Seksenli yılların sonuna doğru Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması ile “Soğuk Savaş” devrinin kapandığını ve bir daha da kolay kolay başlatılamayacağını sanıyordum. Çin, dünya üzerindeki kıymetli maden ocaklarını sessizce ele geçirip patlayan ihracatı ile dünya ekonomisi üzerinde söz sahibi olmayı başardıktan sonra bir ara dünyanın 2. büyük ülkesi olmaya soyundu ama kasasındaki 3 trilyon dolardan fazla ABD devlet tahvili bulunması nedeni ile de buna pek cesaret edemedi. Çin’in elindeki kozlar ve mali güç gerçekte iki tarafı keskin kılıç gibi. ABD Devlet tahvillerini düşük fiyattan piyasaya sürmesi ABD’yi ekonomik krize sürükleyip batırır ancak kendisi de ABD ile beraber batar. Elindeki kıymetli maden kozunu ABD’ye karşı kullanmak amacı ile ABD’ye ambargo uygulaması, anında kendisine petrol ve doğalgaz ambargosu olarak geri döneceğinden, enerji açlığı başlayacak ve ekonomisi de hemen çökecek. Bu nedenlerden dolayı Çin, kutuplaşmanın dışında kalmaya çalıştı hep. Rusya ise 1945 sonrası yaşadığı dünya liderliği günlerinin hayalini kurmakta. 80’li yılların sonunda dağıldıktan sonra tekrardan aynı güce ve konuma ulaşabilmek için canla başla uğraşıyor ABD seviyesinde, gücünde ve zenginliğinde bir ülke olabilmek için.
ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ
Bu nedenle de Çin ile yakın bir işbirliği var ve 6 ülkenin bir araya getirdiği AB benzeri bir örgüt olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de (ŞİÖ) liderliğini yapıyor. Hedefi adına “Batı” denilen “ABD + AB” gücünün karşısına adına “Doğu” denen “Rusya + ŞİÖ”nü çıkarmak. Şu anda dünyada “Batı” birliği tek bir siyasi ve askeri güç konumunda. Rakip olmadığı için de kutuplaşma pek yok ama Rusya’nın da tüm bu dengesizliğe rağmen kısmi de olsa, bölgesel başarıları mevcut. ABD ile perde arkasında masaya oturup Suriye ile Mısır’ın kendi kontrolünde kalması koşulu ile Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarını “Batı” birliğinin kontrolüne bırakması büyük bir siyasi başarı bence. 2011 yılının Mart-Nisan aylarında Suriye’de başlayan çatışmalar sonrası ABD ile Rusya arasında ortaya çıkan ciddi fikir ayrılığı ve bölgesel rekabet daha sona ermeden, üzerine 2014 yılının Mart ayında ortaya çıkan Ukrayna ve Kırım Özerk Cumhuriyeti krizinin eklenmesi, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra neredeyse 45 yıl devam etmiş olan “Soğuk Savaş”ın geri dönüş habercisi gibi. Bundan sonra dünyanın diğer bölgelerinde var olan veya da ortaya çıkacak olan sorunlarda, ABD ile Rusya’nın veya da “Batı” ile “Doğu” ittifaklarının karşı karşıya gelecekleri ve fikir ayrılıklarına düşecekleri kesin. Elbette ki fikir çatışmaları ve “Soğuk Savaş”, milyonların canını kaybettiği silahlı çatışmalardan ve savaşlardan çok çok daha iyidir. Rusya, son 20 yıl içinde Balkanlarda, Yugoslavya’nın dağılış sürecinde, Tunus ve Libya’da yaşanan Arap Baharı sonrasında ve Irak ile Afganistan’ın ABD tarafından işgali edilmesi sırasında yaşadığı saygınlık kaybını, güçsüzlük sendromunu ve bölgesel nüfuz kayıplarını, Ukrayna halkının AB’ye yaklaşım ve işbirliği isteğine karşı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Rusya’ya bağlanması Meclis Kararı ve Referandumu ile geri almaya çalışıyor. Rusya, sıcak denizlere açılan kapısı olması nedeni ile Kırım’dan vazgeçemez. Çar Büyük Petro’dan beri gündemde olan “Sıcak sulara çıkmak” kavramının ve uygulamasının başlangıç noktası Kırım. Bu nedenle zaten nüfusunun yüzde 62’si taşıma Rus. Referandum da “Evet” diyecek olanlar da bu “Taşıma Rus”lar. Kırım Yönetimi, Meclisten karar çıkartmak ve Referandum yapmak yolunu boşuna seçmedi. Sonuç daha baştan belli. Kırım sorunu hem “Soğuk Savaş”ın başlangıcı olacak hem de yarattığı türbülans Kıbrıs adasına kadar uzanacak
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce