DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

178 okunma

YÖK Başkanı, Türk Düşünce Merkezlerini Davet Etti

ABONE OL
17/01/2011 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hasan-KanbolatYÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, dış politika ile ilgilenen Türk düşünce merkezlerinin başkanlarını YÖK’de 18 Aralık’da öğlen yemeğine davet etti.

 

 

 

 

YÖK’teki yemeğe, Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi (BİLGESAM), Dış Politika Enstitüsü (DPE), Kafkas Stratejik Araştırmalar Merkezi (KAFKASSAM), Kök Sosyal ve Stratejik Araştırma Vakfı (KÖKSAV), Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM), Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM), Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE), Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM), Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi (TÜRKSAM), Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü başkanları katılıyor.

YÖK’ün Türk düşünce kuruluşlarına verdiği bu yemek oldukça önemli. Çünkü, Türk düşünce kuruluşları son on yılda gelişmeye başladı. Bu gelişim içerisinde Türk düşünce kuruluşları Türk akademik dünyası ile içi içe olmasına rağmen, Türk akademik dünyası tarafından tam olarak kabul görmedi, faaliyetleri ve üretimleri küçümsendi. Bu nedenle, YÖK’ün Türk düşünce kuruluşlarını muhatap alması sektörün gelişimi için önemli bir kilometre taşıdır.

Türkiye’de sanayi emek yoğun sektörlerden teknoloji yoğun sektörlere doğru büyük bir dönüşüm içerisindedir. Ham bilginin çoğaldığı, mobil yaşamın arttığı, zamanın giderek daha fazla önemli olduğu yeni dünyada işlenmiş bilgi ve analize gereksinim giderek daha fazla artmaktadır. Bu nedenle, bilginin işlendiği ve analiz edildiği kurumlar olan düşünce merkezleri büyük önem kazanmaktadır. Dış politikanın oyuncuları ve dış politikanın oluşturulma süreci değişmiştir. Düşünce merkezleri devletin yer bulamadığı veya giremediği uluslararası platformlarda yer alabilmektedir. Türkiye’nin izlediği dış politikanın düşünce merkezleri ile ortak oluşturulması Türkiye’nin çıkarınadır.

Türkiye’de düşünce kurumları ve stateji kariyer mesleği değildir. Türkiye’de ‘stratejist’, ‘analist’, ‘siyasi analist’, ‘dış politika uzmanı’, ‘dış politika araştırmacısı’, ‘düşünce merkezi uzmanı’, ‘think-tanker’ adıyla tanımlayabileceğimiz bu meslek, tam zamanlı bir meslek olarak bilinmez. Kariyere dönmemiş, tanımlanmamış, kabul edilmemiş, adı tam olarak konmamış bir meslektir. Genelde emekli üst düzey bürokratların ve yüksek lisans veya doktora öğrencilerinin tam zamanlı (full-time), akademisyenlerin ise yarı zamanlı (part-time) işi olarak bilinir. Türkiye’de düşünce merkezlerinde en önemli sorun, öğrenci (25 yaş üstü) ile emekli (55 yaş altı) arasında kalan (25-55 yaş arası) iyi eğitimli uzmanları tam zamanlı çalışma ortamına uzun süreli olarak çekebilmektir. Düşünce merkezlerinin sağlıklı bir geleceği olabilmesi için stratejistlere uzun dönemli kontrat, uzun dönemli iş güvencesi, düşünce merkezlerinin kariyer mesleği haline gelmesi, geçişgenliğin (bürokrasi, siyaset, işdünyası) sağlanması önemlidir. Stratejistliğin kamuoyu, kamu ve özel sektör tarafından resmen tanınan bir meslek haline gelmesi gerekmektedir. Ancak, strateji, gazetecilik, istihbarat, güvenlik güçleri gibi her gün yirmidört saat yapılan bir meslek olmasına karşın, söz konusu meslekler için geçerli olan yıpranma, erken emeklilik hakkı ve fazla mesai ödemesi Türkiye’de stratejist için bulunmamaktadır.

Düşünce merkezleri ve stratejist, Batı’da sistem içidir. Düşünce merkezleri politikaların oluşturulduğu mutfaktır. Restoran’da oturan müşteri ise karar alıcılardır. Bu nedenle, Batı’da (özellikle ABD’de) düşünce merkezleri ile kamu, medya, üniversite, özel sektör ve siyaset arasındaki geçişkenlik fazladır. Türkiye’de ise düşünce merkezleri karar alıcılara yakın olmasına rağmen sistem dışıdır. Kamu, özel sektör ve siyaset ile arasındaki geçişkenlik çok azdır. Geçişkenlik akademik dünya ve kısmen medya ile bulunmaktadır.

Batı’da (özellikle ABD’de) kamu ve özel sektörün düşünce merkezlerine proje verme ve yaptırma kültürleri bulunmaktadır. Türkiye’de ise kamu ve özel kurumlarda böyle bir kurumsallaşmış kültür bulunmamaktadır. Ayrıca, bilgi (intihal) ve fikir hırsızlığının yaygın ve normal karşılandığı Türkiye’de düşünce merkezlerinin yaşayabilmesi oldukça zordur.

Türk düşünce merkezleri finans, kalıcı kadro temini, kurulan kadronun uyumlu şekilde kurgulanması, zamanın verimli kullanımı ve güncel bilgi tedariki sorunları ile karşı karşıyadır. Türkiye’deki mevcut kamu, özel sektör ve üniversite sistemi de düşünce merkezlerinin yaşamasını, gelişmesini desteklemekten ve gençlerin dış politika alanında uzmanlaşmasını teşvik etmekten çok uzaktır. Hükümet ve kamu düşünce merkezleri üzerine yasal düzünlemeler (kanun, yönetmelik vb.) yapmamaktadır. Türk düşünce merkezleri kamunun açık bilgi kaynaklarından bile yararlanamamaktadır. Ana kaynağı internettir. Haber kaynakları Batı ağırlıklıdır. Türkiye’de dış politika konusunda bilgi alınabilecek kamu kurumu sayısı yok denecek kadar azdır. Türk düşünce merkezleri kamu kurumlarından yararlanamadığı için internet, kitap, dedikodu, konferans, beyin fırtınaları ve söyleşiler ile beslenmeye çalışmaktadır. İlgilenilen bölgelerde Türk düşünce merkezlerinin irtibat ofisleri bulunmamaktadır. Bölge gerçeklerinden kopukluk bulunmaktadır. İlgilenilen bölge dili bilinmemektedir. Bölge basınını, aydın ve siyasi yaşamını yakından izleyen, ‘bir ayağı bölgede olan’ uzman anlayışına sıcak bakılmamaktadır.

Düşünce merkezlerinde çalışan stratejistlerin farklı yaş, meslek, eğitim ve kültürlerden oluşması ve genelde normal dışı karakterlere sahip olmaları bu kadar farklı yapıdaki beyinlerin bir arada verimli üretim yapmalarını da zorlaştırmaktadır. Aslında, farklı sesler, farklı tınılar çıkaran enstrumanlardan nasıl ahenkli bir müziğe varabiliyorsa farklı renkler içeren stratejistler arasında da uyuma varılabilir. Düşünce merkezlerinde stratejistler arasındaki farklılıklardan dinamik bir yapı ve sinenerji yaratılmaya çalışılmalıdır. Aksi taktirde farklılıklar kurumu dağıtıcı veya sürekli kaos altında tutan bir işlev görür.

Türkiye’de düşünce merkezlerinde eleman değişim hızı çok fazladır. Bu durum, kurumsal hafızanın zayıf olmasına ve merkezin kurumsallaşmamasına yol açmaktadır.

Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezleri ve Kamu, Özel Sektör, Medya

Türkiye’de 2000’li yıllara kadar dış politika kamunun tekelinde olduğundan ve ülkede 2000’li yıllara kadar düşünce merkezleri kavramı bulunmadığından, Türk kamuoyunda ve kamu da düşünce merkezi kavramı çoğunlukla ‘istihbarat’ ile özdeşleştirilmektedir. Türkiye’de strateji meslek olarak kabul edilmediği ve kamuoyu tarafından genelde ‘bir bilinmeyen’ olduğu için genelde istihbarat ile karıştırılır. Düşünce merkezlerini, Türk kamuoyu Türk veya yabancı istihbarat kurumlarının uzantısı sanırken, Türk kamu kurumları da yabancı istihbarat kurumlarının potansiyel işbirlikçisi olarak görmekte ve  potansiyel tehdit olarak algılamaktadır (biz ve öteki). Türkiye’de özel sektör düşünce merkezlerine gereksinim duymamaktadır. Türk medyası da bedava kullanmayı yeğlemektedir.

Türkiye’de NGO (Sivil Toplum Kuruluşları, Non-governmental organization) olmalarına karşın, GONGO (Hükümet Destekli Sivil Toplum Kuruluşları, Government-operated Non-governmental organization) olarak algılanan ve olmaya zorlanan düşünce merkezleri ile karşı karşıya kalınmaktadır. Aslında, hem kamuoyu hem de kamu Türk düşünce merkezlerinin iman tazelemekten öte üretimini de pek istememektedir. Genel olarak istenilen kamunun ana politikasına uygun ve kamuya destek veren düşünce merkezleridir. Devlet yapısında mevcut devlet politikalarını destekleyici ve doğrulayıcı değerlendirmelerin düşünce merkezlerinde yapılması istenir. Türkiye’de dış politika ile ilgilenen bürokratlar hem karar alıcı olmak, hem de bilgiyi elinde tutmanın gücü ile düşünce merkezlerini ve bu merkezlerdeki üretimi küçümserler. Düşünce merkezlerini sadece kamu içinde yapamadıklarını yapabilmek için taşeron olarak kullanmak ister. Halbuki bürokratın oturup düşünecek, bilgi üretecek vakti ve zamanı yoktur. Bürokrasi uzmanlık yeri de değildir. Evrak, gezi ve heyet trafiğine boğulmuş olan ve yurtdışı tayinlerle farklı coğrafyalarda farklı işlerle uğraşmak zorunda kalan dış politika bürokrasinin uzmanlaşması mümkün değildir. Bürokrat için önemli olan bir üst makam olduğundan üstünün görüşlerine aykırı bir çözümü de zaten öneremez.

Bağımsız düşünce merkezleri ile kamunun nasıl ve hangi çerçevede işbirliği yapabileceği veya nasıl desteklenebileceği hiç düşünülmemiştir. Bundan dolayı, Türkiye’de kamu kurumları bağımsız düşünce merkezleri ile işbirliği yapmak yerine kendi bünyesinde Strateji Geliştirme Başkanlıkları oluşturmayı tercih etmiştir. Strateji Geliştirme Başkanlıklarının kuruluş, görev ve yetkileri 10 Aralık 2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre düzenlenmiştir. Avrupa Birliği sürecinin bir parçası olan Strateji Geliştirme Başkanlıkları ile birlikte devlette, ‘Zayıf ve güçlü yönlerini belirleme, yaptıklarını ve yapamadıklarının bilançosunu çıkarma’ dönemi başlatılmak istenmiştir. Strateji Geliştirme Başkanlıkları, ilgili bakanlıkların strateji yönetimi ve planlama işini yürütmektedir. Başkanlıklar, bünyesinde görev yaptıkları kuruluşların misyon ve vizyonunu belirleyecek, hizmetlerin yürütülmesini olumsuz etkileyen konuların ortadan kaldırılmasına dönük tedbirleri araştırmaktadır. Her kuruluşta orta ve uzun vadeli stratejik amaç ve hedefleri belirleyen başkanlıklar, idareler için bir ‘öz eleştiri’ mekanizması oluşturmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede, her idarenin zayıf ve güçlü yönleri ortaya konmaya ve zayıf yönlerin güçlendirilmesine dönük politikalar tespit edilmeye çalışılmaktadır. Her kurum ve iş için performans göstergelerinin oluşturulması hedeflenmektedir. Ancak, uygulamada Strateji Geliştirme Başkanlıkları, kızaktaki bürokratların görev aldığı ve herhangi bir işlevi bulunmayan APK (Araştırma, Planlama ve Koordinasyon) dairesinin yeni adı olmaktan öteye geçememiştir.

Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezleri ve Üniversiteler

Türk aydını ve akademisyeni 2000’li yıllarda da düşünce merkezlerinin ortaya çıkmasını hem küçümsemiş hem de tehdit olarak algılamıştır. Türk akademisyenleri düşünce merkezlerindeki üretimi bilgi olarak görmez, çalışanlar ve üretilenler hor görülür, alay edilir. Düşünce merkezlerindeki üretimi akademik çalışmaların deforme hali olarak nitelendirilir. Türk akademisyenleri, “derin devlet” ve ‘ajan yuvası’ olarak algıladığı düşünce merkezlerini Türkiye’de geçici bir heves olarak görür. Düşünce merkezlerinin birgün kapanacağını düşünür. Aslında, Türk stratejistleri kimseye yaranamıyor. İlgilenilen devletlere, ilgilenilen ülkelerin diasporalarına, vatandaş olunan ülkenin karar alıcılarına, akademisyenlere ve halka. Sürekli Arafta kalıyor. Stratejistliği akademisyenlikten ayrı bir meslek, düşünce merkezlerini üniversitelerden farklı ayrı bir kurum olarak görmez. Düşünce merkezlerinde çalışmak “geçici iş” statüsünde görülür. Uluslararası ilişkilerle ilgilenen Türk akademisyeni uzmanlaşmaya, bölge uzmanlığına da karşıdır. Haftalık 30-40 saat ders yükü, kısıtlı ücret nedeniyle ek iş arama veya yapma baskısı, akademik unvan alabilmek için yalnızca puan derdinde kalarak akademik çalışma yapmak zorunda kalınması Türk akademisyenini uzmanlıktan alıkoymaktadır. Zaten, Türkiye’de uluslararası ilişkiler ile ilgilenen akademisyenler genelde daha zor ve günlük çalışmayı gerektiren bölge uzmanlığı yerine statik, durgun bir iş olan teori veya dış politika tarihi ile ilgilenmeyi tercih etmektedirler. Mevcut Türk sistemi de antibiyotik gibi belli bir konuda derinlemesine uzman yerine aspirin gibi her alanda yüzeysel konuşabilecek, yazabilecek akademisyeni tercih etmektedir. Türkiye’de dış politika da Avrupa Birliği, Ortadoğu ve Kıbrıs odaklı olduğu için gerek medya ve gerekse uluslararası ilişkiler ile ilgilenen akademisyen, bürokrat ve gazeteciler ağırlıklı olarak bu üç bölge ile ilgilenmektedirler. Çünkü, bu üç bölge ile ilgilenmek ilgilenenlere daha çok saygınlık sağlamaktadır. Ayrıca, Avrupa Birliği uzmanlığı iş, para, proje ve burs olanağı da sağlamaktadır. Bu noktada düşünce merkezlerinin önemi daha da fazla artmaktadır. Düşünce merkezleri çok farklı alanlarda uzman stratejistler yetiştirerek açığı kapatabilmektedirler.

Türkiye’de üniversite bünyesinde kurulan düşünce merkezleri, üniversite bünyesindeki akademisyenlerin çeşitli nedenlerden dolayı (akademik ilerlemede katkıda bulunmayacağı, gelir kaynağı olarak görülmediği vb.) uzak durması nedeniyle kurumsallaşmamaktadır.

Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezleri ve Siyasi Partiler

Türk stratejistin gönlünde aktif politika olmasına rağmen, Türkiye’de dış politika aktif politika için yeterli ve geçerli bir alan değildir. Üstelik dış politika ve güvenlik konuları siyasi partilerde geleneksel olarak emekli büyükelçiler tarafından temsil edilir. Türk siyasi partilerinin düşünce merkezleri bulunmadığından parti içinde istihdam edilen birkaç emekli büyükelçi dış politikanın yürütülmesi için yeterli olmaktadır. Türkiye’de siyasi partiler için dış politika sadece iç politikanın bir aracı olduğu sürece önem taşır. Dış politikadaki gelişmelere ancak iç politik gelişmelere göre önem verilmektedir. Türkiye’de iç politika daha popülerdir. İç politika üzerine konuşmak ve yazmak daha az zahmetlidir. Buna rağmen iç politikanın siyasi getirisi daha fazladır. İç politika ile kamuoyunda popüler olmak daha kolaydır. Daha çok müşterisi, daha çok tüketicisi vardır. Bu nedenle, Türkiye’de iç politika ile ilgilenerek siyasete girmek daha kolaydır. Onun için dış politikada yeni fikirlerin üretilmesine gerek kalmıyor. Cevap vermek, savunma yapmak, istikrarı korumak, sınırların değişmezliğini vurgulamak dışında hamle yapmaya gerek kalmıyor. Fikir üretmeye gerek duyulmadığı için düşünce üreten merkezlere de ihtiyaç duyulmuyor.

Batı’da (özellikle ABD ve Almanya’da) her siyasi partinin bir düşünce merkezi vardır. Söz konusu düşünce merkezlerinin de ikili ilişkiler için önemli olan ülkelerde şubeleri bulunmaktadır. Bu düşünce merkezleri bağlı oldukları partinin aldığı oy oranına göre doğrudan bütçeden pay alırlar. Türkiye’de ise siyasi partiler bütçeden aldıkları katkıyı genel olarak parti bürokrasisini besleyebilmek ve propaganda için kullanırlar. Parti içinde düşünce merkezi açmak parti yönetimine alternatif yaratabileceği için arzulanan bir kurum değildir. Türkiye’de siyasi partiler, düşünce merkezleri kurmalıdır. Söz konusu düşünce merkezleri Türkiye’nin ilgilendiği ülke ve bölgelerde şube açmalıdır (Türk ve akraba kökenli ülkeler, Osmanlı Devleti coğrafyası, Türk vatandaşı nüfusunun yoğun olduğu ülkeler, Türkiye’nin dış ticareti için önemli ülkeler). Partiler muhalefette iken politikaların burada oluşturulması gerekiyor. Türkiye’de politikacılar derinlemesine düşünmeden konuşmakta, bürokrasiyi dinlemeden veya Türk siyasi tarihini bilmeden kararlar almaktadır. Derinlemesine düşünülmeden yapılan açıklamalar ve alınan kararlar, atılan imzalar züccaciye dükkanına girmiş fil etkisi ile Türkiye’nin geleceğini zora sokan oluşumlara yol açabilmektedir. Siyasi partilerin düşünce merkezleri Türk siyasetini popülist ve günü birlik yapısından kurtarabilir. Toplumun peşinden koşarak oy toplama çabası yerine düşünce merkezlerinde oturup düşünerek, politikalar üreterek hem Türkiye’yi hem de Türk toplumunu değiştirme çabası içine girebilirler. Siyasi partilere devlet yardımını sağlayan yasaya ek yapılarak siyasi partilere bağlı düşünce merkezlerinin kurulması ve işletimi için gerekli kaynak sağlanabilir.

Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanındaki Düşünce Merkezlerinin Başlıca Sorunlarına Çözüm Önerileri

Türkiye’de dış politika ve güvenlik alanındaki düşünce merkezlerinin sorunlarına çözüm bulabilmeleri için herşeyden önce örgütlenmeleri gerekmektedir. Türkiye’de düşünce merkezleri ve stratejistler henüz kendi aralarında herhangi bir örgütlenmeye (vakıf, dernek, sendika, platform, grup vb.) gitmemişlerdir. Tanınmamış mesleklerinin tanınması, meslek kültürünün oluşması, sorunların dile getirilmesi, kamuoyu, devlet ve özel sektör nezninde saygınlık kazanması için herhangi bir çalışma içine de girmemişlerdir. Halbuki stratejist, medya (tv, radyo, gazete vb.) olanaklarını kullanmakta, konferans, beyin fırtınası vb. faaliyetler düzenleyerek ilgi alanlarındaki konuyu gündeme taşıma ve kamuoyu oluşturma konusunda uzmandır. Buna rağmen kendi alanındaki sorunların çözümüne ait çalışmalara meraklı görünmemektedir. Bu konu ile ilgilenmemektedir. Kendi sorunlarına karşı bu kadar duyarsız ve ilgisiz, örgütsüz başka bir meslek grubu Türkiye’de yoktur.

Türkiye’de dış politika ve güvenlik alanı dışında düşünce merkezlerine gereksinim olduğu gibi dış politika alanında ihtisas sahibi dar alanda çalışan düşünce merkezlerine de gereksinim vardır. Yani, dünyanın her alanını kapsayan bölgeler itibariyle çalışan düşünce merkezleri yerine konu odaklı merkezlere (AB, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika) gereksinim vardır.

Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM)’ne stratejist mesleğinin tescil edilmesi ve stratejistlerin üye olması, İş Kur’un meslekler rehberine stratejistliğin dahil edilmesi bu mesleğe bir kimlik kazandıracaktır.

Kültür Bakanlığı’nın kamu yararı nedeniyle özel tiyatrolara, özel sinema filmlerine, çevirilere yönetmeliklerle karşılıksız yardımı gibi, kamu yararı nedeniyle devletin vakıf üniversitelerine maddi katkıda bulunması gibi, kamu yararı nedeniyle Başbakanlık, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın da düşünce merkezlerine karşılıksız yardımı sağlanmalıdır.

Üst düzey bürokratların eğitime tutulduğu ve Harp Okulu’na bağlı olan Milli Güvenlik Akademisi’ne birkaç yıldır bürokrat olmayanlarda (Örneğin, TOBB’dan her yıl bir kişi) katılabilmektedir. Milli Güvenlik Akademisi’ne düşünce merkezlerinden de katılım sağlanmalıdır.

Türkiye’nin düşünce merkezlerini dış politika aracı olarak daha etkin kullanması gerekmektedir. Eximbank, teknik yardım (TİKA), işadamları kuruluşları ve düşünce merkezleri bir arada koordinasyon içinde bir ülkede daha etkin olabilir.

Türkiye’de düşünce merkezlerinin sağlıklı gelişebilmesi için kamu kurumlarının elindeki açık bilgi kaynakların düşünce merkezlerine açılması gerekmektedir.

YÖK kanalı ile taşrada kaybolmuş ve belli bir konuda uzmanlaşmış akademisyenlerin büyük  kentden ve dünyadan kopmaması geçici görevlendirmelerle düşünce merkezleri aracılığı ile sağlanabilir.

TBMM ile düşünce merkezleri arasındaki ilişki arttırılmalıdır. TBMM Dış İlişkiler Müdürlüğü’nde 50’yi aşkın kişi çalışmaktadır. 70 civarı dostluk grubu ve dış ilişkilerle ilgili çeşitli komisyonlar bulunmaktadır.

Batı’da (özellikle ABD’de) olduğu gibi düşünce merkezlerine yapılan bağışların vergiden düşürülebileceği bir yasal düzenlemeye gidilmelidir. Türkiye’de halen düşünce merkezleri hizmet alımlarına uygulanan yüzde 18 vergi nedeniyle oldukça yüksek vergi vermektedir.

Türkiye’de teknokentler gibi sosyokentler de kurulmalıdır. Sosyokentlerde yer alan şirketlere, düşünce merkezlerine teknokentlerde olduğu gibi cazip avantajlar (vergi vb.) sağlanmalıdır.

Başbakan, cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının yurtdışı gezilerinde gazeteciler, işadamları ve akademisyenler ile birlikte düşünce merkezlerine de yer vermeleri yararlı olacaktır.

Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın haftalık basın toplantılarına düşünce merkezleri de davet edilmelidir.

Sonuç

Özel tiyatroların kamu yararına görüldüğü için desteklendiği Türkiye’de düşünce merkezleri sahipsiz bırakılmıştır. Devlet, özel sektör ve siyasi partiler düşünce merkezleri ile nasıl çalışabileceğinin farkında değildir. Örneğin, DPT’nin Kalkınma Planlarında (9.) düşünce merkezlerine yer verilmemiştir. DPT’nin 2023 ve 2050 perspektiflerinde de yer almıyor. Ancak, Türk düşünce merkezlerinde oluşan bilgi birikiminden Türk karar alma mekanizmalarının haberi olmasa da yabancılar bunun farkındadır.

Türkiye, zihin enerjisini iç sorunlar ve dış politikada Avrupa Birliği, Kıbrıs, Ortadoğu konularında tüketmektedir. Bu durum Türkiye’nin Osmanlı, Türk ve akraba coğrafyasına yayılması gereken ufkunu daraltmaktadır. Türkiye’de dış politikaya yetişmiş insan kaynağı ve ekonomik kaynak ayrılmamaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de dış politika alanında uzmanlaşan düşünce merkezlerinin desteklenmesi ve eşgüdümün sağlanması faydalı olacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP