Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer, Kıbrıs Müzakereleri’nin Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanı olacağı 1 Temmuz’da son bulacağına dair aylar önce yaptıkları açıklamanın esiri oldular. Müzakerelerin bitmeyeceği ama buna karşın 1 Temmuz’da son bulacağı kesin. Şimdi BM ve konu ile yakından ilgili birinci kişi konumundaki Aleksander Downer, 1 Temmuz’un müzakere sürecinin sonu olduğuna dair tutumlarını değiştirmek için özellikle Türk tarafını ikna etmek zorunda. Rum tarafı sürecin 1 Temmuz’dan sonra devamını isterken, Türk tarafı bunu kabul etmiyor. Müzakereler fiilen BM Genel Sekreter’inin 19 Nisan’da alacağı karara değin durmuş durumda. Genel Sekreter kararını verinceye dek tarafların tekrar bir araya gelmesinin, müzakere sürecine bir katkısı olmayacak. Zaten vereceği karar da sürecin nereye gideceğini net olarak belirleyecek.
Genel Sekreter 19 Nisan’da “Çok Taraflı Toplantı” çağrısı yaparsa, Rum tarafı bu toplantıya katılmayacak. Çağrı yapmazsa, Türk tarafı 30 Haziran’a kadar müzakereleri sürdürmeyecek ve 1 Temmuz’da Rum tarafı AB Dönem Başkanlığını devir alınca da bu güne değin hiç bir sonuç getirmemiş ve bundan sonra da sonuç getirmeyecek olan müzakereleri devam ettirmeyecek.
TÜRK TARAFINI İKNA ETMEK
Bu durumda BM Genel Sekreterinin 19 Nisan’da açıklayacağı kararı ne olursa olsun müzakerelerin 1 Temmuzdan sonra fiilen durmuş olacağı açık. BM bu gerçekler ışığında 19 Nisan’a kadar Türk tarafını müzakereleri sürdürmeye ikna edecek girişimlerde bulunacak ve bu girişimlerin getirisine göre de kararını verecektir. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a birkaç gün evvel gönderdiği mektubun ana gayesi de budur. Sayın Eroğlu mektubunda, “Kıbrıs sorunu bir an önce çözülebilecekse çözmek için biz gereğini yapmaya hazırız, eğer değilse ve başarısız olduysa, başarısız olduğunun tespiti gerekir” diyerek Genel Sekreter’e hem Türk tarafının yapıcı ve barışa istekli olduğunu hem de süreçte başarısızlık varsa bunu ilan etmesinin en doğru bir davranış şekli olacağını belirtmekte. Gelinen bu aşamada BM Genel Sekreterinin alabileceği veya açıklayabileceği iki karar var. Birincisi “Müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlandığını ve devam edemeyeceğini” açıklamak, ikincisi de “Yeni Bir Zaman Takvimi” ortaya koyarak sürecin devam edeceğini açıklayarak “Başarı olasılığının hala daha var olduğunu” imajını yaratmak. BM Genel Sekreteri’nin ikinci olasılığı seçmesi daha mantıklı gözükmekte. Tabii ki bunun da koşulları olacak. Özellikle de Türk tarafı ikna olursa ve de kabul ederse bu açıklama yapılacak. Türk tarafının böylesi bir teklifi kabul etmesi de kendilerine karşılık olarak “Neyin” sunulacağına bağlı.
BM’li diplomatlardan gelen bilgiler, üzerinde yapılan çalışmanın, yeni süreçte “Çok Taraflı Konferans”ın 2013 yılında yapılması ve Müzakere sürecinin de liderler arasında değil liderlerin “Temsilcileri” düzeyinde devam etmesi şeklinde. Türk tarafı sürecin devamına onay vermeyi düşünüyorsa, ortaya bir takım koşullar koymalı. Bu koşullar, Kıbrıs Türk Halkı’nın insanlık dışı bir uygulamaya tabi olduğu İzolasyonların, belli bir kısmının kaldırılması ve “Çok Taraflı Konferans” çağrısının yapılacağının teyidi olabilir. Çok taraflı Konferans’ın zamanlaması da bence Ekim 2014’den sonra olmalıdır.
Bu tarih, Aralık 2009’da yürürlüğe giren ve yeni AB Anayasası olarak tanımlanan Lizbon Anlaşması içindeki “Nitelikli Oylamanın” yani bir AB yasasının kabul edilmesi için üye ülkelerin yüzde 55’inin ve AB nüfusunun da yüzde 65’inin desteğinin gerekli olacağı çifte çoğunluk (double majority) kuralının uygulamaya gireceği gündür. Bu tarihten sonra Kıbrıs Rum Yönetiminin AB içindeki “Veto” yetkisi ve Kıbrıslı Türklere karşı yıllardır sürdürmüş oldukları çirkin davranışları da iyice törpülenmiş olacaktır.
HABERLER
Az önceHABERLER
Az önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce