Ülkemiz, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından geliştirilen “dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” ibaresine takıldı. Aslında bu takılma iyi de oldu. Doğaldır ki herkes ve özellikle siyasiler, bu söylemi kendi siyasi amaçlarına göre algılayacak ve siyasetteki hedeflerine göre değerlendireceklerdir. Nitekim de öyle olmuştur. Aslında bakarsanız, kimin olayı nereden alacağı ve bu söyleme nasıl yaklaşacağı milletimizin büyük çoğunluğu tarafından zaten bilinmekteydi. İşin ilginç yanı, siyasilerimizin T.C Başbakanı’nın kullandığı cümlenin algılanması ve kamuoyu ile paylaşmasında en küçük bir sürpriz olmamasıdır. Tabidir ki Sayın Başbakanın “Dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” söylemindeki hedef din “İslam” dinidir. Yine biz biliyoruz ki konu muhalefet tarafından “Laiklik” kuralı çerçevesinde algılanacaktır. Ancak unutulan bir gerçek daha vardır ki o da Sayın Başbakanın da laik bir ülkenin, laik başbakanı olduğudur. Başbakanın Mısır ve Tunus da Arap baharı mimarlarına yaptığı laiklik çağrısı bunun en büyük kanıtıdır. Yine Sayın başbakanın laiklik anlayışı devlet düzeyindedir. İnsan fıtratına göre ise kişinin dünyevi hayatını belirlemedeki iman değerleri, kişinin laik olmasını mümkün kılmamaktadır. Olaya buradan bakıldığında, ‘Dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz’ söyleminin, kişinin vicdani tercihleri hakkında daha fazla seçenek yaratmakla alakalı olduğu hemen görülecektir. Çünkü Sayın Başbakan ibarenin ayrıntılarında “formatlanmış nesiller yetiştirmek bizim işimiz değil” demiştir.
ANLAYIŞ BOZUKLUĞU
Türkiye de siyaset yapanlar, kelimeleri sarf edenlerin anlayışına göre değil, o kelimeleri işitenlerin algılamasına göre siyaset yapıyorlar. Bu durum “dini dar olan zihniyetin” anlayış bozukluğundan kaynaklanıyor. Çünkü kişinin ağzından çıkan sözü, sözün sahibinin maksadına göre değil de, sözü dinleyenin anlayışına göre değerlendirerek sözün sahibine hüküm vermek büyük bir zulümdür. Ülkemiz insanı söylediği sözlerin maksadını aşan yorum ve yargılamalarından çok çekmiş ve haksız yere çok hüküm giymiştir. Bilinen bir gerçek de şudur; İnsan inancına ait her bir şey, o kimsenin dini derecesindedir. Açık ve net söylemek gerekirse ideolojilerin hararetli savunucuları, inandıkları ideolojilerini, bir din olarak vazettiklerinin farkında da değillerdir. Herhalde semavi dinlerin “Hak dini” biçiminde tabir edilmesinin bir nedeni de, İnsanlığın semavi olmayan nefsani ihtiyaç ve değerlerini, din gibi yaşamalarından dolayı olsa gerektir. Bu sebeple, vicdan ve izan sahibi her bir kimse, ilk bakışta Sayın Başbakanın “dindar nesiller” ibaresinden kastının ne olduğunu, kısa ve özlü vicdan muhasebesiyle ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekmeyecektir. Zaten insan fıtratı da bunu açık bir şekilde derhal kabul etmektedir. Bence muhalefet bu konular da sözden çok uygulamalara bakmalı ve bir dinmişçesine inanıp savundukları ideolojilerinin laiklik ilkesinin kendi bütünlüğüne ne kadar uyumlu olduğunu bir kere daha sorgulamalıdır. Türkiye insanın dini ve inancı ile ilgili sorunu yoktur. Hele hele müntesibi bulunduğu İslam dininin savunduğu değerleri, en yetkili ağızlardan öğrenmeye talip olmuş yeni nesillerin, vicdanlarını tüm ideolojilerin baskısından hür kılacak ulvi değerleri bilmeleri, evrensel insanlık değerlerinin muhafazasında gençliğimizi tüm dünyada öne çıkaracak ve rehber kılacaktır. İnsanın sadece maddi yönden ibaret bir varlık olduğuna inananlar manaya ait ne kadar değer varsa hepsini ellerinin tersi ile iterler ki bu inanç sahipleri için yapılacak başka bir hareket yoktur.
MADDEDEN SOYUTLAMA
Aynı şekilde insanın sadece manadan ibaret olduğu tezi ile insanı maddeden soyutlayanlar da dünyayı ellerinin tersi ile iterler ki bunun sonuçları da herkesçe malumdur. İslam dinin kutlu peygamberinin s.a.s ölçüsü, insanın tüm yapılarını muhafaza eden ölçüdür. O da “hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız” ibaresinde özetlenmiştir. Şu kadar var ki eğer “ilahi” değilseniz “ilahsınız”. Oysa bu durum sadece ülkemiz insanı için değil, tüm insanlık ailesin her bir ferdi için büyük bir tehlikedir. Bugün ilahi vicdandan uzak olan “mutlak laik” Fransa’nın Meclisi eliyle yürütmeye çalıştığı zulüm, Esad’ın, Sarkozy’nin, Kaddafi’nin, Saddam’ın, Hitlerin, Stalin’inin vs. günümüzde halen yaşan “dini dar” nesillerin yetiştirdiği “Sözde ilahların” elinden insanlığın gördüğü zulüm, bunun apaçık delidir. İlahi olmak;“fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” olmak demektir. Yine de sözün sözle açıklaması net doğruyu bize vermeyecektir. Sözün en iyi açıklaması, o sözün uygulanma sahasında verdiği net görüntüsüdür. “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz” atasözü buna güzel bir temel teşkil etmektedir. Bence muhalefet; sözlere karşı çıkmaktan maada, sözü uygulama sahasında da takip etmeli ve tavrını ona göre belirlemelidir. Yine de samimi kaygılarını icra makamına iletmeleri uygulama sahasındaki aksamalara engel olacaktır.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
22 saat önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce