Geçen hafta Üsküp’te Makedonya Türk Demokratik Partisi’nin davetiyle Türk Dil Bayramı’na katıldım. Zira 4 Aralık 1944 Türkler için dil bayramı olarak kabul edilmiştir. Bu şüphesiz ki Tito’nun Yugoslavya’sında Makedonya’daki Türk azınlığa verilen eğitim ve kültürel faaliyetleri Türk dilinde yapmak hakkıdır ve sanıyorum Makedonya Türkleri arasında Tito’ya halen duyulan sempatide bunun payı vardır.
MAKEDONYA’nın nüfusu toplam 2 milyon 22 bin, son nüfus sayımına göre biraz azalma var. Bu azalma önemli sayıda vatandaşın Batı Avrupa’ya işgücü olarak gitmesinden kaynaklanıyor. Cumhuriyetin yüzde 65 nüfusu Makedonca konuşuyor. Bu Doğu Slav grubundan Bulgarcaya benzeyen bir dildir. Yüzde 25 nüfusu ise Arnavuttur ve iki grubun dili cumhuriyetin resmi dili olarak anayasada yer almıştır. Makedonların bir kısmı “Arnavutça yer aldığı takdirde, yüzde 4 nüfusu meydana getiren Türklerin dili niçin resmi dil olmasın?” dediler. Bunların arasında eski Cumhurbaşkanı Georgi İvanov da vardı. Belki de Makedoncanın tek resmi dil olarak kalması için ileri sürülen bir görüştü.
DİNİ GRUPLAŞMA YOK
Cumhuriyetin içinde şurası bir gerçek Müslümanlar veya Hıristiyanlar arası dini bir gruplaşma söz konusu değil. Türkler daha çok Makedonlarla uyuşabilen bir grup, Makedonlar, Sırplarla o kadar iyi değiller; bu anlaşılır. Bosnalılarla iyiler. Bizim Ulah dediğimiz çağdaş Romanya’ya yakın Arumen grubu yüzde 1’in altında ama iktisadi ve kültürel bakımdan hissediliyorlar.
Türkler, 1944’ten beri tiyatroda, yayında, gazetecilikte, orta tahsilde ağırlıklarını hissettirdiler. Doğrusu dil sorunu olan bir grup değil ve ana ülkeyle Yugoslavya devrinden beri dil ve kültürel iletişim açısından yakınlar. Yani hemşerileri olan Necati Cumalı’nın oyunlarını olduğu gibi, hiçbir dramaturjik ve metinde tek bir değişiklik yapmadan oynadıklarını gözümle gördüm. O zaman Türk ve Arnavut Halklar Tiyatrosu vardı. Bugün de aynı ismi taşıyor mu bilmiyorum ama Türk dilinde tiyatro hayatı devam ediyor.
Dil üzerinde konuşurken Türk dilinin tarihi geçmişine, yayıldığı coğrafyaya, üç ana lehçe etrafındaki gruplaşmalara, harf devrimi gibi konulara değindim. Burada bir sorun yoktur ve doğrusu bilhassa gençler çok iyi takip ediyorlar. Batı Avrupa’daki sorunu görmedim. Türkçe konuşulan konferansı çok kolaylıkla takip ediyorlar. Metinleri de öyle okuyorlar.
ÖNCE HUZUR LAZIM
Makedonya’nın ismini Yunanlar nihayet değiştirttiler. Eski gülünç başlığın (Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti) yerine biraz daha realist olanı ‘Kuzey Makedonya’ gelmiş. Doğuyla yani bizim ülkemizle olan karayolu ilişkisi için Bulgaristan daha yakın olduğu halde sınırlarda gösterilen güçlükler ve vize probleminden dolayı Yunanistan üzerinden gidilip geliniyor. Cumhuriyetin iktisadi sorunları ağırlıkta. Bunların çözümü için her şeyden evvel huzur lazım. Tarım hiç şüphesiz ki bütün şehirleşmiş toplumlar gibi üretimde ikinci yeri tutuyor ama galiba yapısal olarak daha sağlam. Türk nüfusun tek başına sahip oldukları sadece bir belediye var. Bu belediyenin içinde de bütün diğer etnik gruplar için olduğu gibi bayrak çekme serbestisi var. Ülkenin ortasından geçen Vardar Nehri bizim tarihimizde ve folklorumuzda yer etti. Geçtiğiniz zaman bazılarını ismi değişse de Yunanistan’da kalan Kılkış veya Köprülü (Velez), Resne, Bitola (eski adı Manastır) gibi yerler göze çarpıyor.
Her ne kadar son zamanlarda enflasyon oranları düşük gidiyorsa da üretimin arttırılması çabaları ve bunun için gerekli nitelikli nüfus çoktan yurtdışına çıkmış vaziyette. Bütün Balkan dünyasının genel problemi maalesef biz de dahil dışarıya göç…
ATATÜRK’E VE ANADOLU HAREKETİ’NE SAYGI VE SEMPATİSİNE RAĞMEN SÖZLERİ YANLIŞ ANLAŞILDI
Sultan V. Murad’ın torunu Mahrana Kenize Murad’ın hilafet hakkında söyledikleri biraz abartılı şekilde ön plana çıkarılmış.
SULTAN V. Murad’ın torunu ve Kotwara Racası’nın kızı yani Mahrana Kenize Murad, Sabah’ın ‘Günaydın’ ekine bir demeç vermiş. Röportajı Sayın Tuba Kalçık yapmış. Röportajın Fransızca verildiği anlaşılıyor. Tercüme hatası olduğu veya röportajı yapanın Fransızca bilmediğini hiç sanmıyorum; öyle de görünmüyor. Bence doğrudan doğruya gazetenin sözleri abartma eğilimi var. Kenize Murad bu nedenle bana röportajda tam olarak ne söylemek istediğini açıklayan bildiri yolladı. Gündemdeki tartışma devam ettiği takdirde bunu yayınlamayı düşünüyorum. Hilafet hakkında söyledikleri biraz abartılı şekilde ön plana çıkarılmış. Kenize’nin Atatürk’e ve Anadolu Hareketi’ne duyduğu saygı ve sempatiye rağmen söylediği bazı sözler kamuoyu tarafından pek anlaşılmamış.
ÇOCUKLAR ARASINDA ÇEKİŞME VAR
Sultan Vahdeddin’in İngiltere’ye iltica etmesine değinmiş. Bu konuda zaten hanedan son padişaha karşı, doğrudan kendi kolu hariç, suçlayıcı davranmıştır. Son padişahın yakınları da “Mademki saltanat lağvedilmiş, içeride dahili bir çatışma çıkarmanın manası yok” diyerek gittiler. Nihayet bu hanedan koskoca bir aile, bunun içinde büyükbabalar bir olmakla birlikte farklı kollardan gelenler var. En sonunda mesela Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülmecid kolu var. Dede aynı II. Mahmud, o çok tarihi bir şahsiyet. Sultan Abdülaziz ve Abdülmecid’in torunu olmak oradan gelmek, farklı görüşleri içeriyor. Sultan Abdülhamid’in çocuklarıyla Sultan Murad’ın çocukları arasında örtülü veya örtüsüz bir çekişme vardır. Binaenaleyh zihnimizde standart bir hanedan yaratarak günlük politik hedeflere yönelik düşünmek doğru değil.
YENİ YIL MESAJI
BU hafta itibarıyla Milliyet ve Hürriyet’te hafta sonu yazarlığım 19 yılını tamamladı ve 20. yılına girdi, ümit ederim bir müddet daha okuyucularımla beraber olabilirim. Bu vesileyle hepinizin yeni yılını kutlar, daha güvenli, huzurlu yıl geçirmemizi temenni ederim.
KİMDİR
Kenize Murad, Sultan V. Murad’ın torunu Selma Rauf Hanımsultan’la Damat Raca Seyyid Sacid Hüseyin Ali’nin kızları. Kökleri Osmanlı İmparatorluğu’ndan Hindistan’a kadar uzanıyor. Resmî adı Rajkumari Kenize Hussein de Kotwara iken; padişah dedesinin adını yaşatmak maksadıyla Kenize Murad adını kullanmaya başladı. Annesinin hayatını, De la part de la princesse morte (Ölmüş Bir Prenses Tarafından) adıyla 1987 senesinde Fransızca, roman tarzında kaleme aldı.