“Masaya mağlup taraf olarak oturmakla mevcudiyetimizi ayakta tutabilecek bütün imkânlarımızı bir çırpıda feda edip ileri sürülen öldürücü teklifleri kabul etmiş olalım. Bugünkü Rum teklifleri mücadeleyi kaybedenlerin ister istemez boyun eğeceği şartlardır. ‘Azınlık himayesi isteyecekleri yerde aslan payını koparacakları bir ortaklık istemektedirler’ diyorlar bize. Ne tefsir ne de tevil götürmeyen bu ifade, karşı tarafın hangi şartlar içinde müzakerelere giriştiğini gün ışığına çıkarmaktadır”. 1969
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yeni bir yıla girdik. Geçmişe baktığımızda güzel bir yılı geçirdiğimizi söylemek olanaklı değildir. Yaşadıklarımızın pek çoğu kara bir leke olarak 2011 yılının siciline yazılmış olacaktır. 2012 yılının da pek farklı olmayacağını kaydetmek istiyoruz. Karamsar bir tablo çizdiğimizi de biliyoruz. Bu tablonun ortalık yerlere çıkmasında en önemli etken evrende söz sahibi olan önde gidenlerin çapsız olmalarıdır. Bu yargımız nedenlerden yalnızca bir tanesidir. Türkiye’yi köşeye sıkıştırarak kazanımlar elde etme çabaları yine bu dönemde ivme kazanmıştır. Köylerde bakkal olarak iş tutanlar bir süre sonra kente gelerek büyük bakkal sahibi oldular. Büyük bakkal olanların şimdilerde soykırım satıcılığına soyunduklarına tanık oluyoruz. Satıcıların hareket alanları önceleri dar idi. Şimdilerde ise alanlarını genişleterek iş tutuyorlar. Türkiye’nin bulunduğu yeri haritada bile göstermekten aciz olan ülkelerin yöneticileri bile parlamentolarından soykırım kararı aldırdılar.
SEÇİM MALZEMESİ
Fransa’da olduğu gibi satıcılık seçim malzemesi olarak da kullanılıyor. Sarkozy’nin Türkiye’ye bakışı başından beridir biliniyordu. Karşısındaki sosyalist aday olan François Hollande’nin ondan aşağı kalmadığı hatta ondan aşağılarda olduğunu da belirtmek gereğini duyuyoruz. Sarkozy iki gözü ile Ermeni oylarına göz kırparken Holande tek gözünü kırpıştırarak sessiz söylemlerle yol almaya çalışıyor. Bu yaklaşımı sosyalist söyleme aykırı bulanlar yanılıyorlar. Son dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişi ile yüzleşmesi sıklıkla gündeme taşınıyor. Bu söylemleri ortalık yerlere çıkaranlar öncelikle kendi yaptıkları uygulamalara baksınlar diyoruz. Kıbrıs’ta İngilizlerin marifetleri ile silahlandırdıkları Ermeni militanlarını Anadolu’yu işgale gönderdikleri belleklerdeki tazeliğini korumaktadır. İşgale kalktıkları bölgedeki illerin neden Gazi, Kahraman ve Şanlı olarak anıldığının yanıtını da vermeleri gerekiyor. Bu nedenlerle Cezayir ve Raunda da yaptıkları ile uğraşmadığımız gibi fermanlarla da uğraşmıyoruz.
Ermeni savları ile aynı döneme gelen Anadolu’yu işgal çabalarının Büyük Ermenistan’ı kurma projesi olduğunu kaydediyoruz.
TARİHLE HESAPLAŞMAK
Tarihimizle hesaplaşmaya buradan başlayabiliriz. Terazinin bir kefesine onların savlarını diğer kefesine de işgal eylemlerini koyduğumuzda girebilecekleri delik kalmayacaktır. Tarihi tarihçilere bırakalım söyleminin bu güne değin hiçbir yararının görülmediği biliniyor. Var olan kanıtlarla uluslararası yargının hakemliğine gidilmesi gerekiyor. Buradan üretilecek olan kararın aleyhimize çıkacağı söylemlerini inandırıcı bulmuyoruz. Elimizdeki kanıtlarla sıkıntı aşılacaktır. Aynı şekilde onlar da Türkiye’yi işgal belgelerini getirdikleri takdirde haklı olan taraf kendiliğinden ortalık yere çıkmış olacaktır. Öncelikle Kıbrıs’ta eğiterek oluşturdukları işgal birliklerinin de hesabının artık sorulması gerekiyor. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Türk Devleti, hükümeti ve diplomasisi ortaklaşa başarılı bir sınav vermiştir. NATO ve Avrupa Konseyi’nin Türkiye’nin yaptığı harekâtın doğru ve yasal olduğuna karar verdiklerinin unutulmaması gerekiyor. Alınan bu karar daha sonraları 21 Mart 1979 gününde Yunanistan Yüksek Mahkemesinin kararına da zemin oluşturmuştur. Türkiye’nin haklılığı kabul edilerek suçlu olanın ise Yunan Cuntası olduğu kayıt altına alınmıştır. Bu nedenle peşinen kaybederiz yaklaşımını doğru bulmadığımızı kaydetmek istiyoruz. Fazla zaman yitirmeden konunun siyasetçi ve tarihçilere bırakılmadan uluslararası yargının gündemine taşınmasının zamanı gelmiş hatta geçmektedir. Yeni yılda Kıbrıs’ta çözüm olur mu beklentisinin boşlukta kalacağını yinelemek istiyoruz. Rumlar hiçbir zaman çözümden yana olmadıklarını sıklıkla ortalık yerlere koyuyorlar. Otomatiğe bağlanmış gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına görüşmelere katılanları suçluyorlar. Toprak konusunun gündeme taşınmasını “çözümü yokuşa sürüyorlar” diye tanımlıyorlar. Toprak konusunu bu kadar önemsiz görüyorlarsa kendilerinin de toprak isteklerinden geri adım atmaları gerekmektedir. Toprak konusunu önemsiz görenler ve Türkleri suçlayanlar, Anadolu coğrafyasını işgale kalkıştıklarında toprağın önemini mutlaka biliyorlardı. Bu nedenle Türkiye’den toprak isteyenlerin işgal nedenlerinin de hesabını vermeleri gerekiyor mu ne… Çatışmaların, savaşların ve işgallerin yaşanmadığı sağlıkla geçecek bir yıl geçirmenizi diliyoruz. Umarım dileğimiz gerçekleşir…
Sevgi ile kalınız…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce