DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34165080.52622%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

347 okunma

RODOS VE İSTANKÖY’DE YAŞAYAN TÜRKLER

ABONE OL
04/04/2013 21:42
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Rodos1Lozan Antlaşması’na göre Rodos ve İstanköy adalarında yaşayan Türklerin hukuken azınlık statüsünde bulunmamaları nedeniyle yapılan nüfus sayımlarında etnik kimliğe dayalı tespitlere gidilmemekte, bu durumda söz konusu adalarda yaşayan Türk nüfusu hakkında kesin bir veriye ulaşılmasını engellemektedir. Bu çerçevede, yaklaşık 117 bin nüfusa sahip olan Rodos’da 3 bin 700 İstanköy’de ise, 2000 civarında Türk’ün yaşadığı tahmin edilmektedir.[1][1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Lozan Antlaşması’nın imzalandığı tarihte İtalya’nın idaresi altında bulunan adaların 1947 Paris Anlaşması ile Yunanistan’a devredilmesi nedeniyle, bölgede yaşayan Türkler Lozan Antlaşması’nın getirdiği azınlık haklarından istifade edememektedir. Mezkur duruma AKPM’nin 06.05.2009 tarihli karar önergesinde (Doc.11904)’nde de yer verilmiş ve “Adaların, Lozan Anlaşması’nın imzalandığı tarihlerde Yunanistan’ın sınırları içinde yer almamasının, Türk nüfusun azınlık haklarından mahrum edilmeleri için bir gerekçe teşkil etmeyeceği ifade edilmiştir. Türk soylular, azınlık haklarının yanı sıra vatandaşlık haklarından da yararlanamamakta, Yunan ailelerin çocukları askerliklerini bulundukları bölgelerdeki askeri birliklerde yaparken, soydaş gençler vatani görevlerini sınır bölgelerindeki küçük karakollarda ve/veya geri ünitelerde yerine getirmekte, yedek subaylık hakkı verilmemekte, hatta belediyeler dışında kamu görevi dahi alamamaktadır.

 

VATANDAŞLIK YASASI

 

Öte yandan, 1959-1998 yıllarında yürürlükte bulunan Vatandaşlık Yasası’nın 19. Maddesi’nin uygulanması sonucu Yunan vatandaşlığından çıkarılmış ve dolayısıyla AB vatandaşlığını yitirmiş olan -Yunanistan İçişleri Bakanlığı verilerine göre 46.638, ECRI raporlarına göre ise 60.000-  Türk, geride hak ve menfaatlerini de bırakmış durumdadır. Bunlardan bir kısmı yurtdışında öğrenci veya Avrupa’nın diğer ülkelerinde işçi iken vatandaşlığını kaybetmiştir. Hatta aralarında Yunan ordusunda askerlik görevini yaparken bu uygulamaya maruz kalanlar da vardır. 11 Haziran 1998 tarihinde Yunanistan Parlamentosu Vatandaşlık Yasası’nın 19. maddesinin iptal edilmesine karar verdiğini açıklamıştır. Bununla birlikte, Yunan Hükümeti, binlerce vatansız soydaşımızın beklentilerinin aksine, yasa iptalinin geriye dönük etkisi olmadığını, yani vatansız soydaşlarımızın gasp edilen vatandaşlıklarının iade edilmeyeceğini bildirmiştir.

Oysaki AKPM Mart 2009’da yayınladığı İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Komitesi Michel Hunault’un hazırladığı “Türkiye’deki Gayri-Müslim Azınlıklar ile Trakya’daki Müslüman Azınlığın Din Özgürlüğü ve Diğer İnsan Hakları” başlıklı raporda “19. Madde uygulaması nedeni ile artık Yunanistan’da yaşamayan ancak vatansız hale gelen kişiler dâhil vatandaşlığını kaybeden kişiler ile ilgili davaların mümkün olan en kısa zamanda çözüme kavuşturulması” çağrısında bulunmaktadır. [2][2]

 

EĞİTİM SORUNU

 

Çeşitli uluslararası anlaşmalar ile garanti altına alınan ve en temel haklardan olan ana dilde öğrenim hakkı Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türk soylu Yunan vatandaşlarına tanınmamaktadır. 1947’de Rodos ve İstanköy’de Türkler için bulunan 10 okul [3][3] arasında yer alan Süleymaniye Medresesi, 1856 yılında inşa edilmiştir. 1898’deki depremle yıkılan bina derhal tamir edilerek bugünkü görünümüyle tekrar tedrisata başlamıştır. İtalyanların işgalinden sonra İtalyan okulu olarak hizmet veren bu bina, Yunanlıların Ada’ya geldikleri 1947 yılından sonra, öğrencilerin yüzde 80’ini Türk çocukların oluşturması nedeniyle, bundan sonraki tedrisatı, sadece Türk çocuklarının okuduğu, Türk ve Yunanlı öğretmenlerin müştereken ders verdiği bir ilk öğretim okulu olarak 1972 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte tüm Türk okullarında Türkçe ve din dersleri kaldırılmış, bazı Türk öğretmenleri emekliye ayrılmış, bazıları ise, görevde gösterilerek emeklilik yaşlarının gelmesi beklenmiştir. Son Türk azınlık okulunun kapatılması ile de Türk azınlık, ana dil eğitiminden yoksun kalmıştır.

1972’de kapatılan Türk azınlık okullarından bu yana Rodos ve İstanköy’de Türkçe dil dersleri yapılmasına haftalık ders programları ile ek derslere izin verilmemesine karşın, Yunan vatandaşları ile evli olan yabancılar için Rodos’ta 9, İstanköy’de 7 ayrı dilde eğitim yapan “Uluslar arası Dil Okulları” bulunmaktadır.

 

AGİK ÇERÇEVESİ

 

Bilindiği üzere AGİK çerçevesinde “Azınlıklara kendi ana dillerinin öğretilmesi ya da ana dillerinin resmi merciler nezdinde mümkün olduğu ölçüde ve gerekli olduğu taktirde kullanılmasını sağlayacak önlemlerin alınması eğitim kurumlarında tarih ve kültür öğretimi çerçevesinde ulusal azınlığın tarih ve kültürünün de göz önünde tutulması devletlerin sorumluluğu olarak belirtilmiştir. Ancak Yunanistan, çeşitliliğin çoğulcu ve demokratik bir ülke için tehlike değil, birleştirici ve zenginleştirici bir unsur olduğunu göz ardı ederek ülkesinde yaşayan azınlıklara karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmaktadır.

 

VAKIF MALLARI

Rodos Evkaf İdaresi, Ada’nın Yunan Yönetimi’ne geçtiği 1947 yılında  yürürlüğe giren ancak temel itibariyle İtalyanların çıkarttığı kanunun Yunancaya tercümesinden ibaret olan 518 sayılı Evkaf Nizamnamesi esaslarıyla yönetilmektedir[4][4] Ancak, söz konusu uygulamanın kağıt üzerinde kalması 390 yıllık vakıfların yağmalanması için kapı açmış,  Evkaf İdaresi Yunan otoritelerinin çeşitli yöntemleriyle önemli sayıdaki mülkünü kaybetmiş, İbrahim Paşa Camii’nin önünde yer alan, eskiden dini eğitim verilen bir binayı teşkil eden 20 dükkan, kaleiçi mevkiindeki 17 mescit binası, 1 imarethane, çok sayıda tarla, köylerdeki Türk okullarının binaları, Lindos Köyü Camii, Salakoz köyündeki 28 dönümlük vakıf tarlası gibi çok  değerli gayrimenkuller Yunan makamlarına hibe  edilmiştir. Benzer şekilde, Nizamnameye göre evkaf mallarının satışı mümkün olmamasına ve ancak eşdeğer bir malla ve bu işlemin vakıf lehine olması şartıyla takas edilebilecek olmasına rağmen, Valiliğin çeşitli girişimleri ile vakıf malları satılmış, hatta satış ihalelerine girecek kişiler için “Yunan kökenli olma” koşulu getirilmiştir.[5][5] Böylelikle vakıf malları Türklerden Yunanlılara geçmiştir. Söz konusu uygulamalar neticesinde 1995 yılında Vakfa ait 140 parça gayrimenkul varken,  bugün bu sayı 28’e düşmüştür. Rodos ve İstanköy’deki vakıflara yönelik vergi uygulamaları ise farklı bir ayrımcılık konusudur. Yunanistan’da gelir vergisini düzenleyen 2238/1994 sayılı yasanın 103. maddesine 3296/2004 sayılı yasayla yeni bazı düzenlemeler getirilmiş olup, buna göre (b bendi) “kutsal kiliseler, kutsal metropolitler, kutsal manastırlar, Aynaros manastırları vb. binalardan elde edilen gelirler ile arazi kiralarından elde edilen gelirlerin 2008 yılı itibariyle vergiden muaf olduğu”, ayrıca (d bendi) “Yunanistan’da kurulmakta olan veya kurulmuş durumda bulunan ve net bir şekilde kamu yararına faaliyet gösteren tüzel kişilerin, binalardan elde ettikleri gelirler ile arazi kiralarından elde ettikleri gelirlerin vergiden muaf tutulduğu” belirtilmektedir. Ancak, Yunanistan “tanınmış din ve mezheplerin devlete karşı aynı yükümlülüklere sahip olmasını öngören” Anayasa’nın 13. Maddesi ve eşitlik prensibini düzenleyen 4. Maddesine aykırı olarak, diğer din ve mezheplerin kendi faaliyetleri veya ibadetleri için kullandıkları taşınmazları yüzde 0,1 oranında vergilendirilirken, Rodos ve İstanköy’deki vakıfları yüzde 0,6 oranında emlak vergisine tabi tutmaktadır.  Diğer bir ifade ile adalarda yaşayan Türklere ait vakıflar Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlık vakıflarıyla aynı muameleye tabi tutulmak bir yana, Yunanistan’da faaliyet gösteren ve “kar amacı gütmeyen hayır amaçlı” diğer tüzel kişiliklerle bile aynı çerçevede değerlendirilmemekte, gayrimenkulleri ticari bir kuruluşmuş gibi yüksek oranda emlak vergisine tabi tutulmaktadır. Avrupa Birliği üyesi bir ülkede bu tür sorunlar yaşanması kabul edilebilir ve açıklanabilir bir durum değildir. Birlik, aday ülkelerden azınlıkların haklarının korunması için beklentiler içerisindeyken üye ülkelerdekilerin sorunlarının çözümü yolunda gerekli duyarlılığı göstermelidir.

 

KÜLTÜREL MİRAS

Onikiada’da Türk kimliğinin en önemli dayanaklarından birisi Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaptırdığı mimari eserlerdir. Osmanlı Devleti yalnızca adaları mimari eserlerle donatmakla kalmamış, kendilerinden önce inşa edilen yapıları kullanmış veya onarmıştır. Bugüne kadar bazı yayınlar olmakla birlikte, Yunanistan’da Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan mimari mirasın Türkiye tarafından henüz tam bir envanteri çıkartılamamıştır. Ancak, Yunanistan ICOMOS’unun ülkedeki Osmanlı mimari eserlerinin tespiti ile ilgili bir kataloglama yaptığı bilinmektedir. Bu çalışmayla ilgili olarak ICOMOS üyesi Nikos Agriantonis 2005 yılında İstanbul’da düzenlenen bir toplantıda şu bilgileri vermektedir. “Kataloglama işlemlerinde kolaylık sağladığı için, 1830 tarihini esas aldık. Yunanistan’da 2300’e yakın tarihi eserin envanterini çıkarttık. Bunlardan bir kısmı kamuya ait yapılar, bir kısmı da ticaret ve sosyal amaçlı binalar. Yani, imaretler, medreseler, camiler, köprüler, minareler, evler, askeri savunma yerleri (kaleler, limanlar, hisarlar) ve su sistemleri. Bunlar Osmanlı dönemine ait olarak kaydedildi. Bu envantere aynı dönemde inşa edilen kiliseleri, manastırları, kısacası Hıristiyanlıkla ilgili yapıları dâhil etmiyoruz. Ayrıca, 8500’e yakın zamanında Osmanlılar tarafından kullanılış, içinde şimdi kimsenin yaşamadığı ve yıkılmamış evler tespit ettik. Kısacası elimizde bulunan tarihi eser sayısı çok fazla. Daha önce size bahsetmiş olduğum kamu yapılarının durumu çok kötü ile kötü arası bir yerde. Bazıları yıkıldı, yıkılacak. Bu binlerce kamu binasının yüzde 90’dan fazlası Yunan Devleti’nin mal varlığı olarak kabul ediliyor. Osmanlı dönemine ait binlerce yapı arasından yalnızca 10 cami, 5 minare, 2 hamam ve 10 kaleyi restore ettiğimizi göz önüne alırsak, hiçbir şey yapmadığımızı söylemek olası. Yapılan okyanusta bir damla gibidir. Söylediklerimizin daha anlaşılır olması için size Yunanistan’da kullandığımız bir terimden, Bizans sonrası teriminden söz etmek istiyorum. Bu terim Yunaca da kullanılan şekli ile en azından resmi kataloglama çalışmaları açısından Osmanlı döneminin var olmadığını var sayıyor. Yani, yalnızca, Doğu Roma Dönemi (Bizans) ve Bizans sonrası dönem var. Anlayacağınız daha başlangıçta Yunan Devleti’nde bu yapıların kaderinin ne olacağına dair bir önyargı var”[6][6]

Yunanistan, “Uluslararası Anıtlar ve Ören Yerleri Konseyi” ile UNESCO’nun sponsorluğunda 1964 yılında Venedik’te imzalanan sözleşmeye taraftır. 1972 yılında “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Konferansı”, 1982 yılında Mexico City’de düzenlenen “Kültürel Politikalar Dünya Konferansı” toplantılarına katılarak alınan kararları onaylamış, 1985 yılında ise, Granada’da Avrupa’nın Mimari Mirasını Koruma Konvansiyonu Anlaşmasını imzalayarak “mimari mirasın yenilenemez özelliğinin Avrupa’nın ortak kültürel mirası olduğunu” kabul etmiştir.[7][7]

Osmanlı egemenliği süresince Rodos’ta belli başlı eserler olarak 16 cami, 15 mescit, 14 türbe, sekiz şadırvan, 13 çeşme, dört kabristan, bir kütüphane, dört mektep, bir saat kulesi, bir imaret, üç hamam ve sair askeri yapıtlar bırakılmıştır. Ayrıca bu dönem içerisinde kale surları devamlı tamir görmüştür. Surlar bugüne bu kadar sağlam gelebildi ise, bunun sebebi, Türklerin bu hususa gösterdiği hassasiyet olmuştur.[8][8]

Rodos’ta İbrahim Paşa Camii hariç, diğer camiler tamamen veya kısmen harap olup, ibadete kapalıdır. Kültürel mirasımızın önemli bir parçasını teşkil eden Murad Reis Camii, Ebubekir Paşa tarafından 1622-23’te Murad Reis’in hatırasına yaptırılmıştır. Acilen restorasyona ihtiyacı vardır. Arazisi üzerinde dokuz ayrı türbenin, yaklaşık 256 kabirin ve Murat Reis Camii’nin yer aldığı külliye de bilhassa bazı türbelerin içindeki mezarlar perişan durumdadır. Geçmişte meydana gelen çok sayıdaki tahribatın yanısıra, Serasker Mehmet Redif Paşa türbesindeki mermer başucu taşının kaybolması gibi Külliye’ye yönelik hırsızlık ve vandalizm gibi eylemler karşısında ilgili makamlar nezdinde yapılan girişimler de sonuçsuz kalmaktadır. Tarihi kültürel mirasımızın en önemli örneklerinden olan Murat Reis Külliye’sinin öncelikle Belediye’nin yaptırmakta olduğu konservatuar binası gibi hertürlü yeni yapılaşmalardan arındırılarak, kültürel-mimari miras özelliklerine uygun biçimde komple restorasyonunun sağlanması önem arz etmektedir. 14 türbeden sadece sekiz tanesi ayakta kalabilmiş, diğerleri ise yok olmaya terk edilmiştir. Sekiz şadırvan ve 13 çeşmeden pek çoğu harap durumda olup, dört tanesinin suyu akmaktadır.

Okullardan bir tek hizmet verebilen Süleymaniye Medresesi ise 1972 yılında kapatılmıştır. 1990’lı yıllarda başlayan sözde tadilat-tamirat çalışmaları devam etmektedir. Osmanlı döneminde yaptırılan 3 büyük hamamdan bugün ikisi yoktur. Yıktırılıp yerlerine park ve dükkânlar yaptırılmıştır. İmaret elden çıkmıştır. Özel vakıf olan saat kulesi ise hemen hemen yıkılmaya terk edilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanköy’de de pek çok camii, türbe, çeşme, hamam inşa edilmiştir. Defterdar Hacı İbrahim Paşa Camii oldukça iyi durumda olup, halen ibadete açıktır. Lonca Camii olarak adlandırılan Gazi Hasan Paşa camisi 18.yy.da yaptırılmıştır. Alt katında turistik eşya satan mağazaların bulunduğu Lonca Camii, metruk ve enkaz halindedir. Lonca Camii külliyesindeki türbe, şadırvan ve çeşme de keza aynı akıbete uğramış durumdadır. Atik ve Moruk camileri ise fotoğraf stüdyosu ve turistik eşya deposu olarak kullanılmaktadır. Sözkonusu eserlerin acilen amaca uygun biçimde onarımı gerekmektedir. Osmanlı döneminde adaya Osmanlı mührünü vuran diğer bazı binaların başında da hamamlar gelmektedir. Bunlardan biri olan Arnavutoğlu Hamamı, halen Yunanlılar tarafından tuz deposu olarak kullanılmaktadır. Bir diğeri olan Ahtubutelli hamamı ise, son yıllarda bar olarak işletilmektedir.

Yunanistan’daki tarihi eserler; vandalizm, kaçakçılık, zamanın yol açtığı tahribata karşı korunmama gibi sebeplerle yok olmaya yüz tutmuştur. Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme gereğince; kültürel mirasın parçalarının istisnai bir öneme sahip olduğu ve bu nedenle tüm insanlığın dünya mirasının bir parçası olarak muhafazasının gerektiği göz önünde tutularak, Yunanistan’ın da topraklarında bulunan Osmanlı-Türk eserlerinin korunması, teşhiri ve gelecek kuşaklara iletilmesi görevini gereğince yerine getirmesi beklenmektedir.

 

DİN ÖZGÜRLÜĞÜ

 

Onikiada Türklerinin kültürel kimliklerinin yanı sıra dinsel kimlikleri de tehdit altında bulunmaktadır. Yunanistan laikliği benimsememesine ve resmi olarak bir din devleti görünümünde olmasına karşın, Türkler kendi dinlerinin gereğini yerine getirmede önemli sıkıntılar ile karşı karşıya kalmaktadır. Kabapınar Kadın Cem Evi’nin İstanköy Belediyesi tarafından yıktırılarak yerine park yapılması, yine İstanköy’de Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camisi’nin (Lonca Camii) sprey boya ile boyanması gibi Müslümanlar için kutsal sayılan mekanlara yapılan saldırılar/saygısızlıklar adalarda yaşayan Türkleri rahatsız etmektedir. Rodos ve İstanköy Türkleri dini vecibelerini yerine getirmeye çalışırken de sorunlar ile karşılaşmaktadır. Nitekim Ramazan Bayramı’nda namaz kılmak üzere ibadete açık tek cami olan İbrahim Paşa Camii’ne giden Türkler bayram yaşanan izdiham nedeniyle ayakta kalmışlardır. Söz konusu olay dahi, Güney Ege Bölgesi Genel Sekreterliği’nin Süleymaniye Camii’nin bayram namazında dahi açılmasına izin verilmemek için ileri sürdüğü “Cemaat azlığı veya anılan camilerin koruma altına alındığı” gibi gerekçelerinin haksızlığını ortaya koymaktadır. Azınlık çocuklarının dini eğitimleri ise diğer bir problemi oluşturmaktadır. Adalardaki Türk çocukları için Türkçe eğitim olmadığı gibi, din eğitimi de okul müfredatında yer almamakta ve din derslerinde sınıfta oturmak durumunda kalmaktadır. Son dönemde okul aile birliklerinin çalışmalarıyla din derslerinde dışarı çıkma hakkı elde edilse bile uygulamada sorun tamamıyla giderilememiştir.[9][9] Bugün, Onikiada Tükleri’nin dini vecibelerini yerine getirme ve dini kimliklerini koruyabilme açısından en önde gelen sorunlardan biri “Rodos’taki Türk Cemaati’nin dini liderinin sıfatı ne olacak?” sorusudur. Yunanistan, 1928 yılında yaptığı bir düzenleme ile Batı Trakya’daki müftülük makamını hukuki bir statüye kavuşturmuş, ancak düzenlemenin yapıldığı yıllarda Onikiada yönetiminin İtalya’da olması sebebiyle, Rodos ve İstanköy’deki Türk cemaatine hizmet için müftülük makamı ihdas edilmemiştir. Yunan hükümetleri bugün bu durumu Rodos’ta müftülük açmamak için gerekçe olarak kullanmaktadır. O dönemdeki nüfus kayıtları Rodos’ta 11, İstanköy’de 4 imam olduğunu göstermektedir.[10][10]

Din özgürlüğü, tek bir inanç grubuna imtiyaz tanımak yerine, bütün inançlara eşitlik ve özgürlük çerçevesinde yaşama imkanı sunmayı amaçlamaktadır. Yunanistan’da ise din özgürlüğü sağlayan hukuki ve toplumsal bir yapı maalesef kurumsallaşamamıştır.

 

SONUÇ

Adalardaki varlığı 1483 yılına kadar uzanan ancak Yunanistan’a göre sadece “Müslüman Yunan vatandaşı” olan Türklere yönelik asimilasyon politikaları devam etmekte olup, Türklerin dini, kültürel, ekonomik ve eğitim alanında yaşadığı sorunlar giderek çözümü zor bir boyut kazanmaktadır. Etnik kimliklerinin tanınmaması, azınlık çocuklarına dil ve din eğitimi verilmemesi, vakıflara Yunan Yönetimi’nin güdümündeki şahısların getirilmesi ve dolayısıyla mal varlıklarının kaybedilmesi, Türk kültür eserlerine gereken özenin gösterilmemesi gibi sorunların yanı sıra Yunan ailelerin çocukları askerliklerini bulundukları bölgelerdeki askeri birliklerde yaparken, Türk gençlerin askerlik hizmetlerini Yunanistan’ın Makedonya ve Arnavutluk gibi sınır bölgelerindeki küçük karakollarda ve geri ünitelerde yapmaları, herhangi bir devlet dairesinde görev verilmemesi, Türkiye’deki üniversitelerden mezun olan soydaşların diplomalarının tanınmaması gibi Yunanistan’ın ayrımcı, asimilasyon amaçlı politikaları doğrultusunda nefret suçlarına maruz kalmaktadırlar. Bu kapsamda, sorunların siyasi saiklerden arındırılarak, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele konusunda ulusal ve uluslararası hukuki belgelerde yer alan hükümler ile bunların gerçek hayata yansımaları arasındaki orantısızlıkların Yunanistan tarafından bir an önce giderilmesi büyük önem taşımaktadır.

 

 

*Balkan Araştırma Grubu



[1][1] Tercüman, 29 Mart 2005, Ege’den Yükselen Çığlık, Bahadır Selim Dilek

[2][2] http://assembly.coe.int/Main.asp?link=/Documents/WorkingDocs/Doc09/EDOC11860.htm

 

[3][3] Turkish Daily News,15 Mart 2008

[4][4] Bahadır Selim Dilek, Ege’nin Unutulan Türkleri ( İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2008),s. 147

[5][5] Bahadır Selim Dilek, Ege’nin Unutulan Türkleri ( İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2008),s. 159

[6][6] Konuk,Neval;Middilli,Rodos,Sakız ve İstanköy’de Osmanlı Mimarisi,Stratejik Araştırmalar Merkezi Kültür Yayını,Ankara,2008,syf:11

[7][7] Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, The Problem of the Protection of the Ottoman Turkish Architectural Heritage in Greece, İstanbul,1992,syf:1,2

[8][8] Çelikkol,age

[9][9] Zaman, 29 Ağustos 2008,Rodos ve İstanköy Türkleri de Avrupadan Azınlık Raporu Bekliyor,Selahattin Sevi

[10][10] Tercüman, 29 Mart 2005, Ege’den Yükselen Çığlık, Bahadır Selim Dilek

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP