Mehmet Şeker
Yıl 1877, meşhur Osmanlı-Rus savaşı. Bugün Bulgaristan ile Romanya sınırı olan Tuna Nehri kıyısındaki Plevne’de başladı savaş. Eli silah tutanları toplamışlar. Güçlü kuvvetlileri savaşa götürmüşler. Dedem de oraya asker olarak gitmiş.
Plevne’de Gazi Osman Paşa emrindeki Osmanlı ordusunda savaşan askerlerden biri de bizim Kıratovalı Aziz oğlu Zarif Çavuş. Yaşı on yedi daha. Müthiş bir savaş. Plevne, Silistre, Rusçuk… Ruslar Koca Balkan Dağları’nın kuzey kısmını, yani Kuzey Bulgaristan’ı elimizden almak için müthiş saldırıyor.
Osmanlı eski gücünde değil. Savaşanları yine kahraman, ama silah mühimmat eskisi gibi güçlü değil… Düşman Yemen’de, Kafkaslar’da, Sırbistan’da, Cezayir’de, her tarafta isyanlar çıkartarak cephe açmış ki gücümüz zayıflasın, gücümüz dağılsın. Beş asır dünyaya nizam veren Osmanlı, çöküş devrinde…
Anadolu içlerinden, Balkan içlerinden gelen tertemiz Türk çocukları kahramanca direniyor ama bir yere kadar. Kimisi dedem Zarif Çavuş gibi daha on yedisinde, bıyıkları daha yeni terlemiş gencecik kızanlar…
*
Kumandanımız Osman Paşa ve şanlı ordusu da tarihe geçeceklerdir ama düşman kavi, askerimiz az, mermimiz sınırlıdır. Nihayet gücümüz takatimiz biter.
Savaş, Osman Paşa’nın yaralanarak esir düşmesiyle, ordumuzun teslim olmasıyla sonuçlanır. Ne kadar kahramanca savaşsak da savaşı kaybetmişizdir.
Burgaz’dan Varna’ya, Plevne’den Silistre’ye, Şumnu’dan Eski Cuma’ya, Rusçuk’tan Vidin’e, Tırnova’dan Sofya’ya… Bugünkü Bulgaristan’ın yarısı elimizden çıkar bu savaşın sonrasında. Tarihimizin büyük savaşlarından birisidir bu.
*
Anlatan, Zarif Çavuş’un torunu Zarif Süzgün.
Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan, belgeleri eksik olduğu için hakkına kavuşamayan, öksüzlük, fakirlik çeken, Ege’de birkaç yer değiştirdikten sonra Akhisar’a yerleşen ve orada yıllarca terzilik yaptıktan sonra muhtarlığa başlayan ve dört dönemdir o görevi sürdüren Zarif Aga…
Fahri Tuna, “İyilikler padişahı” dediği yetmiş beş yaşındaki delikanlı Zarif Muhtar’ın hikâyesini bir kitapta topladı. Yeşim Dalkılınç’la beraber yaptıkları röportajlardan oluşan “Zarif Bir Adam” isimli bu eser, yalnızca bir kişinin, bir ailenin hikâyesi değil, aynı zamanda bütünüyle Balkanların hikâyesi.
Dedeleri, 93 Harbi olarak bilinen 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası oralardaki bütün varlığını bırakarak Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan kim varsa, bu eserde kendi tarihini bulacaktır.
Akhisar’a gelip yerleşene kadar yaşanılanlar, başlı başına bir roman olacak çapta, ondan sonrası ise ayrı bir cilt teşkil edecek kadar esaslı.
*
“Seni ortakçı verelim” dediklerinde, Zarif Çavuş öyle bir üzülür, öyle kahırlanır ki…
“Ortakçı ha! Ben koca Zarif Ağa, Plevne kahramanı Zarif Çavuş! Kırtava’da bütün belediye işlerini parasız yapan, para almayan adam. O kanalları, çeşmeleri parasız yapan adam. Suyolcu Zarif Ağa. Kırtova’nın ağası. Evinde her gün yüzlerce insana ikramda bulunan Zarif Ağa. Burada ortakçı gireceksin birine ha, ondan para isteyeceksin ha, tütün yapmaya kalkacaksın ha… Ölmüşsün sen Zarif Ağa…”
O kahırla Zarif Çavuş vefat eder. Kısa süre sonra eşi Rukiye Hanım ve üç torun…
Kimi kahırdan, kimi hastalıktan.
Kırk gün içinde bir evden beş cenaze çıkar mı? Çıkmış işte.
*
Erzurum’daki Teyo Pehlivan gibi Akhisar’ın da olağanüstü hikâyeler anlatan bir Amerikan Ahmet’i vardır.
Bir gün millî takımı mağlubiyetten kurtarır.
Mecbur kalmıştır çünkü Genelkurmay Başkanı helikopterle gelip ondan yardım istemiştir.
Bir gün Hitler’in Türkiye’yi işgal etmesine mani olur.
Bir başka gün İstanbul’u karartmadan kurtarır…
Bisiklet yarışında rüzgâr gibi herkesi geçer, otomobilleri bile sollar.
At yarışında üstüne yoktur, birinci gelir.
Amerikan Başkanı Kenedi onu davet eder…
Kitapta bu hikâyelere de yer verilmiş.
Belli ki olmasaydı, noksan kalacaktı.
*
540 senelik Çağlak geleneğini Muhtar Zarif Süzgün’ün yeniden başlatması da ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır.
Festivale dönüşen Çağlak geleneğinin, geçmişi kadar bugünü de son derece anlamlı.
Zarif Süzgün’ün gözünden Akhisar’ın doksan dokuz portresi başlığını taşıyan bölümde ise ustası terzi Veli’den Kibariye’ye, Düt Düt Apo’dan öğretmen Mustafa Hızlı’ya kadar, zengin-fakir pek çok dostunu tanıtmaktadır.
Son kısımda ise Akhisarlı hemşerileri Zarif Muhtar hakkında görüşlerini bildirmekteler.
Bu eserin en önemli yanlarından biri de iyilikler padişahı olarak bilinen Zarif Muhtar hayattayken yazılıp yayınlanmış olması.
Kıymet bilmek için beklemenin yanlışlığına zarafetle işaret ediyor.
*kaynak: Yeni Şafak
HABERLER
6 saat önceHABERLER
6 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce