geldikçe hüzünlenerek ağladığını beyan eder. Günlerden bir gün işyerinde kendini tutamayıp ağlayınca Yüksek Mühendis Muammer Dolmacı kendisine şunları söyler: “…’Bu Allah’ın çizgisi. Sen değiştiremezsin. Ama damdan düştün, bağrın yanıyor. Diğer damdan düşenlerin de bağrının yandığını bil. Sen imkânın olduğu için, tüm kapıları sonuna kadar zorlamış, en sonunda gerçeği öğrenmişsin. Ama imkânı olmadığı için tüm kapıları zorlayamayan, kapıların ardında ümit olduğunu sanıp yüreği yananlara yardımcı olmak senin görevindir.’ dedi.” (s.81) Bunun üzerine Türkiye’de spastik engelli çocuklar üzerine kafa yormaya başlar. Akabinde de Sabancı Vakfı bünyesinde “Erol Sabancı Spastik Çocuklar Tedavi ve Eğitim Merkezi”ni kurarlar. Şirketleri kurumsallaşıp her geçen gün büyümeye başlayınca kendi bünyelerine ait bir vakıf kurmaya karar verir. Bu vakıf 1985 yılı itibariyle okul, öğrenci yurdu, kültür sitesi, kütüphane, spor tesisi gibi kalıcı 33 esere imza atar. Sakıp Sabancı bu vakfın doğum öncesinden bahsederken 1964 yılında Japonya gezisindeki Büyükelçimiz Melih Esenbel’in kendisine ettiği bazı nasihatleri unutmaz: “İşinde başarılı olmuş, işini yoluna koymuş bir iş adamının bazı sorumlulukları vardır. Ben işimi yapıyorum, benim görevim işimde başarılı olmak diyerek, toplumsal sorumluluklardan kurtulamaz. Bu sorumluluklardan ilki, seçimle gelinen yerlere en layık kimselerin oturmasına gayret etmektir. Japonya’da başarılı iş adamları öncelikle meslek kuruluşlarında, sonra mahalli idarelerde ve nihayet parlamentoda en lâyık kişilerin bulunmasına ilgi gösterirler.”(s.220) “…Mektep yapacaksın, üstüne yazacaksın, Sabancı Mektebi diye. O yazı sadece gösterişi amaçlamamakta… Bir davetiye çıkarma niteliğinde, o tarafının ağır bastığını kabul edeceksin. Mesajın 50 milyon insandan, milyonda bir kişiye ulaşsa, yılda 50 okul yapılır.”(s.248)
Prof. Dr. Siyami Ersek, Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Mümtaz Zeytinoğlu, İdil Biret, Suna Kan, Leyla Gencer, Cemal Reşit Rey, Hayati Tabanlıoğlu, Münir Nurettin Selçuk, Burhan Felek, Yaşar Doğu, Celal Atik, Adnan Kahveci gibi iş, tıp, sanat ve spor dünyasının önde gelen kişilerinin büstlerini İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’ne yaptırması da Sakıp Sabancı’nın babası gibi sanata düşkün olduğunu belirtisidir. Ayrıca gittiği tiyatro oyunlarında sanatçılara çiçek yaptırarak sanatçıları mutlu etmeye çalıştığını vurgular.
Sakıp Sabancı, kitabında, yaptıklarının dışında yapamadıklarını da açık yüreklilikle söyler. Burada da hantal bürokrasi karşısına çıkar. Kendisini yetiştirmeye çalışan Sabancı ömrü boyunca 13 kitap yazarak, birçok konferans vererek, radyo ve televizyon programlarına çıkarak birikimlerini kamuoyuyla paylaşır. Son olarak kendisine rahmet dileyerek gençlere ettiği 10 altın nasihatle yazımı bitiriyorum:
1. Sağlıklı olun.
2. Manevi güce inanın.
3. Birlik konusuna önem verin
4. Bilgili olun, lisan öğrenin.
5. Hedefinizi belirleyin
6. İşinize sahip çıkın.
7. Hangi işi yapacaksanız, o işi “en iyi bilenlerle” işbirliği yapın.
8. Beraber çalıştıklarınıza güvenin.
9. Kurumlaşın.
10. Tasarruf yapın. (s.308–311)
[*] Eğitimci, Eposta: ikizkuyu@yahoo.com
[1] Lise yıllarında Zatürre hastalığına yakalanır. 3 yıl boyunca her okul döneminde 3-5 ayı yatakta geçtiği için 3 yıl üst üste sınıfta kalır. Daha sonra da okuldan ayrılır.
[2] Sakıp Sabancı, İşte Hayatım, 367 sayfa, 2. baskı, Radar Reklam A.Ş. tarafından düzenlenip Aksoy Matbaacılık A.Ş.’de basılmıştır.
[3] Kitapta “Baba Portakal” diye bahseder. Bu aile yüzyıllık müzayedecilik ve antikacılıkla uğraşır. Bugün “Portakal Sanat ve Kültür Evi”nin işletmesinin sahibi olan Raffi Portakal kızıyla birlikte bu işi yapmaktadır. 4 kuşaktır bu işi yaptığını bir gazete haberinden öğreniyoruz. http://www.milliyet.com.tr/2002/03/21/pazar/apaz.html
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce