DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Pelin Gündeş Bakır

Pelin Gündeş Bakır

26 Ocak 2015 Pazartesi

    Evlad-ı Fatihan

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır

    Kayseri Milletvekili

    gundes@tbmm.gov.tr

    Geçtiğimiz üç ayda hem iç siyaset gündeminde hem de dış siyaset gündeminde hareketli bir dönemi yaşadık. İlçe Kongrelerimiz tamamlandı.  Yoğun çalışma programımız nedeniyle, Brüksel’de geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Toplantısı ile ilgili Balkan Günlüğü’ndeki köşemde uzun zamandır yazamadım. Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen son toplantısında, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu, yeni bir AB üyesi eşbaşkan ve yeni Avrupa’lı üyelerle toplandı. Artık AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonunda Yunan’lı ve Kıbrıs Rum Kesimi üyeleri ağır basıyor. Yeni Eş Başkan; Manolis Kefalogiannis, Yunan’lı. Avrupa Parlamento’sunda, EPP, yani Avrupa Halklar Partisi üyesi. Türkiye’de daha çok bilinen adıyla Hristiyan Demokratlar üyesi. Başkan Yardımcılarından biri Yunanlı diğeri Kıbrıs Rum Kesimi’nden. Son toplantıda üç ana gündem maddesi vardı. Bunlardan biri AB-Türkiye ilişkilerindeki son durumdu. Bu oturumda İngilizce olarak yaptığım konuşmanın çevirisini sizlerle de paylaşmak istiyorum:

     

     ‘Değerli Eşbaşkanlar, Kıymetli Meslektaşlarım,

     

    Türkiye; çok partili sisteme sahip, serbest seçimler, güçler ayrılığı ve serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu çoğulcu bir demokrasidir. Biz Türkler, Avrupa’lıyız, batıya aitiz ve Avrupa’nın değerlerini paylaşıyoruz. Eğer, Türkiye’nin son 10 yılı dikkatlice analiz edilirse, çok açık bir biçimde görülecektir ki Türkiye nihai hedefi olan AB’ye tam üyelik doğrultusunda muazzam ilerlemeler kaydetmiştir. Son on senede idam cezası kaldırıldı. Vatandaşlarımıza Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı verildi. Tüm etnik grupların, kültürel hakları tanındı. Kamu Denetçiliği Kurumu ve İnsan Hakları Kurumu kuruldu. Türkiye, yakın zamanda, kanunlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu hale getirecek altı adet yargıda reform paketini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul etti. Son 12 senede çok büyük ekonomik gelişme sağlandı. Kişi başına düşen Gayri Safi Milli Hasıla üç kattan fazla arttı. Türkiye’de büyüme hızı 2013’de yüzde 4 oldu. Son küresel ekonomik kriz çıktığından beri Türkiye; vatandaşları için 6 milyon yeni istihdam oluşturdu.

     

    STRATEJİK HEDEF AB ÜYELİĞİ

    AB üyeliği bizim stratejik hedefimizdir. Fakat bu başarılı ekonomik veriler de açıkça göstermektedir ki Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ihtiyacı yoktur. Tam tersi, Türkiye, AB’nin büyümesini körükleyecektir. Bu noktada, bazı Avrupa ülkelerinde yükselişe geçen yabancı düşmanı ve İslamofobik siyasi partilerden duyduğum endişeyi de ifade etmek isterim. AB, bir barış, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü projesidir. Bu bağlamda 23. Fasıl olan ‘Yargı ve Temel Haklar’ ve 24. Fasıl olan ‘Adalet, Özgürlük ve Güvenlik’ fasılları bir an önce müzakerelere açılmalıdır. Ayrıca, yakın zamanda Kırım’ın işgali, Irak ve Suriye’de ortaya çıkan terör örgütleri ve iç savaşlar göstermiştir ki, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında, güvenlik, savunma ve dış politika konularında daha yakın bir işbirliği elzemdir. Bu bağlamda, 31. fasıl olan Dış Güvenlik ve Savunma Politikası’nın üzerindeki blokajın kaldırılmasının tam zamanıdır ve bu blokajın kaldırılması hakkaniyetli olacaktır. Ayrıca, 19. fasıl olan “Sosyal Politika ve İstihdam’ ile 15. fasıl olan ‘Enerji’ fasıllarının da müzakereye açılması çok yararlı olacaktır. Avrupa Birliği-Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. Asimetrik Gümrük Birliği içinde tam 20 yıldır üzerine düşen her türlü yükümlülüğü yerine getirmiş olan Türkiye, Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yürütülen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’na dahil edilmeyi sonuna kadar hak etmektedir. Son olarak, Kıbrıs Rumları’nın hakları ile ilgili olarak şimdiye kadar konuşmalar yapan Avrupa Parlamentosu milletvekillerine ve Avrupa Birliği Konseyi Temsilcisine bir soru sormak isterim. Kıbrıs Adası’nda halihazırda 300 binden fazla Kıbrıs Türk’ü yaşamaktadır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti milletvekilleri 2004’den beri ülkelerini resmen temsil etmektedir. Sormak istiyorum: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti milletvekilleri niçin Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilmiyorlar? Kıbrıs Türkleri’nin insan hakları yok mudur?

     

     

     

    Devamını Oku

    Avrupa Birliği Çevre Faslı

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır

    gundes@tbmm.gov.tr

     

    Çevre en siyasi konulardan biri. Bu senenin ilk Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyonu’nun toplantısının da üç gündemi vardı. Birinci gündem; Türkiye’de yargı reformu, demokratikleşme ve 23. ve 24. fasılların açılması üzerine beklentiler hakkındaydı. Türkiye 23. Fasıl olan ‘Yargı ve Temel Haklar’ ile 24. Fasıl olan ‘Adalet, Özgürlük ve Güvenlik’ fasıllarının açılmasını uzun zamandır istiyor. Nitekim Avrupa Parlamentosu Genel Kurul’unda 11 Mart 2014 tarihinde görüşülen ve nihai oylaması 12 Mart 2014 yılında yapılan ve 153 ret, 43 çekimser oya karşı 475 oyla kabul edilen 2013 yılı Avrupa Parlamentosu Türkiye ilerleme raporunda da 23. ve 24. fasılların açılmasına önemle vurgu yapılıyor. Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helen Flautre’ın Yeşiller Partisi üyesi olması ve başkanlığı döneminde Çevre Faslını görüşmek istemesi, aynı şekilde Ana Muhalefet Partisi milletvekillerinin de komisyon gündemine 27. Fasıl olan Çevre Faslını almak istemeleriyle, Başkanlık Divanı bu faslın da görüşmelere dahil edilmesine karar verdi. Görüşülen üçüncü başlık ise ‘Türkiye-AB Gümrük Birliği, Serbest Ticaret Anlaşmaları ve Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’ idi.

     

    AB NEZDİNDE 27. FASIL

     

    AB Çevre Mevzuatı, hem yatay mevzuat (çevresel etki değerlendirmesi, stratejik çevre değerlendirmesi, çevre bilgilerine erişim), hem hava kalitesi, atık yönetimi, doğa koruma, endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi, kimyasallar, iklim değişikliği ve gürültü konularında yasal düzenlemeleri içeriyor. AB nezdinde, 27. Fasıl olan Çevre Faslı’nın tarama toplantıları 2006 yılında tamamlanmış ve iki teknik açılış kriteri belirlenmişti. Bunlar:

    -Çevre faslının müktesebatının AB ile uyumlaştırılmasına, uygulanmasına ilişkin aşamaların ve zaman çizelgelerinin bulunduğu kapsamlı bir stratejinin hazırlanması

    -Türkiye’nin Avrupa Birliği- Türkiye Ortaklık Konseyi kararları doğrultusunda AB çevre müktesebatının uygulanmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi

     

    Bu bağlamda, Türkiye, 350 sayfalık bir strateji belgesi hazırladı. Belgede, kimyasallar yönetimi, yatay mevzuat, atık yönetimi, doğa koruma, endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi, hava kalitesi, su kalitesi, gürültü yönetimi ve genetiği değiştirilmiş organizmalar konularındaki 69 adet AB Çevre mevzuatı için idari yapılanma ve altyapı yatırımları konusunda planlar ve müktesebat uyumu konusunda bilgiler bulunmaktaydı. İkinci açılış kriteri babında 5 AB Çevre direktifi ile ilgili uygulama notu hazırlandı. Bunlar: Tehlikeli Kimyasallar Direktifi (67/548/EEC), Deney Hayvanları Direktifi (86/609/EEC), Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Direktifi (94/62/EC), Petrol ve Motorin Kalitesine İlişkin Direktif (98/70/EC) ve Bazı Sıvı Yakıtların Kükürt İçeriğine İlişkin Direktif (99/32/EEC)’dir. Çevre faslının açılış kriterlerinin karşılandığına dair Açılış Kriteri Değerlendirme Raporu Kasım 2009’da onaylandı. Sivil Toplum Kuruluşlarının görüşleri çerçevesinde son haline getirilen ve 13 bakanın onayına sunulan Müzakere Pozisyon Belgesi, İsveç dönem Başkanlığı’na iletilerek fasıl Brüksel’de Aralık 2009’da düzenlenen Hükümetlerarası Konferansta açıldı.

     

    ORTAK POZİSYON BELGESİ

     

    Çevre faslının kapanması için, AB tarafından hazırlanan ‘Ortak Müzakere Pozisyon Belgesi’nde, Türkiye’nin Türkiye ile AB arasındaki ortaklık anlaşmasına Ek protokol’de yer alan yükümlülüklerini yerine getirmesi kriterine ilave olarak 5 adet teknik kriter de bulunmaktadır. Bunlar:

    1.  Türkiye’nin, AB’nin yatay ve çerçeve müktesebatını uyumlaştırmaya yönelik adımlar atması,

    2.  Türkiye’nin, AB’nin ‘Su Kalitesi’ ile ilgili mevzuatını kabul etmesi, nehir havzaları koruma eylem planı hazırlaması,

    3.  Türkiye’nin, endüstriyel kirlilik kontrolü ve risk yönetimi ile ilgili müktesebatın uyumlaştırılmasına yönelik gelişme kaydetmesi,

    4.  Türkiye’nin, doğa koruma, atık yönetimi konularında mevzuatını uyumlaştırma noktasında gelişmeler kaydetmesi,

    5.  Türkiye’nin denetim de dahil olmak üzere, her düzeyde idari kapasitesini geliştirmesi.

     

    Çevre faslı mali açıdan en zorlayıcı fasılların başında geliyor. Avrupa Birliği Bütünleşmiş Yaklaşım Stratejisi (UCES) (2007-2023), Türkiye’nin AB Çevre mevzuatına uyum sağlamasını ve uygulamasını garanti altına alabilmek için gerekli olan teknik ve kurumsal altyapı ile ilgili detaylı bilgi içeren ana belge. Bu çerçevede, UCES su, katı atık, hava, endüstriyel kirlilik kontrolü, doğa koruma ve yatay mevzuatı da içeren primer konularda, Türkiye için gerekli hedef ve stratejileri belirliyor. UCES’e göre, AB’nin çevre mevzuatı ile uyumlaştırmanın Türkiye’ye maliyeti (kimyasallar ve gürültü sektörü dışında) yaklaşık olarak 59 milyar Euro olarak tahmin edilmektedir. Çevre sektöründeki yapılması gerekli yatırımların yüzde 80’i kamu, yüzde 20’si ise özel sektör tarafından yapılacaktır. Türkiye, son yıllarda, katı atık yönetimi, su kalitesi, iklim değişikliği, kimyasallar, endüstriyel kirlilik kontrolü ve doğa koruma başlıklarında onlarca yönetmeliği uygulamaya koydu. İklim değişikliği konusunda ülkemiz 2009 senesinden bu yana Kyoto Protokol’üne taraf.  Bunlar hükümetimizin çevre koruma konusunda ne kadar hassas ve kararlı olduğunun bir ispatı. Ancak yüksek maliyet nedeniyle Türkiye, Çevre Faslıyla ilgili olarak, yatırımları zamana yayarak, altyapının tamamlanması için üyelikten sonraki dönem için geçiş süreleri talep etti.

     

    ÇEKİRDEKTEN DİPLOMAT

     

    Küçük bir anekdot: Brüksel’deki Avrupa Parlamentosunda gerçekleşen toplantıya Kasım 2013’te doğum yaptığım için 3. ve en küçük çocuğum bebek Mehmet Fatih ile katıldık. Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı Avrupa Parlamentosu’nda temaslarda bulunacak Diplomatik Heyet Listesi’nde Bakan ve Milletvekillerinin isimleri vardı, ancak en aşağıda Mehmet Fatih Bakır ve parantez içinde (bebek) yazıyordu. Mehmet Fatih bebeğe Türkiye Cumhuriyeti Diplomatik Pasaportu da böylece verilmiş oldu. Çekirdekten diplomat böyle olsa gerek.

     

     

     

     

     

     

    Devamını Oku

    Avrupa Birliği

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bosna Hersek’te son 120 senenin en şiddetli yağışlarıyla birlikte akarsuların taşması neticesinde ortaya çıkan sel afeti nedeniyle tarım arazileri ve çok sayıda ev sular altında kaldı. Türkiye, TİKA ve AFAD kanalıyla soydaşlarımızın, dindaşlarımızın ve tüm Osmanlı bakiyesi halklara mensup afetzedelerin yardımına ayrım yapmadan var gücüyle koşuyor. Bosna Hersek ve Sırbistan’da gerçekleşen sel felaketinde hayatını kaybedenler için kalbimin en derinlerinden başsağlığı dileyerek yazıma başlamak istiyorum. Aslında bu hafta geçtiğimiz günlerde Brüksel’de gerçekleşen 74. AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu toplantısı izlenimlerimi- Afyon istişare ve değerlendirme toplantımız ve yoğun çalışma tempomuz nedeniyle biraz gecikmeli de olsa- yazacaktım. Ancak Soma kalbimize bir kor gibi düştü. Dolayısı ile yazıma başlamadan önce milletimizin başı sağolsun diyorum. Ailelerinin rızkını temin için en zor koşullarda çalışırken hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara Rabbimizden şifa, şehitlerimizin geride kalan yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum.  Sözler acımızı ifadede gerçekten yetersiz kalıyor. Ancak şu içinde bulunduğumuz an milletçe duygulardan ziyade mantığımızın ağır bastığı bir an olmalı. Zira ancak akıl ve bilim bu acı tablonun bir kez daha yaşanmaması için ışık tutabilir. Gerek maden işletmesi, gerek enerji politikaları, gerekse de madenlerde iş ve işçi güvenliği için kullanılması gerekli teknoloji konularında mevzuatımızın iyileştirilmesi, uygulama ve denetim noktasında reformlara devam edilmesi çok mühim. Soma, AB üyeliği hedefimizde ısrarcı olmamızın önemini bir kez daha hatırlatıyor. Bu noktada, AB üyelik müzakerelerinde 15. Fasıl olan Enerji faslının ve üzerinde siyasi blokaj olmayan üç fasıldan biri olan ‘Sosyal Politika ve İstihdam’ faslının (19. Fasıl) açılmasının Türkiye için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

     

    AB-TÜRKİYE KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU

     

    Bu sene Brüksel’de gerçekleşen 74. AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu toplantısı Paskalya tatiline denk gelmesi ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yakın tarihte gerçekleşecek olması nedeniyle diğer toplantılara nazaran daha sakin geçti. Başkan Helen Flautre’ın ise son toplantısıydı, zira Helen Flautre belediye seçimlerini kaybetmişti, bir daha Avrupa Parlamento’suna seçilmek için aday da olmamıştı. Bir sonraki toplantı Eylül ayında gerçekleşecek ve komisyonda yepyeni üyeler ve Avrupa Parlamentosu’ndan yeni bir eşbaşkan olacak. Bu toplantıda bol bol gözlem yapma şansım da oldu. Dikkatimi çeken bir ayrıntı; toplantının gerçekleştirileceği salona giderken, iki Avrupa Parlamentosu binasını birbirine bağlayan ve Yunanlı devlet adamı Constantinos Karamanlis’den ismini alan köprüden geçtim. Bu köprünün Avrupalılar için tabii ki bir anlamı, bir sembolizmi var. Köprü Avrupa ile onun üstüne inşa edildiği klasik kültürel miras arasında sembolik bir bağ görevi görüyor.  Bu miras, Avrupalılara göre, Avrupa’nın kültürel temellerinden birini oluşturduğunu düşündükleri Grek medeniyeti.  Avrupa’nın, Yunan medeniyeti ile olan duygusal bağını Brüksel’de Avrupa Parlamento’suna adım atar atmaz Constantinos Karamanlis köprüsünden geçerek böylelikle görüyorsunuz. Gönül isterdi ki Avrupalıların algısında bu köprü Asya ile Avrupa’yı bağlayan Türkiye olsun ve Türk bir devlet adamının da ismi Avrupa Parlamento’sunda bir noktaya verilsin. Köprüyü geçtikten sonra iki kat aşağı iniyorsunuz ve karşınıza Yehudi Menuhin salonu çıkıyor. Yehudi Menuhin, Amerikalı keman virtüözü.  Büyük bir sanatçı. Burada da Avrupa’nın sanata ve sanatçıya verdiği önem, ayrıca Avrupa Medeniyeti’nin dayandığı diğer temel olan Judeo Christian ortak etik, kültürel değerleri hissediyorsunuz. İnşallah bir Türk sanatçının ismi de bir gün Avrupa Parlamentosunda bir salona verilsin diye kalbimden geçiriyorum. İşte bu noktada Sayın Başbakan’ımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Medeniyetler İttifakı Projesi’nin önemi çok açık hissediliyor. Avrupa tek kutuplu, tek kültürlü olmamalı. Bu Avrupa için büyük bir kayıp olurdu. Kim ne derse desin, Türkiye AB’ye üye olsun olmasın, Türkiye Avrupa’nın bir parçası. Avrupa medeniyeti çok zengin bir medeniyet ve temellerinde sadece Grek-Romen ve Judeo-Christian kültürü yok, aynı zamanda Osmanlı var, aynı zamanda Endülüs var, aynı zamanda bir hoşgörü ve barış dini olan İslam var. Ekonomi, Bilim, Sanayi, Teknoloji, Enerji Politikaları ve Eğitim konularında reformlarımıza hız verirken, Avrupalı halkların kalplerini ve beyinlerini kazanmamız gerekiyor.

    EVLAD-I FATİHAN

     

    Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır

    Kayseri Milletvekili

    gundes@tbmm.gov.tr

     

     

     

     

    Devamını Oku

    Avrupa Konseyi ve Türkiye – 2

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır

     

    Geçen hafta da belirttiğim üzere, Türkiye 1949’da, Avrupa Konseyi’ni kuran 10 ülkeden biri. Tam 55 sene de ‘denetim’ sürecinde tutuldu. 2004’de bazı kriterleri yerine getirmesi kaydıyla, denetim süreci kapatıldı, Türkiye, ‘denetim sonrası’ sürece girdi. Yani Avrupa Konseyi’nin kurulmasından bu yana geçen 64 seneye rağmen, Türkiye, hala ‘denetim sonrası’ süreçte tutuluyor. Bu şu demek: Sık aralıklarla, Türkiye’ye bir raportör geliyor. Türkiye’yi denetliyor. Çeşitli marjinal gruplarla, bazı aşırı uç sol fraksiyonlarla, şahsi menfaati için Türkiye’yi kötüleyen sütü bozuklarla, iktidara sandıkla gelmekten ümidini kesmiş muhalefet partileriyle, etnik milliyet üzerine siyaset yapan bölücülerle, farklı terör örgütü sempatizanlarıyla da bu denetleme sırasında görüşebiliyor. Raportörün, bu ziyaretlerindeki gözlemlerine binaen de her iki senede bir Türkiye hakkında bir rapor çıkıyor. Bu rapor, denetim komisyonunun süzgeçinden geçtikten ve komisyonda oylandıktan sonra da Avrupa Konseyi Genel Kurulu’na geliyor, oylanıp Avrupa Konseyi kararı oluyor.

     

    TÜRKİYE’NİN ALEYHİNE RAPOR

     

    İlk yazımda da belirttiğim gibi, Avrupa Konseyi’nde geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin tamamen aleyhine bir rapor yayınlandı, oylandı ve ‘Avrupa Konseyi Kararı’ olarak kabul edildi. Raporun içeriğini kabul edebilmemiz mümkün değildir.Burada bir parantez açıp, bu raporun geçtiğimiz günlerde oylanan ve kabul edilen, Avrupa Parlamentosu’nun raporu olmadığını belirtmem lazım. Bu yazının konusu olan rapor, Avrupa Konseyi’nin raporu.Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olmadığı için Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilemiyor, ancak Avrupa Konseyi’ne tam üye olduğu için orada milletvekili bulundurma hakkına sahip ve bu milletvekillerinin de oy kullanma hakkı var. Avrupa Konseyi’nin raporu, Türkiye’nin Ermeni soykırımı yaptığını, Kıbrıs’ı işgal ettiğini, öğrencileri, gazetecileri, belediye başkanlarını haksız yere hapse attığını iddia etmekte, İmam Hatip orta okullarına dil uzatmakta, bir kanaat önderi olan Fethullah Gülen’in devletin bazı kurumlarına sızdığını ima eden haksız ibarelere yer vermekte, Türkiye’de İslam’ın yavaşca güçlendirildiğini, laiklik prensibinden uzaklaşıldığını, protesto gösterilerine katılan 12 yaş civarında binlerce çocuğun, avukat tutma hakları gasp edilerek erişkin insanlarla aynı hapishanelere koyulduğunu, ailelerine haber verme haklarının ellerinden alındığını ve çocuklara hapishanelerde işkence edildiğini iddia etmektedir. Bu yanlış ve taraflı yorumları kabul etmemiz mümkün değildir. Rapordan, Türk halkı ve Türk kurumları ifadesi çıkarılmış, Raporun 1 maddesi dışında tamamında, BDP’li bir milletvekili tarafından hazırlanan önergeler kabül edilerek, PKK’nın terörist bir örgüt olduğu manasına gelen ibareler kaldırılmıştır.

     

    12 KARAR DEĞİŞİKLİĞİ İLE İTİRAZ

     

    Yukarıda belirtildiği gibi, raporun yanlı ve yanlış bilgilerle dolu olduğu görülmektedir. Rapora tam 12 adet karar değişikliği hazırlayarak itiraz ettim.‘Denetim’ raporları, ‘denetim komisyonunda’ tartışılıyor, pişiyor ve son haline geliyor.Maalesef ben ‘denetim komisyonunda’ değilim. O komisyonda değilseniz, raporu ancak, Genel Kurul’a indiği zaman görebiliyorsunuz ki hele karar değişiklikleri varsa, raporun son halini görmeniz, oylamadan ancak bir gün önce oluyor. O kalın raporları bir gün içinde okuyup, itiraz edilecek bölümlerine karar değişikliği hazırlamak, bir de üstüne konseye hitab eden konuşma hazırlamak benim yaptığım gibi 24 saatuyku uyumadan çalışmayı gerektiriyor. Diyelim ki o bir gün içinde benim bu oturumda yaptığım gibi direndiniz ve karar değişiklikleri hazırladınız.Bu sefer de bunlara propaganda yapmak ve oy toplamak için vakit kalmıyor.Benim de, karar değişikliklerim için kulis yapma noktasında sadece üç saatim kalmıştı.Buna rağmen, o kısacık sürede, Rusya, Azerbaycan, İngiltere dahil olmak üzere tam beş ülke milletvekiliyle bizzat konuşarak kulis yaptım.Avrupa’lı Demokratlar Grubu Başkanı Robert Walter ile -ki Avrupa Konseyindeki en büyük partilerden biridir ve ben de bu partinin Merkez Yürütme Kurulu üyesiyim- bizzat görüşme yaparak, önergelerimize destek istedim.Tam ve eksiksiz destek vereceklerini söylediler.Bu destek sözde kalmadı. Aynı zamanda oylamalara da yansıdı ve blok oy kullanarak bütün önergelerime kabul oyu verdiler. Raporun oylanmasından önce de Konseyde, geçen hafta sizlerle de paylaştığım Türkiye’yi savunan uzun bir konuşma yaptım.

     

    Raporun oylanması esnasında, hem rapora hem de BDP önergelerinin tamamına ‘red’ oyu verdim. Bu rapora veya ‘teröristlere aktivist’ diyen önergeye ‘red’ oyu kullanmayan insanlara da bir çift sözüm var. Birilerine şirin gözükmek için teröristlere ‘aktivist’ diyerek veya denmesine çekimser kalarak bütün Türkiye vatandaşlarına hakaret ettiniz. Bu teröristler, 40 bin insanımızın canına kıydılar ve pek çok vatandaşımızı da yatalak bıraktılar, ömür boyu tekerlekli iskemleye mahkum ettiler, pek çok çocuk babasız kaldı, pek çok şehit annesini, şehit eşini, ömür boyu, her gün ağlattılar. Bu millet sizleri asla affetmeyecektir. Ben de vicdanımda sizleri affetmiyorum, asla affetmeyeceğim.

     

    Devam edecek…

     

     

    Devamını Oku

    Avrupa Konseyi ve Türkiye

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Avrupa Konseyi 2. Genel Kurulu, Strasbourg’da geçtiğimiz günlerde toplandı. Avrupa Konseyi, 800 milyon Avrupalı’nın temsil edildiği, 47 üye ülkesi olan dünyanın en büyük ikinci uluslararası platformu. Avrupa Konseyi’nin kararları, Avrupa Konseyi’nin bir organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için de bir referans teşkil ediyor. Avrupa Konseyi bu yönüyle çok önemli bir uluslararası platform ve 5-Mayıs-1949’da, 10 ülke tarafından kurulmuş. Türkiye de kurucu ülke statüsünde ve Avrupa Konseyi’ne 1949’dan beri üye. Ancak 1995’den sonar üye olmuş Rusya ve Ukrayna vb. Ülkeler gibi 2004 yılına dek ‘denetim sürecinde’ kalmış. 2004’de denetim sürecinden çıkarılmış. 2004’den beri de ‘denetim sonrası diyalog’sürecinde. Bu şu demek: Sık sık Türkiye’ye bir raportör geliyor ve her iki yılda bir de Türkiye’nin belli mükellefiyetlerini yerine getirip getirmediği, Avrupalı olmak ile ilgili bazı kriterleri sağlayıp sağlamadığı ile ilgili bir denetim raporu yayınlanıyor. ‘Denetim’ kelimesi bir ülke için, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Fransızbaşkanı Jean-Claude Mignon’un da söylediği gibi başlıbaşına onur kırıcı bir kelime. Bu raporlar, Türkiye’nin üstünde adeta Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Zira bu raporlar, Avrupa Birliği raporları için de bir referans rapor niteliği taşıyor ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakerelerini de etkileme potansiyeline sahip. ‘PKK’ gibi terrorist örgütler, Ermeni diasporası, Kıbrıs Rumları ve Rum-Yunan diasporası, Ak Parti hükumetini vurmak isteyen, sandıktan çıkaramadığı ikbali, Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi tutuklu belediye başkanları, gazeteciler, öğrenciler üzerinden suçlayarak elde etmek isteyen PKK sempatizanı aşırı uç sol propaganda örgütleri, Avrupa’da tekrar hortlayan ırkçılar, İslam dinine karşı içten içe gizli bir nefret besleyen bazı aşırı uç kesimler, bazı Avrupalılara yaranmak isteyen içimizdeki menfaatperestler, aklınıza ne kadar içten, dıştan, Türkiye, İslam, memleket, vatan düşmanı varsa, Avrupa Konseyi’nin bu raporları, Strasbourg’da Türkiye aleyhine propaganda yapmak için bulunmaz fırsat. Bu konuya önümüzdeki haftaki yazımda tekrar detaylarıyla döneceğim.

     

    DENETİM SONRASI DİYALOG SÜRECİ

     

    Geçtiğimiz günlerde de, Strasbourg’da, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde, ‘Türkiye ile denetim sonrası diyalog süreci’ başlıklı Sosyalist Grup’tan Fransız milletvekili Josette Durrieu’nin raporu görüşüldü ve oylandı. Bu raporun görüşüldüğü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oturumunda, oylamadan önce, Türkiye’nin denetim sonrası diyalog sürecinin kapatılması ile ilgili bir karar            değişikliği önergesi verdim. Zira, denetim sonrası diyalog süreci kapatılırsa, Türkiye’ye bir daha hiç bir raportör gelmeyecek. Bundan böyle de Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak herhangi bir rapor da yayınlanmayacak. Dolayısıyla bu sürecin kapatılması büyük öneme haiz. Bundan önceki Genel Kurullar’da, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan gibi ülkeler ile ilgili benzer raporlar görüşüldü ve oylandı. Tüm bu saydığım ülkeler de, kaybedeceklerini bilseler dahi, denetim sürecinin veya denetim sonrası diyalog sürecinin kapatılması için karar değişikliği önergeleri hazırlayıp, Genel Kurul’da oylamaya sundular. Ben de tabii aynı yolu izledim ve ‘denetim sonrası diyalog sürecinin kapatılması’ için bir karar değişikliği hazırladım. Avrupa Konseyi Genel Kurul’unda, Türkiye’nin ‘denetim sonrası diyalog’ sürecinin neden kapatılması gerektiği ile ilgili uzunca bir konuşma da yaptım. Aşağıda, yapmış olduğum bu konuşmayı sizlerle de kısaltarak paylaşmak istiyorum:

     

    AVRUPALI MİLLET TÜRKLER

     

    Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

     

    Biz, Türkler, Avrupalıyız. Biz batıya aitiz ve Avrupa’nın değerlerini paylaşıyoruz. Avrupa Konseyi bizim evimizdir. Türkiye, çok partili sisteme sahip, serbest seçimler ve güç ayrılığının bulunduğu, çoğulcu bir demokrasidir. Eğer, Türkiye’nin son on yılı dikkatle izlenirse, Türkiye’nin, nihai hedefi olan Avrupa Birliği üyeliğine doğru müthiş bir ilerleme kaydettiği, çok açık bir biçimde görülecektir. Son on senede, ölüm cezası kaldırıldı. Her vatandaşa, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı tanındı. Azınlıkların, özellikle Kürtlerin kültürel hakları tanındı. Güneydoğu Anadolu illerindeki sıkıyönetim kaldırıldı. Köye dönüş ve sosyoekonomik kalkınma programları başlatıldı. Halihazırda, devletin, 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı var. Kürtçe kursları açmak veya üniversitelerde Kürtçe öğretmek mümkün. Kürt dili, seçim kampanyalarında ve mahkemelerde savunma amaçlı kullanılabiliyor. Teröre son vermek için çözüm süreci başlatıldı. Dünyadaki ekonomik kriz koşullarında çok belirgin bir ekonomik gelişme başarıldı. Son on yılda, kişi başına düşen gayrisafi milli hasıla üç kattan fazla arttı. Türkiye, OECD üye ülkeleri içinde, gelir dağılımını en iyi düzenleyen birinci ülke. 2004 yılında suç gelirlerinin aklanması, aranması, el konulması ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi; 2007 yılında revise edilmiş Avrupa Sosyal Şartı, 2012 yılında Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi meclisimizce tasdik edildi. 2011yılında Birleşmiş Milletler’in, İşkenceye Karşı Sözleşmesi’nin seçmeli protokolü meclisimizde tasdik edildi. Türk Ceza Kanunu’nda reform yapıldı. Askeri vesayet sistemi sonlandırıldı. Eylül 2010’da, sendika haklarını ve örgütlenme özgürlüğünü genişleten bir Anayasa Reformu gerçekleştirildi. Avrupa Konseyi’nin yardımıyla, polis, jandarma, hakimler ve savcılar eğitime tabi tutuldu. Ombudsman kurumu ihdas edildi. Türkiye yakın zamanda dördüncü yargı reform paketini kabul etti. Dördüncü yargı reform paketiyle, masumiyet karinesi prensibi güçlendirildi, yargılama öncesi tutukluluk kısıtlandı ve yargılama öncesi tutukluluk için tazminat isteme hakkı tanındı. Terörist propaganda ve ifade özgürlüğü arasındaki ayrım kuvvetlendirildi. Kabul edilen dördüncü yargı reformu paketi, işkence davaları için zaman aşımını kaldırıyor ve vicdani redden propagandasını suç olmaktan çıkarıyor. Statüleri ne olursa olsun, yabancıların şartlarını iyileştirecek yabancılar ve uluslararası koruma üzerine bir kanun Kabul edildi. Türkiye, Avrupa Konseyi Kadına Karşı Şiddeti Önleme Sözleşmesi’ni hiçbir çekince koymadan ilk defa imzalayan ve kabul eden ülkedir. Şuna çok büyük kuvvetle inanıyorum ki, son on yılda, Türkiye çok açık bir biçimde, bir Avrupa Konseyi üye ülkesi olarak yükümlülüklerini yerine getirme kaabiliyetini ve taahhütünü göstermiştir. 2001 yılından beri gerçekleştirilen reformlar ve gelişme dikkate alınarak, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin tüm üye ülkelerini Türkiye’nin denetim sonrası izleme sürecini kapatmaya çağırıyorum.’

    Sonuçta, karar değişikliği önergem Kabul edilip, Türkiye’nin ‘denetim sonrası diyalog’ süreci kapatıldı mı? Ve tamamen Türkiye’nin aleyhine olan bu rapor Konseyde kabul edildi mi? Bu soruların cevabını da haftaya vereceğim.

     

    Devamını Oku