Balkan coğrafyası sürekli değişim anlamında adeta baş döndüren bir hıza sahip. Bu hız başta Balkan ülkelerinde yaşayan azınlıkları her anlamda derinden etkilemiştir. Bundan en çok mustarip olanlar ise Osmanlı bakiyesi Evlad-ı Fatihanlarımızdır. Ecdat mirasımızdır. Acıları acımız olan en değerli varlıklarımız, asla sarf-ı nazar edemeyeceklerimizdir. Yani burnumuzda tütenlerimiz, soydaşlarımız, dindaşlarımızdır. Yani kardeşlerimiz, akrabalarımız, yakınlarımız, canlarımız ve sevdiklerimizdir. Değişimden mütevellit yeni oluşumlar kimi ülkelerde dindaşlarımızı insanlık dışı “etnik temizlik” girişimlerinin hedefi haline getirerek varlıklarını tehlikeye sokmuştur. Yerlerinden ocaklarından yurtlarından edilmişlerdir. 1. Dünya ve Balkan Savaşları sonrası milletimize yapılanlar ile Bosnalı Müslümanların, Kosovalı Arnavutların maruz kaldıkları radikal Sırp saldırganlığı, bu trajedilerin en büyük örnekleridir. Son dönemde meydana gelen değişimlerin önemli bir yansıması olarak, ülkemizin, Balkan ülkeleriyle ilişkilerinin geleneksel yapısı da doğal olarak değişime uğramıştır. Yıllara sâri değişim sürecinin hemen her diliminde azınlıkların sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel, eğitsel, dil ve ibadet gibi birçok insan hak ve özgürlüğü kuralsızca, hukuksuzca ayaklar altına alınmaya devam edilmiş, halen bile birçok yerde de alınmaya devam edilmektedir. Adlarına bugün maalesef Türk azınlığı denilen vefakâr ve cefakârların yaşadığı sorunlar Balkan coğrafyası genelinde ortaktır. Sorunların çözümü içinde akılcı, sürdürülebilir ve kalıcı bir adım hala atılamamıştır.
ANADİL YASAĞI
Sorunların en tepe noktasında, anadilini rahatça kullanma, anadilde eğitim alma, Türkçe neşriyat ve basında Türk dilinin yeterince serbest olmaması ve tabi ki ibadet özgürlüğü hakkının kısıtlanması ya da tamamen yasaklanması vardır. Soydaşlarımızın ana dillerinde çıkardıkları gazete, dergi ve mecmualar sudan bahanelerle kapatılıyor. Kurdukları radyo ve televizyon kanaları aynı akıbete maruz kalıyor. Bir kısım Balkan ülkesinde Müslümanların ibadetlerini gönül rahatlığı ile yapabilecekleri doğru dürüst ibadethaneleri bile yok desek abartmış olmayız. Bunlara bağlı olarak da asimilasyon bu işin nihai hedefidir diyebiliriz. Bir avuç soydaşımız böylesi haksız uygulamalara buldukları her fırsatta yüksek tondan itiraz ediyorlar. Her zeminde haklarını arıyorlar. Ancak uluslararası insan hakları havarisi kesilen pek çok kelli felli kuruluşlar, burnundan kıl aldırmayan monşerler bu feryat karşısında üç maymunu oynuyor. Onları ve olanları görmüyor, işitmiyor ve duymazlıktan geliyorlar. Yaşananlar karşısında da, tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ne müracaat edip ilgili maddeleri deklare etmekten başkaca bir şey gelmiyor elimden. Beyannameye şöyle bir göz attığımızda daha ilk maddelerden soydaşlarımıza reva görülenlerin, insan hak ve özgürlükleri noktasında kat’i ihlal olduğu görülüyor. Evrensel Beyannamenin 26. Maddesi 3. Bendi aynen şöyle “Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.” Yani ebeveynler çocuklarına istedikleri dilde eğitim hakkı aldırabilirler. İçinde yaşadıkları devletlerse bu isteğe uygun yasal düzenlemeler yapmak zorundadırlar. Yunanistan’da, Adalarda ve Bulgaristan’daki uygulamalar aklıma geliyor da hayıflanıyorum.
EVRENSEL BEYANNEME
Aynı Evrensel Beyannamenin 2. Maddesi de şöyle “ herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.” Uygulamaya bakıldığında yine muhalif birçok olayla karşılaşmak insanı üzüyor. Devletimize rağmen halin böyle devamı ise derin düşüncelere sevk ediyor. Devletin bu noktada daha caydırıcı tedbirlere başvurması gereği akıllara geliyor. Yalnız devletimiz mi? Elbette hayır. Ya başkaca kimler? Sorusunun karşılığında akla ilk olarak Balkan Kökenli STK’lar ve basın yayın organlarımız geliyor. Ülkemizde bu kapsamda kurulu binlerce dernek, federasyon ve basın-yayın organı bulunmakta. Balkan medyasını sık sık takip eden biri olarak, tüm bu saydığımız kuruluşların soydaşların ana sorunları karşısında caydırıcı manada fazla bir şey yapamadıklarını görmek bir Balkan insanı olarak beni üzüyor. Oysa aralarında işbirliği, koordinasyon oluşturulsa, “körler sağırlar birbirini ağırlar” noktasından öteye geçilip konsensüs kurulabilse, sık sık bu sorunlar uluslararası arenada ses getirecek şekilde dillendirilse, devletten daha etkili olunabileceği inancını taşıyanlardanım. Sağlıcakla kalın..
HABERLER
20 saat önceHABERLER
20 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce