Türkiye 2010 yıllarında yüzde 9.2ve yüzde 8.5 gibi dikkat çekici ölçüde büyüyerek küresel krizden en kısa sürede çıkan ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisinden biri olmuştur. Ancak 2012 yılında Euro bölgesindeki olumsuz etkilerin doğrudan bir sonucu olarak ülkemiz ekonomisi de belirgin bir yavaşlama eğilimine girmiştir. 2012 yılı yüzde 3-4 arasında bir büyüme oranı ile kapatılacaktır. 2013 büyüme tahminimizin ise yüzde 4,05 olmasını bekliyoruz. Burada en büyük gözümüz güçlü bir kamu maliyesi, bankacılık, mali disiplin devam etmesi, ihracat artışının sürmesi, İMKB’nin yükselişi, kredibilitemizin artışı, konut ve inşaat sektörünün yine lokomotif oluşu, turizm gelirinin görünmeyen kalemler içindeki olumlu rolü, yatırımların hız kesmemesi sanayide kapasite kullanım oranlarının önemli ihracat sektörlerinde yüzde 78’lere kadar çıkışı, cari açık ile enflasyonun kontrol altına alınması MB’nin uygulanan ekonomi politikalarında belirleyici rol alması, kredi notumuzun 18 yıl sonra yatırım yapılabilir ülke seviyesine çıkarılması ve nihayet istikrarlı hükümet politikaları çerçevesinde kredibilitemizin yükselmesiyle yabancı sermaye girişlerinin artışı çok çok önemli gelişmeler olmuştur. Diğer taraftan, asimetrik tehditler, yükselen piyasalar çerçevesindeki başarısız yönetimler ( Libya, Mısır, Suriye, Irak, İran) AB (Fransa, İspanya, Portekiz, Yunanistan) krizleri bu dönemde uluslar arası ilişkiler ve güncel sorunlar literatüründe yükselişe geçmiştir. Bu cümleden olarak herkes için güvenlik, siyasal diyalog, ekonomik karşılıklı bağlılık, kültürel ahenk ve karşılıklı saygı dış politikalarımızın ana esasları olarak hedeflenmiştir. Ayrıca Türk Dışişleri pasiflikten kurtulup proaktif bir yapıya kavuşmuştur. Böylece; Türkiye’nin uluslararası örgütlerde daha etkin biçimde temsil edilmesi sağlanmıştır. Afrika Birliği, Amerikan Devletleri Örgütü, Arap Birliği, Karayip Devletleri Örgütü gibi. Öte yandan Dış İşleri Bakanlığında SAM (Enformasyon ve Stratejik Araştırmaları Merkezi ) kurulması daha verimli çalışmaları beraberinde getirmiştir. Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı olarak benim de resmi davetli olarak katıldığım Büyük Elçiler bilgilendirme toplantıları 4-5 yıldır prodüktiviteyi arttırdığı gibi uluslar arası sorunların ilk ağızdan dinlenmesi ve çözümler çok önemli gelişmeler arasında sayılabilir. Bu arada AB Komisyonu tarafından hazırlanan yükleme raporları ülkemizdeki gelişmeleri t5am yansıtmamaktadır.
35 BAŞLIKTAN 12’Sİ DONDURULDU
Nitekim 35 müzakere başlığından takriben 12 tanesi dondurulmuştur. Ayrıca Lizbon anlaşmasının yürürlüğe girişi 27 Avrupa ülkesinin bir araya gelişi ve bu gün 30’a yaklaşan NATO’nun 21 üyesinin AB üyesi oluşu Avrupa’nın ve Türkiye’nin güvenliği açısından çok büyük önem taşımaktadır. Yani supranasyonel (uluslarüstü) bir entegrasyon oluşmuş gibidir. Bu önemli gelişmelerin, beraberliklerin yanında hala devam eden sorunlar da çözülmeksizin sürmektedir. Bunlar arasında; Batı Trakya Türk’lerinin problemleri, terörle mücadele, küresel güvenlik, Irak ile ilişkiler, Kürt açılımı, Ermeni açılımı, İran ile ilişkiler, Kosova, Arnavutluk, Bosna Hersek. Balkanlarla ilişkiler, Makedonya sorunları, İsrail ile büyüyen sorunlar, Filistin- Türkiye ilişkileri Ermeni Soykırım Tasarısı ve Ermenistan Türkiye sorunları, Filistin sorununun yıllardır çözüme kavuşturulmaması, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı( AĞİT)’den sonra Orta Doğu Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (OGİT) kuruluşu da çevresel sorunlarımıza çare olmamıştır. Yani Orta Doğu, Balkanlar ve yeni hevesleri, 2013’de de hep beraber göreceğiz. Doğal olarak küreselleşme sonucu yakın çevre dışında Keşmir, Karabağ, Çeçenistan, Abhazya, Güney Osedya sorunlarını yine bölgesel sorunlar olarak sayılabilir. .Sonuç olarak uluslar arası ilişkilerde çıkarlar ön plandadır. Türkiye’nin bölgesel bir güç olması Orta Doğu coğrafyasında dengeler açısından büyük bir önem taşır. Ayrıca Türkiye’nin hem Avrupa, hem Asya, hem Karadeniz, hem Akdeniz hem Balkan ve hem de bir Orta Doğu ülkesi olduğu unutulmamalı. jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik ve jeokültürel gücümüz yadsınmamalıdır. Ayrıca sanki swıt analiz yaparmış gibi ne kadar “tehdit” varsa o kadar da “fırsat” mevcuttur. Bu iki dış politika yaklaşımı beraberce değerlendirilmelidir. Günümüzde Türkiye ne Doğu’ya kaymalıdır ne de Batı yönlü yani tek yönlü politika izlemelidir. Zaten günümüz de Doğu- Batı ayrımı artık kalmamıştır. Nihayet Türkiye; Birleşmiş Milletler AB Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi AGİT, G-20’’ler, G 8’lerNATO Keit, Ege gibi uluslararası karasularda ağırlığını hissettirmelidir. 2013 yılının barış yılı olarak tüm dünyaya ve ülkemize huzur ve başarı getirmesini dileyerek “Türk’ü önce uyutalım, sonra unutalım” diyen Sayın Rasmussen Türkiye’nin bölgedeki gücünü, başarısını kutladı.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce