02 Mart 2014 Pazar
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Hocalı Soykırımı, Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan’a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır. Hocalı bir soykırımın adıdır. Biz bu soykırımı Kütahya’da Türk Ocaklarının düzenlemiş olduğu bir konferansla andık. Konuşmacımız, Türk kadının gururu, Prof. Dr. Hanım Halilova hanımefendi idi. Hanım hoca soykırımı birebir yaşamış bir insandır. Konferansında rahmetli Elçibey’den, soykırım öncesi ve sonrası yaşadıklarından bahsetti. Yaşadıklarını anlatırken tüylerim ürperdi, midem bulandı. İnanın konferansın sonunu bekleyemedim. Hanım hocamız yaşadıkları soykırımın esas amacının Türk dünyasını yok etmek olduğunu konferans boyunca tekrar etti. Dün Hocalı ’da yaşananların acısı dinmeden bugün Doğu Türkistan’da yaşanan soykırıma sesimi çıkartamayışımın, dur diyemeyişimin mahcupluğu vardı üzerimde. Gözyaşlarıma hâkim olamadım, dilim lal olmuş bir şekilde dinledim hanım hocamızın anlattıklarını…
KATLİAM DEĞİL SOYKIRIMDI
İnsanlık tarihinin sözde en medeni devirlerinin yaşandığı bir çağda; Hocalı ’da, bütün dünyanın görmezden geldiği bir katliam yaşandı. Yirmi birinci yüzyılın başlarında yirminci asrın en medeni toplumlarının sağır ve kör olduğu bir dönemde Hocalıyı anmak, dünü hatırlamak gibiydi benim için. Hanım hocamızın anlattıklarıyla o dönem yaşanan vahşet gözümde canlandı. Bütün bu yaşanılanlar dönemin önde gelen uluslararası basını tarafından dünya kamuoyuna duyurulmuştu. Fakat Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Örgütü gibi nüfuzlu uluslararası kurumlar ise yaşanan bu vahşet ve soykırım karşısında sessizliklerini bozmamışlardır. Hanım hoca, soykırımı anlatırken “Devletin kendi dili, bayrağı ve bağımsız ordusu lazımdı. Bunlar olmadığı için biz soykırıma maruz kaldık. Bu katliam değil soykırımdı” dedi. Bu sözleri dinlerken “Bağımsız Ordu” sözü bana çok manidar geldi. Öyle ya; Doğu Türkistan’da, Bosna’da, Irak’ın Türkmen şehirlerinde yaşanan soykırımın en başlıca sebebi bağımsız ordularının olmayışı değil miydi? Hocalı ’da yaşananların sadece Hocalı ’ya özgü bir şey olduğunu düşünenler çok yanılıyor. Hocalı Soykırımı dünya zalimlerinin masumlara uyguladığı soykırımın ta kendisiydi. 1944’de Ahıska Türkleri’ni bir gecede sürgün edenler mazide mi kaldı sanıyorsunuz. Balkanlarda Müslüman, Türk Dünyası’nda Türk olmak soykırım sebebi ise, bu soykırımın düzenleyenlerin asıl amacı Osmanlı düşmanlığı değil mi? Bu soykırımları yapanların ortak amacı Müslümansız ve Türksüz bir dünya değil mi? Bugün dünya üzerinde bir tek Müslüman ve Türk kalana kadar soykırımların, baskıların ve asimilasyonların arkası gelmeye devam edecektir. Ben buna inanıyorum. Peki ya siz?
Kısa adı TKDK olan Tarım ve Kırsak Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun toplantısına katıldım. Toplantıda Kütahya’da danışmanlık yapan firmalarla makine ekipman bayileri bir araya geldi. Toplantıda bulunan herkes ilimizin kalkınması, yatırımların daha doğru bir şekilde yapılması için soru ve önerilerini sundu. Israrla bu kurumdan bahsediyorum ama TKDK ile işi olmayan birinin neden ısrarla bu kurumdan bahsettiğimi makalemin sonunda anlayacağını umuyorum. Hani ekonomiye can veren reklamları izleyenler bilirler, piyasada para akışını sağlamak büyük özveri ister. TKDK Kütahya il koordinatörü İhsan Kaymak’ın röportajına gazetemizde yer vermiştim. Orada Sayın Kaymak’ın “Kazan Kazan” söylemini destekleyen o reklamlarda “Birisi bir sakız alır bakkal kazanır, bakkal akşam eve giderken meyve sebze alır manav kazanır, bu sayede ürünü yetiştiren köylü kazanır, ülke kazanır. Krizin son kalan etkileri de ortadan kalkar” diyor. TKDK’nın varlığı ile IPARD bu işle uğraşan mühendisinden mimarına, traktör bayisinden makine – ekipman satan bayisine kadar herkese ek gelir oldu. TKDK kurumda çalışanlar kadar kurum dışındaki gençlerinde iş kapısı oldu. Toplantının alt metninde ilimizde bulunan danışman ve tedarikçinin el ele, birlik ve beraberlik içinde çalışabileceği teması yatıyordu. Herkesin ilimizin kalkınması için elinden geleni yapabileceğini ortaya koyduğu bu denli güzel bir toplantının baş mimarı İhsan Bey ve ekibini kutluyorum.
50’DEN FAZLA PROJE
Kütahya’da şimdiye kadar il koordinatörlüğüne 50’den fazla proje teslim edildi. Bu projelerin hepsi geçti. Bu da nereden baksanız 50’den fazla danışman, traktör bayi, makine – ekipmancı ve alacağı hibe ile cebini rahatlatan çiftçi demektir. Tıpkı domino taşı gibi. Art arda kazanan Kütahyalı ve sürekli kalkınan Kütahya. Bu kurum ile yapacağı yatırım(lar) sonunda alacağı yüzde 50 ila yüzde 65 hibe ile çiftçinin işini büyütmesi, kazancının artması büyük bir fırsat. Her koşulda kazanan Kütahya’nın çiftçisi olacak. Detayları öğrenmek isteyenler ve iş sahibi olmak ya da işini büyütmek isteyenler Eskişehir yolu üzerinde Dempark ’ın arka taraflarında yeri olan il koordinatörlüğüne gidip bilgi alabilirler. Hava bedava su bedava, bir de zengin olmakta artık hibelerle bedava. Bu fırsatı kaçırmayın.
Selanik Yeni Cami, Yunanistan’ın ikinci büyük şehri olan Selanik’te varlığı ile bizleri gururlandıran tarihi bir camidir. Osmanlı’nın bizlere emaneti olan Selanik Yeni Cami’nde, 90 yıl sonra, ilk kez Ramazan Bayramı sabahında sabah ve bayram namazı kılındı. Bu haberi internetten ya da gazeteden öğrenen pek çok Müslüman yaşanan gelişmelerden memnundu. O gün camide 3 kişilik cemaat vardı. İmam cemaatin az olmasına üzülmüştü. Sayımız bu kadar az olmamalıydı. Haklıydı. Ama unutmamız gereken bir şey daha var, bugüne kadar Yunanistan hükümeti Müslümanlara ve Müslüman Türklere maddi manevi çeşitli zorluklar yaşatmıştı. Orada yaşayan kardeşlerimizin eğitim hakkından tutun da dini vecibelerini yerine getirmeleri hususuna kadar pek çok konuda engeller çıkaran Yunanistan hükümeti cemaatin az olmasını bahane ederek caminin kapatılması kararı aldı. Bu Müslümanların zaman içerisinde sayıca artmasının önüne geçilmesini önlemek açısından sudan bir sebeptir. Camiler açık kaldığı müddetçe özellikle gençlerin cemaat oluşturma fikri din düşmanlarını rahatsız ediyor olmalı. Balkanlarda yapılan her saldırı Müslüman kimliğimize yapılan bir saldırıdır. Boşnak, Arnavut veya Türk olduğumuz için değil Müslüman olduğumuz için zulme uğruyoruz. Katlediliyoruz.
TARİHİ CAMİİ AÇIK KALMALI
Türkiye de pek çok camide özellikle kış aylarında cemaatin sayıca azaldığını görüyorum. Türkiye Müslüman bir ülke, cemaatin sayıca azalmasını sebep göstererek cami kapatmamız adeta bir infiale sebep olur. Biliyorum. Peki, neden aynı hassasiyeti Yunanistan’da ki Yeni Cami içinde göstermiyoruz. Türkiye’de veya başka Müslüman bir ülkede cemaatin az olması üzücü bir durum olabilir hatta bunun için birkaç cami cemaatinin birleştirilmesi söz konusu olabilir. Ama Müslümanların sayıca az olduğu bir ülkede, hele ki ırkçı saldırıların olduğu bir ülkede, bir caminin açık olması çok önemlidir. O camiler bizi temsil ediyor. O sebeple camilerimiz açık kaldıkça özgürüz, özgür kalmaya devam edeceğiz. Bu sebeple Başbakanımızdan bu duruma müdahale etmesini rica ediyorum. Tarihi camimizin açık kalması konusunda bir sözünün, bir emrinin yeterli olacağını bildiğim için özellikle kendilerinden bu ricada bulunuyorum.
Altın Şafak Partisi’nin Küstahlığı
10.Mayıs.2013 tarihli CNN Türk’ün haberini Yunanistan’da Müslümanlara yönelik nefretin boyutunu bir kez daha görmeniz için aynen yayınlıyorum.
“Altın Şafak Partisi’nin, geçen Paskalya Bayramı öncesi Atina şehir merkezinde sadece Yunanlılar için gıda yardımı şovunun, Atina Belediye Başkanı Yorgo Kaminis’in emri ile polis tarafından engellenmesine öfkelenen Mihaliolakos “Ekstra” adlı televizyonun haber bültenine canlı bağlandı ve Müslümanlar hakkında ne düşündüğünü açık şekilde ortaya koyan bir güya “espri” yaptı.
Mihaliolakos ile haber bülteninin sunucusu arasında şu diyalog geçti:
-Fakir Yunanlılar için gıda yardımı yaptığımız aşevimize Müslümanları da davet edeceğiz.
-Ciddi misiniz?
-Evet, domuz eti servisi yapacağız.”
İsmail Yiğit, geleneksel Türk Çinileri üzerine eser veren, günümüzün büyük çini sanatçılarındandır. Eserlerindeki motiflerin farklılığı, kendine özgü hammadde reçetesi ve sanatıyla hayatını bütünleştirmesi onu diğer Çini ustalarından ayıran en önemli özellikleridir.
Gazeteniz Balkan Günlüğü okurları için birbirinden güzel konulara değindik ve birbirinden güzel insanlarla hem iş hayatlarını hem de yaşantılarını kaleme aldım. Kütahya’da çeşitli kamu kuruluşlarında ve özel sektörde çalışan Kütahya’nın kalkınması için canla başla çalışan değerli insanlara, Belediye Başkanımız Mustafa İça beyefendiye, TKDK İl Koordinatörü İhsan Kaymak beyefendiye, Laleli Cami imamı Talha Kalkan beyefendiye, Kütahya’nın gururu, yetiştirdiği başarılı iş adamı ve çini sanatçısı İsmail Yiğit beyefendiye sonsuz şükranlarımı sunarım. Ve değerli dostum, foto muhabiri Ahmet Emre Özevren’e, Yaylıoğlu ailesine ve Balkan Günlüğü Gazetesi çalışanlarına huzurunuzda çok teşekkür ederim. Gönül dostu, sanatçı İsmail Yiğit ile Balkan Günlüğü okurları için söyleşi gerçekleştirdik.
TÜRK ÇİNİLERİ’NE HAYAT VERDİ
İsmail Yiğit, geleneksel Türk Çinileri üzerine eser veren, günümüzün büyük çini sanatçılarındandır. Eserlerindeki motiflerin farklılığı, kendine özgü hammadde reçetesi ve sanatıyla hayatını bütünleştirmesi onu diğer Çini ustalarından ayıran en önemli özellikleridir. 1963 yılında Kütahya’da doğan İsmail Yiğit, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden mezun olmuştur. Mezun olduktan sonra 16. Yüzyıl Çini sanatı ve çeşitli koleksiyonlar üzerine yaptığı araştırmaların yanı sıra, İstanbul, Edirne, Bursa gibi şehirlerdeki mimari yapılardaki çinilerle ilgili çalışmalar da yapmıştır. İsmail Yiğit, 1990 yılında, mezun olduğu üniversiteye ithafen “Marmara Çini” adını verdiği atölyesini kurmuştur.Çiniye ve Çini Sanatına yönelik hizmet verdiği atölyesinde öğrenciler ve çalışanlarının mesleki eğitimine de ağırlık veren sanatçı, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde vermekte olduğu derslerle de geleneksel çini sanatının gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir misyon üstlenmektedir. İsmail Yiğit, yurtiçinde ve yurtdışında 1994 yılından beri pek çok sergi düzenlenmiş, sergilerinin yanı sıra pek çok önemli yapının çini restorasyonuna imzasını atmıştır. Günümüzde yüzlerce esere ve mimari yapılardaki dekoratif süslemelere imzasını atan İsmail Yiğit, gerek Kütahya’daki atölyesinde yaptığı çalışmalarla gerekse ulusal ve uluslararası çapta düzenlediği sergilerle adından sıkça söz ettirmektedir. O, artık Çini’nin markasıdır…
TEKRAR DÜNYAYA GELSEM GENE BU MESLEĞİ YAPARDIM
İsmail Yiğit’i bize nasıl anlatırsınız?
Kütahya’nın Altıntaş ilçesinde doğdum. İlkokul 3. Sınıfa kadar Altıntaş’ta okudum. Liseye kadar eğitimime Kütahya’da devam ettim. Liseyi İmam Hatip Lisesinde okudum. Üniversiteyi de Marmara Üniversitesinde okudum. Babam torna tasfiyeciydi. Babam Erdoğmuşların sahibi Ziya Erdoğmuşların çırağı idi. Dolayısı ile bende O’nun çırağı olmuş oldum. Çok da varlıklı bir ailemiz yoktu. Babam bu meslekten değildi. Ama ben bu mesleği çok seviyordum. Güzel sanatlara gittim. Orada çiniyi ve seramiği öğrendim. Demek ki toprağa karşı bir ilgim varmış. Tekrar dünyaya gelsem gene bu mesleği yapardım. Çünkü toprağın kerametine herkes gibi bende inanıyorum.
LONDRADA Kİ SERGİDE BİRİNCİ OLDUM
2010 yılında Londra da 46 ülkenin katıldığı Nur sergisi düzenlendi. Bende o sergiye katıldım. 3 ay sonra sergide birinci olduğumu söylediler. Bende Peygamber efendimizden, Hz. Davut aleyhi selamdan ve nur suresinden bahsettim. “Bütün dinlerde nur var mıdır?” bu konuya açıklık getirdim. Bu anlattıklarımdan dolayı çok etkilenmişler. Az önce bahsettiğim 4 şey olmazsa çinide olmaz. Ve çininin de insan gibi çehresi vardır. Bu insanla toprak arasındaki ilişkiden ibarettir. Sonra, Hz. Âdem efendimize nasıl ruhundan üflediyse aynı şekilde sizde çiniye, toprağa bir şeylerden üflüyorsunuz. Toprağa mutlaka bir şeyler veriyorsunuz.
KÜTAHYA’DA ÇİNİCİLİK HALK SANATI HALİNE GELMİŞTİR
İstanbul, Bursa, Edirne çinileri üzerine çalışmalar yaptınız. Kütahya çinileri ile diğer illerin çinileri arasında fark var mı?
İznik çinisi ile Kütahya çinisi genelde kıyaslanır. Ama İznik çinisinin kökeni İstanbul’dur. İstanbul’da ki saraydır. İznik çinisi demezler, daha çok İznik desenleri Kütahya desenleri derler ve böyle kıyaslanır. Hâlbuki hepsi saray desenleridir. Hepsi sarayda çizilir onların. Sarayda çizilen desenler İznik’e sipariş edilirken beraberinde İznik’e gider. İznik’te ki atölyelerde desenler tabaklara, vazolara uygulanır. Aynı şekilde Kütahya’ya da gelir. Lakin İznik saraya Kütahya’dan daha yakın olduğu için siparişlerin çoğu İznik’ten saraya gitmiştir. O dönemlerde Kütahya’da da, İznik’te de çinicilik vardı. Bundan dolayı desenlerin gruplandırılması yanlıştır. 17. Yüzyılda Osmanlı’nın gerilemesi ile İznik’te çinicilik gerilemiş, Kütahya’da çinicilik halk sanatı haline geldiği için herkes o işi yapmaya başlamış. O desenler taklit edilmiş. Sonrasında da bindallı dediğimiz o yöresel motifler nakşedilmeye başlanmış.
TARİHİ DOĞRULARI KONUŞMAK GEREKİRSE
Tarihi doğruları konuşmak gerekirse, 1860lar da bizim gençlerimiz askere giderken gayrimüslim ve daha çok Rumlar askerlik yapmadıkları için sanatla iştigal olmuşlar. 1865’te Mücellit Hilmi Efendi İstanbul’dan Kütahya’ya sürgün gelmiş, bu işe merak sarmış, atölye oluşturmuş ve Hafız Mehmet Efendiyi çırak olarak yetiştirmiş. 1880lerden sonra Müslümanlarda bu işi yapmaya başlamış. Mücellit Hilmi Efendi 30 yıllık sürgün hayatı bitince Kütahya’dan İstanbul’a geri dönmüş. Varını yoğunu Hafız Mehmet Efendi’ye vermiş. O da değişik insanlarla ortaklıklar yaparak Kütahya çinisine değişik katkılarda bulunmuş. Eskiden doğaya yönelik tasarımlar yapılırken O da Kütahya kumaş desenleri üzerine farklı çalışmalarda bulunmuş.
Ramazanda herkesin farklı beklentisi vardır. Bende Ramazan’da farklı heyecanlanıyorum. Buraya şehir dışından gelen misafirlerimizi ağırlıyoruz. Eskişehir, Afyon, Uşak, Tavşanlı’dan gelen misafirlerimiz oluyor. Onlarla heyecanımızda artıyor.
AYŞE ALTAY/KÜTAHYA
Genç yaşına rağmen İslam dinini hoşgörü ve saygı çerçevesinde yaşayan, genciyle yaşlısıyla binlerce insanın ardında saf tuttuğu bir ismi bu hafta sayfamızda konuk ediyoruz. Laleli Cami imamı Hafız Talha Kalkan beyefendiye samimi ve içten sohbetinden dolayı kendisine teşekkür ediyoruz.
Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Talha Kalkan. 1979 Kütahya doğumluyum. 1980 senesinde ailemle birlikte, babamın okulu dolayısıyla, Suudi Arabistan’a gitmişiz. Orada 4,5 yıl kaldık. Babam Ömür Kura’da okudu. Okulunun yanı sıra tebliğ ve irşat görevlerinde de bulundu. 1985 yıllarında Kıbrıs’a geçtik. 2,5 sene orada kaldık. 1987 de Anavatana döndük. İlkokul birinci sınıfı Kıbrıs ta okumuş oldum. Orta birinci sınıfı Kütahya İmam Hatip Lisesi’nde okudum. Sonrasında Konya’ya bir yıllığına gittim. Orada Arabistan’dan Arapça eğitim vermek üzere gelen hocalar vardı. Orada kıraat eğitimi aldım. Sonrasında İstanbul’a döndük. Orada 2,5 – 3 yıl kaldık. Orada bir vakfa bağlı yurtta kaldım. Hafızlık, kıraat ve diğer ilmi dersleri aldım. Lise bir sınıf sonrasında ise geldim. Orta kısmı dışarıdan verdim. Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldum. Lise döneminde buraya geldim.
Kıratınızın Araplara benzemesinin nedeni Konya’da Suudi hocalardan aldığınız eğitimden mi yoksa sizin de özel ilgi duymanızdan mı kaynaklanıyor?
Benim ağız yapım Arap karilerine daha uygundur. Aldığım kurslarda, kaldığım yurtlarda, eğitim gördüğüm hocalarım hep bana Arap ağzına daha yatkın olduğumu söylemişlerdir. Arap karilerini dinlememi tavsiye etmişlerdir. Bende onların tavsiyelerine yönelik olarak bu konuya fazlasıyla ilgi duydum. Zaten Arap karilerini dinlemek hobimdi. Farklı bir Arap karisini dinlemek, Muhammed Sıddık Minşevi ve Abdulsamet gibi meşhur karileri dinlemek hobimdi. Hala da öyle. Dinlerken fazlasıyla haz aldığım bir konudur bu.
MEHMET GÖRMEZ HOCAM’LA İLK BULUŞMAMIZ
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile tanışmanız nasıl oldu? O süreçten bahseder misiniz?
Arkadaşlarım benim haberim olmadan beni kameraya almışlar. Başkanımız Mekke imamlarını dinleyen bir başkandır. Son bir hafta, youtube’dan kayıtlarımı açtırıyormuş. Başkanımın özel kalemi bir gün telefon etti. Başkanımızın bir personelinin bizzat arayıp çağırması, davet etmesi mümkün değil diye büyük bir şaşkınlık yaşadım. Başkanımız bizim için bir numaralı bir isimdir. Benim için farklı bir heyecan oldu. Tabi Müftü hocamı da aramışlar. Müftü hocam Vali Bey’le birlikte iken beni çağırdı. Gittim. Aynı şekilde onu da aradıklarını söyledi. Başkanımız iki gün sonrasına yönelik randevu verdi. Başkanımız o gün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın içerisinde yeni yapılan Ahmet Hamdi Akseki caminde bizzat beni karşıladı. Yanlarında eşi hanımefendide vardı. Orada samimi bir şekilde karşılandım. Günlerdir bizimle alakalı kayıtları özel arabasında dinlediğini Başkanımızın özel şoförü anlatmıştı. Sonrasında bizi çağırdı. Bu şekilde bir karşılaşma, kucaklaşma oldu. Orada namaz kıldırır gibi prova yaptırdı. Ezan okutturdu. Kendisi imamete geçti, müezzinlik yaptırdı. Farklı makamlarda Kur’an’ı kerim dinlemek istedi, onları aktardım. Sonrasında Kütahya’ya döndük.
Mehmet Görmez ’in sizden bir talebi oldu mu?
Başkanımızın bir yere yönelik bir talebi yoktu. Bende bu beklenti ile gitmedim. Ama talep edilirse koşa koşa giderim. Başkanım okuyuşumu merak edip, bizzat dinlemek istemiştir. Bize böylesi bir lütufta bulunduğu için kendisinden Allah razı olsun.
Kütahya İl Müftüsü Mustafa Üskülüplü hocamızla diyalogunuz nasıldır?
Müftü hocamın kırat ve dinleme ile alakalı müthiş tespitleri var. Ben bunları çok önemsiyorum. Benim buraya, Laleli Camii’ne, gelmemde büyük katkısı var. Laleli camindeki bütün hizmetlerimde beni desteklemiştir. Üzerimde hakkı var. Müftü hocamın nezdinde hatalarımı ve yanlışlarımı değerlendirmelerimizin sonucunda düzelttim. O’nun eleştirilerini çok dikkate aldım. Hocamın kulağı çok iyidir. İyi okuyucu ile orta ve kötü okuyucuyu çok iyi ayırt edebilen bir özelliği var. Müftü hocamı çok severim.
MEHMET BİLİR HASTASIYIM
Doyasıya yaşadığımız Ramazanınızı nasıl yaşıyorsunuz?
Ramazanda herkesin farklı beklentisi vardır. Bende Ramazan’da farklı heyecanlanıyorum. Çünkü Ramazan’da biraz daha yük fazla oluyor. İnsanların beklentisi çok. Buraya şehir dışından gelen misafirlerimizi ağırlıyoruz. Eskişehir, Afyon, Uşak, Tavşanlı’dan gelen misafirlerimiz oluyor. Onlarla heyecanımızda artıyor.
Çevre il ve ilçelerden gelen misafirlerinizin otobüslerle özel olarak geldikleri söyleniyor. Doğru mudur?
Evet, doğru. Öyle olduğunu bizzat gördüm. Tabi bu Kur’an’ın güzelliği. Biz sadece birer vesileyiz. Bende bir özellik yok, bu her zaman söylerim. Mevla’m beni sınıyor, imtihan ediyor. Kur’an’ı Kerimi okuyorum, iki kişi fazladan namaza gelirse kazancımız var. Tevazu ile birlikte devam ettiğim sürece, biz bu işte, rabbimin yolunda kazanırız.
Kütahya’da ve Türkiye’de örnek aldığınız, din âlimi veya hafız var mı?
Ben hepsini severim. Kütahya’da bir zamanlar Ulu Camii imamı olarak görev yapan Süleyman Altıntaş hocam vardı. O benim hafızlık hocamdır. Kendisini severim ve her zaman sayarım. Kütahya Ulu Camii’nde görevli olup ta şimdi İstanbul’a tayin olan Ferruh hocamız var. Dinlerdim, hoşuma giderdi. O’nun okuyuşu, Kur’an’ı Kerim tilaveti gerçekten hoşuma giderdi. Türkiye genelinde de sorduğunuzda Mehmet Bilir hastasıyım. Özellikle O’na karşı farklı bir görüşüm var. Kendisini kardeşim addettim, muhabbetimiz ve sevgimiz farklıdır.
Mehmet Bilir kim? Aranızda ki sevgiyi ve muhabbeti biraz anlatır mısınız?
Az önce bahsettiğimiz karilerden biridir. Kur’an okuyucusudur. Kur’an ehlidir. Kur’an’ı Kerim’i güzel okur. 2010 veya 2011 yıllarında Kur’an’ı Kerim okumada dünya ikinciliğini almış bir karidir. O’nu çok dinlerim ve çok severim. Özellikle dinlenilmesi konusunda arkadaşlarıma tavsiye ediyorum. Kendisini dinlemek isteyenler youtube’dan kolaylıkla eserlerine ulaşabilir.
Ramazan ayında cami dışında neler yaparsınız?
Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi yeğlerim. Çevrelerindeki Kur’an’ı Kerim okuyucularını bana getirirler, dinlerim, görüşlerimi aktarırım. Arkadaşlarımdan da beni dinlemelerini ve beni tenkit etmelerini isterim. Bugün hata varsa hatayı bizzat söyleyin, iyi ise susun. Çünkü biz hep iyilerle hemhal olmak istemiyoruz. Bu meslekte övülmeye ihtiyacımız yok. Övülmek nefsi okşayan bir şeydir. Kur’an hizmetinde bu çok önemli. Mevla’m tevazudan ayırmasın.
Yaz Kur’an kursları başladı. Kurslarınız nasıl geçiyor?
Fazla verimli olduğunu söyleyemem. Ramazan dolayısı ile öğrencilerde bir rehavet var. Tabi kendileri çocuk daha. Bu konuda Kur’an eğitiminde birebir eğitimin taraftarıyım. 15-20 talebemiz olduğunda onları okutabiliyoruz ama tamamen verimli olduğumuzu söyleyemem. 3’er ya da 5’er kişilik gruplarla birebir eğitim verilmesi taraftarıyım. Eğer ben ona bir şey verebilecek isem birebir eğitimle verimli olurum.
Bildiğim kadarı ile evlisiniz. Ailenizle ramazan ayını nasıl yaşıyorsunuz?
T.K: Çocuklarım severler beni bende çocuklarımı severim. Hamdolsun, iki tane çocuğum var. Bir oğlum bir de kızım var. Ramazanda ailemle pek bulaşamıyorum. Farklı programlar oluyor, onlara katılmak durumunda kalıyorum. Kur’an tilavetleri oluyor, oralara gidiyorum. Ramazanda neredeyse sahurda ailemle birlikte vakit geçiriyorum. Olmadığım zamanlardan dolayı eşim ve çocuklarım muzdarip oluyorlar.
Herhangi bir cemaate ya da tarikata mensup musunuz?
Hiçbir cemaate ya da tarikata mensup değilim. Bugüne kadar da bağlanmadım. Bağlanmayı da düşünmedim.
İleriye dönük idealleriniz var mı?
İdealim, Kütahya’da hizmetim devam edecekse bile, merkezde bir yerde büyük bir camide görev yapmak. Bulunduğum cami küçük. Benim sebebimle yetmiyor demiyorum. Artık Kütahya’nın nüfusu, gençlerin namaza olan ilgisinin artması, insanların yoğunluğu ve çoğunluğu bu camiye yetmiyor. Kütahya’da görev yapmayı seviyorum. İleri de büyük şehirlerde ve büyük camilerde bu kıratımızla daha fazla insana nasıl yardımcı oluruz, hedefimiz bu.
İlahi ya da Kur’an’ı Kerim cd ’si doldurmayı düşünüyor musunuz?
Diyanet radyosundan böyle bir teklif geldi. Buna şuan müsait olmadığımı ilettim. Ramazan sonrasında düşünebileceğimi söyledim.
Meşhur olmaktan korktuğunuz oluyor mu?
Derdim meşhur olmak değil, asla. Böyle olmaması için çok dua ediyorum. Hem tevazudan ayrılmak istemiyorum hem de reklama girmenin nefsime ağır geleceğini biliyorum. İşin içine nefis girerse, Allah korusun, Mevla’m bu işi nasip etmez. Hergün mihraba çıkarken farklı heyecan duyuyorum. Sanki her gün yeni göreve başlamış gibi heyecanlıyım. İnsanların beklentileri var. Bu beklenti çok yüksek. Bu beklentiyi karşılamak adına çok dua ediyorum.