Yeni yılda geride bıraktığımız bir ayın ardından piyasalarda risk iştahını etkileyen faktörlere baktığımızda, pek de bir değişiklik olmadığını söylemek yanlış olmaz. Geçen hafta Avrupa Bölgesindeki siyasi gerilim haberleri yatırımcı algılamalarını baskı altında bırakan konuların başında geldi. Gerilimin aktörleri de değişmiyor aslında; başrolde bu kez İspanya ve İtalya vardı. Risk iştahı üzerindeki baskının adı ise; siyaset. İspanya, Başbakanı Mariano Rajoy ve ekibindeki siyasetçiler hakkında yolsuzluk söylemleri, İtalya’da Berlisconi’nin yaklaşan seçimlerde iktidar ortağı olarak yeniden yönetime gelebilme ihtimalinin devam eden ekonomik programın sekteye uğrayacağı endişesi, geçtiğimiz hafta paranın yönünü etkileyen dış faktörlerin başında geldi. Zira söz konusu endişelerle tekrar yükselişe geçen faiz, her iki ülkenin borçlanma maliyetlerini tehdit etmeye başladı. Bu hafta piyasaların gündemindeki Avrupa merkezli bir başka konu da Avrupa Merkez Bankası (ECB) toplantısıydı. Genel faiz seviyesinde bir değişiklik yapmayan ECB, ekonomilerdeki aşağı yönlü risklerin devam ettiği uyarısında bulundu. Ayrıca, değerli Euro’nun fiyat istikrarı üzerindeki olumsuz etkisi dışında şu anda bir tehdit oluşturmadığı ama bankanın kuru yakından takip edeceğini söylemesi ile EUR/USD paritesinde gerileme görüldü.
KUR SAVAŞLARI
Parite demişken son dönemlerde sıkça telaffuz edilen “kur savaşları” meselesine de değinmek isterim. Yaşanan global krizi aşmak adına ortak sorumluklarını yerine getirmede beceriksiz davranan ülkeler, diğer taraftan dış ticarette rekabet güçlerini artırmak adına para birimlerinin değerini düşük tutacak girişimleri alttan alta uygulamaya koymaktan da çekinmiyorlar. Bu ikiyüzlülüğün genel büyüme sorununun aşılması sürecinde, zaman kaybından öte bir etkisi olmuyor. Öte yandan mali uçurum tartışmalarının yeniden alevlenmesi tehdidi gölgesindeki ABD ekonomisi, istihdam konusunda gelen iyimser rakamlarla umut vermeye devam ediyor. Siyasi çözümün Avrupa’dakine göre daha kısa sürede ve net bir çözüme kavuşma ihtimali ABD deki piyasa dinamiklerinin daha canlı kalmasına neden oluyor. Avrupa’nın yapısından gelen çok seslilik ise piyasaları baskı altında tutmaya devam edecek gibi görünüyor. Bütün bu siyasi baskılara rağmen risk iştah üzerinde iyimser etkiler de yok değil. Kur cephesinde birbirlerine silahlarını göstermekten çekinmeyen dünya ekonomisinin ana aktörleri, genişlemeci para politikalarının devamı konusunda ağız birliği ederek endişeleri gideriyorlar. (FED’den sonra Japonya ve son olarak ECB bu politikaların devamı konusunda kesin ifadelerde bulundu). Geçtiğimiz hafta global ekonomiye bir başka destek is Çin’den geldi. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’den gelen dış ticaret verileri iç ve dış talebin canlandığına işaret etmekte. Beklentilere göre oldukça iyi bir artış gösteren ihracat ve ithalat rakamları (ihracat artış oranı yüzde 17 beklenirken yüzde 25, ithalat ise yüzde 23 beklenirken 29 geldi) genel görünüm adına yüzleri güldürmeye yetti. İçerde ise beklenen gibi yüksek gelen Ocak ayı enflasyonu, piyasalar tarafından dışarısı ile olan pozitif ayrışmanın bir miktar daha azaltılması yönünde kullanıldı. Kurda ve Faizde çok büyük dalgalanmalar olmasa da, hisse senedi piyasasında kayıplar devam etti. Türkiye adına orta ve uzun vadede olumlu beklentilerin devam ettiği düşünülürse ülkeye olan sermaye akışının süreceğini de söylemek yanlış olmaz. Kısacası; paniğe gerek yok!
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce