DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34058180.1254%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

Fatma Arıkan

Fatma Arıkan

30 Ocak 2023 Pazartesi

    100. Yılında Mübadele

    100. Yılında Mübadele
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     

    Özellikle 1919’dan itibaren Anadolu’dan kitlesel göçler halinde ayrılan Rum vatandaşların varlığı, Yunan sınırında içler acısı görüntüleri ortaya çıkarmış ve bu vatandaşlar Yunanistan’ın bu duruma bir çare bulmasını beklemişlerdir, aynı zamanda Yunanistan’daki Türklere de ciddi zulüm ve baskılar baş göstermiştir.

    Bu durum Lozan Barış Konferansının toplanacağı zamanlarda Milletler cemiyetinin konusu haline gelmiştir ve Nansen konu ile ilgilenmek üzere görevlendirilmiştir. Durumun ele alınışı 27 Eylül 1922’de Nansen’in Mustafa Kemal’e telgraf göndermesi ile başlamıştır. Nansen; bir süre Anadolu’dan göç eden Rum vatandaşların oluşturduğu kampları, limanları gözlemlemiştir ve Yunanistan ile Türkiye arasında görüşme kapısı açmaya çalışarak Ankara hükümeti ile görüşmeler yapmış, Nüfus Mübadelesinin yapılması gerektiğini önermiştir. Öte yandan Venizelos’tan gelen telgrafta da nüfus transferini halletmeye yönelik isteğinin bulunduğu ifadeler olduğu bilinmektedir. Buradaki temel konu ise Anadolu’dan gelen Rumların Yunan kıyılarında oluşturduğu barınma meselesi ve her iki ülke vatandaşlarının can ve mal güvenliğini antlaşma ile sağlamaktır.

    Mustafa Kemal de mübadelenin prensipte kabul edildiğini ifade eden bir telgraf göndererek antlaşmayı uygun gördüğünü bildirir. Lozan Barış Konferansının toplanması neticesinde Nansen hazırlamış olduğu raporu okur ve mübadelenin 3 ay içerisinde resmi bir şekilde sonuçlandırılması gerektiği kararına varılır ancak Mübadelenin zorunlu mu gönüllü mü olacağı ve uygulama alanının kapsamı tartışmaları ortaya çıkar. Gönüllü bir mübadelenin yapılması çok uzun zaman alacaktır ve ortaya çıkan sorunların giderilmesi geniş bir zaman dilimine yayılacaktır tüm bu ihtimaller göz önünde bulundurularak taraflar mübadelenin zorunlu olması noktasında anlaştılar ve uygulama alanını ise din esaslı gerçekleştirmeye karar verirler. Ayrıca alınan bir diğer karar da antlaşmanın Batı Trakya’daki Müslümanları ve İstanbul’daki Rumları kapsamamasıdır.

    Bu kararlar bağlamında Nüfus Mübadelesi Antlaşması Lozan Barış Konferansında 30 Ocak 1923’te Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanmıştır. Ayrıca imzalanan protokol 18 Ekim 1912’den itibaren gerçekleşen göçleri de kapsayacaktır. Antlaşmanın zorunlu olması ve din esaslı olması nedeniyle iki ülke vatandaşlarından da ülkelerinden ayrılmak istemeyenler olmuş ve bu nedenle din değişikliği yapmak istemişlerdir ancak Yunan hükümeti bu durumun önüne geçebilmek adına 1 Ocak 1922’den sonraki din değişimlerinin geçerli sayılmayacağını bildirmiştir. Öte yandan Mübadillerin göçlerini organize etmek, tarım bilgilerine yönelik iskan gerçekleştirmek amacıyla 13 Ekim 1923 yılında Mübadele İmar ve İskan Vekaletleri faaliyete geçmiştir.

    İlk Mübadele 15-22 Ekim 1923 tarihleri aralığında Midilli’den 8000 Müslümanın Ayvalık’a, bir o kadar Rum vatandaşın da Samsun’dan Selanik’e göç etmesi beraberinde yaşanmıştır. Ayrıca Yunanistan’dan Müslümanlar ayrılmadan önce birçok Rum vatandaşı göç etmiş hatta Müslümanların evlerine yerleştirilerek bir müddet birlikte yaşamalarına müsaade edilmiştir. Yolculuklar esnasında birçok hastalıkla boğuşan mübadillerin arasında en çok sıtma, verem ve kızamık hastalıkları yaşanmış bunun beraberinde yolculukta, misafirhanelerde ve hastanelerde hayatlarını kaybeden mübadillerin sayısı kaynaklarda 2.819 olarak bildirilmiştir.

    30 Ocak 1923’te imzalanan Nüfus Mübadelesi Antlaşması 2023 yılı ile birlikte 100. Yılını doldurmuştur. Her iki ülke vatandaşları da çok zor şartlar altında vatanlarından ayrılıp hiç bilmedikleri bir topraklarda uzun yıllar yaşam mücadelesi vermiş, sevdiklerinden ayrılanlar, yakınlarını kaybedenler olmuştur. Kendi vatanlarında gördükleri baskı, zulüm ve acıların yanı sıra hayatları devam ettiği sürece doğdukları yerleri sayıklayarak ömürlerini tüketmişlerdir. Her aileden farklı hikayeler ortaya çıkmış yıllar sonra başka illerden akrabalarını bulanlar, memleketlerinde kalan kardeşlerine, akrabalarına uzun uğraşlar sonucu ulaşabilenler olduğu gibi hayatları boyunca haber alamayanlar da olmuştur. Memleketlerinden getirdikleri bir çiçeği Anadolu’da bahçelerine dikip özlemlerini çiçek kokularıyla giderenler olmuştur. Büyüklerinin mezarlarını memleketlerinde bırakan mübadiller kabirlerinden getirdikleri bir avuç topraklarla kendilerini avutmuş yıllarca gözyaşları dökmüşlerdir. Yürekleri akılları hep doğdukları yerlerde kalmış bir yandan da yeni yurtlarına alışmaya çalışarak bin bir türlü dışlamalara maruz kalmışlardır.

    Mübadiller dönem şartlarına göre birçok konuda mağdur edilmemeye çalışılmış ancak haksızlıklara uğrayanlar da çok olmuştur. Türk mübadiller memleketlerinde Rumlara bıraktıkları hazır düzeni de yazık ki Anadolu’da bulmamış ve yanmış yıkılmış duvar parçalarıyla verilen tenekelerden kendilerine yuva yapmaya çalışmışlardır. Hayatta kaç kişiye vatanı, yuvası birinin parmaklarının ucuyla gösterilerek seçilmiştir ki? Onlar yuvaları böyle seçilen, doğdukları topraklardan koparılan kişilerdir. Mübadiller; ömürleri boyunca Mustafa Kemal Atatürk’e minnet duymuş ve yeni nesillerini de bu şekilde yetiştirmiştir. Türk mübadiller yıllarca Anadolu’da ‘‘Gavur’’ olarak itham edilmiş, kendi soydaşları tarafından dışlanmıştır. Her iki ülkenin Mübadilleri iki defa yabancı olmuştur.

    Hafızalarına kazıdıkları anıları, yanlarında getirdikleri birkaç parça eşyaları ile ömürlerini memleket hasretiyle yanarak geçirmişlerdir. Her iki ülkede de acıların en üst seviyesini yaşayan mübadillerin kıymeti iyi bilinmelidir. Çünkü onlar; Mustafa Kemal’in hemşerileri, ‘‘Kaybedilen toprakların aziz hatıralarıdır’’. Onlar Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle ‘‘Düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir’’ Yaşanılan acıları unutturmamak, birlik ve beraberliğimizi devam ettirmek biz mübadil torunlarının boynunun borcudur.

    Mustafa Kemal Atatürk’e olan minnetleri ile yetiştirilen mübadil torunları Mübadelenin 100. Yılında ülkenin birçok yerinden giderek Anıtkabir’de minnetlerini Atalarına tekrar göstermiştir.

    Devamını Oku

    Mübadil Kimdir?

    Mübadil Kimdir?
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    * Fatma Arıkan

    İnsanlık tarihi boyunca bireyler, farklı sebepler ile bulundukları yerlerden başka yerlere göç ederek hayatlarını devam ettirmişlerdir. Medeniyetler beşiği olarak ifade edilen Anadolu’nun ise çeşitli göç hareketleriyle beraber birbirinden farklı birçok kültüre ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Türkiye jeopolitik konumu sebebiyle hem göç alıp veren, hem de göç eden birçok bireyin göç esnasında geçiş yaptığı transit bir ülke statüsü de taşımaktadır. Türkiye; Balkan, Kafkas, Ortadoğu bölgeleri arasında olan ve aynı zamanda Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir öneme sahiptir. Bu bağlamda geçmişte bu bölgelerin büyük bir kısmında hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun, bu toprakları kaybetmesinin ardından, kurulan ülkeler olması sebebiyle vatandaşlarının bir kısmı ile Türkiye’nin geçmişe dayanan bağları bulunmaktadır.

    Çeşitli sebepler ile Anadolu coğrafyasına göç eden bireylerin toplumsal hayat içerisinde nasıl isimlendirildiğini ele alırsak ise; en genel anlamıyla bir göç ile yer değiştiren bireyleri ‘‘Göçmen’’ olarak ifade edebiliriz. Birleşmiş Milletler ’in göçmen tanımına göre; göçün sebepleri, gönüllü gerçekleşip gerçekleşmemesi, göçün hangi yollar ile gerçekleştiği, düzenli veya düzensiz olması fark etmeksizin yabancı bir ülkede bir yıldan fazla ikamet eden bir bireye verilen isimdir. Bir göç nedeniyle yerleşim alanını değiştiren bireylere söylenen diğer bir ifade ise ‘‘Mülteci’’ kelimesidir. Mülteci 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen ya da korku gerekçesiyle dönmek istemeyen kişi olarak tanımlanmaktadır. ‘‘Sığınmacı’’ ve ‘‘Mülteci’’ kelimelerini birbirinden ayıran en önemli özellik ise Sığınmacıların; bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişiler olmasıdır.

    Türkiye’ye Balkan ülkelerinden kitlesel göçler ile gelen göçmenlerin, Anadolu’da nasıl adlandırıldığına baktığımızda öncelikle karşımıza ‘‘Muhacir’’ ve ‘‘Mübadil’’ olarak iki kavramın çıktığını görmekteyiz. Bu iki kavram kullanıldıkları alan bağlamında birbiriyle çok karıştırılmaktadır. Bu bağlamda bu konuyu ele aldığımızda ilk olarak; Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da toprak kaybetmesinin ardından Balkanlar’da yaşayan Türklere ve Müslümanlara uygulanan baskı ve zulüm neticesinde ciddi bir göç hareketi başlamıştır diyebiliriz. Anadolu’ya kitle halinde gerçekleşen göçler arasında Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ve Makedonya topraklarından gelen birçok göçmen vatandaş olduğu bilinmektedir.

    Yaşanan bu yoğun kitlesel göçler neticesinde Türkiye’ye gelen bu vatandaşlara toplumsal düzende en genel ifade ile ‘‘Muhacir’’ ifadesi kullanılmaktadır. Öte yandan Yunanistan toprakları ile Anadolu toprakları arasında 1912-1922 yıllarında gerek savaşlardan gerek savaş sonrası yaşanan toplumsal ve ekonomik sebeplerden dolayı baş gösteren ciddi göç hareketi ve her iki ülkenin kendi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini koruma isteği neticesinde 30 Ocak 1923’te Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan ‘‘Nüfus Mübadelesi Antlaşması’’ ile birlikte zorunlu göç hareketi başlamıştır. 1923’te imzalanan Nüfus Mübadelesi Antlaşması yalnızca antlaşmadan sonraki göçleri değil 18 Ekim 1912 yılından itibaren yaşanan göçleri de Mübadele kapsamına dâhil etmiştir. Bu açıdan bakıldığında Nüfus Mübadelesi, geçmişi de kapsayan önemli bir antlaşma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bilgilere istinaden ‘‘Mübadil’’ kelimesinin yalnızca bu antlaşma çerçevesinde zorunlu olarak göç ettirilen muhacirlere verilen ifade olduğunu söyleyebiliriz.

    Mübadil kelime anlamı olarak ‘‘değişilen’’ ya da ‘‘yerine getirilen’’ olarak ifade edilmektedir. Aslında mübadillerde birer muhacirdir ancak zorunlu bir göç olan ve değişim anlamına gelen ‘‘Mübadele’’  esaslı göç ettirildikleri için ‘‘Mübadil’’ olarak adlandırmak gerekmektedir. Ayrıca Nüfus Mübadelesi Antlaşmasında alınan karara göre Batı Trakya’daki Müslümanlar ve İstanbul’daki Ortodoks vatandaşlar antlaşmaya dâhil tutulmayacaktır. Bu bağlamda antlaşma sonrasında kendi imkânlarıyla ve gönüllülükleriyle göç eden bireyleri de ‘‘Muhacir’’ olarak ifade etmek daha doğru olacaktır.

    Devamını Oku