Batı Trakya Türkleri olarak ülkemiz Yunanistan’da ve uluslararası düzeyde sorunlarımızın çözümü için uğraş veriyoruz. Uluslararası düzeyde artık dikkate alınan ve yabancı sivil toplum kuruluşları ile siyasilerden destek gören bir azınlık haline geldik. ABTTF olarak 2 Mart 2016’da Romanya milletvekili Csaba Sogor’un ev sahipliğinde ve Brüksel merkezli Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü(UNPO) işbirliğinde Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirdiğimiz konferansta Yunanistan’da dernek kurma özgürlüğü sorunu çerçevesinde Batı Trakya Türk Azınlığı ile Makedon azınlığının karşılaştığı sorunları gündeme taşıdık. Son olarak ise 31 Mart 2016’da Cenevre merkezli bir sivil toplum kuruluşu tarafından 2 Mayıs 2016’da Birleşmiş Milletler’de yapılacak Yunanistan incelemesi öncesinde gerçekleştirilen toplantıda Yunanistan’ın Evrensel Periyodik İnceleme(UPR) mekanizması çerçevesinde 2011 yılında yapılan ilk incelemesinden bu yana kaydettiği(kaydedemediği) ilerlemeyi dile getirdik, o tarihten bu yana yaşanan güncel önemli sorunları gündeme taşıdık.
İLERİYE GİDİŞ
Batı Trakya Türkleri olarak uluslararası düzeyde gerçekleştirdiğimiz çalışmalara karşın içeride, yani ülkemizde bırakın ileriyi, nedense geriye gidiş var. Doğu Makedonya-Trakya Eyalet Eğitim Müdürü Keramaris, azınlık okullarında öğretmenler arasındaki yazışmaların “Yunanca” yapılması talimatını verdi. Bu Türkçe yasağı elbette eğitim özerkliğine indirilen bir başka darbe. Eğitimdeki özerkliğimizi yok etme planının ilk adımları 1967 yılında atıldı. Selanik Özel Pedagoji Akademisi(SÖPA) kuruldu, Türkiye’den mezun olan öğretmenlerimizin yerine SÖPA’dan mezun olan öğretmenler geldi. Türkçe ders kitapları yıllarca azınlık okullarımızda okutulmuyordu. Şimdi Türkçe ders kitapları azınlık okullarımıza dağıtılıyor, ancak gecikmeli olarak. Kitaplar bu yıl da okul döneminin başlamasından aylar sonra okullara dağıtıldı. Ekonomik kriz bahanesiyle azınlık okullarımız kapatıldı. Şimdi de azınlık okullarımızda Türkçe yazışma yasağı geldi. Azınlık okullarımız ve buradaki eğitim gelecek nesillere dilimizi, dinimizi, kültürümüzü ve kimliğimizi aktarmadaki en önemli gücümüz! Bunu ülkemizin yöneticileri de iyi biliyor olmalılar ki eğitim alanına uzun yıllardır çeşitli bahanelerle müdahale ediyorlar! Eğitim ve din alanındaki özerkliğimize yönelik müdahalelerle aslında kimliğimize müdahale etmeye çalışıyorlar! Bu noktada ilgi çekici olan; Ülkemiz dışındakiler azınlığımızı ve sorunlarımızı bilmemelerine rağmen bizleri dinliyor, dikkate alarak sorunların çözülmesi için ülkemizi ikna etmek için devletin bizlerle diyaloga geçmesi gerektiğini söylüyorlar
İLETİŞİM YOLLARI
Diğer tarafta ülkemiz, vatandaşı olduğumuz, askerlik yaptığımız, vergi ödediğimiz ülkemiz, Yunanistan’daki diğer insanlar ile aynı kaderi paylaşmamıza, onlarla ortak dili konuşmamıza rağmen nedense tüm iletişim yollarını kapatmış durumda! Duymazdan, görmezden gelmeye devam ediyor! Bizi, varlığımızı, sorunlarımızı yok saymaya devam ediyor! Böylelikle ülkede Batı Trakya Türk Azınlığı’nın varlığını bir bakıma unutturmak niyetinde demek de mümkün! Uzun süredir aklımda asılı duran soru ise şu: Batı Trakya’mızda, İskeçe ve Rodop’ta Yunan ve Türk halkları arasındaki iletişim ve entegrasyona rağmen; yerel ve eyalet düzeyindeki siyasette ortak çalışmalar yapılmasına rağmen; Yunan meclisinde Türk milletvekillerimiz bulunmasına rağmen sorunlarımızın çözümüne giden yollar maalesef tıkanmış durumda. Acaba neden? Bu tıkanmışlık karşısında Batı Trakya Türkleri olarak neler yapabiliriz, neler yapmalıyız? Evet, ülkeyi yönetenler sorunu görmek istemiyorlar! Yıllardır sorunlarımızı yazılı ve sözlü olarak muhataplarımıza iletiyoruz, tüm kurumlarımız ile birlikte bunu yapıyoruz. Milletvekillerimiz sorunlarımızı Atina’ya taşıyorlar, Yunan Meclisi gündemine taşıdıkları soru önergeleri ile çeşitli makamlarla yaptıkları görüşmelerde azınlığımızın sorunlarını dile getiriyorlar. Fakat geleneksel Yunan siyaseti içerisinde milletvekillerimizin yürüttükleri çalışmaların da sınırları belli. Peki ne yapabiliriz? Yunan Meclisi’ne gönderdiğimiz milletvekillerimizin yaptıkları çalışmalar haricinde bugüne dek Batı Trakya Türkleri olarak Atina’da varlık göstermedik. Atina, yalnızca Yunan Meclisi’nden ibaret değil. O nedenle milletvekillerimizin çalışmalarına ilaveten onların imkanları dahilinde olmayan yerlerde azınlık olarak biz varlığımızı göstermeliyiz düşüncesindeyim. Atina’da yaşayan çoğunluktan veya diğer milletlerden insanlar ile iletişim kurarak kendimizi tanıtsak, nereden geldiğimizi, sorunlarımızın neler olduğunu anlatsak iyi olmaz mı, ne dersiniz? Yalnızca siyaset düzeyinde değil insan olarak birbirimizi tanısak, Atina’da kültürel aktivitelere iştirak ederek dilimizi, kültürümüzü, geleneklerimizi, müziğimizi, mutfağımızı tanıtsak? Yani önce insani değerde ortak bir zemin yakalayarak Atina gibi kozmopolit bir şehirde ülkemizin zenginliğinin bir parçası olarak biz de yerimizi alsak? Öte yandan sorunlarımızın çözümüne yönelik olarak tüm kurumlarımızla birlikte Atina’da entelektüel kesim, akademi, medya ve sivil toplum ve siyaset ile temasa geçerek sorunlarımızı anlatmayı denesek, Atina’da çeşitli kuruluşlar ile birlikte ortak toplantılar gerçekleştirebiliriz. Bu düzeyde çalışmaların sorunlarımızın çözümüne ne getirisi olur, bu noktadan bir sonuç çıkmaz diyebilirsiniz. Evet, doğru olabilir. Ancak bu noktada önemli olan önce kendimizi anlatmak olacak. Batı Trakya’daki kurumlarımızın köylerimizi ziyaret ederek birebir azınlığımızla yaptığı görüşmelerin, kurumlarımızın Gümülcine’de, İskeçe’de ya da köylerimizde gerçekleştirdiği bilgilendirme toplantılarının benzerlerini Atina’da da yapabiliriz. Böylelikle ülkemizin yöneticilerinin bizleri yok saymaktan vazgeçmesini sağlayabilir, temelden bir değişim hareketi başlatabiliriz düşüncesindeyim. Böylece yıllardır eksik kalan parça olarak gördüğüm Atina’dan başlayan bir değişimi de belki yakalayabiliriz. Ne dersiniz? Yapamaz mıyız? Bence yapabiliriz!
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
21 gün önceKÖŞE YAZARLARI
22 gün önce