Bundan 37 yıl önce gerçekleştirilen Birinci ve İkinci Barış Harekatı’na ben de bir Mücahit olarak katılmıştım. Her ikisi de kan dolu, gözyaşı dolu, var olan umutların bittiği, yeni umut ve beklentilerin yeşerdiği, özgürlüklerin kazanıldığı, göçlerin yaşandığı, hatıraların, ata mezarlarının arkada bırakıldığı, arkadaşların, dostların, kardeşlerin, anaların ve babaların bir daha görmemek üzere yitirildiği bir savaş, bir mücadeleydi. Biz Kıbrıslı Türkler için, neredeyse tam bir asırdır ve de son on bir yılı soykırıma uğramakla geçmiş esaret yıllarıydı Birinci ve İkinci Harekâtın bitimi ile son bulan. Pahası maddi değerlerle hiçbir zaman ölçülemeyecek olan “Özgürlüğümüz ve Egemenliğimiz”di kazandığımız.
Yaşamayan bilemez, Rum polisi tarafından yolda durdurulup, Türk olduğun için karakola götürülmeyi ve eziyet edilmeyi. Veya da haklı olduğun bir hukuki dava da sorunlu olduğun kişi Rum olduğu için haklı da olsan bir bahane ile suçlu bulunduğunu. Çok şükür ki Türkiye Cumhuriyeti’nin müdahalesi ile bunlar yıllar önce geride kaldı artık. Son yıllarda Türkiye’nin durdurulamayan politik ve ekonomik yükselişi, bölgesel liderliği ve bölgedeki güç dengesinin yer değişimi beraberinde Kıbrıs konusunda yeni gelişmeleri de getirdi. Yunanistan’ın ekonomik çöküşü, Kıbrıs Rum tarafındaki siyasi yapının bozulması, Rum Ortodoks Kilisesi’nin Kıbrıslı Türklere karşı beslediği duyguların zaman zaman basın yolu ile dile getirilmesi, Kıbrıs Rum liderliğinin adada çözüm istemediğinin açığa çıkması süreç içinde BM’nin, AB’nin ve batılı ülkelerin yıllardır klişeleşmiş ve betonlaşmış Kıbrıs Sorunu’na bakış açılarının değişimine yol açmaya başladı. Gerek Türkiye’nin, gerekse de Kıbrıslı Türklerin adada barışın yaşanacağı bir çözümün gelmesini istedikleri son aylarda yaşanan olaylarla iyice açığa çıktı ve parametrelerin değişmesine neden oldu.
DENİZ ÜSSÜNDEKİ PATLAMALAR
Geçen hafta Güney Kıbrıs’taki Türk köyleri olan Terazi ve Tatlısu yakınlarındaki V. Florakis Deniz üssünde yaşanan patlamadan sonraki gelişmeler, bana 3. Barış Harekâtı’nın başladığı mesajını verdi. KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun’un Kıbrıslı Rumlara elektrik enerjisi vermek teklifi bir anda boyut değiştirdi ve önce T.C. Başbakanı Sayın Recep T. Erdoğan’ın Kıbrıs Rum tarafına insani her yardımın yapılacağını açıklaması, arkadan Avrupa Bakanı Ali Babacan’ın KKTC ile Türkiye arasında yapılacak su, elektrik, telefon ve doğal gaz bağlantı yatırımlarının Güney Kıbrıs’ın da talep ve tüketimleri göz önüne alınarak projelendirildiği ve inşa edileceğini söylemesi ve pazartesi günü de T.C. Elektrik ve Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın KKTC Enerji bakanı ile yaptığı ortak açıklamada uzun vadeli planların yapıldığını ve enerji bağlantısı konusunda adanın tümümün dikkate alındığını beyan etmesi bence tam bir 3. Barış Harekâtı idi. Rumların iddialarının aksine Türkiye ve KKTC hükümetlerinin adada çözüm isteyen taraf olduklarının ispatı bu açıklama ve beyanlarda açık ve net olarak gözükmekte.
Özellikle de Türkiye ve KKTC hükümetlerinin açıklama ve geleceğe yönelik düşünceleri, Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un “Türk elektriği kullanmayın, mum ve kandil yakın. Ben Türk elektriği istemiyorum” sözleri ile Rum sağcı partiler olan EDEK, DIKO, EVRO.KO, Ekologlar ve DISY’nin açıklamaları ile karşılaştırıldığında, adada yaşayan Rum ve Türk halkları arasında kimin Kıbrıs Sorunu’na çözüm ve adaya barışın gelmesini istediği açık ve net olarak ortaya çıkmakta. BM, AB ve Batılı ülkeler bu süreci çok iyi değerlendirmeli ve adaya yaşanabilir Barış içinde bir çözümün gelebilmesi için 3. Barış Harekâtı’na katkı koymalıdırlar.
HABERLER
19 saat önceHABERLER
19 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce