Rifat Sait
24.Dönem İzmir milletvekili
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
rifatsait@balkangunlugu.com /// @saitrifat /// www.facebook.com/rifat.sait
Türkiye üst üste acı olaylar yaşıyor. Allah yar ve yardımcımız olsun. Sırasıyla Gaziantep’teki patlama, Ankara Gar’ındaki intihar eylemi, Kayseri’de askerlerimize karşı bombalı saldırı, İstanbul Beşiktaş stadındaki patlama, Rus Büyükelçisine yapılan suikast, yılbaşında İstanbul’da Reina’daki terör saldırısı ve inşallah son olsun dediğimiz İzmir adliyesindeki saldırı. Hepsi hunharca ve kalleşçe yapılan saldırılar. Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın ifadesiyle vardiyalı saldırılar. Sırayla PKK, DAEŞ, FETO ve bazen DHKP-c, terör olayını üstleniyor. Bunlara silah ve patlayıcı veren ülkeler belirlenmiş durumda. Aslında bütün bu terör olaylarını şimdilik bu ülkeler üstlenmiyor ama herhalde son safhada onu da yaparlar diye düşünüyorum. Bütün bu saldırıların arkasında kesinlikle sözde dost dediğimiz bazı ülkelerin olduğunu artık herkes biliyor. Zaten onlar da artık bunu saklamıyorlar. Bakınız ABD, Suriye’de PKK terör örgütünün uzantısı PYD/YPG ‘ye silah desteği verdiğini kendi kabul ediyor. Uzmanlara göre terör eylemlerinde kullanılan plastik patlayıcılar sadece ABD, İngiltere ve İsrail’de üretilebiliyor. Türkiye’ye çok uluslu ve çok terör örgütlü bir topyekûn bir saldırı harekâtı başlamış durumda. Gerçekleri konuşacaksak devam etmesinden korku duyuluyor. Peki, biz ne yapacağız, teslim mi olacağız yoksa milletçe karşılarında dimdik durup mücadele mi vereceğiz? Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Şanlı Urfa’daki mitinginde söylediği gibi bu ülkenin 80 milyon kahramanı var. Her biri sanki bir polis veya asker gibi kahramanca mücadele verebilir çok şükür.
Neler yapılmalı?
Bu konuda uzman olsun veya olmasın herhangi bir vatandaşımızın bile çok sayıda fikri ve önerisi olabilir. Bu güzide milletin her bir ferdinin birlikte istişaresi dikkate alınmalıdır. Gerekirse özeleşti de dâhil olmak üzere her şeyi samimi ve yapıcı bir şekilde konuşabiliriz. Bizim burada ilk dikkat çekmek istediğimiz konu tedbirdir. Maalesef sürekli ihmal ettiğimiz ama mutlaka uyulması gereken can simidimiz, TEDBİR. Yaşadığımız bunca terör olaylarına rağmen, bize dokunmaz, bize bir şey olmaz diyerek lüzumsuz ve aptalca özgüven yüzünden ihmal ettiğimiz onlarca şey var. Biz tabiki devletimize sonuna kadar güveniyoruz. Ancak Türkiye artık inşallah tedbirli olmayı da öğrenmelidir, öğrenmek zorundadır.
Alınacak tedbirler hakkında
Bütün AVM’lerdeki, bütün Büyükelçilikler ve dış misyon şefliklerindeki, bütün devlet dairelerindeki, bütün valiliklerdeki, bütün askeri yerleşimlerdeki, bütün üniversite girişlerindeki, bütün siyasi parti merkezlerindeki, bütün hastahanelerdeki, bütün stadyumlardaki güvenlik görevlisi, polis ve askerlerimiz bundan sonra değil aslında bundan çok daha önce tedbirli olacaklar, her an kırmızı alarmda ve uyanık, bulundukları nöbeti hassasiyetle tutacaklar, tutmak zorundalar. Bugün eğer araştırırsanız Amerika, Almanya ve özellikle İsrail gibi ülkelerde devletin ve vatandaşının aldığı tedbirleri ve onlara uyma hassasiyetini yakından görebilirsiniz. Aynısını biz de yapmak zorundayız.
Amerika’da yaşadığım ilginç olay
Amerika’da başımdan geçen bir olayı paylaşmak isterim. Bundan 4 yıl kadar önce ABD’de yaşadığım bu olay bugün Türk polisimiz için de örnek olmalıdır. New York’ta alelade bir yerde devriye görevi yapan bir polise yaklaşıp, birlikte fotoğraf çektirmek istemiştim. Türkiye’de böyle bir şey isteseniz polis kardeşimiz yüzü gülerek hemen buyur der. Ancak Amerikalı polis bir elini derhal silahına dayadı, diğer eliyle bana dur dercesine bağırarak “STOP” dedi. Biraz korkmuş ve sinirlenmiştim. Ama şimdi haklı olduğunu düşünüyorum. Ders aldık mı bilmiyorum ama bakın bütün bu olaylara rağmen şimdi mesela Ankara’da bulunan Büyükelçiliklerin önündeki polis kulübelerinde oturan polis kardeşlerimize yavaşça yaklaşın. Örneğin bir adres sorun. Nasıl bir tepki verecekler ya da nasıl bir tutum içinde olacaklar? Mademki Türkiye’ye karşı topyekûn ciddi bir saldırı var, güvenlik görevlilerimiz her an teyakkuzda olmak ve ciddi tedbirler almak zorundalar. Bana olmaz demeyecekler, şimdi olmaz demeyecekler, her an her yerde her şeye hazır olacaklar. TEDBİRLİ olacaklar. Allah onları korusun, devletimize ve milletimize başka acılar yaşatmasın inşallah.
Tekerrür etmemesi için
Son günlerde yaşadığımız terör olayları bize ısrarla üstelik neredeyse kulağımızın dibinde bir şeyleri anons ediyor. Ama duymamakta ısrar ediyoruz vesselam. Bütün bu terör olaylarından sonra her şey konuşuluyor ama “ tedbir” nedense konuşulmuyor, konuşulsa bile uygulanmıyor. Daha önce çalıştığım özel sektör pazarlama dünyasında bize “Şeytan detayda gizlidir ”tedbiri alın ve dikkatli olun derlerdi. Bizden uzak dursun ama durması için de tedbiri almak gerekmiyor mu? Ders almaktan bahsederiz ama bu da sanki ilkokulda alınan hayat bilgisi dersi gibi alınır ve unutulur. O, meşhur sözü hepimiz biliriz, bilmesine ama uygular mıyız? … “Tarih’i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? Yazın orman yangınları çıkana kadar her şey serbest, sonra bir yangın çıkar, anonslar, uyarılar, televizyon duyuruları peşi sıra devam eder. Oysa 3 şey çok önemlidir. Her zaman, her yerde ve sürekli tedbirli alacaksın, o kadar. Tedbirin zamanı yok. Hiçbir istisna tedbiri almanı engellemeyecek. KESİNLİKLE!
Peki, her şeye rağmen tedbir alıyor muyuz?
Daha bir kaç gün önce Kosova Cumhurbaşkanı onuruna Cumhurbaşkanlığı külliyesinde verilen akşam yemeğine davetliydik. Bu vesileyle davetinden dolayı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a çok teşekkür ediyorum. Ayrıca ilgi ve alakasından dolayı özel kalem müdürü Büyükelçimiz Sayın Dr. Hasan Doğan’a da teşekkürü bir borç bilirim. Külliye kapısındaki polisler bize sordular, biz de kim olduğumuzu söyledik. Çek ettiler ve beni, yanımdaki arkadaşımı ve şoförü içeri aldılar. Şoförümüz bizi bıraktıktan sonra geri döndü ama ben arkadaşımla birlikte külliyeye girdim. Tamam, bizde sorun yok ama kimlik kartı sorsana be mübarek insan. Ya kötü adam olsaydık? Benim külliyeye davetli olduğumu bilen herhangi biri de bu şekilde girebilirdi pekâlâ. Yine iki hafta önce Sayın Başbakanımızla görüşmek üzere AK Parti Genel Merkezine gittik. Bir siyah Mercedes vito kiralamıştık. İçi pek görünmüyordu. O gün Genel Merkezde MYK toplantısı vardı. Sayın Başbakanımız ve birçok bakanımız Genel Merkezdeydi. Genel Merkezin dışardaki otoparkına gittik. Şoför, otopark görevlisine içerde milletvekili var deyince rahatlıkla içeri girdik. Evet, minibüsün içindeydim ve eski bir milletvekiliydim. Ancak görevli yine de içeri bakacak, tanımıyorsa kimlik soracak. Bizim arabada tonlarca patlayıcı olsa ne olurdu? Ya da TBMM’ye girerken girişte bizim arabanın şoförü, polislere milletvekili içeride deyince, salıveriyor hatta üstüne selam çakıyor. Tamam, sevgili polis kardeşim saygına saygı duyuyoruz da, kimlik sor be mübarek. Hatta arabayı ara. Hatta vekil olsa da ara. Hiçbir vekil arkadaşım bundan gocunmasın, lütfen saygı göstersin. Bugün bir polis çıkıyor ve suikast yapıyor, yarın ismini vermeyeyim falanca bir partinin (siz onu anladınız) bir vekili içeri PKK’lı sokmayacağı ne malum? Hatırlayın Mısır’ın eski Başkanı Enver Sedat’ı kendi askeri, resmi bir törende vurmamış mıydı? Ya da rahmetli savcıyı katleden DHKP-c eşkıyaları avukat cüppesiyle adliyeye girmemiş miydi? Bu olaydan sonra tedbirler alındı, ama aradan zaman geçti olay soğudu, şimdi yine cüppeyi giyen elini kolunu sallayarak içeri giriyor. Uğurlar ola.
Olumsuz örnekler
Darbe girişiminde Sayın Cumhurbaşkanımıza en yakınındaki yaverler hainlik etmediler mi? Peki ama nerde tedbir? Bunlar oralara alınırken tedbirli davranıp, niye dikkatli bir mülakat ve güvenlik araştırmasından geçmediler? Arkadaşlarım bilir, bana bir konuda bir vatandaş geldiğinde başta teşkilatlarımız ve devlet kurumlarımız olmak üzere önce referans isterim. Ya şu falanca hocanın damadı, filancanın çocuğu, şunun komşusu… Eeee ne olmuş. Ebu Leheb de Peygamber efendimiz ’in (SAV) öz amcası değil miydi?
Kayseri’de şehit edilen askerlerimiz, (Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum) bir otobüse bindirilip topyekûn şehre gönderilmişti. Şimdi rahatlamak için suçlu arıyoruz ya, bunları kim gönderdi diye soruyorlar. Aslında askeriyede hep böyledir ama yanlış işte. Hatta askerler sivil giyinip asker oldukları dahi anlaşılmaması gerekiyor. Tedbir, tedbir, tedbir. Bakın zaman geçsin, bu olaylar soğusun, yine her şey unutulacak ve belki de alınacak bu tedbirlere sıkıcı belki formaliteye dönüşecek. Fakat asla vazgeçmemek gerek.
Geçenlerde İstanbul’da Afrika zirvesi vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu zirveyi şereflendirdiler. Zirve sonrası Sayın Cumhurbaşkanımıza yaklaşmaya çalışan Afrikalı bakan olduklarını iddia eden (Belki de öyleydiler) bazı esmer kardeşlerimize Cumhurbaşkanımızın korumaları tarafından gerekli uyarılar yapılarak uzaklaştırıldılar. O anda acaba diplomatik kriz çıkar mı diye korktum ama şimdi anlıyorum ki çok doğru yapmışlar. Helal olsun koruma kardeşlerime. Bu tedbir her zaman ve istisnasız yapılmalı. Korudukları kişinin bizim ve tüm İslam âlemi için ne kadar değerli olduğunu unutmayacaklar.
Güzel örnekler de var
Geçen hafta Sayın Başbakanımızla Ege üniversitesi hastanesinde İzmir adliyesinde yaralanan vatandaşları geziyorduk. Bir ara lavaboya gitmek için gruptan ayrıldım. Alt kattaki güvenlik görevlisi beni görünce kim olduğumu sordu ve kimlik göstermemi istedi. Zevkle çıkarttım ve kendisine teşekkür ettim. Bravo güvenlikçi kardeşim, doğrusu bu işte.
Temel, Fransız ve İngiliz askere gitmiş. Askerde ilk eğitim Kamuflaj eğitimiymiş. Herkesin bir çuvalın içine girip kendi kimliğini saklaması gerekiyormuş. Komutan ilk önce Fransız’ın olduğu çuvalın başına gitmiş ve bir tekme atmış Fransız “Hav! Hav!” diye ses çıkartmış; Komutan köpek olduğunu sanıp, İngiliz’in olduğu çuvalın başına geçmiş, Bir tekme de İngiliz’e atmış. İngiliz “Miyav! Miyav!” diye ses çıkarınca komutan bunda da kedi var zannetmiş. Daha sonra Temel! İn olduğu çuvala gelmiş. Çuvala tekmeyi atınca Temel hemen bağırmaya başlamış: Patates! Patates! … Tedbir almak böyle Temel gibi çuvala girip sözde gizlenmiş olmak ve sonra patates diye bağırmak değildir.
Resulullah (SAV) efendimiz, bir köylüye, (Deveni ne yaptın?) diye sorunca, o da, (Allah’a tevekkül edip, kendi haline bıraktım) dedi. Bunun üzerine köylüye, (Deveni sıkı bağla ve sonra tevekkül et!) buyurdu. (İbni Asakir)
Kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, tedbir almak gerekir. Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. (Dürer) . Kötü kimselerle gezip, kötü işler yaptıktan sonra, (Kaderim kötüymüş) diyerek suçu kadere yüklemek, cahillikten, ahmaklıktan başka şey değildir. Tedbiri alacaksın ve Allah’a tevekkül edeceksin. Tevekkül, insanın kendisine düşen vazifelerin tamamını yaptıktan sonra işin neticesinin Yaratanına bırakmasıdır.
Şehirlerde kontrol noktaları oluşturmak
Abarttığımızı düşünenler yarın inşallah bize hak vermezler. Başta büyük şehirlerimiz olmak üzere birçok kentimizdeki stratejik yerlere içinde güvenlik görevlileri olan kontrol noktaları kurulacak. Şüpheli tüm araçlar 24 saat sürecek bir çalışma şekliyle kontrol edilecek. Şehirdeki tüm araçlara çipler takılacak ve özel bilgisayar sistemi ile takip edilecekler. Şehre yeni giren araçlar özel takip edilecek. Şehirde stratejik, hassas ve toplu yaşam merkezlerine her hangi bir araç elini kolunu sallayarak giremeyecek. Mutlaka izin belgeleri olması istenecek. Patlayıcı hassasiyeti olan köpekler kullanılacak. Kusura bakmayın ama bundan sonra böyle.
Muhtarlar ve Vatandaşlar hassas olacak
Bütün muhtarlar ve vatandaşlarımız hassas olacaklar. Şüphelendikleri şeyleri acilen ihbar edecekler. Vatandaşlardan oluşturulacak fahri müfettiş ekipleri pek çok bilgiyi güvenlik güçlerine verebilir. Şehre veya mahalleye giren her yabancı bildirilecek. Bu konuda özel bir ihbar hattı ve şehir içinde olaya anında intikal edecek polisler olacak. Şehir içinde hassas kameraların sayısı artırılacak. Bunlar 24 saat dikkatle izlenecek.
Bitecekler ve gidecekler yeter ki Moralimiz yerinde, bir, iri ve diri olalım
Bize karşı birleşmiş düşmanlar varken ayrı durmak olmaz. Birlik içinde kenetlenmek zorundayız. Normal yaşantımızı bozmadan tam bir vatan sevgisi ve kardeşlik şuuruyla hareket edeceğiz. Birilerini asla sevindirmeyeceğiz. Bitecekler ve inşallah gidecekler. Birimizin diğerine ihtiyacı var. Bunu unutmamak gerekiyor. Bugün Devlet milletine, millet devletine, millet bir birine ihtiyaç duyuyor. Terörün oluşturmak istediği korku algısını imanla ve milletin kenetlenmesiyle yok edebiliriz. Asla başaramayacaklarına tam olarak ve hiçbir şüpheye mahal vermeden inanacağız. Bu arada cami imamlarımıza rica ediyorum. Sadece vakit namazlarını kıldırmasınlar. Diğer zamanlarda mahallelere dağılıp vatandaşla sohbet etsinler, İslam’ı anlatsınlar. Bu günlerde ilaç gibi gelecektir. Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli söylediği gibi, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız inşallah hep birlikte Türkiye olacağız.
Türkiye son derece önemli bir süreçten geçiyor. Hepimiz dikkatli ve tedbirli olacağız. Kendimiz için, ailemiz için, ülkemiz için, tüm insanlar için. Bu konuda istisna yok, boş vermişlik yok, ciddiyetsizlik hiç yok. Detaylara dikkat edilecek. Farklı ve şüpheli olan en ufak bir şey ihbar edilecek. Stratejik öneme sahip yerleri koruyanlar eğer ihmal ediyorlarsa onları da uyaracağız.
Nisa süresinde Allah (CC) şöyle buyurur: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse nefsindendir.”
DEVLETİMİZE VE MİLLETİMİZE GÜVENİYORUZ.
ALLAH HER ZAMAN YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
4 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
5 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
5 gün önceHABERLER
8 gün önceHABERLER
13 gün önce