DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34179270.14969%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

220 okunma

Sırbistan’ın tarihi ve Sırbistan İslam Birliği

ABONE OL
13/10/2011 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

srbistan-1Gittikçe önem kazanan Balkan coğrafyasının baş aktörlerinden biridir Sırbistan. Bugünlerde sorun çıkaran ülke yaftasından kurtulmak isteyen Sırbistan’ın tarihi de ilginç gelişmelerle dolu. İşte Sırbistan ve Sırbistan’da kurulan İslam Birliği’nin okumaya değer hikâyesi…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EBRU ASLIER

Güney Slavlar 7. yüzyılda günümüzdeki Sırbistan topraklarına girerek Hıristiyanlığı kabul ettiler. I. Mihailo tarafından Karadağ’da kurulan Duklja Sırpların kurduğu ilk büyük devlet olarak bilinmektedir. I. Mihailo 1077 yılında Papa‘nın elinden taç giymiştir. Sırplar Orta Çağ boyunca çeşitli devletler kurdular. Bu devletlerden en güçlüsü 1346 yılında Stefan Duşan tarafından kurulan Sırp İmparatorluğu‘dur. Üsküp‘te taç giyen Stefan Duşan Teselya ve Epir‘i ele geçirdi. Bizans İmparatorluğu‘nun Balkanlardaki topraklarını alarak imparatorluğunun sınırlarını iki katına ulaştırdı. 1355 yılında öldükten sonra yerine oğlu V. Stefan Uroş geçti. V. Stefan Uroş güçsüz bir liderdi. Sırbistan’ın yönetimi 1371 yılında Sırbistan Prensliği‘ni kurmuş olan Lazar Hrebelyanoviç‘in eline geçti. Osmanlılar ilk defa 14. yüzyılın ortalarında Sırplarla karşı karşıya geldiler. 26 Eylül 1371 tarihinde I. Murat‘ın kumandanı Lala Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Sırp kralı Vukaşin Mrncavçeviç’in ordularıyla karşı karşıya geldi. Osmanlılar savaşa çok daha az sayıda askerle katılmalarına rağmen Sırp ve Bulgarlardan oluşan rakiplerini Meriç nehri kıyısında yapılan Sırpsındığı Savaşı‘nda ağır bir yenilgiye uğrattılar. Böylece Sırp İmparatorluğu ortadan kalktı. 1389 yılındaki I. Kosova Savaşı ‘nda Sırplar bu sefer Lazar Hrebelyanoviç‘in komutasında tekrar Osmanlılarla karşı karşıya geldiler. Hem Osmanlı padişahı I. Murat‘ın komutasındaki Osmanlı ordusu, hem de Lazar Hrebelyanoviç‘in komutasındaki Sırp ordusu ağır kayıplar verdi. Savaşın sonunda her iki hükümdar da savaşta ölenler arasındaydı. I. Murat’ın oğlu Yıldırım Bayezid savaştan sonra kral olan Lazar’ın oğlu Stefan Lazareviç’le yakın bir ilişkiye girdi. Ayrıca Lazar’ın kızı Olivera Despina Hatun‘u eş olarak aldı. Osmanlı Hanedanı‘yla Sırp kraliyet hanedanı arasındaki akrabalık ilişkileri sonra da devam etti. II. Murat daha sonraları Lazar’ın torunu Mara Brankoviç‘le evlendi. 1456 yılında II. Mehmed Belgrad’ı kuşattı ama alamadı. Nihayet Belgrad 8 Ağustos 1521 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece Sırbistan’ın tümü Osmanlıların eline geçmiş oldu.

OSMANLI DÖNEMİ

Osmanlı döneminde Belgrad gibi bir çok Sırp şehirleri geliştiler ve büyüdüler. Müslümanlığa geçen Sırpların ve Osmanlı Devleti’nin diğer bölgesinden göç eden Müslümanların bu şehirlere yerleşmeleri sonucu bir Osmanlı karakteri kazandı. Hristiyan Sırplar daha ziyade köylerde tarımla uğraşmayı tercih ettiler. Belgrad gelişip büyümesine karşılık 17. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı-Avusturya çekişmelerine sahne oldu. Osmanlıların II. Viyana Kuşatması‘ndaki yenilgisini fırsat bilen Avusturyalılar Belgrad’a kadar ilerlediler ve Osmanlıların toparlanmasına fırsat vermeden şehri kuşattılar. Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları gerçekleşen bu kuşatma sırasında Belgrad Kalesi 8 Eylül 1688’de Avusturya’nın eline geçti. Osmanlıların yoğun baskısıyla şehir 2 yıl sonra geri alındıysa da tahribatın boyutları çok büyüktü. Osmanlılar kısa sürede şehri imar ettiyse de 17171739 ve 17891791 yılları arasındaki Avusturya saldırıları ile yeniden tahrip edildi. 18. yüzyıl boyunca Belgrad dönem dönem Avusturya’ya (Pasarofça Antlaşması), dönem dönem de Osmanlı egemenliğine girdi (Ziştovi Antlaşması).

SIRPLARIN BAĞIMSIZLIĞI

19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan’da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başladılar. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi‘nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi’nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Savaşın bitmesinden sonra Osmanlılar Sırbistan‘daki isyancıları yenerek Belgrad‘ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813‘de diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya‘ya kaçtı. Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar Viyana Kongresi‘ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca tekrar isyan ettiler ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti, Sırpların yeni önderi Miloş Obrenoviç‘i Baş Knez olarak tanıdı ve Sırplar’a bazı imtiyazlar verilmesini kabul etti. Kara Yorgi de Sırbistan’a geri döndü ama kısa bir süre sonra Miloş Obrenoviç’in emriyle 1817 yılında öldürüldü. Sırpların kurduğu Sırp Prensliği önce Osmanlı Devleti‘nin denetimi altında yaşadı. 1867 yılına kadar Osmanlılar Belgrad‘da bir birlik bulundurmaya devam ettiler. 1878 yılındaki Berlin Antlaşması‘yla Sırbistan tamamen bağımsız oldu ve 1882 yılında Sırbistan Krallığı ilan edildi. Bu dönem boyunca Kara Yorgi’nin ve Obrenoviç’in torunları Sırbistan yönetimine egemen olan iki hanedandır.

20. YÜZYIL

8 Ekim 1912‘de Balkan Savaşları patlak verdi. Sırbistan Üsküp ve Manastır‘ı Osmanlı Devleti‘nden ele geçirerek bu savaşlardan karlı çıktı. 28 Haziran 1914 tarihinde de Gavrilo Princip adında bir Sırpın Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Franz Ferdinand‘ı bir saldırı sonucu öldürmesiyle I. Dünya Savaşı başladı. I. Dünya Savaşı’nda 1 milyonu aşkın Sırp öldü. Ancak toprak bakımından Sırbistan gene karlı çıktı. Savaşın bitiminde 1 Aralık 1918 tarihinde Yugoslavya Krallığı (Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı) kuruldu. Yugoslavya kurulduğu tarihten başlayarak içinde barındırdığı etnik grupların çatışmalarına sahne oldu. Yugoslavya’dan ayrılmak isteyen bazı Hırvatlar faşist eğilimli Ustaşa örgütünü kurarak terör eylemlerine giriştiler. 9 Ekim 1934‘de Karacorceviç Hanedanı’ndan gelen kral I. Aleksandar bir Ustaşa militanı tarafından Fransa‘da suikast sonucu öldürüldü. II. Dünya Savaşı başlayınca Yugoslavya komşularının tersine Mihver Devletleri’ne katılmadı. 1941 yılında Nazi Almanyası tarafından işgal edildi ve kısa bir süre içinde teslim olarak birkaç parçaya bölündü. Son Yugoslavya kralı II. Petar, Londra’ya kaçtı. Slovenya‘nın büyük bölümü ve Banat doğrudan Almanya‘ya bağlandı. İtalya daha önce hak iddia ettiği Slovenya’nın güneyi ile Dalmaçya‘nın önemli bir bölümünü aldı. Karadağ‘ı işgal eden İtalyan birlikleri göstermelik bir meclisle bağımsızlık ilan etti. Kosova Arnavutluk‘a verildi. Vojvodina‘nın büyük bölümü Macarlarca ilhak edildi. Sınırları iyice daralan Sırbistan’da kukla bir rejim başa geçirildi. Sırbistan ve Makedonya‘nın geri kalan kesimi Bulgaristan‘a bırakıldı. Bosna-Hersek‘in bağlandığı Hırvatistan‘da ise Ustaşa önderi Ante Pavelic‘in yönetiminde faşist bir rejim kuruldu. II. Dünya Savaşı boyunca Yugoslavya topraklarında acımasız bir soykırım yaşandı. Yahudi ve Çingeneler’in büyük bir bölümü ortadan kaldırıldı. Hırvatistan’da çok sayıda Sırp öldürüldü. Faşizme karşı halk arasında başlayan direniş hareketleri iki grupta toplanıyordu: Birisi işgalden önce Yugoslavya Ordusunda görevli olan Albay Draža Mihailović ‘in önderliğinde kurulan ve Çetnikler olarak bilinen çetelerdi. Diğeri ise Josip Broz Tito yönetimindeki Yugoslavya Komünist Partisi’nin Temmuz 1941‘de başlattığı silahlı ayaklanma hareketiydi. Kendilerine Partizan adı veren bu kuvvetler Sovyet birliklerinin ortak harekâtıyla Ekim 1944‘te Belgrad’ı ele geçirdi. Çetnikleri de yenerek Yugoslavya’ya hâkim olan Partizanlar 2 Aralık 1945‘te Demokratik Yugoslavya Federasyonu’nun kurulduğunu ilan ettiler. 1946 yılında ülkenin adı Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti, 1963‘de de Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti olarak değiştirildi. Soğuk Savaş yıllarında Tito’nun önderliğindeki Yugoslavya diğer Doğu Bloku ülkelerine göre SSCB‘den daha bağımsız bir siyaset izledi. 1990‘ların başında Doğu Bloku’nda başlayan çözülme Yugoslavya’yı da etkiledi. 1992 yılında Slovenya, Hırvatistan, Makedonya Cumhuriyeti ve Bosna-Hersek Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan ettiler.

YAKIN TARİH

1992 yılında Sırbistan (Voyvodina ve Kosova‘yı da içeren bölge Karadağ‘la birlikte Yugoslavya Federal Cumhuriyeti adında bir ülke haline geldi. Bu devletin devlet başkanlığını üstlenen Slobodan Miloseviç Bosna-Hersek‘teki ayrılıkçı Sırpları kışkırtarak 19921995 yılları arasında devam eden Bosna Savaşı‘nı körükledi. Miloseviç Bosna’daki Sırplar tarafından Boşnaklara karşı girişilen Bosna soykırımı‘ndan sorumlu tutularak 27 Mayıs 1999‘da Lahey‘deki Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçu sanığı ilan edilerek tutuklandı ve yargı önüne çıkarıldı. 2006 yılında yargılanmaktayken öldü. 2001 yılında Yugoslavya adı kaldırıldı ve son olarak 4 Şubat 2003‘de ülkenin resmi ismi Sırbistan-Karadağ olarak değiştirildi. Karadağ, 21 Mayıs 2006 tarihinde yapılan referandumla bağımsızlık kararı aldı. 3 Haziran 2006‘da parlamento Karadağ’ın bağımsızlığını ilan etti. Böylece Yugoslavya’nın son kalıntıları da ortadan kalktı. Sırbistan tekrar kendi başına bir ülke durumuna geri döndü. 17 Şubat 2008 tarihinde de Arnavutların çoğunlukta olduğu Kosova bölgesi bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan’dan ayrıldı.

DİN VE DİL

Sırbistan Cumhuriyeti’nin Başkenti Belgrad, nüfusu yaklaşık 10 milyon 150 bindir. Yüzölçümü 77 bin 474 kilometrekaredir. Sırbistan‘ın resmi dili Sırpça‘dır. Ancak azınlık dilleri olarak, Macarca, Makedonca, Boşnakça, Hırvatça, ve Karadağca dilleri başta olmak üzere diğer azınlık dilleri konuşulur. Sırpların büyük bir çoğunluğu Hristiyanlık‘ın Ortodoksluk mezhebine bağlıdır. Ama aralarında Katolik ve az da olsa Protestan olanları vardır. Ayrıca Sırpların küçük bir bölümü Müslümanlık dinine mensuptur. Diğer önemli şehirleri ise; Novi Sad, Kragujevac, Niş…

ETNİK YAPI

Sırplar yüzde 89,48, Macarlar yüzde 3,50,  Boşnaklar yüzde 2,48,  Arnavutlar yüzde 1,1 ve Romanlar yüzde 1,45, diğerleri yüzde 1,99 dir.

DİNİ YAPI

Ortodokslar yüzde 84,98, Katolikler yüzde 5,48, Müslümanlar yüzde 3,20, Protestanlar ise yüzde 1,08’tir.

 

TARİH BOYUNCA SANCAK’IN STATÜSÜ

Sırp tarihinde Sancak bölgesi 11. yüzyılda kurulan bir Sırp krallığının adı olan “Raşka” ile anılmaktadır. Bunun dışında Sırplar bölgeyi güneybatı Sırbistan olarak da isimlendirmektedirler. Sancak’ın fethi Osmanlılarca Bosna ve Hersek’in fethinden öncedir. Yeni Pazar’ın güneybatısında bulunan Gluhovitsa, 28 Mayıs 1396’da I. Bayezit tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yeni Pazar’ın ise, Fatih Sultan Mehmet zamanında, 1461 yılından önce kurulduğu bilinmektedir. O yıllara ait eski bir belgede de bölgenin ismi Novipasar olarak geçmektedir Yeni Pazar, Türk komutan İshakoğlu İsa Bey tarafından Joşanitse Deresi’nin Raşka Irmağı’na döküldüğü bir üçgende kurulur. Kendisine göre daha eski olan Tırgovişte kolonisine 10 kilometrelik bir mesafede olan bu yeni askeri-sivil koloniye İsa Bey tarafından Yeni Pazar adı verilir. Yeni Pazar kısa bir süre içinde Türk askeri ve ticari merkezi haline dönüşür. Yeni fethedilen bu bölgede bir sancak kurularak sancak beyliği Minnetoğlu Mehmed Bey’e verilir. Sancak 1463’te yeni kurulmuş olan Bosna Sancak’ına bağlanır. Bosna ise Rumeli Beylerbeyliği’nin bir parçası olur. 1521’de Bosna Sancağı Rumeli eyaletinden ayrılarak müstakil bir eyalet oldu. Daha sonraları Bosna Paşalığı adı ile de ün kazanacak olan eyalet ilk teşkili sırasında Bosna, Hersek, Kilis, Pojega, Orahoviçe (Rahoviçe), Kırka, İzvornik sancaklarından meydana geliyordu. Ayrıca Krupa ve Yeni Pazar sancak haline getirilerek buraya bağlanmıştı. 16. yüzyılın sonlarına ait bazı kayıtlara göre eyalete Zacesne (Çernik) sancağı da ilave edilmiş ve sancak sayısı sekize yükselmişti. Osmanlı Devleti’nin 15. yüzyıla kadar kurulan Anadolu, Rumeli ve Amasya Beylerbeylikleri’nin arkasından, Balkanlar’da Bosna 1590 yılında Beylerbeyliği haline getirilmiştir. Özerk bir yönetim birimi olarak Yeni Pazar Sancak’ından, ilk kez, Bosna Sancak’ının yedi bölgesinden biri kabul edilerek 1578’de söz edilmiştir.
Bundan yaklaşık 100 sene sonra Viyana kapılarında gelen yenilgi Avusturya ve müttefiklerinin 1699 Karlofça Anlaşması’na kadar devam eden taarruzunu getirdi. Osmanlıların Avrupa’ya karşı akınlarında anahtar rol oynayan Bosna-Hersek ve Sancak bundan sonra imparatorluğun savunmasında da aynı şekilde önemli bir işlev üstlendiler. 18. yüzyılda Avusturya-Macaristan, Venedik ve Rusya’ya karşı yürütülen savaşlarda, Boşnak Müslümanlar büyük kayıplar verdiler. Bosna’nın batı ve güney sınırları 1683-1699 sürecinde değişikliğe uğradı. Karlofça Antlaşması’ndan sonra Bosna eyaletinin sınırları kuzeyde Sava Nehri, batıda Una Nehri, güneyde bugünkü Bosna ve Dalmaçya boyu, doğuda ise Yeni Pazar Sancağı sınırlarına çekilmişti. Sancak 17. yüzyılın sonunda Balkan ve Avrupa arenasında Bosna’nın yanında otonom bir bölge olmuştur. Bosna böylece beş sancaktan (Bosna, Hersek, Klis, İzvornik, Bihke) ibaret bir eyalet durumuna geldi. Nitekim 1722–1730 yıllarına ait bir listeye göre eyalette altı sancak vardı ve bunlardan Kırka Sancağı’na hiçbir tayin yapılmamıştı. Bu sınırlar Yeni Pazar Sancağı’nın ayrılması gibi bazı değişiklikler hariç, Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun idaresi altına girmesine kadar aynı kaldı. 18. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki gücü zayıflamaya başladı ve Boşnak Müslümanlar Osmanlı yönetiminin uygulamaya koyduğu reformlara karşı direniş gösterdiler. Bu direniş zamanla Osmanlı-karşıtı bir havaya büründü ve Boşnaklar, Müslüman olmayan yerel gruplarla anlaşarak merkeze karşı ayaklandılar. Böylelikle, sahip olunan ortak coğrafya din faktörünün önüne geçmiş oldu. Ancak Boşnak Müslümanlarda 19. yüzyılda diğer Balkanlar’daki Hristiyan gruplarda olduğu gibi milliyetçilik hareketleri gelişmedi. Bu dönemde otonomi yanlısı yerel yöneticiler Arnavutluk’ta olduğu gibi Bosna ve Sancak’ta da vardı. Sınır bölgesi olduğundan bölge valisi olan kaptanlıklar ellerinde geniş miktarda güç bulundurmaktaydılar. İmparatorluğun kalan kısmına kıyasla Boşnaklar daha zor şartlar altında yaşamaktaydılar. Bununla birlikte bağımsızlık talebi içermeyen güçlü bir bölgesel kimlik oluşumu için gerekli şartlar mevcuttu. İçten içe yaşanan kaynama 1831’de bir ayaklanma ile açığa çıktı. Bu noktada Boşnaklar ikiye bölündü ve bir kısmı Gradacaçlı Hüseyin Kapetan’a bir kısmı da Osmanlı Sultanı’na bağlı kaldı. “Bosna Ejderi” olarak nam salan Hüseyin Kapetan, Kosova’da Osmanlı ordusunu gerileterek bir yıldan daha kısa süren müstakil Bosna Eyaleti’ni ilan etti. Sancaklı Boşnaklar 19. yüzyıl içerisinde statüleri ile ilgili önemli değişiklikler yaşadılar. 1876 Haziran’ında Sırbistan ve Karadağ vilayetleri arasında Venedik’te imzalanan anlaşma daha 93 Harbi çıkmadan bu iki Sırp kökenli topluluğun emellerini ortaya koyuyor, Sancak’ı Sırp ve Karadağ taraflarınca parçalıyordu. Bu anlaşmadan tam sekiz ay sonra ise 2 Şubat 1877 tarihinde Sancak alınan bir kararla Bosna Eyaleti yönetiminden ayrıldı. Bu bölgede Yeni Pazar isminde yeni bir sancak kuruldu. Sancağın merkezi önceleri Yeni Pazar’dı fakat merkez daha sonra Syenitsa’ya kaydırıldı.

Türkiye ve Avusturya arşiv belgelerine göre Berlin Kongresi’nden hemen önceki bu hassas dönemde Sancak 12 bin kilometrekarelik bir alana sahipti ve nüfusunun çoğunu Müslüman Boşnaklar oluşturmaktaydı. Sancak’ın statüsü ile ilgili bugün de dikkate alınması gereken fakat gerekli özenin gösterilmediği düzenleme Berlin Anlaşması’dır. 1878 Berlin Antlaşması’nın 23. Maddesi uyarınca, idare şeklinde değişiklik yapıldı. Berlin Kongresi azınlık hakları bakımından dini kriterleri gözönünde bulundurmuştur. Alınan kararlarda ulusal azınlık haklarının korunması yönünde hükümlere yer verilmemiştir. Aynı Anlaşma’nın 25. Maddesi uyarınca, Osmanlı sultanının hükümranlık hakkı korunmakla birlikte Avusturya-Macaristan’a Bosna’yı işgal etme yetkisi verildi. Kosova vilayetine bağlı Yeni Pazar Sancağı’nın yönetimi ise 4 Temmuz 1878 tarihinde alınan bir karar gereğince Osmanlı Devleti’ne bırakılmış ancak, 4–5 bin civarında Avusturya-Macaristan askerinin Sancak’ta konuşlanması kararlaştırılmıştır. Bu şekilde Avusturya-Macaristan askeri Sancak’ın Priyepolye, Priboy ve Plevliya bölgelerinde konuşlandırılmıştır. Ayrıca Berlin Kongresi kararlarına göre Sancak, Bosna-Hersek’ten ayrı bir bölge olarak ortaya çıkmıştır. Berlin Kongresi’nde Sırbistan ve Karadağ’ın Sancak’ı kapsamayan sınırlarla bağımsız birer devlet olarak tanınmış olması durumu, Sancak’ın bu ülkelerden farklı bir bölge olarak tanındığı şeklinde yorumlanabilir. O dönemde altı sancaktan oluşan Bosna-Hersek eyaletinin beş sancağı tamamen, altıncı sancak olan Yeni Pazar Sancağı da kısmen Avusturya-Macaristan yönetimine bırakılıyordu. Avusturyalılar Osmanlı Devleti ile yaptıkları 21 Nisan 1879 tarihli Yeni Pazar Antlaşması’na göre Yeni Pazar Sancak’ında askeri birlik ve ticaret merkezleri bulundurma hakkına sahipti. Coğrafi pozisyonu itibariyle önemli olan Sancak, özellikle Sırbistan ve Karadağ’ı birbirinden ayrı tutmak için kullanılmıştır. Avusturya-Macaristan, Osmanlılar için stratejik bakımdan önemli ve Bosna’ya tek geçiş bölgesi olan Yeni Pazar Sancağı’nı 1909’a kadar elinde tutmuş, böylece Sırbistan ve Rusya’nın Akdeniz’le bağlantısı kesilmiştir.

19. yüzyılda Sırp ve Hırvat ulusal kimlikleri gelişerek Avusturya-Macaristan Devleti’nden mümkün olduğunca fazla siyasi kazanım elde etmeye çalıştılar. Sırp ve Hırvat liderler, Müslümanları kendi saflarına çekmeye çalışırken Müslümanlar, siyasi temsil için kendi kurumlarını oluşturdular. II. Dünya Savaşı yıllarında Sancak, kendi özel idari birimlerini ve askeri örgütünü oluşturmuş, ancak 29 Mart 1945’te Zavnos ilga edilerek bölge halkının statüsü elinden alınmıştır. Sancak’ın özerkliğinin elinden alınmasının sebebi olarak etnik, ekonomik ve siyasi yeterliliğin Sancak’ta mevcut olmadığı öne sürülmüştür. Sancak’ın Sırbistan ile Karadağ arasında paylaştırılmasına karar verilerek, bölge ile ilgili 1913 yılındaki sınırlara geri dönülmüştür. 1945’ten bugüne kadar Sancak, kendisine hiçbir hak tanınmayarak “Sırbistan Sancağı” ve “Karadağ Sancağı” olmak üzere ikiye bölünmüştür. Bu düzenleme sonrası Sancak’ın özerkliği konusu ancak 1990 yılında gündeme gelebilmiştir.

SIRBİSTAN İSLAM BİRLİĞİNİN TARİHÇESİ

 

Osmanlıların gitmesiyle, bu toprakların serbestliğinden dolayı, bir çok devlet kuruldu ve Müslüman insanları, İstanbul Meşihatının izniyle ve Şeyhül İslam’ın menşura vermesiyle, İslamı ve Müslümanların maneviyatını korumak amacıyla, İslam dini birliklerini kurmaya başladılar. Asırlık Sırbistan İslam tarihinden 140 senelik bir Sırbistan İslam Teşkilatı’nın geleneğine şöyle bir göz atalım: 18 Mayıs 1868 yılında Sırbistan Prensliği’nde Prens Mihail Obrenoviç ve Devlet Konseyi kararıyla, İslam, din olarak kabul edildi. O zamanda imam ve müezzin maşlarını ödemek ve Belgrat’taki Bayraklı Camisini himayesine almakla, devlet kendini görevlendirdi. 03.ocak 1879 yılında serbest toprakları düzeltme kanunuyla, yasal olarak kabul edilmiş dinlerdeki hem Müslüman hem de Hıristiyan ve diğer insanların bütün ibadetleri alenen yapmaları hür ve serbest kılınmıştır. Balkan savaşlarına kadar, Sırbistan Müftü makamı Niş şehrindeydi. 1909’daŞeyhül İslam’ın menşurasıyla, Niş şehrinde Mehmed Zeki Çınar, müftü olarak tayın edildiğini kaynaklarımızda nakl ediliyor. Onun da müftü olarak vazifesi, tüm Sırbistan Krallığı’nda, şer’i mes’eleleri çözmesiydi. 1913 yılında Balkan savaşlarından sonra, nizamnamesine göre, Sırbistan bir daha İslam dininin serbestçe yaşanabildiğini gösterdi. 1914’e kadar İslam din olarak şu özellikleri vardı: İslam dini yasal din olarak kabul edildi (Sırbistan kilisesinin, resmi devlet kilisesi statüsü vardı).Müslüman halk özel bir din birliğini oluşturuyordu, bu birliğin de idari ve teşkil işleri, kendi dini kurallarına göre, fakat devletin gözetimi altında, Müslümanlara bırakıldı. Birliğin başında müftü vardı, onun makamı Niş şehrindeydı, (Balkan Savaşları’ndan sonra Baş Müftü olarak isimlendirildi). İslam Birliği’nin, Eğitim ve Din İşleri Bakanları’nın devlet dışındaki diğer İslam birlikleriyle irtibat kurması ve manevi bağları yaşatmasına hakkı vardı. Devlet, İslam Birliği’ne, maddi olarak yardım ediyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, SHS-Krallığı’na Müslüman halkı üç ayrı din birliğiyle girdiler: Sırbistan baş müftüsü, makamı Nişten, Belgrad’a geçtı, Karadağ Başmüftüsü, Bar şehrinde ve Bosna Hersek Reisul Ulema, makamı da Saraybosna’da. İlk on senesinde bu birliklerde, idari ve teşkilatçılığı bakımından pek bir değişiklik olmadı. Devletin idari ve gözetim farkları ayırt etmek için 12 Eylül 1919 yılında, SHS Krallığı’nda vakıf idaresi için geçici bir nizamname getirildi. 28 Şubat’ta, bu nizamname kanunla değiştirildi. Bundan sonra Sırbistan ve Karadağ Müslümanları, Belgrat’taki müftü idaresinde, tek bir İslam Birliği’ni oluşturuyorlardı. Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya ve Dalmasya’da yaşayan Müslümanlar, Reisul Ulema’nın idaresinde, Saray Bosna’daki İslam Birliği’ne bağlı kalmaya devam ettiler. Sırbistan ve Karadağ’da yukarıda bahsettiğimiz vakıf idaresinin kanununa göre, vakıf gözetimi ve merkez vakıf fonu Din İşleri Bakanlığı’na geçti, Bosna Hersek’te ise vakıf idaresi eskiden var olan vakıf dairesinde kaldı. 1921 yılında SHS Krallığı’nın anayasası 12. maddesine göre, tüm yasal olan dinlerin özgürlük ve eşitlik ilkesi koyuldu. Böylece İslam Dini eşit bir din olarak kabul olundu. 30 Ocak 1930 yılında, Yugoslavya Krallığı’nda, Yugoslavya Krallığı, İslam Birliği’nin kanununa göre İslam Birliği’nin birlik ve beraberliği oluşturuldu. Bu kanunun 1.maddesine göre Butün Müslüman halkı Reis-ul Ulema başında olan bağımsız bir İslam Birliği’ni oluşturmaktadırlar. Reisin makamı da Belgrad şehridir. Müslümanlar kendi vekillerini kendi idaresinde seçiyorlardı. 1929 yılına kadar İslam Birliği, diğer dini teşkilatları gibi, Din İşleri Bakanlığına bağlıydı. Sonra ise Adalet Bakanlığı’na geçti ve ondan maddi olarak yardım alırdı. Bu kanununa göre İslam Birliği, yurt dışındaki İslam birlikleriyle irtibatlarda bulunabilirdi. Adalet Bakanı’nın teklifine göre ve Bakanlık Kurulu’nun izniyle, Kral, Reis-ul Ulema’yı, Ulema Meclis üyelerini ve müftüleri tayin ederdi. Anayasa ve kanunlarına göre, devletin maliye gözetim altında, İslam birliği, vakıf, maliye ve bütün diğer işlerini, bağımsız olarak idare ederdi. İslam Birliği ve kendinin bazı kuruluşları hukuksal statüsü vardı. Yugoslavya Krallığı’nda, ilk İslam Birliği anayasası 09.07.1930 yılında kabul edildi. Buna göre Yugoslavya Krallığı’nda İslam Birliği’nin dini kabul edildi ve diğer dini teşkilatlarıyla eşit oldu. İslam Birliği teşkilatı din eğitimi, maliye vakıf sistemi üzerinde kurulmuştur. Bu birlik, şer’i kuralları ve İslam birliği kanunlarına ve anayasasına göre idare ederdi. 19.06.1930 yılında Hafız İbrahim Maglayıç yemin ederek menşürayı aldı. 31.10.1930 yılında Belgrat’taki birçok misafir, başta Kral olmak üzere, başbakanlık üyeleri, diplomatik ve diğer heyetlerin bulundukları Bayraklı camisinde, hafız İbrahim Maglayıç reis olarak vaziflendirildi. Yeni anayasa kabul olunmakla ve İbrahim Maglayıç’ın Reis-ul Ulema seçilmekle, Büyük İslam Kurulu ve reislik makamı, Saraybosna’dan Belgrad’a getirildi. 1930’daki İslam Birliği’nin kanunu, 1936’daki din birlikleri hukuki yerinin kanunu ile genişletilip değiştirildi. Buna göre, müftülükleri ve Saraybosna’dan Belgrad’a getirilen reislik makamı ortadan kaldırıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, yeni devlet kurulmasıyla(FNRY-SFRY)Sırbistan İslam Birliği,Yugoslavya Yüksek İslam Kurulu’nun idaresinde, Sırbistan Yüksek İslam Kurulu olarak görev yapılmaya başlıyor. Bunun yeri de Priştina şehridir. Bu zor dönemde İslam kurum ve vakıfları yenilmektedir ve bu da Belgrat’taki Baş İmamı tayın edilmekle gerçekleştiriliyor. Ondan sonra Sırbistan’a ve özerk olan bölge Voyvodina’ya bağlı olan Belgrat’taki Müftülüğü yeniliyor, fakat Kosova ve Sancak bunların dışında kalıyor. 1981 yılında, Yüksek Kurul kararıyla, Sırbistan İslam Birliği Belgrat Müftülüğü, vakıfları elde edilip birçok cemaati teşkil etmiş ve bunları bugünlerde de gerçekleşiyor. Eski Yugoslavya parçalanmakla, İslam Birliği de parçalanmaya başladı. Sırbistan’daki İslam Yüksek Kurulu ortadan kaldırıldı, fakat Belgrat Müftülüğü, zorluklarla idare etmeye çalışır ve birkaç önemli adım atar. İlk olarak 1994’te Niş’te yenilenmiş olan meclis toplantısında İslam Birliği teşkil olundu, ikinci olarak da Belgrat’ta İmam Hatip Lisesi’ni açar. Bu günlerde İslam Birliği, çok zor maddi ve genelde tüm diğer durumlara rağmen, hem altyapı, hem kadrolu hem kurumsal bir gelişimi vardır. İslam Birliği, Belgrat ve Niş’teki camilerin yakılmakla kendi tarihinde en zor anları geçirdi fakat buna karşı da Allah’a çok şükür var olmuştur. Bugün de Müslümanlar’ın en büyük görevi İslam Birliği’nin teşkilatlandırılmasıdır ve bu tarihi anında İslam Birliği bir Müslüman birliği olarak, kendi vatanında, Sırbistan devletinde,  bir faktör olarak katkıda bulunup, anayasasına destek vermekte ve bu inisiyatifle Sırbistan devlet sınırlarında olan Müslümanların en önemli dini kurumları gerçekleştirilip sonuçlandırılacaktır.

SIRBİSTAN İSLAM BİRLİĞİNİN YAPISI VE İŞLEYİŞİ

SABOR -MECLİS

İslam Birliğinin hukuki olarak en yüksek ve en yetkili organı olan Meclisin 30 üyeden oluşmaktadır. (10 üye Sancaktan, 10 üye Preşeva bölgesinden ve 10 üye Sırbistan’ın kalan bölgelerinden). Meclis Başkanlığı Miralem Hociç yürütmektedir.

RİYASET

Riyaset 15 kişiden oluşmakta olup, Sırbistan İslam Birliği’nin en yüksek dini ve idari organdır. Riyasetin başkanlığını Reisu-ul-ulema Adem Zilkiç yürütmektedir. Riyaseti oluşturan 3 bölge şu şekildedir:  Sancak İslam Birliği Meşihatı, Yeni Pazar merkezli birimde müftü olarak sayın Hasip Sulyeviç,  Preşeva İslam Birliği Meşihatı, Preşevo merkezli birimde müftü olarak Dr. Adnan Ahmeti, ve Sırbistan İslam Birliği Meşihatı, Belgrad merkezli birimde müftü olarak Muhammed Yusufspahiç görev yapmaktadırlar. Reis-ul-ulema’nın danışma kurulu şu kişilerden oluşmaktadır: Yakub Lekoviç (Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türkiye), Faruk İmamoviç (Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türkiye),  Hafız İzet Maşoviç (Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türkiye), Muhammed Demirovic (Şam Üniversitesi, Suriye), Muhammed Halilagiç (Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türkiye), Mensur Zukorliç (Priştina Üniversitesi, Doğu Dilleri, Kosova), Haris Holiç (Sarayevo Üniversitesi İslam Bilimleri Fakültesi, Bosna Hersek .)

İslam Birliği Riyaseti içerisinde, 152 camii, 39 mescit ve 19 mektep (Kur’an kursu) bulunmaktadır. Bunlardan en bilinenlerden Altun-Alem Camii 16. asır, Bayraklı camii (Belgrad), Niş Camii, Sultan Valide Camii ve Akova baş camiidir.

MEŞİHATLAR

Meşihatların faaliyet bölgeleri şu şekildedir: Yeni Pazar merkezli, Sancak Meşihatı bölgesinde Boşnakların çoğunlukta yaşadığı bölgedir. Preşeva merkezli, Preşeva Meşihatı bölgesinde çoğunlukta Arnavutların yaşadığı Preşeva, Medvece ve Buyanovacta faaliyet göstermektedir. Belgrat merkezli, Sırbistan Meşihatı 7 ayrı milleten yaşayan Müslümanların olduğu bölgede faaliyet göstermektedir.

KURULLAR

 

Kurullar İslam Birliği’nin iller bazında faaliyetleri organize eden resmi kumlardır. Sırbistan İslam Birliği çatısı altında toplam 21 kurul mevcuttur. Bunlardan 6 tanesi Sancak bölgesinde, 3 Preşeva bölgesinde ve 12 tanesi orta Sırbistan bölgesinde yer almaktadır.

CAMİİ CEMAATLERİ

 

Cemaatler kurulların faaliyet alanlarıdır. Riyesetin tamamında 165 cemaat mevcuttur. 400 üyesinden fazla olan cemaatler birinci kategori, 300 ile 400 arasında olanlar ikinci, 200 ile 300 olanlar üçüncü ve 100 ile 200 olanlar dördüncü kategori olarak sıralanmaktadır.

MEDRESELER (İmam hatip liseleri)

En önemli kurumlarımız olan Belgrat ve Yeni Pazar erkek ve Priyepolje’de bulunan kız İmam hatip liselerimizdir. İmam hatip liselerimiz dört yıllık dini eğitim veren yatılı liseler statüsündedir. Medreselerin çalışmaları ile ilgili koordinatör kişi olarak Mensur Zukorliç Bey yürütmektedir.

KREŞLER

 

Kreşlerimiz okul öncesi 4 ile 7 yaş arasında olan çocukları kapsamaktadır. Riyasete bağlı kreşler Yeni Pazar, Tutin ve Priyepolye’de mevcuttur.

 

VAKIFLAR BÜRÖSÜ

 

Vakıflar bürosunun görevi el konulmuş tarihi vakıf eserlerini geri almak ve yeni eserler vakfa kazandırmaktır.

 

HELAL GIDA ACENTESI

Uygun olan gıdalara sertifika vermektedir. Acente başında Mustafa Yusufspahiç bulunmaktadır.

 

YAYIN BASIN

(İlim ve Monoteist) her türlü basılı yayınların basımı ve dağıtımıyla ilgilenmektedir. Bölümün başında Sead Nasufoviç bulunmaktadır.

 

KÜTÜPHANE

Görev itibariyle tarihi eserlerin korunması ve her türlü bilimsel kitapların kazandırılması için çalışmaktadır.

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP