Geçen sayılarımızdan birinde Aluş Nuş’tan bahsetmiştik. Müziğin tınısında sesin büyüsünde duraklamıştık. Şimdi ise satırlarımız ailenin bir başka ferdine, rengine, dokusuna konuk oluyor. Büyük bir keyifle ağırlanacağımızı hissediyorum bu yüreği büyük insanın sofrasında.
Fatma Elvin ÖZTÜRK
Gecemi kara ben mi hüzünlüyüm, yoksa İzmir bu akşam bir başkamı ışıldıyor. Sanırım sabah yola çıkacağım ya daha bir hüzünlüce göz kırpıyor şimdi bana. Hem seviyorum seyahat etmeyi ruhumu beslemeliyim çünkü. Hem de… Gözlerim bir ayrı dalıyor giderken hüzünlerime. Akşamın misk amber kokan gecesinde körfeze doğru yüzdürüyorum bakışlarımı. Sallanan koltuğumun ritminde raks ediyorum yıldızlarda. Yine yamacımda ebedi dostum kahvem, yoldaşım. Şu giden gemi mi yorgun yoksa ben mi? Bir arzı endam ediyor ki sormayın. Mehter marşına denk arşınlıyor körfezi. Ağır ağır salınıyor oda benim gibi hem istekli gitmeye hem de çıkamıyor bir türlü körfezden. Dalıp gittiğim uzaklardan çağırıyorlar. Yarın revan olacağım olmasına da Kosova’nın o canım havasına gitmeden yine bir can insandan bahsedeyim, yine Balkanların sanatçı ruhunu satırlarımda dillendireyim isterim. Aslında Nuş ailesine bu ikinci konukluğumuz olacak. Geçen sayılarımızdan birinde Aluş Nuş’tan bahsetmiştik. Müziğin tınısında sesin büyüsünde duraklamıştık. Şimdi ise satırlarımız ailenin bir başka ferdine, rengine, dokusuna konuk oluyor. Büyük bir keyifle ağırlanacağımızı hissediyorum bu yüreği büyük insanın sofrasında. Ve nitekim de öyle oluyor. Yusuf Nuş bize dostluk sofrasını öyle bir açıyor ki. Satırlarım onu dillendirirken bir başka sakinliyor.
Yusuf Nuş’u tanıtmak için tek bir cümle yeterlidir aslında ‘’ Sakin ve Saydam ‘’ bir sanatçı…
Nuş ailesi denildi mi Prizren’de hemen akla sanatçı bir aile gelir. Neden diyeceksiniz?
Hikâye daha geçen aylarda yitirdiğimiz değerli annelerinden başlamaktadır çünkü. Allah rahmet eylesin ve ne güzel bir gururdur ki her bir satıra ayrı ayrı destan olan evlatlar yetiştirmek. Bütün annelere böyle bir gurur nasip etsin rabbim. Değerli anne Prizren yöresine ait seslendirdiği yerel türküleri ile oldukça ünlü idi. Elbet bu türküler ile büyüyen hele ki böyle sanatçı besleyen topraklarda doğan iki oğlunun da sanatçı olması hiç tesadüf değil hatta kaçınılmazdı da diyebiliriz. Rumeli için resim dünyasının önemli değerlerinden olan Yusuf Nuş bu mirasın güçlü bir neferidir işte.1950 senesinde Priz en’de gözlerini dünyaya açan sanatçı, 1975 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Prof. Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinde öğretim gördü. 1978 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nden mezun olup yüksek lisans diploması aldıktan sonra akademik eğitimle beslediği genetik yeteneğine bir de aynı akademinin Prof. Sabri Berkel ve Doç. Fethi Kayaalp yönetiminde Gravür Atölyesi’nden sertifika alarak perçinledi.
ALMANYA VE FRANSA TECRÜBESİ
1979 senesinde Almanya ve Fransa’da araştırmalar yaparak mesleki yeterliliğini gün geçtikçe arttırdı. Ve en sonunda 1992–2004 yılları arasında Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksek Okulu Serigrafi bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2010 yılından beri Trakya Üniversitesi Edirne Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi Ana Bilim Dalında Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta ve resimlerini üretirken hayatına doğru anlamlı bir yolculuğa çıkmaktadır. Sanatçı duruşu kibar, ince, uysal dost bir çekingenlik üstünedir. Belki de genlerinin getirdiği bir olmuşluk halinin tezahürüdür kim bilir. Kendini bildi bileli sanatın içinde yoğrulmak o dünyada savrulmak insana nasıl sakinlik vermesin ki. Zaten bu kaderi ile de kalmayıp yıllarca bunu akademik bir kariyer ile de beslemişse kişi daha ne beklenebilir ki?
SAKİN VE SAYDAM
Az evvel bahsederken demiştik ‘’ Sakin ve Saydam ‘’ sakinliği özünden Saydamlığı ise sanatından gelmektedir Sayın Nuş’un. Tablolarında ki renklerin yalın ama durgun halleri ile iç dünyasını iki üç renk ile tanımlıyormuş gibi görünse de içinde nice renklerin patlamaya hazır olduğu bir dünyası vardır. Özgün baskıları daha önde gelmekle beraber. Az leke ile çok şeyler konuşan tabloları da rastlantıya fırsat vermez niteliktedir. Titizdir Yusuf Nuş. Bu titizlikte bana göre Sabri Berkel hocamızdan gelmektedir. Sabri Berkel biliyorsunuz Makedonya’da doğup büyüyen ve Belgrad Güzel Sanatlar Akademisini Tamamlayan ve sonrasında da İstanbul’a gelip Soyut Türk resminin öncülerinden olmuş değerli bir üstattır. Dolayısı ile Yusuf Nuş’ta bu değerli üstadın atölyesinde onun titizliği ile yoğrulmuştur. Ve bu titizlik Gravürlerinden yağlı boya tablolarına kadar her tekniğinde gözlenmektedir. Yusuf Nuş’un genelde tablolarında geometrik soyutu kullandığını görmekteyiz. Fakat zaman zaman kaligrafik sanata da yer verdiğini gözlemlemekteyiz tablolarına doğru çıktığımız yolculuklar esnasında. Hem hat hem de Slav yazılarından ustaca yararlanmaktadır üstat. Tablolarındaki renk titizliği hacimsel olarak sıcak ve soğuk renkler ile kompozisyonu oluştururken. Renklerin zıtlığını sezemez sanki bir bütüne bakıyormuşsunuz izlenimi yaşar düşüncelerinizde. Ustaca uyumu tablonun bütünselliğine yaymaktadır. Genel anlamda bende uyandırdığı izlenimi dile getirmek gerekirse
RENKLERİN VAROLUŞUNDAKİ DOSTLUK
Yusuf Nuş kendi çizgisini yakalamış özellikle özgün baskıda olan başarılı çalışmaları ile bunu gün ve gün perçinlemiştir. Kişiliği ve sanatı birbirini son derece desteklemekte adeta kişiliği tablolarında can bulmaktadır. Fazla söze yâda satıra ne hacet zaten her şey kendini anlatmakta, tabloları bize göz kırpmakta, renklerin varoluşunda dostluğu, Rumeli’nin kendine has dokusu çağlamaktadır. Kaderin bir yansıması olarak girdiği sanat dünyasında üstat olarak, Balkanların tanınmış ismi olmanın haricinde kendi de bu ismi perçinleyerek, hatta bu yaşamın ona getirdiği olgunluğu da üstüne katık yaparak eserler üretmektedir. Annesinin büyülü sesinde dinlediği ninnilerin sakinliğini taşımaktadır belki de. Belki de ilk gençlik yıllarında sarmalandığı büyük üstatların atölyesinin kokusudur bu dinginliğin bu kendini bilmişlik halinin eseri. Biz cevabın ne olduğunu bilmesek te o canım tabloları seyrettikçe bu yolu ne yoğurduysa ona minnettar olmaktan başka bir düşünce geçmiyor içimden ne de satırlarımı daha fazla dillendirecek başka kelimeler. Ben şunu bilir şunu söylerim tek cümle çok şey anlatmakta yetiyor bazen, İşte bu günkü yazımızın değerli konuğu Yusuf Nuş’u da bu cümle çok iyi özetliyor.
‘’ Sakin ve Saydam ‘’
Seyahatimin bitişinde ruhumu atalarımın havaları ile doldurup gelmemin eşiğinde Başka bir Rumeli değeri ile satırlarımızda buluşmak dileği ile… Ben biraz topraklarımda resim yapmaya gidiyorum. Sevgi ve dostlukla kalın…
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce