DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

304 okunma

Tuzlu Suyu Çalınan Ülke : Bosna-Hersek

ABONE OL
04/04/2013 21:42
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bosnia_and_HerzegovinaEski Yugoslavya haritasındaki Bosna Hersek Federe Devleti topraklarının 1947 yılına dek Adriyatik Denizi’ne iki ayrı yönden açıldığı görülür. Bunlardan birisi yani sol cenahta olanı, haritayı karşımıza aldığımızda Güneybatı’daki Neum limanı ve çevresidir. Sağ cenah görünümünde olanı ve belki de en önemlisi ise Güneydoğu’daki Sutorina koridorudur. Hiçbir hukuki dayanağı olmadan ve tamamen bir oldubitti ile kapalı kapılar ardında Karadağ’a verilen bu alan günümüzde Bosna Hersek’ in uluslararası arenada az bir uğraş vererek geri kazanabileceği önemli bir kıyı koridorudur. Bu konu, dış işlerimize havale edilmesi gereken önemli bir mevzudur. Yazımda öncelikle bu bölgeyi anlamak ve hemen ardından önemini kavramaya yönelik olarak bazı şeylerin altını çizmem gerektiğine inanıyorum. Ardından da nasıl elden çıkarıldığını ve nasıl geri alınabileceğine yönelik emsal mevzular ile konuyu pekiştirip ilgililerin ilgisine sunacağım. Bundan gayrisi onların bileceği iştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BOSNA HERSEK VE COĞRAFİ YAPISI

 

ky-detayKabaca, kuzeyi ovalık, orta ve güneyi ise parçalı platolar, dağlık sahalar ve verimli vadilerle şekillenmiş olan Bosna toprakları 51 bin 129 kilometrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Bu da Konya’dan az büyük bir alan demektir. Daha da iyi ifade etmek gerekirse, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin yüzölçümüne yakın bir yüzölçümü vardır. Topraklarının yarıya yakını ormanlarla kaplı olan ülke, bitki örtüsü, su kayakları ve maden rezervleri açısından hayli zengindir. Doksanlı yıllarda yaşanan savaşa dek gelişkin denebilecek bir metalürji altyapısına ve çok büyük bir hidroelektrik üretime sahipti. Denize tek çıkışı ise 20 kilometrelik kıyısının bulunduğu Neum yerleşmesidir. Buralarda da genellikle Hırvat nüfus çoğunluktadır. Neum’un Hırvat sakinleri uzun yıllar önce yıktıkları camii ile bölgede gitgide azalan ve zar zor kalabilen yüzde 3-5 oranındaki Müslüman nüfusa dahi tahammül edemeyeceklerini göstereli yıllar olmuştur ve bu bölgeyi Bosna Hersek’e ait görmemektedirler. Neum şehri ki, şehirden çok kasabayı andırır ve ciddi manada liman fonksiyonlarını barındırmadığı gibi özünde bir tatil kasabasıdır. 4,5 milyon nüfuslu bir ülkenin ithalat ihracat ihtiyacını karşılamaktan ise son derece uzaktır. Karşılasa dahi bir önemi yoktur. Zira bu kasabanın önünü kesen Peljesac yarımadası bütünü ile Hırvatistan’a aittir ve Bosna Hersek’e 200 ton çimento satmak için Hırvat karasularından geçiş izni almanız gerekmektedir. O, 200 tonluk çimentoyu taşıyacak gemiyi de Neum’un kumsallık sığ limanlarına yanaşamadan açıklarda suya dökmekten başka çareniz yoktur. Derin gemilere göre bir saha değildir bu bölge.

 

SÖZÜN ÖZÜ

 

Sözün özü Bosna Hersek, coğrafi olarak uluslararası deyim ile “Landlocked” yani karasal olarak kilitlenmiş ve denize önemsiz ve küçük bir çıkışı olan sahadır. Ancak nedense Bosna Hersek’in yüzyıllardır belirli olan sınırlarında gözden kaçırılacak kadar ufak bir başka bölgesinde bazı kalem oynamaları yapılmış. Oynanan bu alan gizlice Bosna’dan çalınmış. Karadağ’a verilmiştir. Katliamların, çetniklerin, partizanların kol gezdiği dönemlerde Avdo Humo adlı, pekte makbul olmayan bir politikacının satın alınması ile Bosna Hersek’in asırlık sahası Sutorina Bölgesi, Karadağ’a hediye edilmiştir. Hiç bir uluslararası hukuki sınır antlaşması olmaksızın verilen bu bölge, günümüzde önü Adriyaik denizine bakan ve Neum ile karşılaştırılmayacak kadar geniş imkânlara sahiptir. Üstelik derin bir liman inşa edilebilecek su özelliklerine de sahip bir kıyı şerididir. 9 kilometrelik bu saha, iyi organize edildiği taktirde Slovenya’nın bütün ihtiyacını karşılayabilen dar ama etkili kıyısı kadar iş yapabilecek bir fonksiyon arz edebilir. Şu sıralar Karadağ’ın Herceg-Novi şehrinin bir kazası durumunda olan bu bölge, hukuki açıdan Bosna Hersek’e aittir. Ancak fiilen Karadağ’ın işgalindedir. Gayri resmi yollardan, oldubitti ile Karadağ toprağı olarak varsayılmaktadır. Sutorina deresinin aktığı ve yine küçük çaplı Sutorina yerleşmesini çevreleyen alan Bosna Hersek Devleti’nin güneydoğu hududunun hemen dışında kalır. Herceg Novi kentinin batısında kalan bu alan Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Karadağ tarafından sahiplenilerek Karadağ sınırları içerisine alınmıştır.

 

TOPRAK UYUŞMAZLIĞININ ALTYAPISI

 

NjiviceKotor Körfezi, Karadağ’ın ve Balkanlar’ın en güzel ve en korunaklı doğal limanlarından birisidir. Belki de en önemlisidir. İşte Sutorina bölgesi de tam bu noktada yer alıyor. Bosna Hersek’ten çalınan bu kıyı hattının bir başka çekici özelliği daha var. O da Kotor Körfezi’ni kapatan boğazın batısını ve girişini kontrolü altında tutmasıdır. Hem stratejik hem de ticari yükleme boşaltma fonksiyonları açısından burası Akdeniz’e çok yakındır ve önünde kayda değer bir yabancı karasu bulunmamaktadır. Bu bölgenin Bosna’ya bırakılmamasının da en önemli sebebi budur. Kıyının hukuki sınırı; Osmanlı ile Karadağ ve Avusturya Macaristan arasındaki son sınır antlaşmasında belirlenmiş. 1947 yılında halk dili ile söyleyecek olursak, alavere dalavere ile Karadağ toprağı olarak haritalardaki yeni yerini bulan bölge, Kobila burnundan İgalo şehrine dek devam eden kesintisiz 9 bin metrelik bir mesafeye sahiptir. Bu kıyıda ve kıyının biraz gerisinde başlıca 6 kayda değer yerleşme bulunur. Bunlar en büyüğü Igalo ve Sutorina olmak üzere, Suşçepan, Priyevor, Ratişevina ve Kruşevitse köyleridir. Kruşevitse köyü de dağda olduğundan stratejik olarak ayrı bir önemi bulunur. Alanın toplamı, 75 kilometrekare kadar bir alan kaplar ve bu alan kabaca Bozcaada kadar hatta daha da büyükçe bir sahadır. Tito’nun emri ile çok tartışmalı bir sınır düzenlemesi yapılmış ve Bosna adına Avdo Humo ile Curo Pucar Stari ve Karadağ’ı temsil eden Blayo Yovanoviç adlı kişiler, Tito’nun emri ile hareket eden “Sınır Komisyonu” adlı komisyonu oluşturmuştur. Bu komisyonla sözde sınır düzenlemesini nedense çok sessiz bir şekilde gerçekleştirmişlerdir. Dünya’nın hiç bir yerinde olmayan bir tür düzenleme ile Bosna’ya hiç bir şey verilmemiş. Bununla da kalmayıp Bosna’nın Hersek bölgesinin, Trebinje vilayeti güneyindeki bu önemli 75 kilometre karelik vatan toprağı bu ülkeden koparılarak çalınmıştır. Arazinin dağlık olması ve Bosna’yla olan bağlantısının Sırp bölgelerinden geçmesi ve bağlantının kimi yerde patikalar ve derin vadilerden geçmesi ise bu nisbeten izole saha konusunda Bosna heyetinin Karadağ ve Tito baskısına fazla direnmeden araziyi teslim etmelerine yol açmıştır. Oysa günümüz hukukunda bir kaç kişi tarafından oluşturulan ve günümüzde olmayan bir devletin düzenlediği referandum ve uluslar arası antlaşmalar dışındaki sınırlar geçerli değildir. Tabi o günlerde turizm faktörü de günümüzdeki kadar önem taşımamaktaydı. Hatta kıyı turizmi ise yok denecek seviyedeydi. Öyleyse Bosna’nın bu önemli deniz kıyısının çalınmasının sebebi stratejik ve politik kaynaklı bir olgudur. İleride parçalanacak olan Yugoslavya’ya bir ön hazırlık olarak olası Bağımsızlık ilan etmeleri halinde Boşnakların kendilerini savunacak silah ve malzeme alışverişi için tek kullanabilecekleri kıyıyı onlardan çalmak, onları Yugoslavya mozaiği içerisinde hapsolmaya mahkûm etmek ve ana ülkeye biraz daha bağlamak demekti. 1943 yılında yani Naziler ülkeyi işgal etmeden önceki AVNOJ toplantısında Yugoslavya makamları Sutorina bölgesini Bosna içerisinde tanırlarken ne olmuştur da 1947’de savaş bitiminde arazi gizlice Karadağ’a verilmiştir?

 

HANGİ HUKUKİ BELGE

 

Ne bir referandum ne de bir hukuki altyapı ve değiş tokuş olmaksızın bu alanın günümüzde Karadağ’a geçmesi hangi hukuki belge ile açıklanabilir? Bu tür bir belgeyi araştırdık ve elimizin ulaşabildiği kadarı ile konuşacak olursak böyle bir belge yok ve asla olmamış. İşte bazı sorunların temelinde yatan gerçeği ve öğrenme arzumuzu, ya kapalı kapılar ardında kalan bilinmezliğe terk etmek ya da ileride değişecek olan dengeler ile açılacak kutuların kımıldama zamanına kadar ertelemek gerekiyor. Şimdilerde Bosna Hersek’te bazı politikacılar ve fikir adamları, Bosna’nın ikinci ve tek denize mümkün çıkışı olan bu bölgeyi haklı olarak geri istiyorlar. Mevcut haritalarda görünen Neum kıyısı ise Hırvat karasularının tam içerisinde bir sıkışmış sahada yalnız bir sayfiye merkezi olabilir. Ve Bosna’da kalması lütfedilmiş göstermelik bir kıyıdır. Esas kıyı ise Yugoslavya’nın dağılışının ardından yangından mal kaçırırcasına alelacele çizilen imzasız ve anlaşmasız ve dahası referandumsuz bir şekilde Bosna-Hersek ve Karadağ sınır hattının ötesinde kalmış durumda. Dahası Bosna Hersek Cumhuriyeti ihtiyacı olan petrol ve ağır yükleri deniz yolu ile taşımak için Hırvatistan’ın Ploçe limanını kiralık olarak kullanıyor. Hatta uzun vadede burayı 99 yıllığına kiralamak veyahut bölge için Neum kentinin ve çevresi arazinin verilip Ploçe limanının alınması konusunda da müzakereler sözkonusu. Sadece bu bölgedeki Peljesac yarımadasına yapılacak bir köprü ile dahi Hırvatistan’ın kesintisiz kıyı hattına sahip olması ve Bosna’nın doğru dürüst bir limana sahip olması öngörülen çözümler arasında. Bu da Hırvat milliyetçiliği engeline takıldığı için zor gibi. Ancak mümkün olsa dahi bütün bu mevzular ve karmaşa, sol kulağı sağdan kaşımaktan farksız. Zira elden alınan ve gasp edilen bir hak varken uzun ve masraflı bir al-ver ilişkisine hiç gerek olmadığı da söylediklerimiz ışığında aşikar olsa gerektir.

SIRP FIRSATÇILIĞI

 

SutorinaSutorina koridoru, Boşnaklar tarafından yüksek sesle dile getirilirken, geçtiğimiz günlerde bir Bosna Sırp Partisi de bu sahanın Bosna-Hersek’e katılması gereğinden bahsetti. Zira bu, Sırplar için bulunmaz bir fırsat. Çünkü şu andaki Bosna Sırp Cumhuriyeti adındaki entitenin denize herhangi bir çıkışı yoktur. Sırbistan’ın da Karadağ ile ayrılalı beri denize bir çıkışı yoktur. İşte mesele de burada yatıyor. Sutorina koridoru eğer Bosna’ya verilir ise Bosna topraklarına birleşeceği kısım Sırp tarafında kalıyor. Bu da Sırpların ekmeğine yağ sürüyor olacak. Bu durumda ise Boşnaklara tek bir seçenek kalıyor. Sutorina’nın geri kazanılıp “Brçko” benzeri bir özerk saha olarak tesis edilmesi. Çok enteresandır, Bosna Hersek’in tek özerk sahası olan Brçko, stratejik açıdan önem taşıyan Posavina koridorunun sırp tarafı lehine güvenliği için oluşturulmuştu. Şimdi bu konuda öncelik ve jestin bu defa Boşnaklar lehine yapılması gerekiyor. Bu tür bir özerk bölge düzenlemesinin ise etkili bir uluslararası mekik diplomasisi ile çözülebilmesi kuvvetle muhtemel. Dışişlerimiz de bu konuda acilen politika üretmeli ve devreye girmelidir. Unutmamak gerekiyor ki, bu saha detay bir bölge gibi görünse de aslında tarihte de bir kaç kez gözümüzden kaçmış bir sahadır. 1850’lerde Karadağ’da baş gösteren ve Bosna Hersek’te de etkileri hissedilen isyanında bölgeye asker göndermek mevzu bahis olduğunda buraya müfettiş olarak gönderilen Ahmet Cevdet Paşa, deniz yolu ile asker gönderilmesi için burada mümkün bir toprağımız bulunduğunu tevafuken karşılaştığı Boşnaklar sayesinde fark etmiştir. Cevdet Paşa, bu müfettişliği sırasında Adriyatik yoluyla Hersek’e giderken bu sahadaki Klek Limanı ve Sutorina sahilinin Osmanlı Devleti toprağı olduğunun unutulduğundan bahsetmiştir. Karadağ meselesi ortaya çıktığında askeri harekât mevzu bahis olmuştur. Buraya en yakın olan Hersek’e asker gönderilmesi gerektiğinde ise bu limanların Osmanlı’ya ait olduğu burada yaşayan Boşnakların kendi varlıklarını ve ellerindeki tapuları göstermeleri ile anlaşılmıştır. Sutorina ve Klek bölgesinde yaşayan Boşnaklar Ahmet Cevdet Paşa’ya bu bölgenin Osmanlı toprağı olduğunu ve gözden kaçırmaması gerektiğini ifade ettiklerinde paşa bunu dikkate alır. Raporlarına ekler. Detaylı haritalara bakıldığında da bölgenin Osmanlı hudutları içerisinde olduğu anlaşılır. Kısacası eğer bu isyan olmasaydı bölgeden haberimiz dahi olmayacaktı. Zira Osmanlı’nın bilhassa son dönemlerinde sınırlarını bilmek, korumak ve kontrol etmek konusunda ciddi bir zaafı zaten vardı. Şimdi günümüz koşullarında bu bölge ile ilgili hemen hiç bir şey yazılmamakta. Ancak bütün olumsuz koşullara ve statüko dayatmalarına karşın hak adına konuşanlar da yok değil. Bunlardan birisi ve en önemlisi ise Profesör doktor, Ömer İbrahimagiç’tir. Kendisi Bosna Hersek Cumhuriyeti Anayasa mahkemesi eski başkanı ve şu sıralar Saraybosna Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde bir Profesördür. Sutorina-Kruşevaç meselesinin nasıl çözüleceği konusunda ise önemli fikirleri olan başlı başına bir değer kişilik.

 

KANAAT ÖNDERLERİNİ AYDINLATMA

 

Dileriz bu konuda üretilecek politikalardan evvel düşünce kuruluşlarımız, strateji merkezlerimiz tarafından panel ve konferanslara çağırılır ve yöneticilerimiz ile üst düzey bürokratlarımız bu konuda aydınlatılır. Zira eğer bu mevzuda Türkiye olarak bir dahlimiz yahut en azından katkımız olmaz ise “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” şeklinde başlayan kalıbın hiç bir manası kalmaz. Adriyatik’te 9 kilometrelik bir kıyı, Osmanlı döneminde ne tür bir öneme haiz ise günümüzde de aynı öneme haizdir. Bu yadsınamaz bir gerçektir. Üstelik Bosna Hersek, henüz hiç bir komşu ülke ile sınır antlaşmaları imzalamış da değildir. Fırat Üniversitesi’nde görev yapmakta olan ve bu devletin ekmeğinden ve suyundan faydalanan coğrafyacı bir akademisyen olarak Dışişleri Bakanlığımızın dikkatine sunduğum bu mevzuda Bosna Hersek Devleti’nin politik arenada desteklenmesi ve denize gerçekçi bir liman ile çıkışının yeniden sağlanması elzem olduğu kadar hem ülkemiz çıkarları için, hem de gelecekteki Balkan vizyonu, bölge barışı ve istikrarı için de bir gerekliliktir. Günümüzde Hıristiyan nüfus özgürlük istiyor gerekçesi ile Sudan’ın güneyi bölünüp Güney Sudan Devleti haline getirilebiliyor ise, Endonezya’nın, Timor adasının yarısı bölünüp Timor Devleti kurulabiliyorsa, sınırların değişmeyeceği ve oldu bittilerin kabulü söz konusu olamamalıdır. Artık “üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünden” bahsediyor isek bu tür hukuksuzlukların da üstün hukuk ilkeleri doğrultusunda çözülmesi adına adaleti sağlamakla gücümüzün yettiği kadarı ile mükellefiz. Tarihimiz de bunlarla doludur. Şu sıralar uluslararası adalet mekanizmasını sorgulayan ve BM’deki güvenlik konseyinin bozuk yapısını sorgulayan ülkemiz, doğru adımlar ile “Adaletinin güneşi batmayan ülke” olma yolunda ilerlemektedir. Tarihte dahi adaletini gücünden alan memleketlerin karşısında gücünü adaletinden alan bir ülke olmuş olan bu medeniyet, o adaletinin ışığını her yere taşımakla yükümlüdür. Zira büyük bir iddia ile yola çıktık. En azından biz bunu hissediyoruz. Öyleyse mesele artık hakkıyla yukarıya iletilmiştir sanıyorum.

 

 

Yüksel HOŞ

 

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP