45 Ülkenin katıldığı 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi uydu aracılığıyla başarıyla gerçekleşti
Canlı yayın stüdyosu olarak, Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde çalışmalarını gerçekleştiren 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi Asya, Avrupa, Afrika, Amerika ve Avustralya kıtalarında uydu aracılığıyla izlendi.
Açılış Dr. Akkan Suver ve Yüksel Çengel’in moderatörlüğünde yapıldı.
KUŞAK ve YOL GİRİŞİMİNİN AYDINLIĞINDA
Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya
Yeni Dünya Ekonomisi’ne Merhaba!
7-8 Ekim 2020 günleri İstanbul’da Marmara Grubu Vakfı tarafından tertiplenen 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde, 45 ülkenin cumhurbaşkanları, Senato ve Meclis Başkanları ile Devlet İnsanları, Akademisyen ve Din Adamları ile uluslararası üst düzey kuruluşlarının yetkilileri uydu aracılığıyla; Kuşak ve Yol Girişiminin Aydınlığında Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya başlığıyla bir araya geldi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in mesajıyla çalışmalarına başlayan, 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde konuşmacılar sundukları tebliğlerinde Azerbaycan’da yaşanan olaylara değindiler. Azerbaycan’ın haklılığını, Ermenistan’ın savaş suçu işlediğini, gene Ermenistan’ın uluslararası hukuku hiçe saydığını vurgulayan 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi konuşmacıları ayrı ayrı Ermenistan’ı kınadılar. Konuşmacılar Avrasya Ekonomi Zirveleri’nin Dünyada kabul gören uluslararası toplantılar arasında önemli bir yeri bulunduğunu da belirttiler.Koronavirüsün yarattığı bu ortama rağmen, Marmara Grubu Vakfı’nın süreklilik konusundaki dikkat ve özenini tebrik eden konuşmacılar, gelecek sene tertiplenecek 24. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde İstanbul’da biraraya gelme arzularını da ortaya koydular. Marmara Grubu Vakfı tarafından aralıksız olarak tertiplenen Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin açılışını yapan Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver, Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarını gündeme getirdiği konuşmasında; “Türkiye’yi Akdeniz’den dışlamanın Batı’dan dışlamaktan bir farkı yoktur” dedi.Ermenistan’ın kanun tanımazlığını da vurgulayan Dr. Akkan Suver; “Türkiye topyekun Azerbaycan’ın yanındadır” diye ekledi. Dünyanın küreselleşmeye olan ihtiyacını da belirten Dr. Akkan Suver; “salgınla bu mücadele birlikteliğine olan ihtiyacı küreselleşmeye olan ihtiyaç ortaya koymuştur, dolayısıyla bir barış ve refah projesi olan Kuşak ve Yol Girişiminin Aydınlığında Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya söylemiyle, 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ni tertiplediklerini” söyledi. Dr. Akkan Suver’in açılış konuşmasından sonra söz alan Azerbaycan Enerji Bakanı Perviz Şahbazov, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Kuşak ve Yol Girişimin Aydınlığında” temalı 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcılarına hitap ettiği mesajını okudu.
AÇILIŞ MERASİMİ
Azerbaycan Enerji Bakanı Pərviz Şahbazov’un Zirveye canlı yayınla katılıp, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Muasır dünyada sürgün kalan toprağımızla ilgili kardeş Türkiye her zaman olduğu gibi bugün de bizimle beraber. Türkiye, topraklarımızın hakkımız olarak bizim olması konusunda desteğini sürdürüyor. Bize büyük güç veren bu emsalsiz destek için aziz kardeşim Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye halkına bir daha derin minnettarlığımı bildiririm” sözleriyle konuşmasına başladı. İlham Aliyev mesajında: “Zirvenin uzun yıllardır Avrasya’nın sürdürülebilir gelişimine katkı sunduğunu ifade etti. Yapılan sosyal araştırmaların bölgeye güç kattığını söyledi. Zirvenin Azerbaycan ve Türkiye’nin güçlü beraberliğinin de bir nişanesi olduğunu aktaran İlham Aliyev, pandemi sonrası dünyaya ışık tutacağını kaydetti. Avrasya’nın olumsuz gelişmelere bakarak kahrolmak yerine daha da güçlü stratejilerle birlik olması gerektiğini anlatan İlham Aliyev, zirvenin geleceğe ilişkin güçlü motivasyon oluşmasına ve global iş birliğinin artmasına sebep olacağına inandığını belirtti. -“Devlet bizimdir, Karabağ Azerbaycan’ındır” İlham Aliyev, Azerbaycan’ın uzun yıllardan beri Avrasya’da önemli bir güç merkezi olarak öne çıktığını ifade ederek, Türkiye ile artan iş birliklerinin her alanda başarı getirmeye başladığını söyledi. Türkiye’nin artan gücünün enerji sektöründe tezahür ettiğini anlatan İlham Aliyev, Türkiye’nin başarılarını gururla takip ettiklerini aktardı. Azerbaycan’ın en önemli sorunlarından olan Dağlık Karabağ konusunun önem kazandığını aktaran İlham Aliyev, “Ermenistan dünyanın pandemiyle boğuşmasını da fırsat bilerek ülkemize karşı tahribatlarını güçlendirmiştir. Ermenistan terörizm ve işgalcilik siyaseti gütmektedir. Bir daha beyan ediyorum ki; Dağlık Karabağ, Azerbaycan’ın ayrılmaz parçası, toprağımızdır.” Bu toplantıda ortaya çıkan fikirlerin artan iş birliği için önemli olacağına inandığını söyleyen İlham Aliyev konferans katılımcılarına başarılar diledi.
Daha sonra, Avcılar Belediye Başkanı Av. Turan Hançerli, “Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya” başlığıyla düzenlenen 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde konuştu. Marmara Grubu Vakfı tarafından düzenlenen 45 ülkenin üst düzey katılımıyla gerçekleşen 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde Avcılar Belediye Başkanı Av. Turan Hançerli açılış konuşması yaptı. Konuşmasında pandemi sonrasında işsizlik ve buna bağlı olarak yoksulluk oranındaki artışa dikkat çeken Hançerli şunları söyledi: “Pandemi sonrasındaki dünyanın nasıl olacağı ve nasıl olması gerektiğine ilişkin bazı örnekler çıkarmak gerekirse; bir bilimsel araştırma pandemi süreci ile ortaya çıkan işsizliğin yoksulları çok daha ağır bir şekilde etkiledi. Biliyoruz ki dünyanın odaklanması gereken en önemli meselelerinden biri her geçen daha da önemli hale gelen gelir adaleti. Bu önemli soruna dair gelecekte adım atmamız, yol almamız gerektiğinin altını çizmek isterim.” “Daha adil, daha barışçıl bir dünya için işbirliği şart” Konuşmasında pandemi döneminin dünyaya yeni şeyler öğrettiğine değinen Hançerli, evrensel sorunlarla ortak mücadele etmek için işbirliği yapılmasının önemini vurgulayarak şunları söyledi: “Özellikle pandemi tüm dünyaya yeni şeyler gösterdi, belki de yeni ufuk açtı. Pandeminin hep olumsuzluklarını konuşuyoruz. Ama dünyanın bir yerinde başlayıp her yerine yayılan virüs için tüm dünya el birliğiyle mücadele etti. Bu da aslında aynı gemideyiz sözünün ne kadar gerçek olduğunu kanıtlıyor. Bu durumun geleceğin birlikte ve barış içerisinde kurulması gerektiğinin altını çizdiği kanaatindeyim.
İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe ise moda endüstrisinde tedarik zincirinin değiştiğini belirterek, hazır giyim markalarının uzaktan tedarikin ve uzun dönemli stok yapmanın sakıncalarını salgın döneminde yaşayarak gördüklerini ifade etti.Gültepe, Avrupalı markaların, ürünlerini yakın bölgeden en az stokla ve hızlı döndürebilecekleri ülkelerden tedarik edeceklerini kaydederek, bu yeni durumun Türkiye’ye büyük bir avantaj sağladığını vurguladı. Hazır giyim ihracatının yüzde 70’e yakın bölümünü AB ülkelerine ve İngiltere’ye yatıklarını anımsatan Gültepe, “Yeni dönemde AB pazarında payımızı artırabiliriz. Diğer taraftan Çin ile ticaret savaşı nedeniyle ABD’den Türkiye’ye bir yönelim var. ABD hazır giyimde 100 milyar dolarlık devasa bir pazar. 9 ayda toplam hazır giyim ihracatımız yüzde 8,7 azalırken ABD’ye ihracatımız yüzde 20 arttı. Biz yeni durumu fırsata çevirip ABD’ye ihracatımızı önce 1,5 milyar dolara, orta vadede de 5 milyar dolara çıkarabileceğimize inanıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.Gültepe, Avrupalı markalar için daha kısa aralıklarla koleksiyon hazırlanması gerektiğine dikkati çekerek, “ABD’li markalar için büyük üretim ölçeğine sahip yeni fabrikalarla kapasite yaratmalıyız. Yol haritamızı oluşturan Dört Dörtlük Plan’da da dediğimiz gibi İstanbul’u moda merkezine, Anadolu’yu üretim üssüne dönüştürmeliyiz.” açıklamasına bulundu.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, daha yüksek hacimli ürünlerin ihracatında lojistik merkezlerinin yeni dönemde daha da önem kazanacağını belirterek, “Yeni dönemde ülkemize yönelen talebe tam anlamıyla cevap verebilmemiz için üretim kapasitemizi geliştirmemiz gerekmektedir. Türkiye üretimde sürdürülebilirlik ilkelerini azami benimsemeli ve yeşil ekonomiye ağırlık vererek ihracatımız bu alanda belgelenmelidir.” dedi.Gülle, Marmara Grubu Vakfı’nın online olarak düzenlediği 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, zirvenin dünya ekonomisi ve dünya siyasetinin çok önemli dönüşümler yaşadığı bir dönemde gerçekleştiğini vurguladı. Tüm dünyada üretim çarklarının durduğu, ticaretin olağanüstü boyutlarda daraldığı bir dönemin geride kaldığını ifade eden Gülle, “Türk ihracatçısı, bu zorlu dönemde dahi üretim kabiliyeti ve tecrübesiyle, günün şartları neyi gerektiriyorsa onu üretmiş, 207 ülkeye başarıyla ihracat gerçekleştirmiştir.” diye konuştu.Gülle, küresel tedarik zincirlerinde halihazırda devam eden dönüşüm sürecinin pandemiyle birlikte daha da hızlandığının altını çizerek, “Özellikle gelişmiş ülkelerin sanayi malları ithalatında Çin’e olan yüksek bağımlılığı ve bu durumun yarattığı riskler, küresel ticarette yeni bir dönemi tetiklemektedir.” ifadelerini kullandı.
IRCICA Genel Direktörü Prof. Dr. Halit Eren konuşmasında, uluslararası sistemin çok-kutuplu bir yapı içinde giderek çatışmacı bir küresel rekabet ortamına dönüştüğü, uluslararası hukuk normlarının gözardı edilebildiği ve 2008’deki küresel finans krizinden bu yana bir türlü çözülemeyen sosyo-ekonomik sorunların ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı gibi eğilimleri tetiklediği bir ortamda küresel düzen ve uyumun tehditlerle karşılaştığını belirterek, dünya toplumlarının bu problemlerle baş etmeye çalıştığı bir sırada ortaya çıkan koronavirus salgının uluslararası işbirliğinin gerekliliğini bir defa daha ortaya koyduğunu anlattı. Öncekilerden çok farklı neticeleri olan, sosyal hayatı görülmemiş ölçüde kısıtlayan ve hemen tüm sektörlerde faaliyeti neredeyse tamamen durduran bu salgının, benzer veya farklı siyasî ve kültürel kimliğe sahip tüm insanları el ele vererek bu krizle savaşmaya çağırdığını anlattı. Prof. Eren bu ortamda uluslararası kuruluşların çalışmalarının daha da önem kazandığını söyledi.
Türksoy genel Sekreteri Düsen Kaseinov ise konuşmasında: “Ülkelerimiz arasındaki iktisadi dayanışmanın güçlenmesinin Türk Dünyası ekonomisine büyük katkı sağlayacağını” vurgulayarak “Yine Türk Dünyasında yakınlaşmanın sağlanması için kültürel ilişkilerin üst seviyeye çıkartılması şarttır. Bunun yolunun da güçlü bir ekonomiden geçtiği açıktır.” demiştir.
KEIPA Genel Sehreteri Asaf Hajiyev ise konuşmasında: “COVID-19 salgını, birçok ülkenin umutlarının çok umut verici göründüğü bir zamanda dünyayı kasıp kavurdu. 2020’nin başında ülkeler kendinden emin bir şekilde ekonomik büyüme yolunu izliyorlardı, ancak tüm tahminler ve göstergeler bir anda değişti. Uluslararası Para Fonu, 2020’de% 5’lik bir ekonomik düşüş öngördü; bu, 2008-2009’daki küresel mali krizden çok daha kötü. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün tahminine göre işsizler 2020’de yaklaşık 2,5 milyon artacak. Dünya Bankası tahminleri, 2020’de küresel GSYİH’da yüzde 5,2’lik bir daralma olacağını gösteriyor – bu, seksen yıl içindeki en derin küresel durgunluk.” olduğuna dikkat çekti.
OSCE PA Genel Sekreteri George Tsereteli konuşmasında: “Pandemiden sonraki dünya farklı olacak. Ama içtenlikle ifade ediyorum ki, bunun nasıl olacağını siyasi, ekonomik ve akademik liderlerin veya dünyanın belirlemesi bize bağlı. Farklılıklarımızın daha da derinleşmesine izin veriyoruz, küresel insan hakları sezgisinin daha da bozulmasına yol açacağız ve çok taraflı sistemimiz çökmeye devam ediyor.” diyerek sözlerine şöyle devam etti: Birçoğunuzun salgın sonrası dünyanın en güç zorluklarımızı birlikte aşmak için daha fazla diyalog gerektirdiğine hemfikir olacağınıza ikna oldum. Diyalog ve işbirliği ruhu, 45 yıldır Avrupa’da organizasyon, güvenlik ve işbirliği çalışmalarının merkezinde yer alıyor. Ancak ortak barışçıl dünya vizyonumuzu tam olarak gerçekleştirmek için, elimizdeki platformları tam olarak kullanmalı ve uluslararası taahhütlerimizi sürdürmek için siyasi iradeyi harekete geçirmeliyiz. Bu, Covid-19 sonrası dünyada hükümetlerimizin hesap verebilir ve kapsayıcı demokratik kurumları etkileme çabalarını iki katına çıkarması gerektiği anlamına gelir.”dedi.
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya da tüm insanlık olarak sağlığın ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığı bir dönemden geçildiğini belirterek, “Bütün üretim, sanayi, ticaret, ekonomi ve kültür endüstrileri durma noktasına geldi. Oluşturduğumuz bütün standartlardan vazgeçip tavizler verdik. Sağlığımızdan emin oluncaya kadar bu minvalde yaşamaya devam edeceğiz. Ekonomik göstergeler bütün ülkelerde dalgalanmalar gösterirken, ülkemiz ve İstanbul’umuz pozitif olarak ayrıştı.” dedi. Yerlikaya, Türkiye’nin insan odaklı ekonomisi, yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla diğer ülkelerden farklılaştığını anımsatarak, “Şehir hastaneleri sayesinde kapasite sorunu yaşanmadı. Tıbbi malzeme arzında kendi ihtiyaçlarımızı karşılamanın ötesinde başka ülkelere yardım ulaştırdık. Tüm tedaviler ücretsiz verildi ve verilmeye devam ediyor. Tedarik zincirinde ya da mal arzında kopukluk yaşanmadı ve ihtiyaç sahiplerine de dayanışmayla ulaşıldı.” ifadelerini kullandı.
Yabancı konuklar adına söz alan Bosna Hersek Federasyonu Cumhurbaşkanı Marinko Cavara pandemi dolayısıyla İstanbul’da biraraya gelinemediğini vurguladı. Marmara Grubu Vakfı’nın geleneği sürdürdüğünü ve ara vermeme prensibini ortaya koymasını takdir ettiğini belirtti. Zirvenin kötü sağlık şartlarına rağmen Marmara Grubu Vakfı tarafından uydu aracılığıyla gerçekleştirilmesini sivil toplumun bir sorumluluk projesi olarak değerlendirdi.
Yıllardır bir anane haline gelen ve İHKİB tarafından her Zirvenin açılışında sergilenen Moda Defilesi bu yıl pandemi dolayısıyla uydu aracılığıyla yapıldı. 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin açılış oturumunun sonunda Tasarımcı Kadir Kılıç’ın Moda Defilesi izleyicilerin takdirini toplayan renkli bir gösteri sundu.
Yeni Dünya Ekonomisi’ne ve Yeni Dünya’ya Merhaba
İkinci oturum Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Turan Sarıgülle’nin moderatörlüğünde yapıldı.
Yeni Dünya Ekonomisi’ne ve Yeni Dünya’ya Merhaba adlı Ekonomi Oturumu aşı konusunda araştırmalar yapan Çin Halk Cumhuriyeti’nin ünlü kuruluşu SINOVAC Biotech Genel Müdürü Guang Helen Yang’ın konuşmalarıyla çalışmalarına başladı
Moğolistan Meclis Başkanı Zandanshatar Gombojav, Uluslararası Para Fonu Genel Müdürü Kristalina Georgieva’nın pandemi sona erdiğinde dünya nüfusunun yarısının 7,8 milyar yoksulluk içinde yaşayabileceğini iddia ettiğini vurguladı. Ülkeler, pandemiyle mücadelede küresel dayanışmanın güçlendirilmesi, ayrımcılığa son verilmesi, bilimsel bilgilerinin karşılıklı olarak paylaşılması, çok taraflı işbirliğinin yenilenmesi ve ekonominin canlandırılması için işbirliği geliştirme zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Pandeminin neden olduğu sosyo-ekonomik zorlukların üstesinden gelme politikası çerçevesinde, Moğolistan Hükümeti vatandaşları ve ticari kuruluşları teşvik etmek, ihracatı desteklemek ve yoğunlaştırmak, bütçe harcamalarını azaltmak ve finansal kaynakları artırmak amacıyla karmaşık önlemler alıyor. Ayrıca ülke, dış ekonomik ilişkilere öncelik veriyor ve ihracatı çeşitlendirmek ve artırmak, yabancı yatırımcıların çıkarlarını istikrarlı bir şekilde korumak ve altyapı, madencilik, enerji, gıda, tarım, turizm gibi ekonomik öncelikli sektörlere yabancı yatırım çekmek için bir politika sürdürüyor. Moğolistan ayrıca Avrasya bölgesel ekonomik işbirliğine aktif bir katılımcı olmaya isteklidir.
Avusturya eski Şansölyesi Dr. Erhard Busek ise gelecekte karşılaşılabilecek problemlere yönelik daha odaklı çalışılması gerektiğine, daha fazla istihdama, malların ve varlıkların daha adil dağıtıma ihtiyaç olduğuna dikkati çekti. Busek, halihazırdaki uluslararası kuruluşların günümüz sıkıntılarına gerekli çözümü bulamadığını belirterek, sürdürülebilir bir ekonomi ve gelecek için gerçekten nelere ihtiyaç duyulduğunun iyi analiz edilmesi gerektiğini kaydetti.
Daha sonra söz alan, Arnavutluk Önceki Başbakan Yardımcısı, Milletvekili ve Avrupa Birliği Temsilcisi Senida Mesi, Kazakistan Milli Meclis Başkan Yardımcısı Canseyit Tuymebayev, Çin Halk Cumhuriyeti Dış İlişkiler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Ou Boqian 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin Ekonomi Oturumuyla ilgili olarak konuştular.
Daha sonra, Brüksel Federal Milletvekili ve Saint-Josse Belediye Başkanı Emir Kır, Viyana Ekonomik Forumu Genel Sekreteri Büyükelçi, Dr. Elena kirtcheva, Romanya Prensi Prens Radu söz aldılar.
Belçika’nın başkenti Brüksel’in Saint-Josse-ten-Noode ilçesi Belediye Başkanı Emir Kır da Kovid-19 pandemisinin, her ne kadar fiziksel mesafeyi zorunlu kılsa da ülkeleri ve halkları birbirlerine yakınlaştıran bir etki yarattığını kaydetti. Kır, dünyanın neresinde olunursa olsun Kovid-19 gerçeklerinin herkes için ortak olduğuna işaret ederek, salgının başlangıcından bu yana krizle mücadelede fikir alışverişinin önemine dikkati çekti.
Romanya Kraliyet Ailesi mensubu Prens Radu ise Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde ekonomilerin kalkınması, ulusal güvenlik ve yetkinlikle ilgili maddelerin ele alınmasıyla bu salgın dönemindeki en kritik konuların masaya yatırıldığını bildirdi. Radu, buradan elde edilecek sonuçların sadece iktisadi açıdan değil, birçok yönden krizle mücadele, entegrasyon ve iş birliği konusunda ilham verici olacağını söyledi.
Salgınla beraber hiç beklenmedik etki ve tepkilerin doğduğunu belirten Radu, krizin getirdiği sorunlarla savaşma becerisinin geleceği tanımlayacak yöntemleri belirleyeceğini aktardı.
Viyana Ekonomik Forumu Genel Sekreteri ve Büyükelçi Dr. Elena Kırtcheva, zirvenin öncelikli gündeminde yer alan Kovid-19 salgının ekonomik etkilerine yönelik olarak hangi sektörlerin kırılgan, hangilerinin daha dayanıklı olduğunun belirlenerek spesifik değerlendirmeler yapılmasının gerekli olduğunu vurguladı.
Kırtcheva, yeni normal düzene ve gelişmelere adapte olunabilmesi için dijital dünya vasıtasıyla gerçekleştirilecek bölgesel iş birliklerinin, alışma ve mücadele sürecine katkıda bulunacağını kaydetti.
Kırgızistan Cumhuriyeti önceki Başbakanı Djoomart Otorbaev, Romanya önceki Başbakanı Petre Roman, Romanya Senatör, önceki Kültür Bakanı Ionut Vulpescu ayrı ayrı söz alarak 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin çalışmalarına katılmaktan onur duyduklarını belirttiler.
Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Teşkilatı Uluslararası Daimi Sekretaryası, Genel Sekreter Birinci Yardımcısı Büyükelçi Ebru Barutçu Gökdenizler, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatının çalışmalarını özetledi. Karadağ önceki Başbakan Yardımcısı ve Büyükelçi Vujica Lazovic ise küreselleşen dijital ekonomiyi anlattı. Ankara Moldova Büyükelçisi Dmitri Croıtor, yer aldığı programda ise; dünyanın pandemi sonrası dönemde uluslararası strateji enstitülerinin çalışmalarına daha fazla önem göstermesinin beklendiğini aktararak, “Sonraki pandemilere karşı dünyamızın hazır olabilmesi için dünyanın sorunlarını çok yönlü olarak ele alıp sürdürülebilir çözümler geliştirmek gerekir. Ancak bu şekilde sonraki pandemilere hazır olabiliriz, oluşabilecek yıkımların önüne geçebiliriz.” değerlendirmesini yaptı.
Romanya Orta Doğu Siyasi ve Ekonomik Enstitüsü Başkanı Flavius Caba-Marıa, Çin Halk Cumhuriyeti Sichuan Üniversitesi Amerikan Çalışmaları Merkezi Md. Yrd.Dr. Changning Chen konuşmalarından sonra söz alan Özbekistan Stratejik Kalkınma Merkezi Direktörü Eldor Tulyakov Özbekistan olarak bölgesel iş birliğine karşılıklı güven çerçevesinde yaklaştıklarını ifade ederek, “Bizler iş birliği konusunda partner ülkelerin paydaşlarıyla çok sıkı bir iletişim halindeyiz. Pek çok ülkeyle ikili ticaret anlaşmamız mevcut.” diye konuştu. Kovid-19’la mücadelede Çin ve AB ile yakın çalıştıklarını, salgınla mücadelelerinin güçlü bir şekilde devam ettiğini belirten Tulyakov, Türkiye’nin kendilerine verdiği destek için teşekkür etti.
BM’nin Orta Asya’da bir iletişim koridoru oluşturduğunu aktaran Tulyakov, kuzeyle güney arasında önemli iş birliklerinin görüleceğini kaydetti.
Ekonomi Oturumunun son konuşmacısı ise, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran’dı. Kıran, Marmara Grubu Vakfı’nın online olarak düzenlediği 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne katılarak Türkiye’nin dış politikası hakkında açıklamalarda bulundu. Kıran, “Ermenistan bugün haydut devlet niteliğindeki adımlarıyla, sivillere zarar verme pahasına yaptığı tek taraflı eylemlerle çaresizliğini örtmeye çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler’in 1993 yılında aldığı 4 farklı kararın hayata geçirilmesi BM Güvenlik Konseyi’nde alınan bu 4 kararla Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan derhal geri çekilmesine yönelik beklentinin hayata geçirilmesi esasen bu coğrafyanın tarihi ve dünyayı nasıl şekillendireceği konusundaki sorulara en iyi cevabı teşkil edecektir.” ifadelerini kullandı.
Kıran, devamla şunları kaydetti: “Tüm amacımız, Avrasya Bölgesi’nin bir ‘güven adası’ olarak insanlığa ve insanlığın ortak kazanımına dönüşmesi. Bizim bütün çabamız budur. O yüzden insani dış politikamızı özellikle bu coğrafyada da etkin bir şekilde yürütüyoruz. Şu anda Türkiye GSYH’sine göre dünyanın 20 ülkesinden biri, 17’nci ülkeyiz. Ancak diplomatik temsil bakımından dünyada 5’inci ülkeyiz. Şu anda dünya ölçeğinde 248 temsilcilikle Türkiye’den daha fazla temsilciliğe sahip ülke sayısı 4. Geniş diplomatik temsilciliklerimizle dünyanın ortak meselelerine ortak çözümler üretme konusunda Türkiye’nin etkin, vizyoner ve proaktif dış politikasını her yerde temsil ediyoruz. Öte yandan, (Türkiye) GSYH’ye göre dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olmasına rağmen insani kalkınma yatırımlarında çok daha ileri seviyede. Tekraren diyoruz ki ‘Dünya beşten büyüktür.”
Ekonomi Oturumu Türk Hava Yollarının Tanıtım Filmi ile nihayete erdi.
III. OTURUM
Koronavirüs salgını sonrasında Avrasya’da uzun dönemde sürdürülebilir enerji politikaları nasıl şekillenecektir?
Ücüncü oturum Cafer Okray ile Sezgin Bilgiç’in moderatörlüğünde yapıldı
Üçüncü oturum SOCAR’nın tanıtım filmi ile başladı.
Koronavirüs salgını sonrasında Avrasya’da uzun dönemde sürdürülebilir enerji politikaları üzerine ilk sözü Azerbaycan Cumhuriyeti Enerji Bakan Yardımcısı Elnur Soltanov aldı. Elnur Soltanov Azerbaycan’ın sahip bulunduğu Enerji kaynakları ve yatırımları hakkında bilgi sunumunda bulundu.
Enerji oturumunda söz alan Türkmenistan Maliye ve Ekonomi Bakan Yardımcısı Rovshen Nuryagdyyev, Türkmenistan’ın enerji alanında sahip bulunduğu yüksek değerler hakkında geniş bir sunum yaptı.
Londra Enerji Kulübü Başkanı Mehmet Öğütcü yaptığı konuşmasında: “Enerji nakliyesi yapan ülkelerdeki politik risk, talebin enerji güvenliğine, yani riskli dış enerji talebine dahil edildiğinde, talebin enerji güvenliği riski daha fazladır. Ukrayna ve Türkiye’de siyasi istikrarın keskin düşüşü ve şiddet veya terörizm oranlarının olmaması Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’da enerji talebinin güvenlik riskini artırmıştır. Sonuçlar, yalnızca AB ve Hazar bölgesi arasında değil, aynı zamanda Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye gibi enerji ulaştıran ülkelerle de işbirliğinin önemini vurgulamaktadır.”dedi.
Güney Afrika Milletvekili Zolani Mkiva ise yaptığı sunumda Güney Afrika’nın içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlar hakkında Zirve katılımcılarını bilgilendirdi.
SOCAR Türkiye CEO Danışmanı Murat Lecompte ise konuşmasında: “Türkiye, bugün Türkiye’nin en büyük doğrudan dış yatırımcısı durumunda. 2008 yılında Petkim’i Özelleştirme İdaresi’nden 2,04 milyar Dolara satın alarak girdiğimiz Türkiye’de 6,3 milyar Dolarlık yatırımla STAR Rafineri, 6,5 milyar Dolarlık yatırımla TANAP, SOCAR Terminal, Petkim RES, SOCAR Dağıtım ve SOCAR Depolama projelerini hayata geçirdik. Bu yıl haziran ayında sonuçlandırdığımız bir satın alma süreci ile de Bursagaz, Kayserigaz, EWE Enerji, Enervis ve Millenicom şirketlerini aldık.
Bugüne kadar Türkiye’ye 15 milyar Doların üzerinde yatırım yapan grubumuzun hedefi bu rakamı kısa vadede 19,5 milyar Dolar seviyelerine taşımak. Bu da Azerbaycan’ın şimdiye kadar tek bir ülkeye yaptığı en büyük çaplı yatırımı temsil ediyor. Yatırımlarımız Türkiye’nin ekonomisi, enerji sektörü ve istihdamına önemli katkıda bulunuyor. Örneğin, STAR Rafineri, Türkiye’nin cari açığını her yıl 1,5 milyar Dolar azaltacak.
Dijital devrimin yaşandığı çağımızda, dev projelere hayat veren bir grup olarak bu yönde de çok önemli adımlar attık. 2018, dijitalleşme açısından bizim için adeta kilit bir yıl oldu ve dijital dönüşüme yön veren çok sayıda bilgi teknolojileri projesini hayata geçirdik. Gerek iş gerekse endüstriyel platformlarda; süreç, organizasyon ve teknoloji alanlarında, siber güvenlik olgunluk seviyesinin artırılmasını hedefleyen çalışmalara hız verdik” dedi.
Ünlü Bulgar Avukat Vladimir Penkov ise pandemi sonrası Avrupa’da enerji sektörünün karşılaşacağı hukuki sorunlar hakkında geniş bir sunum yaptı.
Londra Belediye Meclis Üyesi ve Türk İngiliz Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Alderman Emma Edhem Konuşmasında, “Birleşik Krallık-Türkiye ekonomik ilişkileri ve Kuşak ve Yol girişimi mevcut ve Kovid sonrası ortamlarda nerede duruyor sorusuna cevap bulmak için odak noktası, bu ülkelerin ekonomilerinin temellerinin geri dönülmez bir şekilde değiştirilip değiştirilmediği olmalıdır” diyen TBCCI Yönetim Kurulu Başkanı Alderman Emma Edhem, pandeminin felç edici ataklarında bu ekonomilerin Covid sonrası dönemdeki olası yeni eğilimlere uyum sağlama gücünü yeniden keşfedip keşfedemeyeceğini araştırmak gerektiğine dikkat çekti.
İtalya EIAD Başkanı İtalya Leonardo Manzari ise konuşmasında İtalya’nın enerji potansiyelini ve Avrasya’ya bakış açısını gündeme getirdi.
Romanya Karadeniz Evi Derneği Başkanı Dr. Dorin Popescu, Romanya’nın ve Karadeniz’in sahip olduğu enerji potansiyel konusunda bilgi sunumunda bulundu.
Slovenya’dan katılan Yaşam Boyu Öğrenme Akademisi Başkanı Marjetka Kastner, Slovenya ile Avrupa Birliği’nin enerji politikalarında sahip olduğu değerleri ortaya koydu.
Çin Halk Cumhuriyeti Barış ve Silahsızlanma Derneği Genel Sekreteri An Yue Jun yaptığı sunumda Çin Halk Cumhuriyeti’nin Barış ve Silahsızlanma alanında enerjiyle olan ilişkilerin önemini ortaya koydu.
Kosova E. Kamu İdaresi Bakanı Mahir Yağcılar, konuşmasında: “Covid-19 salgınından kurtulmak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Düşünceme göre, tüm bu sınamaları atlatmak için bilim dünyası bu salgını bir tecrübe alarak, özel ve ortak araştırma birimleri oluşturmalı, bilim dünyası tüm boyutlarıyla ortaklaşa ve daha sıkı çalışmalı, çözümlere çok yönlü çalışmalarla ulaşılmalı, sağlık sistemi örgütlenmesi tekrardan gözden geçirilmeli, sağlık alanında hem insan kaynaklarına hem de alt yapısına daha fazla yatırımlar yapılmalı, uluslararası işbirliğin ve bilgi verilerin paylaşımı artırılmalı, temizlik kurallarına mutlaka uyulmalı ve devlet yönetimleri tarafınca uygun şartların yaratılması gerekmektedir. Bu anlamda Kosova Hükümeti de yeni bir devlet olarak uluslararası işbirliği ve mücadele çerçevesinde her zaman olduğu gibi bu sefer de duyarlı ve işbirliği içerisinde hareket etmektedir.”dedi.
Terör ve Bölgesel Çatışmalar
Dördüncü oturum Ali Rıza Arslan ile Av. Serhat Tabanca’nın moderatörlüğünde yapıldı.
Dördüncü oturum KARDEMİR’in tanım filmi ile başladı.
Türkiye’nin önceki Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu dördüncü oturumun ilk konuşmacısıydı. İnsani ilişkiler ve insani değerler üzerinde bir sunum yapan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Barış’a olan ihtiyacımızı gündeme getirdi.
Belarus Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Oleg Makarov da yeni tip koronavirüs (Kovid-19) büyük bir baskı oluşturduğunu ve devletlerin halihazırda Kovid-19 ile gerekli adımları atmakta geç kaldığını anımsattı. Makarov, insani yardımın bugünlerde herkesin gündeminde olduğunu dile getirerek, insani yardımın bir taraftan da enformasyon noktasında düşünülmesi gerektiğine işaret etti. Dünyanın değişen yeni kriterlerine adapte olabilmek için ihtiyaç duyan ülkelere teknolojik, enformasyon bilimleri anlamında destek sağlanması gerektiğini vurgulayan Makarov, “Tahminlerimiz doğrultusunda, Avrasya kıtası pandemiden ilk toparlanacak kıta olarak karşımıza çıkıyor. Avrasya kıtasında ciddi hayat kayıpları görülmedi. Pandeminin etkilerini en hızlı bertaraf edebilecek ülkeler, Avrasya kıtasında ki ülkeler gibi görünüyor.” ifadelerini kullandı.
Eski Romanya Dışişleri Bakanı Teodor Melescanu, “Romanya olarak AB’nin Batı Balkanlar’ı ve Türkiye’yi almadan devam etmesinden yana değiliz. Coğrafi, siyasi ve ekonomik ve sosyal açıdan Batı Balkanlar, AB’nin ayrılmaz bir parçasıdır.” dedi. Melescanu, Marmara Grubu Vakfı’nın online olarak düzenlediği 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, Batı Balkanlar’ın jeostratejik bir yatırım bölgesi olduğuna dikkati çekerek, bölgenin AB’nin ekonomisi, siyaseti ve güvenliği açısından önemine değindi.
AB’nin, geçen yılın son baharında Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un birliğe katılması için müzakerelere başlamasını öngördüğünü anımsatan Melescanu, “AB, genişleme politikası için yeni bölümler açıyor. Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek için yeni genişleme planları yapılıyor. AB’nin genişlemesi konusunda Romanya aktif çalıştı. İkili diplomatik kanallarımızı açtık. Alınan kararlardan bir tanesi Türkiye’ye mülteciler konusunda mali yardımda bulunmaktı. Ayrıca, ara verilen Türkiye ile yapılan ortaklık konseyini tekrar başlattık.” değerlendirmesinde bulundu.
Kafkasya ve Azerbaycan Şeyhülislamı Allahşükür Paşazade ise kardeş Türkiye devletinin her zaman yanlarında olmasından gurur duyduklarını belirterek, Türkiye’nin dost desteği, yardımından güç aldıklarını ifade etti.
Paşazade, Ermenistan’a yönelik yaptıkları haklı mücadelelerinde Türkiye’nin yardımını Azerbaycan halkının asla unutmayacağını vurgulayarak, “Öz hakkımız olan topraklarımız yolunda hak mücadelemizi sürdüreceğiz.” dedi.
İslami Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (ISESCO) Genel Başkanı Dr. Salim M. AlMalik de ISESCO olarak çatışmaların hoşgörüye bağlı olarak, diyalog ve barışçıl yolla çözülmesinden yana olduklarını belirterek, uluslararasında beraber hareket etmenin tüm dünyada öncelik haline getirilmesi gerektiğine işaret etti. AlMalik, barışın, kalkınma ve büyüme için en önemli etmenlerden biri olduğuna dikkati çekerek, “ISESCO olarak böyle bir zirvenin bir parçası olduğumuz için mutluyuz. Barış olmadan herhangi bir insanı gelişmenin olmayacağını düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Ekümenik Patrik Bartholomeos yaptığı konuşmasında Dinlerin Barışa ve birarada yaşamaya verdiği önemi vurguladı.
Bulgaristan Diplomatik Enstitüsü Genel Müdürü Büyükelçi Tanya Mihaylova da bugün halen bölgede çatışma, terör ve aşırıcılık ile karşı karşıya kalındığını hatırlatarak, “Bu tür tehlikelerle korkutulan dünyamızda barış ve güvenlik giderek daha da önem kazanmaya başladı. Kovid-19 salgını herkesi çok şaşırttı. Çünkü kimse bu salgının derecesinin bu seviyelere geleceğini tahmin etmiyordu.” açıklamasını yaptı.
İstanbul Ankara ve İzmir Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Lideri ve Patrik Vekili Metropolit Filüksinos Yusuf Çetin; “Bütün dinler, en azından, çoğumuzun bir tanesine mensup olduğumuz, üç semavi dinler, özleri itibariyle vahiye dayalı birer bütündür. Bunlar, yüksek bir ahlaki değerler manzumesi olmaktan öte, Kutsal yapılardır. Onun için, ne kadar yüksek olursa olsun, hiçbir insani amaç için değişime uğratılamazlar. Eğer, dinlerin dünya barışına katkıları isteniyorsa, onların öz yapılarına dokunmak yerine, aksine onların bu yapılarına daha çok sahip çıkmalı ve herkesin inancına aynı ölçüde değer verip saygı gösterilmelidir.
Yoksa barış ve istikrar kurma adına, insaniyetin zenginlikleri ve renkleri olan, bütün fark ve ayrımları kaldırmak, herkesi aynı yaşam tarzına bürümek, herkesi aynı fikir ve inançta potalamak, tarihte, hep ters tepki vermiştir. İnsanlık olarak bizler, bütün fark ve ayrımlarımıza rağmen birlikte yaşamayı gerçekleştirebilmeliyiz. Kutsal Kitap’a göre Tanrı’nın da insanlar için, iradesi budur. Onun için gerçek demokrasilerde olduğu gibi, herkes için eşit ölçüde bir fikir, inanç ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi yolunda çalışmak, kuşkusuz dünya barışı için en yararlısı olacaktır.” dedi.
Türkiye Süryani Katolik Kilisesi Patrik Vekili Korepiskopos Orhan Çanlı ise konuşmasında: “Korona Virüsün etkilerini yaşadığımız bu süreçte hepimizin, insanlığın ve toplumların ortak bir kader birliği ile mücadele ederek birbirimize ne denli bağımlı olduğumuzu bir kez daha anladık. Bu zor sınavda birbirimize karşı saygılı olmamız gerektiğini, kardeşliği ve aynı insanlık ailesine ait olduğumuzu deneyimleme fırsatımız oldu. Korkmuş ve kaybolmuş bir şekilde, beklenmedik aksi bir fırtınanın içinde bulduk kendimizi. Hepimiz aynı kayığın içinde bir aradayız ve hiç kimse kendi kabuğuna çekilip insanlığın başına gelen acılara duyarsız kalamaz. Covid-19 salgınının oluşturduğu bu özel durum hepimizi olumsuz etkileyerek yaşam şeklimizi değiştirmemize neden oldu.” diyerek koronavirüsün etkilerinden kaçamayacağımızı vurguladı.
Avusturya önceki Savunma Bakanı )Werner Fasslabend, yaptığı konuşmasında Avrupa’nın Barış’a olan ihtiyacını vurgularken, pandemi sonrası yeni bir dünya ile karşılaşacağımızı anlattı.
Cezayir Ankara Büyükelçisi Mourad Adjabi ise yaptığı konuşmasında özetle: “Küreselleşmenin yeniçağında, Covid-19 salgını, kriz zamanlarında dünyanın çaresizce neye ihtiyaç duyduğunun sert bir hatırlatıcısıdır. Birkaçını saymak gerekirse, “çok taraflı işbirliği”, “küresel dayanışma” ve “barış içinde birlikte yaşamak” salgının başlangıcından bu yana büyük ivme kazanan kavramlardır. Dünya, bu küresel tehdidi tek taraflı tepkilerle yenmeye çalışmanın gerçekten de hayal ürünü olacağının farkına varmıştır. Uluslararası topluluğun, artan sayıdaki küresel zorlukların yanı sıra, bu sağlık krizine etkili bir şekilde yanıt vermeye yardımcı olmak için ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde bölünmeden bir araya gelmekten başka seçeneği yoktur.”dedi.
Dünya Barış ve Sevgi Federasyonu Başkanı Dr. Tao-Tze Hong yaşamakta olduğumuz pandeminin bize barış içinde, vicdan içinde yaşamanın önemini hatırlattığını vurguladı.
V. OTURUMSürmekte Olan Bir İnsanlık Dramı – Dağlık Karabağ
Beşinci oturum Dr. Akkan Suver ile Engin Köklüçınar’ın moderatörlüğünde yapıldı.
Sürmekte Olan Bir İnsanlık Dramı – Dağlık Karabağ oturumu Şamil Ayrım’ın konuşmasıyla çalışmalarına başladı. Şamil Ayrım; Türkiye Yukarı Karabağ ile ilgili mücadelesinde Azerbaycan’ın yanında olmuştur, olmaya devam edecektir“ dedi. Ayrım, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmaya değinerek, “Maalesef Ermeni ordusu püskürtülmesine rağmen, şehitlerimiz var. Şehitlerimize rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. En son 1992’de Hocalı’da 600’den fazla Azerbaycan Türkü’nün öldürüldüğünü, genç, ihtiyar, kadın demeden katledildiklerini görüyoruz. Azerbaycan ekonomisinin gelişmesi, sağlıklı bir yönetim göstermesi ve Azerbaycan’ın dünya çapında itibarlı bir devlet haline gelmesi Ermenistan tarafından hoş karşılanmıyor” ifadelerini kullandı. Ayrım, şöyle konuştu: “Türkiye her platformda Azerbaycan’ı destekliyor, yanında. Olaylar olduğunda Mevlüt Çavuşoğlu Dışişleri Bakanımız açıklama yaptı; ‘Biz her zaman Azerbaycan’ın yanındayız’. Çözüm ne? 30 senedir devam eden bir süreç var. Türkiye Yukarı Karabağ ile ilgili mücadelesinde Azerbaycan’ın yanında olmuştur, olmaya devam edecektir.“
AK Parti Konya Milletvekili Orhan Erdem, “Bugün sözde soykırım iddialarıyla Türkiye’yi suçlayan Ermenistan devlet yetkililerinin talimatları doğrultusunda Ermeni güçleri ve teröristlerinin geçen hafta Azerbaycan topraklarında giriştiği hain saldırılar sonucunda sivil, silahsız, çocuk, kadın, ihtiyar ve genç hayatını kaybetti. Türkiye topyekün Azerbaycan’ın yanındadır. Azerbaycan’ın uğradığı haksız, kanunsuz Ermeni saldırıları elbette karşılık bulacak ve Ermenistan’ın yaptığı yanına kar kalmayacaktır.” dedi.
İyi Parti Erzurum Milletvekili Naci Cinisli : Azerbaycan’ın uğradığı insanlık dışı saldırıların def edilmesinin yanı sıra bu konuda diplomasinin daha fazla devreye sokulması gerektiğini anlattı. Azerbaycan’ın haklı davasının diplomasinin imkanlarını kullanarak dünyada duyurulmasının önemi üzerinde durdu.
Fransız Causeur Yayın Koordinatörü Gil Mihaely Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu dolayısıyla saldırıya uğrayan Azerbaycan’ın meşru müdafaa halinde olduğunu belirtti.
AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Doç. Dr. Halil Özşavlı, yaşanmakta olan Ermeni mezalimi konusuna değinirken Sözde Ermeni soykırımı iddialarına da gündeme getirdi. Bu konuda 15 yıldır araştırma yürüttüğünü belirten Doç. Dr. Halil Özşavlı, Amerikan, İngiliz ve Milletler Cemiyeti arşivlerinde bulunan Ermenilerin kendi dillerinde yazılmış ve ‘sözde soykırım’ iddialarını çürütecek itiraf niteliğinde belgeleri katılımcılarla paylaştı. Ermenistan’ın kötülüklerinin sayılamayacak kadar çok olduğunu ve bunu son örneklerinin Tovuz ve Gence şehirlerinde yaşandığını söyledi.
CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, CHP olarak, Azerbaycan’ı büyük bir samimiyetle desteklediklerini belirtti. “Bütün dünya şunu bilmelidir ki başkalarının topraklarında gözü olanlar kendi topraklarını koruyamazlar. Herkes başka ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duymalıdır. Kardeşliğin ve uluslararası barışın ve dünya barışının en önemli maddelerinden birisi kendi komşunun topraklarına saygı göstermektir. Eğer Ermenistan, bunu gerçekleştirir, bir an önce Azerbaycan topraklarından silahlı kuvvetlerini geriye çekerse Azerbaycan liderinin de ifade ettiği gibi barış yolunda önemli bir adım atmış olur. Azerbaycan’ın da başka bir ön koşulu yoktur. Çünkü onlar kendi toprakları için mücadele ediyorlar. Hatta barış için hatta uzlaşı için mücadele ediyorlar. Haklı davalarında Türkiye yanlarındadır.”
Azerbaycan Milletvekili, Azerbaycan’da Atatürk Kültür Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov, “Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev, Ermenistan’ı uyarmıştı. Tovuz olaylarından sonra kirli işlerinden vazgeçmemeleri halinde pişman olacakları konusunda defalarca ihtarda bulunmuştu. Ancak görünüşe göre, bu onlar için bir ders olmadı. Bu defa da onlara ders veriyoruz ve vereceğiz. Bugün şanlı Azerbaycan ordusu büyük bir başarıyla karşı saldırı harekâtı yürütüyor ve bu harekât devam ediyor, Azerbaycan ordusunun tüm birliklerinde manevi bir yükselişin gözlemlendiğini vurgulayan Prof. Dr. Nizami Caferov, ayrıca orduya kayıt olan gönüllülerin sayısının on binlerle ifade edildiğinin altını çizdi ve ekledi. Bu durum, halkımızın devletine olan sadakatinin bir göstergesidir. Dağlık Karabağ sorunu bizim ulusal sorunumuzdur. Dağlık Karabağ sorununun çözümü bizim tarihsel sorumluluğumuzdur. Bunu tarihsel adaleti yeniden tesis edecek şekilde çözeceğiz. Bunu Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlayacak şekilde yapacağız.” dedi.
Amerika Birleşik Devletleri’nden Gazeteci-Yazar Thomas Golz ise, yaptığı konuşmasında Azerbaycan’ın sınır bölgesine gittiğini orada maneviyatı yüksek Azerbaycan Askerleriyle konuştuğunu gündeme getirdi.
Fransız Araştırmacı-Tarihçi Maxime Gauın ise yaptığı sunumda Azerbaycan’ın topraklarının işgal altında olduğunu belirti. Dolayısıyla Azerbaycan’ın kendi topraklarını geri almak için verdiği mücadeleyi bir meşru müdafaa olarak görmek gerektiğini söyledi. Ermenistan’ın Birleşmiş Milletlerin kabul edilmiş kararlarına uymamakta ısrar edişinin hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu da ayrıca vurguladı.
Değişimin Önderleri – Kadın Liderler Platformu
Altıncı oturum Ebrar Eda Demir ile Oğulcan Ulu’nun moderatörlüğünde yapıldı.
Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver yaptığı açılış konuşmasında; “Beethoven’ın 9. senfonisi’nin son bölümünden uyarlanan Avrupa Marşı, AB ülkelerinin ortak değerleri olan: özgürlük, barış farklılıklar içinde birlik olabilme başarısını kutlamayı hedefler. Dünya insanlarının hayalini kurduğu bu değerler ise ancak demokrasi içinde yaşatılabilir. Bu nedenle Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının öncelikli hedefi “demokrasinin güçlenmesi olmuştur.” Türkiye’de demokrasi, gençlerin ve kadınların demokratik karar verme süreçlerine katılımı ile güçlenecektir.”dedi.
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Sema Kendirci Uğurman yaptığı konuşmasında özetle: “Bu projenin içinde olmak, Marmara Vakfı ile birlikte yüretmek ve bizim kurulduğumuz günden beri kadınları demokrasiye katma amacımızın gerçekleşmesi yolundaki önemli bir projede ortak olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu herkese iletmek istiyorum. Çok teşekkür ediyorum bu katılımlar için. Türk Kadınlar Birliği, 1924 yılında kurulduğundan beri eşit hak mücadelesi veren Türkiye’nin ilk tek ve en büyük kadın örgütlenmesidir. Fakat eşitlik mücadelesini de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasinin ancak kadınlarla gelişebileceğine en çok inançlı örgütlenmelerden biri.
Hükümetle yaptığımız konuşmalarda ülke içinde 80’i aşkın şubemizle mücadelemize devam ediyoruz. Şunu söylemek istiyorum, bu proje bizim için çok değerli. Çünkü biz kurulduğumuz günden beri kadınsız bir demokrasinin sakat ve eksik olduğuna inanan ve bunu yüksek sesler dile getiren bir örgütüz. Dolayısıyla bizim için demokrasiyle kadın hakları iç içedir ve bunu görmek ve kabullenmek için herkesi bu anlayışa davet ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki demokrasi geliştikçe kadın hakları gelişecek, kadın hakları geliştikçe demokrasi temel ilkelerine oturup kurumsallaşacak. Dolayısıyla proje ve kurucu ortaklarımız ve bugünkü katılımcılarımız bu anlayışımızla bizimle yan yana olacakları için bizimle bu yolda daima mücadelede omuz omuza olacakları için teşekkür ediyoruz ve başarılar diliyoruz tüm katılımcılara.”dedi.
Türk-Alman Eğitim, Kültür ve Politika Enstitüsü Başkanı Yusuf Kenan Kolat ise: “Biz Almanya’da, Almanya Türk Toplumu olarak, Türk ve Alman dernekleri arasında, ilk defa tüzüğünde cinsiyet kotasını getirmiş bir kuruluşun başkanıydım. Bir erkek arkadaşımız oyları düşükken kota sayesinde oylamayı kazandı. Yani kota sadece kadınlar için değil, tüm cinsiyetler için olması gerekiyor. Bu nedenle kota konusunu çok önemsiyoruz. Toplumsal yapıların ancak ve ancak söz vermekle –efendim biz onlara dikkat ediyoruz- şeklinde değil, bence çok katı bir şekilde bunların yasal düzenlemelerle gerçekleşmesi gerekiyor. Bu ancak ve ancak yasal düzenlemeyle olacak bir konu. Bugün Almanya’da göçmen kökenlilerin yani Alman kökenli olmayan insanların da Alman devlet dairelerinde kota sistemiyle %10’luk-%20’lik kotalar talep ediyoruz. Bu bir istem. Yani biz her zaman şunu savunduk; içinde yaşadığımız toplum, kurum ve ya kuruluşlarla kendinizi özdeşleştirmek istiyorsanız eğer, mutlaka oranın bir parçası olmanız gerekiyor.” dedi.
AB ile İlişkiler Genel Müdürü Büyükelçi Başak Türkoğlu yaptığı konuşmasında özetle:”-Sivil Toplum kuruluşlarımız her alanda kamuoyunun nabzını tutan aktörler olarak AB’ye katılım sürecimizde önemli rol oynadılar bu güne kadar ve bundan sonra da oynamaya devam edecekler. Çünkü demokrasinin en önemli unsurlarından biri de sivil toplumun varlığıdır. Biz AB Başkanlığı olarak, ülkemiz ve AB’nin sivil toplum kurumları arasındaki diyalogun güçlenmesi, sivil toplum kapasitesinin geliştirilmesini hedefleyen projelere özellikle destek veregeldik. AB’ye uyum süreci teknik düzenlemelerin ötesinde çok yönlü toplumsal değişim ve dönüşümü de beraberinde getirmekte. Kadınların seçme ve seçilme hakkını birçok ülkeden önce elde ettiği ülkemizde, AB sürecinde gerçekleştirilen reformlar, Türk kadınının ekonomik, siyasi, sosyal hayatta mevcudiyetini ve toplum içindeki statüsünü önemli ölçüde pekiştirdi ve güçlendirdi diye düşünüyorum.”dedi.
Beykent Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Akile Reşide Gürsoy ise yaptığı konuşmasında özekle: “-Marmara Grubu Vakfı’nın Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver Hanım’ı bütün ekibiyle birlikte, bu projeye katılmış olan herkesle birlikte kutluyorum. Gerçekten çok kapsamlı, çok yönlü, aynı zamanda iki ülkeyi bir araya getiren, yaş gruplarını kaynaştıran çok değerli bir proje oldu. Burada ben hem bir akademisyen olarak konuşmak istiyorum. Kendim sosyal antropoloğum, dolayısıyla bütün konuları dünya genelindeki toplumlardaki tezahürleriyle –akademik geleneğim olarak- düşünüyorum. Ama bu akademisyen kimliğinin de ötesinde yaşamını Türkiye’de demokrasi için sarf etmiş bir ailenin ferdi olarak da konuşmak istiyorum. Küçük yaştan itibaren demokrasinin ne kadar büyük bir nimet olduğunu, onun eksikliğinde nasıl insan hakları ihlallerinin ortaya çıkabileceğini idrak ederek büyüdüm. Günümüzde demokrasi bütün zorluklarına ve eksikliklerine rağmen, idare şekli olarak insan onuruna en yakışan yönetim biçimi… Çok zor bir yönetim biçimi, o kadar kolay değil ama insan onuruna en yakışan yönetim biçimi.
Elbette bu kavramın içi boşaltıldığı pek çok uygulamalar da görülüyor. Günümüzde bir ülkeye demokrasi getiriyoruz diye ülkenin müdahalelere uğradığına şahit olduk. Ve ya ülkenin kendi içinde, bunu genel olarak söylüyorum, demokrasi getiriyoruz diye bazı darbelerin gerçekleştirildiğini de görüyoruz.” dedi.
Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü Akademisyen Doç. Dr. Mesut Eren ise konuşmasında: “-Özellikle gençlerle görüştüğümüzde, gençlerin seslerini duyuramadıklarını, doğru algılanmadıklarını düşündüklerini görüyoruz. Yönetenlerin çok yaşlı, yönetilenlerin de çok genç olduğu Türkiye gibi bir toplumda da bu bir sorun oluşturuyor. Ortalama siyasetçi yaşı herhâlde 65-70 arasındadır. Ve genç nüfus Türkiye’de çok daha yüksek… Bu yaş ortalamasının yeni nesli yakından tanıması çok zor. Zaten hatırlarsınız, seçim kampanyalarında da gençleri en çok etkileyen şeylerde bir tanesi de her gence 10 GB internet verilmesi düşünüldü. Gençlere en yakın oldukları nokta internet kotasıydı. Bu da bence ciddi bir sorun. Onları anlamak için, onların ne düşündüklerini anlamak ve katılımlarını sağlamak için de çok ciddi çalışmalar yapmak gerekiyor tabii ki. Ama ortam maalesef buna müsait değil. Kadınlar için söyleyebileceğimiz fazla bir şey yok. Kadınlar Derneği ile de Almanya’da beraberdik. Anlattıkları sorunlar, söylemleri o kadar farklı ki, o kadar farklı bir boyuttayız ki Avrupa’yla kıyas götürmez bir süreç bu. Türkiye’nin kültürel yapısı, dinin ve kültürün belirlediği kadının statüsü, kadının konumu, kadına bakış açısı, çok uygun değil. Bunlar başa çıkılması gereken sorunlar. Durumu özetleyerek biraz karamsar bir tablo çizdim ama bunları görmeden de sorunları çözmemize imkan yok diyeyim ve sözü daha fazla uzatmayayım”dedi.
Kuzey Makedonya Ticaret Odası Başkanı Danela Arsovska ise konuşmasında: “-liğe dayalı olarak girişimciliği sürekli olarak teşvik etmeyi ve desteklemeyi amaçlamaktadır. Kadın girişimciliği, özellikle kararlı olduğumuz bir alan çünkü ekonomik büyüme için en büyük potansiyele sahip olduğuna inanıyoruz. Ücretlerde cinsiyet eşitliği sağlamak ve cinsiyet farkını kapatarak cam tavanı kırmak için her yıl aktif bir kampanya yürütüyoruz. Bu yıl, 18 Eylül Uluslararası Eşit Ücret Günü münasebetiyle Birleşmiş Milletler, OECD ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kampanyasına da katıldık. Kadın girişimciliğini destekleyerek, kadınların daha fazla ekonomik bağımsızlığa sahip olmalarını sağlayarak kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi için çabalıyoruz.”dedi.
Polonya Cumhuriyeti’nin İstanbul Konsolosu Sabina Klimek yaptığı sunumdu: “Polonya’da ve Türkiye’de iş dünyasındaki kadın sayısının birbirine çok benzediğini biliyorum. Şu anda Polonya’da kadın girişimciler yaklaşık % 31’i oluşturuyor. Ama Türkiye’de% 28 olduğunu biliyorum. Yani, Türkiye’deki tüm iş insanlarının % 28’i kadın. Ve bu gerçekten küçük bir sayı değil. Türkiye’den çok daha az sayıda kadın girişimci kadına sahip olan batı Avrupa ülkeleri olduğunu biliyoruz. Bu yüzden % 28, Türk kadın girişimcilerin gerçekten iyi gittiğini ve doğru yönde ilerlediğini ifade ediyor. Neden iş dünyasında kadın, siyasette kadın ve her yerde kadın bu kadar önemli? Her şeyden önce, kadınların kendi şirketlerine sahip olması sayesinde birçok ülkenin yoksullukla mücadele edebileceğini keşfettik. Latin Amerika’da durum böyleydi, çünkü bir iş yürüten kadınlara yardım ve destek vardı. Söz konusu ülkelerin yoksulluğu % 30 azaldı. Yani, kadınlara sadece bazı araçlar vermek yeterliydi, böylece şirketlerini yönetebildiler ve birdenbire bu tür faaliyetlerin kadınlar ve ülkelerin tüm ekonomisi üzerinde büyük bir etkisi olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bu örnekte kadınları desteklemeye yönelik tüm bu girişimleri için Marmara Vakfı’na teşekkür ediyorum, Genel Başkana teşekkür ediyorum. Çünkü genel olarak iş hayatına odaklanmanın yanı sıra iş hayatındaki kadınlara dair özel bir bölüm de var.”dedi.
Marmara Grubu Vakfı İcra Konseyi Üyesi Lale Aytanç Nalbant ise tebliğinde “-Gençlerin ve kadınların demokratik karar alma süreçlerine katılımı, demokratik sistemi, kamunun etkinliğini ve kararlarının niteliğini arttırır. Bilgi birikiminin topluma ve kamuya en geniş biçimde yayılmasından süreç içinde tüm toplum yarar sağlar. Özellikle gençlerin ve kadınların katılımı ve fikirlerini ortaya koymadaki becerisi ancak ilgi, bilgi ve farkındalık düzeylerinin artmasıyla olanaklıdır. Bu konuda uygulanacak programlar ve eğitim süreci birbirini tamamlamalıdır. Bu hedeflere ulaşma doğrultusunda Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, proje ortakları olan Ankara’dan Türk Kadınlar Birliği ve Berlin’den Türk- Alman Eğitim, Kültür ve Politika Enstitüsü ile birlikte, Avrupa Birliği Sivil Destek Programı kapsamında “Demokrasi için Türk Gençliği ve Kadınlar” projesini 1 Nisan 2019 tarihinden itibaren uygulamaktadır.”dedi.
UPS Spor ve Kültür Kulübü Genel Koordinatörü Semra Demirer ise yaptığı sunumda: “-Bu yaşamsal yolculuğumuzda üç temel seçeneğimiz oluyor: Seyirci olmak, yolcu olmak ve sürücü olmak. Seyirciler genelde koltuklarında rahat oturup fırsat ve olanakları sadece izliyorlar. Yolculara sunulan konforlu hayat, başkalarının sürdüğü bir araç ve onun belirlediği güzergâhta kimi zaman neşeli kimi zaman huzurlu, kimi zaman bol dedikodulu bir yaşam sürüyorlar ama bütün sorumluluğu başka birine yüklüyorlar. Sürücüler ne yapıyor? Aracın modelini seçiyorlar kendilerine sunular imkânları ya da imkânsızlıkları değerlendiriyorlar. İmkânsızlıkların içinden imkânlar çıkartabilir iyi sürücüler, iyi liderler.
Atatürk kadınları durmayacaklar. Öncelikle neden yola çıktıklarının farkındalar, sorumluluk alıyorlar. Kendilerini, ailelerini ve sonunda insanlığı güven ve neşe içinde bir notadan başka bir noktaya götürebiliyorlar. En önemli özellikleri de geleceğe yol alırken kendiliğinden yola çıkmaları ve sorumluluk alabilmeleri, cesaret edebilmeleri. Kim olduklarından, ne olduklarından emin olmaları… Böyle bir şekilde direksiyona oturuyorlar, risk alıyorlar, sorumluluk alıyorlar. Yaşamlarının kontrolünü sürekli ellerinde bulundururken çevrelerine de örnek insan oluyorlar.”dedi.
AB Proje Danışmanı ve Eğitmeni Deniz Özdikmenli ise yaptığı konuşmada: “-Demem o ki, demokratik süreçlere katılımda kadınların, gençlerin taleplerini alamıyorsak, yani ben burada direkt yönetimden kaynaklandığını da düşünmüyorum açıkçası. Sanki bu sorumluluğu ortadan bölmek lazım diye düşünüyorum. Yeterinde talep var mı bir buna bakmak lazım. Ya talep etmiyorlar ya da talep edildiğinde neden her düzeyden yönetici yerel yönetimden gelen yönetime kadar kent konseylerinde bir yer olarak algılıyor. Bütün bu taraflarda bu bakış açısını bireye indirmek gerektiğini düşünüyorum. Bu soruları sorduğumuzda aslında bu projelerde klasik mantığımız vardır, bir sorun ağacı yaparız ve orada kök sorunlara ineriz. Sanki bizim de kök soruna inmek için bireylerin talepleri ve bu karşılanmayan talepleri alan kişilerin bakış açılarını sorgulamak gerekir diye düşünüyorum. Bu projelerde de son on yıldır tamamen aslında bu yönde tasarımlar hazırlayarak sunmaya çalışıyorum, hem Avrupa Birliği’ne hem iç kaynaklardaki fon sağlayıcılara.”dedi.
VII. OTURUM
ÇAĞDAŞ BİLGE İNSANLAR PLATFORMU
Küreselleşmekte Yeni Güç Dengeleri ve Koronavirüs Sonrasında Yeni Dengelerin Işığında Saygı ve Yönetişim
Bilge İnsanlar Oturumu’nu Dr. Akkan Suver yönetti. Bu Oturumunda ikisi altüel 16 Cumhurbaşkanı söz aldı. Bu oturumda ilk sözü Türkiye 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aldı.
Türkiye 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı konuşmasında özetle: “-Soğuk Savaş bittiği zaman küreselleşmenin hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte zaferini ilan ettiğini dile getiren Gül, “Ancak aradan geçen zaman bize gösterdi ki küreselleşme de kendi içerisinde birçok sorunlar yaşıyor. Bu sorunların içerisinde özellikle iki tanesi öne çıktı. Bunlardan birisi küreselleşmenin nimetlerinden toplumun belirli kesiminin faydalanması ve diğerlerinin faydalanmaması. Öyle ki gelir dağılımında bu çok ortaya çıktı. Büyük gelir dağılımı farkları, insanların vicdanını, adalet duygusunu rahatsız etmeye başladı. Bunun neticesinde de dünyada yeni tip politik bir tarz ortaya çıktı: Popülist söylemler, popülist siyaset tarzı ve bütün bu zafiyetleri istismara yönelik siyaset yapma. İkincisi de küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan ve ülkelerin tek başlarına çözmeye muktedir olmadığı terör, sınır aşan suçlar, örgütlü suçlar, salgın hastalıklar gibi sorunlarla kollektif bir şekilde mücadele etme imkanının ve altyapısının çok sınırlı olduğu da ortaya çıktı. Bu iki zaaf öyle oldu ki bazıları sanki küreselleşmenin sonu geldi, küreselleşme bitti, tekrar dünya içine kapanacak, tekrar sınırlar, duvarlar örülecek ve bu böyle gitmez düşüncesi dile getirmeye başladı. Ben doğrusu bu fikirde değilim.” diyerek sözlerini sürdürdü. İnsanların özgürlüğün tadını aldıktan sonra ondan vazgeçmeyeceği gibi küreselleşmenin de tadı alındıktan sonra bundan geri gidilmeyeceğini ifade eden Gül, şüphesiz ki ortaya çıkan bu sorunların, problemlerin tekrarlanmaması için de büyük gayretlerin sarfedileceği bir dünyayla karşı karşıya kalacağımıza inandığını belirtti. Ayrıca Gül: “Bütün bu dönemden çıkaracağımız tabii ki dersler var. Siyasetçiler, devlet adamları, filozoflar bütün bu konuları dile getiriyorlar ve neticede dile getirilen konular politikalara dönecek ve uygulanacak. Bu şekilde daha güvenli, daha yaşanabilir bir dünyaya yine hep beraber ulaşacağız. Bunların içerisinde öne çıkarttığım bir iki konunun altını özellikle çizmek istiyorum.”dedi.
Arnavutluk önceki Cumhurbaşkanı Bujar Nishani yaptığı konuşmasında özetle: “Tarih herkes için en iyi öğretmen olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Metninin medeniyetle ilgili bölümü, tarihsel gelişmelerin ve özellikle olumlu başarıların ve başarısızlıkların detaylandırılmasının en açık kısmı olmaya devam ediyor. Medeniyet ruhu eğitir, medeniyet karakteri yumuşatır ve bilgi insanı ileri görüşlü yaparken kişinin alçakgönüllülüğünü artırır. Nazik bir şekilde iletişim ve diyalog kuran bir toplum, medeni ve akıllı bir toplumdur. Medeniyet, bunun, tarih boyunca ahenkli bir şekilde bir arada yaşamanın esas temeli olduğunu göstermiştir. Uyum içinde bir arada yaşamak, belirli ulusların ve toplulukların, karşılıklı saygı olmadan barış olamayacağına ve barış olmadan demokrasi veya kalkınmanın olmayacağına güvenerek insanlığın çok kültürlü karakterini tanımaları ve saygı duymaları için çok önemlidir. Bu nedenle, karşılıklı saygı günümüzde her zamankinden daha fazla gerekli. Dünyanın her köşesinin çeşitliliğin izlerini taşıdığı bir zamanda, ona karşı çıkan hoşgörüsüzlük küresel bir risk oluşturmaktadır.”dedi.
Avusturya’nın önceki Cumhurbaşkanı Heinz Fischer yaptığı konuşmasında özetle: “ II. Dünya Savaşı – “topyekûn savaşta” (Hitler ve Goebbels’in dediği gibi) ve Holokost ve nihayet Hiroşima ve Nagazaki’de nükleer silahların kullanımıyla öldürülen 60 milyon insanla modern tarihin en acımasız dönemiydi. Derin ve kalıcı bir şok yarattı ve sonuç olarak güçlü ve kalıcı bir barış, insan hakları ve uluslararası işbirliği arayışı yarattı. Bu, sonraki on yıllarda politika yapmanın önemli bir bölümünü oluşturdu: Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi kuruldu, Avrupa işbirliği ilerliyordu, barış ve güvenlik kurumları kuruldu, demokratik devletlerin sayısı artıyordu. Ancak iki veya üç nesil sonra, tarihten alınan dersler yavaş yavaş kayboluyor gibi görünüyor. Askeri güç, ulusal ve uluslararası düzeyde sorun çözmenin bir aracı olarak yeniden ortaya çıkıyor. Uluslararası işbirliği güçlenmek yerine zayıflıyor ve artan sayıda mülteci ve göçmen için makul bir cevabımız yok. İstikrarın ve egoist rekabetin azaldığı bir dünya düzenine doğru ilerliyoruz.”dedi.
Bosna Hersek Federasyonu Cumhurbaşkanı Marinko Cavara yaptığı konuşmasında: “Dünya düzeninde ve dünya ilişkilerinde önemli faktörlerin değiştiği açıktır. Diyalektik yasasına göre, her şey hareket halindedir ve bir formun ortadan kaybolmasının diğerini doğuracağını umuyoruz, insanlık için mümkün olduğunca az şokla gerçekleşeceğini umuyoruz. Çözümler hiçbir zaman kolay ya da hızlı değildir, hem bireylerin hem de kolektiflerin cesaret ve azmini gerektirir. Ve / ya da kolektif bilincin yeniden başlamasını… Peki, çözümler neler olabilir? Gecikmeden ve kaçmadan, her düzeyde, yerel, bölgesel, küresel ve her biri kendi yetkinliklerine göre sürekli birlikte nasıl hareket edilebileceğinin, nasıl birlikte çalışabileceğimizin yollarını arayarak… Her insana değer vermek için hepimizin eşit derecede savunmasız olduğumuzu henüz fark etmediysek, COVID-19 bize bunun çok basit bir şekilde gösterdi. Devlet sistemi başarısız olursa insanlığın insani değerlerini korumalıyız. İnsanlığı güç açgözlülüğü olmadan inşa edene kadar, güçler dengesi oluşturmaya ve sürdürmeye devam etmeli ve insanlığın hayatta kalmasının ve genel ilerlemesinin temeli olacak kalıcı bir barış için çabalamalıyız.”dedi
Bosna Hersek Federasyonu önceki Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic yaptığı konuşmasında: “Dünya koronavirüs’ten önce zaten bölünmüştü. Ancak koronavirüs sonrasında daha da bölünmüş durumdadır. Fakir ülkelerde pek çok zorluk olduğu açıktır. Ve korona ile bu kadar kolay savaşamazlar. En zengin ülkeler; daha fazla gelirleri var ve daha çok çözümleri var. Korona ile mücadelede biraz benciller. Dünyanın geri kalanından çok kendilerini düşünüyorlar. Bu savaşta ancak birlik olursak kazanabiliriz. Yoksul ve zengin ülkeler arasındaki bu bölünmenin görece yakın zamanda ortadan kaldırılmasını umut ediyorum. Çünkü kazanmanın tek yolu bu! Ve bu bölünme, modern dünya ve modern toplum için de büyük bir sorun teşkil ediyor. Zengin ülkelere bencil olmaya devam etmemeleri ve korona ile sadece kendi sınırları içinde uğraşmamaları için büyük bir baskı yaparak bununla savaşmalıyız. Yeniden birleşmemiz gerekiyor.”dedi
Bulgaristan’ın önceki Cumhurbaşkanı Petar Stoyanov yaptığı konuşmasında: “ Bence çıkarılması gereken en önemli sonuç, Covid -19 aşısını bulmamız ve sağlık sistemlerimizi dönüştürmemiz gerektiği, aynı zamanda ekonomilerimizi, politik görüşlerimizi ve hatta kültürümüzü de dönüştürmemiz gerektiğidir. Kötü haber, bunu çok hızlı ve kararlı bir şekilde yapmamız gerektiğidir. Ve bu sadece büyük mali kaynaklar ve siyasi irade değil, çok daha fazlasını gerektirir: bugünün ötesine bakma yeteneği… Genellikle, küresel salgını ve bunun tüm toplumlar ve ülkeler için yarattığı zorlukları tartıştığımızda, hükümetlerin, tıbbi otoritelerin ve gezegenimizdeki tüm vatandaşların çabalarıyla (ve hatta etkili bir aşının keşfi ile), eninde sonunda Covid-19 öncesi zamana geri döneceğiz. Yine de sormak istediğim soru şu: Covid-19 sırasında bu kadar çok fedakârlık ve ıstıraptan sonra, gerçekten ondan önceki O ZAMANA geri dönmek istiyor muyuz? Eğer durum buysa yazık olur. Belki de o zamana eleştirel bir gözle bakmalıyız ve pandemiden alınan dersleri Covid-19’dan önceki yaşam şeklimizi yeniden düşünmek için kullanmalıyız. Küresel salgın, politik ve insani alışkanlıklarımızın çoğunu değiştirmek için bize düşünmek için yeni başlangıç noktaları vermelidir.”dedi.
Hırvatistan’ın önceki Cumhurbaşkanı Stjepan Mesić ise yaptığı konuşmasında: “Yeni gerçekliğin geçici olmadığını anlamak önemlidir. Artık bir yaşında bile olmayan “bir şeyler yapma” şekli, hafızalarda kaybolmaya mahkûmdur. Küresel olarak uygulanabilecek ne bir tedavi ne de etkili ve güvenli bir aşı eskiyi geri getirmeyecektir. Pandemiden önce bildiğimiz hayata dönmek mümkün değildir, yeni gerçeklik kalıcıdır. Bu durum sürekli olacak, gelecekteki ilerlemenin bu yeni çerçeve içinde olması gerekecek. Bu nedenle, yeni çerçeve aynı zamanda yeni geliştirilen kavramların sağlık, ekonomi, eğitim, kültür, spor gibi çeşitli alan ve disiplinlerde uygulanmasını gerektirmektedir: Kısacası, hemen hemen her şeye uygulanması gerekmektedir.
Başarılı olmak için kendimizi geçmiş uygulamaların esaretinden kurtarmamız gerekecek ve yine bu neredeyse her şey için geçerli. Farklı düşünmeyi öğrenmeli, davranışları düzenleyen protokolleri göz ardı etmeliyiz ve bu yeni duruma açık fikirli bir yaklaşımla yaklaşmalıyız. Zorlayıcı olacak ama kesinlikle aşılmaz bir zorluk değil. Ancak bu zorlukla yüzleşmek, artık birçok ülkede daha yüksek sesle duyulabilen retorikten uzaklaşmayı gerektiriyor: “Bundan bıktık, hiç kimsenin özgürlüklerimizi kısıtlama hakkı yok, salgından önce yaşadığımız gibi yaşamak ve davranmak istiyoruz.”dedi
Hırvatistan’ın önceki Cumhurbaşkanı Prof. Dr. Ivo Josipovic yaptığı konuşmasında: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin rolü, en azından Avrupa’da ve Asya’nın bir bölümünde insan hakları standartlarının birleştirilmesinde çok önemli bir role sahiptir. Afrika ve Amerika İnsan Hakları Mahkemesi de insan haklarının geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Uluslararası düzenleyici kurumların, özellikle Dünya Ticaret Örgütü’nün önemli rolüyle desteklenen devletlerarasındaki ekonomik işbirliğinin güçlendirilmesi ve uluslararası ekonomik ilişkilerin ve ticaretin serbestleştirilmesi ve yolsuzlukla mücadele kurumları, tüm katılımcılar için eşit bir temelde küresel dünyaya daha fazla güven tesis etmelidir. Sadece yerel veya bölgesel değil, küresel sahnede de küçük veya çok sayıda küçük yeni ekonomik hedefler önemli bir olgu olarak belirtilmelidir. Ayrıca, bazı Afrika devletlerinin gücünü bilmek ve ekonomik olduğu kadar siyasi sahnede de dayanışmayı, işbirliğini ve kendine güveni artırmak gerekiyor.”dedi.
Letonya önceki Cumhurbaşkanı Valdis Zatlers yaptığı konuşmada özetle: “Covid-19 dünyayı çok değiştirdi. Tüketim alışkanlıkları değişti, üretim alışkanlıkları değişti, tedarik zincirleri değişiyor. Özellikle halka açık yerlerde kişisel ve kolektif davranış çoktan değişti. Farklı bir dünyada yaşıyoruz. Ama hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan gerçek bir “çok taraflılık” yaratmak istiyorsanız, biraz liderliğe ihtiyacımız var. Bugün bu liderliği görmüyoruz. Avrupa Birliği hazır değil: Çok taraflılığın iyi bir örneği olmadığı için değil, küresel bir lider olmaya hazır olmadığı için. Amerika Birleşik Devletleri kendini ilk sıraya koydu. Çin, küresel süreçlere liderlik etmeye istekli ama henüz liderlik etmiyor. Dolayısıyla küresel liderlik için gerçek bir ihtiyaç var. Çok kutuplu, çok taraflı, küresel liderlik… Ve bu istesek de istemesek de olacak. Çünkü küreselleşme devam edecek. Yalnızca küreselleşme paradigması değişecek.”dedi.
Moldova önceki Cumhurbaşkanı Petru Lucinschi yaptığı konuşmada özetle: “XX. yüzyılın ikinci yarısında ve XXI. yüzyılın başında bilimin, viral bir enfeksiyon gibi engellerle baş etmenin kolay olacağı bir zirveye ulaştığına inandık. Öyle olmadığı ortaya çıktı. Dünyanın önde gelen ülkeleri, uzay, IT, silahlar, yapay zeka ve klonlama gibi çeşitli gelişim ve teknolojik ilerleme alanlarına odaklandı. İnsanoğlunun kendisi ve en önemlisi sağlığı geride kaldı. Ana finansman, insanın ve onun yarattığı maddi dünyanın yok edilmesi için en çok yok edicinin icadı olan silahlanmaya gitti. Geçen yüzyılın 70-80’lerinde, en korkunç nükleer silah türlerinin imhasının göreli bir döneminden sonra, dünya birlikte daha gelişmiş araçlar üretmeye başladı. Bu nedenle yeni düşmanlık yatakları ortaya çıkmaya başladı; son Ermenistan-Azerbaycan çatışması gibi… Sonuç olarak, ülkeler, özellikle de Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkileri ciddi şekilde değiştiren yeni bir kitlesel göç olgusu ortaya çıktı. Dünyanın önde gelen ülkeleri: G-7, G-20, silah maliyetini % 30 azaltmayı ve bu fonları yukarıda bahsedilen sektörlere yönlendirmeyi teklif ederse, dersler çıkarılıyor ve dünya iyi yönde değişiyor diyebiliriz. Ne yazık ki şimdiye kadar böyle bir yaklaşımın uygulanacağına dair ciddi işaretler yok.”dedi.
Karadağ önceki Cumhurbaşkanı Filip Vujanovic yaptığı konuşmada özetle: “-Uluslararası kuruluşlara yönelik eleştiriler çok açık, ancak pandemi şüphesiz bize küresel toplumumuzdaki rollerinin yeri doldurulamaz olduğunu gösterdi. Küresel düzeyde başarılı bir şekilde hareket etmek için güçlü bir Birleşmiş Milletlere ihtiyacımız var. Bu pandeminin üstesinden gelmek için güçlü ve birleşik bir Dünya Sağlık Örgütü’ne ihtiyacımız var. Ulusal ekonomilerin mali istikrarı iyileştirmesine ve sürdürmesine yardımcı olmak için Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’ndan desteğe ihtiyacımız var. Yoksulluğa, iklim değişikliğine, insan haklarına karşı savaşmamıza, demokrasi, barış ve güvenliğin onaylanması için – temelde hayatımızın her değeri için – yardım edecek bu uluslararası kuruluşlara da ihtiyacımız var. Bununla birlikte, izolasyonizmi ve ulusal çıkarları teşvik etmek için iyi bir zaman değil, ama ortak yarar için küresel bir ortaklığın tam zamanı. Son 70 yılda, genel kalkınmanın garantörü olması gereken, birbiriyle derinden bağlantılı ve birbirine bağımlı bir küresel toplum inşa ediyoruz.”dedi.
Makedonya önceki Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov yaptığı konuşmada özetle: “Pek çok ülke salgından kurtulmakta zorluk çekecek. Buna göre zayıf ve başarısız devletlerin sayısı artacaktır. Her halükarda, dünya Covid-19’dan sonra daha az açık, daha az müreffeh ve daha az özgür olacak. Bu yenidünyanın ana hatları yavaş yavaş görünür hale geliyor, ancak onun doğuşu muhtemelen büyük bir ruhsal kafa karışıklığı içeren uzun, zor ve kanlı bir süreç olacak. Antik filozoflar, özellikle Platon, bize bu tür kriz zamanlarında bir topluluk için en önemli şeyin insanlar arasında olduğu kadar doğa ile de dayanışma ve dostluk olduğunu öğretir. Platon, pek çok durumda, insan ruhunun “thimos” adını verdiği şeye sahip olduğunu öğretir; bu, insanlara adaletsizlikten ve hayatını kaybetme korkusundan önce öfke duyma yeteneği verir. Bu cüretkâr duygu, yani aşırı, toplumu kurtarabilecek hayatta kalma ve seferberlik arzusunu tetikleyebilir. 2020’de yaşadığımız her şeye rağmen çoğumuzun ortak uygarlık “thimos”umuza dönüşecek olan kendi “thimos”larına ilişkin farkındalık geliştirdiğini umalım.”dedi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yaptığı konuşmasında özetle: “-Zengin ülkeler yaşadıkları derin ekonomik daralmayı aşabilmek için hem finansal sistemlerine gerekli desteği verdiler hem de çok büyük ekonomik canlandırma paketleri açıkladılar. Bunlara rağmen krizden çıkma konusunda ne kadar başarılı oldukları ortada. Çok daha az kaynaklara sahip olan, yükselen piyasa ekonomileri ve gelişen ülkeler bunu yeterince yapamadıkları gibi piyasalarından ciddi yabancı sermaye çıkışları da yaşıyorlar. Bunun bir sonucu olarak, maalesef, bu ülkelerde ciddi açlıkla karşı karşıya kalan milyonlarca çocuk, kadın ve erkeğin hayatı tehlike altındadır.
BM Genel Sekreteri António Guterres “Covid-19’un BM’nin kuruluşundan bu yana uluslararası toplumun karşılaştığı en büyük sınav” olduğunu ifade etmiştir. Kuşkusuz uluslararası camia, hatta insanlık ciddi bir sınavdan geçiyor. Bu sınavı başarı ile verebilmek için ne yapmamız gerekiyor?
Öncelikle, uluslararası iş birliği ve dayanışma içinde hareket edip bu pandemiyi yenmek zorundayız. Covid-19 virüsünün yayılmasını kontrol altına almalıyız. Bunun için virüsün yayılmasını engellemeye yönelik çok uluslu çabalara, ki bu çabalar Dünya Sağlık Örgütü’nün liderliğinde gerçekleşmektedir, verebileceğimiz en büyük desteği vermeliyiz. Aşı ve etkin tedavi bulma çalışmalarında acımasız bir rekabet değil, bilimsel iş birliği yapıp, bulunacak aşı ve tedaviden herkesin yararlanmasını sağlamalıyız. Covid-19’dan etkilenmiş olan halk ve toplumların insan haklarına saygı göstererek, kimseyi dışlamadan, itibarlarını zedelemeden ve cinsiyet eşitliği gözeterek herkesi insan-odaklı yaklaşımları sergilemeye teşvik etmeliyiz.” dedi.
Romanya önceki Cumhurbaşkanı Emil Constantinescu yaptığı konuşmada özetle: Salgın sonrası dünya, insanlar ve devletler için başa çıkılması zor olan yeni roller belirleyecek. Eski devlet ve hükümet başkanları, akademik çevrenin üyeleri, araştırmacılar, doktorlar, mühendisler ve iş adamları olarak pandemi sonrası dünyanın şekillenmesine katkıda bulunmak bizim görevimizdir. Neye sahip olduğumuzu biliyoruz ve altyapı açısından hala neye ihtiyacımız olduğunu biliyoruz, ancak teknik bilgi ve stratejik vizyon açısından yeterli değiliz. 21. yüzyılın ilk yirmi yılı, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra yaratılan tek kutuplu dünyadan, birçok donmuş çatışmayı yeniden harekete geçiren kaotik bir çevreye sahip çok kutuplu bir dünyaya geçişi işaret etti. Bu yüzyılın üçüncü on yılı, Y kuşağının siyasi, ekonomik ve sosyal düzeyde getireceği değişiklikleri de tartışan Deutsche Bank’ın son dönemdeki bir analizinde de tahmin edilen, Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık’ın küreselleşme sürecinden gittikçe artan geri çekilişini hesaba katmalıdır.”dedi.
Slovenya önceki Cumhurbaşkanı Danilo Turk yaptığı konuşmada özetle: “Pandemi bize her toplumun savunmasızlığını öğretti. Ve toplumlarda var olan kale hatlarının tehlikelerini… Uzun vadeli güvenlik vizyonu farklı olmalı, bireylerin ve topluluklarının savunmasızlığının azaltılmasını içermeli ve toplumların Covid-19 pandemisinin neden olduğu gibi şoklara karşı direncini artırmalıdır.
Güvenliğin yeniden kavramsallaştırılması bir öncelik haline geliyor. Güvenliğin devletlerarası yönleri artık yeterli değil. İnsan Güvenliği için ciddi adımlar atılması gereklidir. İnsanların bulaşıcı hastalıklardan, çevresel felaketlerden ve diğer tehditlerden daha iyi korunmasını içerecek bir güvenlik… Bu, zamanı gelen önemli bir görevdir. Geçmişte, Birleşmiş Milletler de dâhil olmak üzere İnsan Güvenliği konusunda çok sayıda tartışma oldu. Şimdi her toplumda her yerde insan güvenliğini düşünmenin zamanıdır.”dedi.
Tunus önceki Cumhurbaşkanı Moncef Marzouki yaptığı konuşmada özetle: “Bugün hepimiz pandeminin geleceği ve normal olarak nitelendirdiğimiz duruma geri dönme olasılığı konusunda endişeliyiz. Pandeminin ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Bazıları 2021’de, diğerleri 2022’de diyor. Tunus dâhil pek çok ülke için gerekli olan hizmetler, hava taşımacılığı, turizm gibi bazı ekonomik sektörlerin ekonomik durumu ve olası çöküşünden endişe duyuyoruz. Covid-19’un sağlık ve ekonomik etkisine dair aşağı yukarı tam rakamlara sahip olsak da, pandeminin insanların ve bireylerin morali üzerindeki etkisine dair çok az veriye sahibiz. Salgının bu üçüncü etkisini, sağlık ve ekonomik zararla mücadelede sahip olduğumuzla aynı kararlılıkla ele almak çok önemli”dedi.
Marmara Grubu Vakfı olarak 23.Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcıların Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ‘e hitaben kaleme aldıkları mektubu Dr. Akkan Suver Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu Nermine Mustafayeva’ya sundu. Sunumda Marmara Grubu Vakfı’ndan Cafer Okray, Dr. Akkan Suver, Müjgan Suver, Şamil Ayrım, Lale Aytanç Nalbant, Ali Rıza Arslan ve Sezgin Bilgiç hazır bulundu.
KARABAĞ BİLDİRGESİ
Sayın İlham Aliyev
Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Bakü-Azerbaycan
Muhterem Aliyev,
Biz 23.Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcıları olarak, Karabağ’da yaşanan olayları endişe ile izliyoruz.
Topraklarınızın bir parçası olan Karabağ’da yaşanan işgal bir vahşettir. Kanunsuzluktur. Zulümdür. Ermenistan işgalci olarak savaş suçu, insanlık suçu işlemektedir. Ermenistan’ın dünyanın gözü önünde uluslararası hukuku tanımaz bir tavırla savaş ve insanlık suçu işlemeği sürdürmekteki inadını kınıyoruz. Önce Karabağ’ın işgali sonra Hocalı Katliamı, daha sonra Tovuz’a saldırı, şimdi Azerbaycan’da yaşattığı sıcak çatışmalar Ermenistan’ın tarihinde kara bir leke olarak yer alacaktır.
Siz meşru müdafaa hakkınızı kullanmaktasınız.
Birleşmiş Milletler kararlarına göre, bir ülkenin toprağı işgal edildiğinde, o toprağı geri alması için savaşması meşru müdafaadır.
Bu arada Siz ayrıca insanlarınızın yaşam hakkını da korumaktasınız.
Dolayısıyla Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan derhal geri çekilmesi gerektiğine inanıyoruz. İnsan haklarının ihlali sürdükçe savaşınız meşru müdafaadır.
23. Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcıları olarak, Zat-ı Ali’nizin adalet arayışınıza, hakkaniyet isteğinize inanıyoruz.
Haklı davanızda yanınızdayız.
En derin saygılarımızla
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce