DOLAR 33,0695 0.07%
EURO 36,0751 -0.01%
ALTIN 2.623,340,10
BITCOIN 21285571.11405%
İzmir
38°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

205 okunma

Yolun Aydınlığı

ABONE OL
03/09/2020 00:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Bir cemiyetin haklarını arayacak o cemiyet efradından tek veya birkaç  şahıs değil, yine bütün cemiyet efradı olmalıdır. Bütün fertlerin mefkuresinin aynı noktaya temerküz etmesi yine en başta gelen amillerden biridir. Mefkure peşinde, hiçbir menfaati şahsiye beklemeden, yorulmadan, usanmadan koşmak lazımdır”.

Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Dünyada ve özellikle çevremizde yaşanmakta olan çatışmalar ve savaşların temelinde paylaşımların yattığı yadsınamaz bir gerçektir. 1900’lü yılların başlarında ve ortalarında olmak üzere iki kez büyük paylaşım savaşlarının yaşandığı biliniyor. Sonrasında soğuk savaş diye tanımlanan bir süreç yaşandı. Dünya adeta karpuz gibi iki düşman ve zıt kutup olarak bölündü. Milyonlarca insanın karşılıklı olarak öldürülmesine karşın günümüzde küçük yoğunluklu çatışmalar devam ediyor. İki kutuplu dünyanın 1990’lı yıllarda çatırdayıp yıkılmasından sonra tek kutuplu bakış ve söylemler öne çıkarılır oldu. Değişik proje ve uygulamalarla yeni nüfuz bölgeleri ile paylaşımlar dönemine girildiği gerçeğini hep birlikte yaşıyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi’ne koşut olarak ortalık yerlere bırakılan Arap Baharı’na ivme kazandırıldı. Suriye’de ve öncesinde diğer Arap ülkelerinde yaşananlar Arap Baharının ötesine geçen noktaya taşındı.

Baharın bukalemun gibi renk değiştirmesinden sonra mezhepsel ve etnik ayrılıkların çatıştırıldığı bir dönemi birlikte yaşıyoruz. Bu nedenle bölgede gövdeyi kan götürmektedir. Bu kanın durması için de şimdilerde Godo’nun gelmesi bekleniyor. Uzun yıllardır beklenen Godo bir türlü gelmiyor veya gelmek istemiyor. Bunun için de gövdeyi kan götürmeye devam edecektir.

 

SURİYE İLE YATIP KALKIYORUZ

 

Suriye’de yaşananları insanlık ayıbının ötesine geçen bir durum olarak tanımlamak olasıdır. Bu nedenden olacak Suriye ile yatıp onunla kalkıyoruz. Genel yaklaşımın Suriye noktasına düğümlenmesi ile diğer konuların ikinci hatta sıralamaya bile giremeyecek noktaya itildiğini üzülerek de olsa kaydetmek istiyoruz. AB’nin gelenekselleşmiş Türkiye’yi dışlayan İlerle – me Raporu da yayınlandı. Geçmiş raporlara göre daha ağır söylemeleri içerdiği açıklandı. Siyasetçiler adı geçen raporda yer alan sert söylemlerin mendil büyüklüğündeki ülkenin dönem başkanlığına bağladılar. Bu yaklaşımı unu ipe sermek olarak  tanımlamak olasıdır. 19 Ekim günü toplanan Mili Güvenlik Kurulu’nda AB’nin adının dahi anılmaması bazı olasılıkların da tartışılmasına neden oldu. Önceki yıllarda da benzer kopuklukların yaşandığının da unutulmaması gerekiyor. Buna karşın şimdiki durumun farklı olduğunu söylemek istiyoruz. Gelinen bu noktayı, Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmeyeceği gerçeğinin artık siyasetçiler tarafından da kabul edildiğinin göstergesi olarak okumak gerekiyor.

AB’ne üyelik süreci başlarda çağdaşlık projesi olarak sunuluyordu. Aradan geçen sürede AB projesi duvara toslamakla kalmadı adeta ülkenin egemenliğine hükmeder noktaya taşındı. Halkın beklentileri sıraya konmuş gibi çöpe atıldı. Anadolu’nun güzel insanları da çağdaşlıktan başka her şeyi içeren projeye olan desteğinin son yapılan araştırmalara göre yüzde 20’lerin altında süründürür noktaya taşıdı. Bu noktaya taşınmasında en önemli hususun Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü AB üyeliği ile özdeş tutulması ve baskı uygulanmasıdır. Bu yaklaşımın değiştirilmemesi noktasında sürünme daha aşağılardaki çukura atılacaktır.

 

    En az 10 karakter gerekli