ZAMAN AŞIMINI KESMEK AMACIYLA YATIRILAN PARALAR
6183 sayılı AATUHK’nun 102. maddesinde amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılın başından itibaren (5) yıl içinde tahsil edilmeyen alacaklarının zamanaşımına uğrayacağından bahis edilmektedir. Keza, aynı yasanın 103. maddesinde ise ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip işlemleri neticesinde yapılan her çeşit tahsilatlar, ödeme emri tebliği, mal beyanı, mal edinme ve mal artışlarının bildirilmesi, sayılan işlemlerden herhangi birinin şahsi kefile veya yabancı kişi ve kurumların mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilaflı kamu alacaklarında yargı organlarından bozma kararlarının gelmesi, amme alacağının güvenceye bağlanması, yargı organları tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olması, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazılı olarak başvurulması, amme alacağının özel yasalara göre ödemek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması halinde “zamanaşımının kesileceği” ve kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden yılın başından itibaren yeniden çalışmaya başlayacağı hüküm altına alınmıştır(1). Esasen bu tartışma Prof. Dr. Mehmet Arslan hocamız tarafından Lebib Yalkın Mevzuat Dergisinin Ocak 2008 sayısında irdelenmeye başlanmış ve tartışmaya açılmış bulunmaktadır. Gerçekten de biliyoruz ki, gelir idaresi tarafından, bağlı vergi daireleri yıl sonlarında genellikle aralık ayında zamanaşımının önlenmesi için mükellefin haberi olmaksızın onun adına idarece nakit ödemeleri yapılabilmektedir(2).
6183 sayılı yasaya göre; tahsil zamanaşımı kesen sebeplerden olan ödeme hakkında, tatbikatta farklı bir yol takip edilmektedir. Vergi idaresi tarafından borçlu mükelleflerin adreslerinin bulunamaması nedeniyle bunlardan tahsilatın yapılamaması durumunda, zamanaşımı süresinin son günlerine doğru vergi idaresi tarafından küçükte olsa tahsil zamanaşımının kesilmesi için ödemeler yapılmaktadır. Bu küçükte olsa yapılan ödemeler vergi dairesi tarafından yapılan ödemelerdir. Vergi dairesi müdürleri, borçlu mükelleflerden dosyalarının zamanaşımına uğramaması için kendi ceplerinden mükellefin borcunun zamanaşımına uğramaması için ödemeler yapmaktadırlar(3).
ZAMANAŞIMI, MUVAZAALI OLARAK KESİLMEKTEDİR
Muvazaalı olarak kesilen bu zamanaşımında, bilinen adreste bulunmayan mükellef adına başkaları tarafından cüz-i de olsa yapılan ödemeler nedeniyle mükellefin bunu ispat etmesi olanaksızdır. Öte yandan, öteden beri adresinde bulunmayan mükellefin kendi aleyhine olan bir durum için ve büyük bir borca mukabil küçük bir ödeme yapılması inandırıcı bir uygulama değildir. Vergi borcunun ödenmesi esnasında, bu borcun kimin tarafından ödenmiş olduğunun araştırılmaması nedeniyle, tediyatı kimin yaptığının ispatı son derece güçtür. Ancak, bu borcun mükellefin kendisi tarafından ödenmediğinin ispat külfeti ise, bunu iddia eden borçlu yana ait olmaktadır. Borçlunun da bunu iddia etmesi şeklen mümkün olamayacaktır. Kanaatimizce büyük meblağa baliğ olan bir borca karşılık küçük bir ödemenin yapılması muvazaa olarak kabul edilmeli ve zamanaşımının kesilmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Vergi dairesinin bu yola başvurmasının şu sakıncaları olacaktır: Bir kere tahakkuk etmiş ve tahsiline imkan olmayan uzun zamandır takip edilen bir vergiye ait zamanın yeniden uzatılması vergi dairesinin tahsilat oranını düşürmektedir. İkincisi, cebinden para yatırarak zamanaşımı süresini uzatan yetkili kendisinden sonraki süreçte görev alacak yöneticiyi riske atmaktadır. Yani cebinden para yatıran yönetici o dönemlerde zamanaşımı riskinden kurtulmakta ancak sonraki yöneticiler adresi bilinmeyen ve bulunmayan mükellefin dosyasını takipte sıkıntı yaşayacak muhtemelen o da aynı yöntemi deneyecek ve bu süreç uzayıp gidecektir. Bu durumda vergi dairesinin yapacağı işlem şu olmalıdır; Madem zamanaşımı kanunda öngörülmüş bir haktır. O halde borçlu olan mükellefin adresi bilinemiyor, mükellefle irtibat kurulamıyor ve tahsilat yapılamıyorsa dosya tekamül ettikten sonra zamanaşımı kaçınılmaz olacaktır. Burada vergi dairesinin dikkat edeceği husus, adres araştırmasını titizlikle yapması, borçlunun mal varlığını Türkiye genelinde araştırması ve dosyayı tekamül ettirmesidir. Böylece devletin alacağı gibi görünen ancak tahsil imkanı olmayan vergi ortadan kalkmış olacak hem de vergi dairesi sürüncemede olan bir dosyadan kurtulmuş olacaktır(4) Sonuç olarak, vergi borçlarının tahsilinde idarenin mükellefleri bulması ve bunlara ulaşarak bu alacağını tahsil etmesi gerekmektedir. Borçlunun, borcunun ödeyecek durumunun olmaması durumunda aciz vesikasının düzenlenmesi gerekmektedir ve hatta zorunludur. İdarenin, mükellef adına ödeme yapması mümkün değildir. Tahsil zamanaşımı kesen sebeplerden sayılan “ödeme” hakkında uygulamada idare, borçlu mükellefin bilinen adresinin tespit edilmemesi ve dolayısıyla tahsilatın yapılamaması durumlarında ve zamanaşımı süresinin son günlerine doğru vergi dairesi memur, şef, gelir uzmanı, müdür muavini veya vergi dairesi müdürü tarafından küçük bir ödeme yapılarak mükellefin tahsil zamanaşımını kesmektedirler. Tahsil zamanaşımını kesen ve dolayısıyla yeni baştan başlamasına sebep olan haller ise bu kanununun 103. maddesinde sayılmıştır. Maddeye göre ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, ödeme emri tebliği, mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi, saydığımız bu işlemlerin herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilaflı kamu alacaklarında yargı mercilerince bozma kararı verilmesi, kamu alacağının teminata bağlanması, yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu kamu idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi, kamu alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması tahsil zamanaşımını keser ve bu durumda kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Görüldüğü gibi kamunun her hareketi tahsil zamanaşımını kesmekte ve yeniden başlatmaktadır. Örneğin vadesi 2 Şubat 2005 yılında olan bir kamu alacağı için 30 Aralık 2010 tarihinde mükellefe ödeme emri tebliğ edildiğinde, tahsil zamanaşımı 31.12.2010 tarihinden 31.12.2015 tarihine uzamakta, bu arada Ağustos 2013 tarihinde mükellefe haciz tatbik edilmesinde bu defa tahsil zamanaşımının süresi 31.12.2018 tarihine uzamakta, haczedilen malların 2015 yılında satışa çıkması halinde zamanaşımı süresi 31.12.2020 tarihine uzamaktadır. Bu örneklerle süreyi sonsuza kadar uzatmak mümkündür. Bu arada idare hiçbir hareket yapmasa, biraz memurların işgüzarlığı biraz da kamu alacağını zamanaşımına uğratma sorumluluğunu taşıma endişesi ile her yıl beş yılın sonunda mükellef adına vezneye 5 TL, 10 TL gibi paralar yatırılmakta, kısmi ödeme yapıldığı için de zamanaşımı süresi bir türlü dolmamaktadır. Dolmayan zamanaşımı olmaz. Aksi halde zamanaşımı düzenlemeleri, göstermelik olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Bu tür düzenlemeler, hem mükellefleri ömür boyu tedirgin ettiği gibi, idareyi de rehavete sürükleyici işlev yüklenirler. Hep bana adaleti ile düzenlenmiş bu hükümlerin, hazine açısından bakıldığında son derece güzelse de, mükellef hukuku, hukuk devleti anlayışı ve hukuk güvenliği ilkeleri açısından savunulması mümkün değildir. Aslına bakılırsa, 6183 sayılı kanun, hukuk devleti ve mükellef hakları açısından son derece tartışmalı ve sakıncalı hükümler içermektedir. Bu kanunun, sadece zamanaşımı yönünden değil, bütünüyle gözden geçirilmesi gereğinin zamanı artık gelmiştir.(5). Danışıklı olarak kesilen bu zamanaşımında, adresinde bulunamayan mükelleflerin bu ödentiyi ispat etmeleri neredeyse olanaksızdır. Vergi borcunun bizzat vergi dairesine yatırılması sırasında vergi dairesi veznedarı tarafından kimlik sorulmaması dolayısıyla da yapılan ödemelerin kimin tarafından yapıldığının ispatı zordur. Büyük meblağlı borçlara karşılık olarak bilhassa yıl sonlarında yapılan mini ödemelerin sırıtacağı ve muvazaa yaratacağı tartışmasızdır. Dolayısıyla bu muvazaalı durum amme borcunu zamanaşımının kesilmemesi sonucunu vermez, tam tersi zamanaşımı söz konusu olacaktır. İdare tarafından muvazaalı yollardan zamanaşımının kesilmesi hukuksal diğer sorunlara da neden olmaktadır. Bu durum, ileride idarenin güvenirliliğini ortadan kaldırıcı bir işlem olarak karşımıza çıkmaktadır.
HABERLER
1 saat önceHABERLER
2 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce