Kaan Tomris Hatun, Hz. İsa’nın doğumundan önce, Altı yüzüncü yılda Türklerin hükümdarı idi. Bu sıralarda İran’da da Ahamenid sülalesi egemen bulunuyordu. Bu sülale zamanında İran orduları birkaç defa Doğu’ya doğru saldırarak Türklerle savaşmışlardı. Tomris’in hükümdarlığı zamanında. İranlıların başında Kirus adında bir hükümdar bulunuyordu. Bu hükümdar önceleri Saka Türkleri ile çarpışarak onları yenmiş ve Batı Türkleri’nin güney kısımlarını ele geçirmişti. Bu savaşlardan on yıl kadar sonra Kirus, Peçeneklere de saldırdı. Harbin sebebi, Kirus’un Tomris’le evlenmek istemesi ve Peçeneklerin kadın başbuğunun bu isteği reddetmesi idi. Tabii bu sebep, o çağlardaki usullere göre çok önemli idi. Çünkü Tomris, İran hükümdarı ile evlendiği takdirde, hükümdarı bulunduğu ülkeler de, Kirus’un eline ve dolayısıyla İranlılara geçmiş olacaktı. Kirus’un teklifi, Türklerin kadın kaanı tarafından geri çevrilince, Kirus, çılgına döndü ve kendisiyle evlenmeyi kabul etmeyen bu kadın hükümdarın cezasını vermeye karar verdi. Kirus önce, Tomris’in oğlunun emri altındaki Türk öncü kuvvetiyle karşılaştı ve onları bozguna uğrattı. Tomris’in oğlu düşmana yenilmenin verdiği yasla kendi, kendini öldürdü. Bu savaşı kazanan ve gözleri dönmüş olan Kirus, Türk Hakanı Tomris hatunun da üzerine yürüdü. Türklerle, İranlıları bir kere daha karşı-karşıya getiren bu savaş, pek kanlı oldu.
TÜRKLER KAZANDI
Türklerin kadın başbuğu ile İranlıların erkek hükümdarının idare ettiği bu müthiş savaşın sonu çabuk geldi. Her vuruşmada olduğu gibi, bunda da zafer, kahramanlık, askerlik kabiliyeti ve zekâda üstün olan tarafın oldu. Savaşı Türkler kazanmıştı. Türk Kaanı Tomris Hatun hem milletinin ve yurdunun mukaddes sevgisiyle ve hem de savaşta yenildiği için hayatına kıymış olan sevgili oğlunun, gönlüne saldığı büyük acı ile dövüşmüştü ve başardığı bu kahramanca dövüşle. İran ordusunun büyük kısmını cansız olarak yere sermiş olmakla beraber, Ahamenid sülalesinin azgın hükümdarı Kirus’u da telef etmişti.
Tarihin derinliklerine dokunduğumuzda bunun gibi birçok örnek ile karşılaşırız. Tarihimiz kadın kahramanların hikâyeleri ile doludur. Asırlar önce, kadına verdiğimiz değeri anlamak adına bu hikâyeyi ele aldım. Kadınlarımızı nasıl baş tacı yaptığımızı, onlara nasıl değer verdiğimizi göstermek istedim. Hayatın her alanında omuz omuza birlikte mücadele ettiğimiz vazgeçilmez olan kadınlarımızı anlamaya çalıştım. Dini inancımız, kadına verilen değeri en uç noktaya taşıyarak, “Cennet anaların ayağı altındadır” diyerek, değerlerimize sahip çıkma noktasında kendimize gelmemizi sağlamaktadır. Kendimize ne kadar gelebiliyoruz! Verilen dini mesajları “ akıl sahibi olarak” ne ölçüde kavrayabiliyoruz? Bugün geldiğimiz nokta, ne yazık ki içler acısıdır. Kahrolduğumuz, insanlığımızdan utandığımız yerdir. Şapkamızı önümüze koyup bir kez daha düşünmemiz gereken bir yol ayrımındayız. Bize neler oluyor? Bu noktaya nasıl geldik? Cevabını veremediğimiz bir doğum sancısı! Genç bir kadının vahşice hayattan koparılışını milletçe hazmedemiyoruz. Olayın yaşandığı günden beri, buzdağına teslim ettiğimiz insanlığımızla, katılaşmış duygularla yaşamı sürdürüyoruz. Anlamsızca, kahırla…
CANDAN GAYRI
Yaşarken adı Özgecan idi. Artık aramızda bir Özgegam’dır O! Anası babası özene bezene koymuş adını. Özge gayrı demek. Özgecan candan gayrı. Candan gayrı taşıdığımız bir sıcaklık kalmadı bize. Kalbi olan herkes ayakta. Gayrı böyle sessiz duramayız nidası yükseldi kendini insan yerine koyanlardan. Evet kendini insan yerine koyanlar var, bir de diğerleri!
“Sabah sütünü verdim, harçlığını verdim gitti” diye anlatmaya başlıyor Songül Teyze, Özgecan’ın acılı annesi. Kimbilir Özgecan’ı 21 yaşına getirene dek bu rutin daha kaç kez yaşandı? Kaç kez sütünü ve harçlığını verip gönderdi, kaç kez yatağının başucunda uykusuz geceler geçirdi, kaç kez kızı arkadaşlarından geri kalmasın diye uç uca ekleyip kızı için fedâ etti? O masumu, onu binbir çileyle büyüten anasından babasından vahşice kopardılar. Özgecan’ı sanki sadece ailesinin değil, bizlerin de bağrından söküp aldılar. Özgecan’a Allah rahmet eylesin, namusunu korumak isterken hayatını kaybetti. Ölen aslında Özgecan değil, insanlık kavramını kaybetmeye yüz tutmuş hastalıklı beyinlerdir. Ve bugün, 2015’te, yanlış yetiştirmelerle ektiğimizi biçiyoruz. 2115’lerde ektiğimizi biçme zamanı geldiğinde daha kaç Özgecanlar ve daha kaç canavarlar görülecek diye korkuyorum… Allah beterinden saklasın.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce