Yerel yönetimlerde kaynak kullanımı konusu, üzerinde önemle durulması gereken, yerel yöneticiler açısında kaliteli yönetimin özünü oluşturan bir konudur. Aslında kaynakların yerinde kullanımı sadece yerel yönetimler için değil, merkezi yönetimlerde de çok önemli bir konudur. Çünkü insanlık tarihinden bu yana, dünyamızı besleyen kaynakların bir kısmı yok olmakta ve yok olmaya devam etmektedir. Her ne kadar yeni kaynakların yaratılışı, teknolojik gelişme, bu süreci yavaşlatmakta ise de, doğa eninde sonunda kendinden alınanı acımasızca geri almaktadır. Kaynak kullanımı özünde, kıt olan kaynakların doğru ve yerindeliği sonucunda oluşan bir verimlilik siyasasıdır. Yerel yönetimler, yerel kaynaklarını tanıma ve koruma açısından merkezi yönetimlerden daha şanslıdırlar tabi ki kaynaklarını biliyor ve sahip çıkıyorlarsa. Yerel yöneticinin kaynaklarını tanıma ve koruma yetisine sahip olması, bu yöneticilerin seçilmesi aşamasında önemli bir şarttır bence. Örneğin bölgeyi hiç tanımayan, dışarıdan atanan bir belediye başkanı, muhakkak göreve diğer başkanlardan bir kaç adım geride başlamış olacaktır. Konumuzun başlığı olan kaynak kullanımı çok geniş kapsamlı bir konudur. Kaynak muhasebe anlamıyla, coğrafi anlamıyla farklı olsa da, genel anlamda o yörenin maddi, kendi içinde değerlenen yenilenebilen zenginlikleridir diyebiliriz. Burada manevi kaymak olan insan gücünü kapsam dışı tutuyoruz. Aslında yerel kaynaklar, kaynak yaratımı, kaynakların doğru kullanılması gibi konuların her biri ayrı ayrı makale konusu olup, üzerinde sayfalarca yazılabilir. Ancak benim burada ana başlıklar halinde ve özetle değinmek isteğim bir kaç husus olacaktır.
DEPREM KUŞAĞI
Ülkemizin önemli bir bölümünün deprem kuşağında yer alması ve yaşanan elim deprem faciası, yerel kaynakların yerel yönetimler açısından nasıl algılandığı hususlarını da sorgulamaya açmış, deprem sonrası telaşlanan belediyeler toplantı üzerine toplantı yapmaya başlamıştır. Ancak olayın vehameti sona erince bu toplantılarında sona ereceği inancı tüm halkımızın ortak inancıdır. Çünkü yerel yöneticiler bu hususta olumsuz sınavlar vermiş, yaşananlardan ders alınmamıştır. Şimdi denilebilir ki, bunda merkezi yönetimlerin hiç mi suçu yoktur. Konumuz yerel yönetimler olduğu için bu yazıda bu hususa dokunmuyorum, ancak sık sık çıkartılan imar affı kanunlarına bakmak bizi belli bir fikir sahibi edecektir sanırım. Yerel yönetimler, bölgelerinin tüm yer altı ve yer üstü kaynaklarını, jeolojik yapısını, bu yapıya uygun kentleşme yada kentsel dönüşüm politikalarını önceden hazırlamalı ve aşama aşama uygulamaya koymalıdır. Yıkılan evlerin sadece müteahhidini sorumlu tutma alışkanlığının bir an önce sona erdirilmesi gerekir. Sadece deprem değil, İzmir’de yıllarca önce yaşanan bir sel felaketinde, dere havzası içinde yapılan evlerde yaşayan onlarca insan yaşamını yitirmiştir. Üstelik bu evlerin önemli bir kısmı daha önce çıkarılan imar affından yararlandığı için belediyece yıkılamamış, gerekli olan kamulaştırma bedelleri de yüksek olduğundan insanlar kaderlerine terk edilmiştir. Bunun gibi altından fay hattı geçen kaç okul, kaç hastane kaç kamu binası vardır acaba? Yerel kaynaklarımız nelerdir, derelerimiz, yeraltı sıcak su kaynaklarımız vb. İzmir’in tamamını ısıtacak kadar sıcak su kaynağımızın var olduğu söylenirken, dışarıdan gelen doğal gazla ısınmaya yönelmek kaynak israfı değil midir? Ya İzmir’imizin o nadide meyve bahçeleri, Bornova’nın verimli ovası, ranta kurban edilince GDO’lu ürünlere mahkûm bırakılmadı mı İzmir halkı? Tabi tüm bunlar 10-15 yılın sonuçları değil, bunlar en başta değindiğim üzere, geçmişten bu güne, aslında sadece yerel değil, hem yerel hem de merkezi otoritelerde, kaynak yaratma ve kaynakları doğru ve yerinde kullanma bilinci aşılanmadan yetişmiş yöneticilerin yaratmış olduğu elim manzaralardır. Kaynakların israfında, kaynak kullanımının ehil olmayan ellere teslimi önemli bir rol oynamaktadır.
DOĞAL KAYNAKLAR
Yalnızca doğal kaynakların değil, yerel yönetimlerin mali kaynaklarının, vergi gelirleri, harçlar, para cezaları, merkezden alınan paylar ve benzerlerinin toplanması, doğru yerde ihtiyaca uygun kullanılması, yani bölge halkının gereksinimi dışında gereksiz ve sadece görünüme dayalı alanlarda kullanılmaması da en az yukarıda belirttiğimiz doğal kaynakların doğru kullanımı kadar önemlidir. Kaynakların doğru alanlara yatırılması için yerel yöneticinin bölge halkı ile iç içe olması, onların gereksinimlerini önem sırası ve aciliyet çerçevesinde dikkate alarak gerçekleştirmesi esas olmalıdır. Değerli okurlar, konu gerçekten çok boyutlu olup burada ana hatları ile değinilmiştir. Mevcut, doğal, maddi ve mali kaynaklarımızı, fizibilite raporları çerçevesinde değerlendirebilecek, etkin kullanacak, yerel yönetimler oluşturmak ve bunu ivedilikle yapmak tüm siyasi karar otoritelerini asli görevi olmalıdır ki, bunun ikinci aşaması olan yeni kaynaklar yaratabilme aşamasına geçilsin. Aksi taktirde sadece ülke ekonomisi kaybetmeyecek, pisi pisine hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ardında bakmakla yetinilecektir.
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce