25 Ocak 2016 Pazartesi
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Kıbrıs’ın başarılı turizmci ve iş kadını Sıdıka Atalay, Nazım Hikmet’in 114.ölüm yılı nedeniyle dört tarafı bir araya getirmek istedi. KKTC Cumhurbaşkanı ve Türkiye tarafı bu toplantıya görkemli bir şekilde katılırken Güney Kıbrıs hükümeti ve Yunanistan fazla yüksek olmayan bir şekilde temsil edildi. Kıbrıslı Rumlar çok üst düzeyde olmayan bir katılım sağladılar. AB’yi de arkasına alan Kıbrıs Rum Hükümeti, Kıbrıs Görüşmeleri’nde kendilerini muzaffer görüyorlar. Kıbrıs’ın 1974 ‘ten beri Türk ekonomisine yükü büyük. Baktığınız zaman son yıllarda Türkiye takriben, yılda 400-450 milyon dolar KKTC bütçesine katkıda bulunuyor. Bu parayla Kıbrıslı Türklerin yatırımlarının yanında aylıkları da ödeniyor.
İLGİNÇ GELİŞME
70’li yıllardan öne mücahitlik yaptıklarını belirten kişiler 36 yaşında emekli olma şansına sahip oldular. İlginç bazı kişiler 10-12 yaşlarında mücahit olduklarını dile getirerek bu şansa sahip oldular. Türkiye ‘de emeklilik yaşı her gün yükselirken, KKTC’de böyle bir durumun olması ayrıca 1 Mayıs’tan 30 Kasım’a kadar KKTC’de yaz saati uygulanması ve insanların saat 14.00’da işi bırakmaları da ilginç bir gelişme.
TÜRKİYE SORUNLARIYLA MEŞGUL
Türkiye kendi iç ve dış sorunlarıyla mücadele ediyor. Suriyeli mülteciler Suriye’de Rusya’nın olaya müdahil olması, Irak sorunu, İran’ın yavaş yavaş Türkiye’ye başkaldırması gibi gelişmelerle meşgul olarak Türkiye’nin gündeminde Kıbrıs yok. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıslı Rumlarla çok sıkı bir görüşme trafiğine girdi. Büyük bir olasılıkla çözüme bu yılsonu yaklaşacak. Bu çözümde Kıbrıslı Türklerin hakları ne açıdan korunuyor bunlara bakmakta bir yarar var. Konuları alt alta sıralarsak olaylar ciddi bir şekilde ortaya çıkar.
RUMLAR 30 MİLYAR DOLAR İSTİYOR
Kıbrıslı Rumların Kuzey Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu tartışma açısından taleplerine göre 30 milyar dolarlık malvarlıklarını ya geri istiyor ya da paralarının verilmesini talep ediyorlar. Buna karşılık Kıbrıslı Türklerin güneyde bırakıp kuzeye gelmeleri sırasında bu bölgede kalan mallar konusunda hiçbir görüşme yok. Bu konuyu Mustafa Akıncı ve KKTC gündeme getirmiyor. Bu Kıbrıslı Rumlara verilen büyük bir taviz. Yuvarlak hesaplara göre Kıbrıslı Türklerin de Rum tarafında takriben 10 milyar dolarlık bir malvarlığına sahip oldukları da ortaya çıkıyor. Böyle bir tartışma olsa anlaşma Türkiye’nin aleyhine olmaz. Bu tazminatların karşılıklı olması şart. Ödeyecek gücün AB, IMF veya ABD gibi ülkeler olması ve bunların paylaşması gerekmektedir. Türkiye bu konuda sorumluluk almamalıdır. Böyle bir yükü Türkiye taşımamalıdır.
TÜRKİYE’DEN GELENLERİN HAKLARI GASP EDİLİYOR
KKTC’de uzun süredir yaşayan ve KKTC vatandaşı olan Türkiye’den gelen insanlara herhangi bir negatif yaklaşım veya olay gerçekleşmemelidir. Mustafa Akıncı, 1974’te Türkiye’nin yaptığı Barış Hareketi çerçevesinde gelen insanlara kendi insanları gibi sahip çıkmalı ve bunların olası bir birleşme halinde eşit şanslara sahip olmaları lazım.
ALMAN MODELİ OLMAZ
Bir gazetede yayınlanan Alman modelinin Kıbrıs’a uygulanması Geothe Enstitüsü’nün ortaya attığı bu fikir, hiçbir şekilde Kıbrıs için geçerli değildir. Birleşen Doğu ve Batı Almanya insanları aynı ırk, aynı din ve aynı dile sahip insanlardır. Yalnız bir savaştan sonra savaşı kazananlar tarafından zorla ayrıştırılmışlardır. Bu konuda Alman modeli Almanlar tarafından her zaman gündeme getirilmekte fakat belli bir tutarlılığı olmamaktadır.
TÜRKLERİN HAKLARI KORUNMALI
İki ülkenin birleşmesi halinde dönemsel başkanlıktan çok üst devlette iki ülkenin milletvekili sayısı eşit olmalı ve dış temsilcilikten tutun diğer kararlarda önümüzdeki yıllarda Kıbrıslı Türklerin aleyhine kararlar alınmamalıdır. Doğalgaz geliri iki taraf tarafından eşit paylaşılmalıdır. Buna karşılık Türkiye’den getirilen su Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye yaptığı bir katkıdır. Kıbrıslı Rumlar bundan para karşılığında hak alabilirler. Garantör devletler anlaşması her ne kadar İngiltere ve Yunanistan bu konuda hak iddia etmeyi bırakmış olsalar da Türkiye 1963 anlaşmaları çerçevesinde Kıbrıs’ta bir güç bulundurma hakkına sahip olmalıdır. Kıbrıslı Türkler Avrupa Parlamentosu’nda ve Avrupa Konseyi’nde eşit düzeyde Rumlarla birlikte yer almalıdırlar. Kıbrıs’ta artık Ercan Havaalanı ve Magosa limanlarının uluslararası trafiğe açılması sağlanmalıdır. KKTC’ye gelecek yabancı turistlerin Larnaka Havaalanı’ndan KKTC’ye geçme zorunluluğunun önüne geçilmesi gerekir. Aynı zamanda Magosa’da KKTC ihraç malları da direkt Avrupa pazarlarına gitmelidir.
TAVAK Vakfı’nın bu yıl yaptığı son araştırmada Türk Halkı’nda AB’ye yönelik iyimser bir gelişme ortaya çıkmıştır. Türk halkının yüzde 43’ü AB üyeliğine sıcak bakmaktadır yalnız yüzde 48’i de hayır demektedir. Bunun dışında yine bu araştırma kapsamında Türkiye’nin 2020-2026 yılları arasında AB’ye tam üye olacağına inananların oranı yüzde 51’e çıkmış bulunmaktadır. Buna karşılık Türkiye’nin AB’ye giden yolunu en fazla hangi ülkenin kestiğine yönelik soruda Almanya ilk sırada yer almakta ve Alman halkının yüzde 51’inin Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıktığı düşünülmektedir. Eski yıllarda Türkiye karşıtı olarak görülen Fransa’nın Türkiye’nin önünü kesme oranı yüzde 20 oranında kalmıştır.
Merkel Türkiye’ye niçin geliyor? Ne istiyor? Ne alacak?
Angela Merkel, Türkiye’ye fazla sıcak bakmayan Almanya’daki Türklere de her zaman mesafeli olan bir başbakandır. Aynı zamanda Angela Merkel’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la, Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık zamanında fazla anlaşamamış olması ve birbirlerini sevmedikleri bilinen bir şeydir. Şimdi bu Pazar günü Merkel’in Türkiye’ye gelmesinin nedenlerine bir göz atalım:
MERKEL NE BEKLİYOR?
Merkel’in Tayyip Erdoğan’dan beklediği en büyük gelişme Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa artık müdahil olmaması ve bunun daha fazla gelişmesini önlemeye çalışmalarda bulunmasıdır. İsteklerin ikincisi ise, Türkiye’nin Suriye sınırındaki polis ve asker sayısını arttırması ve artık Suriye’den Türkiye’ye yeni göçmenlerin gelmesini önlemeye yöneliktir. Ayrıca Türkiye’den diğer beklenti de; Yunanistan’la ortak çalışarak Yunanistan üzerinden mültecilerin gelmesini önlemeye yöneliktir. Buna karşılık Avrupa Birliği ülkeleri kendi sınır koruma mekanizmalarını Türkiye sınırına getirmek ve kontrol etmek istemektedirler. Böylece Yunanistan ve İtalya’ya kaçanları önlemeye yönelik AB’nin sınır koruma teşkilatını Suriye sınırına da Türkiye tarafından konuşlandırılması istenmektedir. Bunun iki önemli noktası vardır. İlki; Türkiye’nin bağımsızlığına yönelik bir yaklaşımdır. İkincisi de; Türkiye’ye yönelik böyle bir yaptırım olduğu taktirde AB, Türkiye’yi sınır olarak tanımış olacaktır ve yeşil ışık yakacaktır.
TÜRKİYE NE İSTİYOR?
Türkiye’nin isteklerinin başında da AB’nin Türkiye’ye yönelttiği ekonomik yardımların artırılması yönünde olacaktır. AB bu yıl için, Türkiye için öngörülen 3,9 milyar Euro’luk AB yardımının 1 milyarını başka konulardan dolayı alıp göçmenlere yöneltilmesi için kullanacaktır. Türkiye bunun için her yıl en azından 1 milyar Euro daha istemektedir. Türkiye ayrıca Schengen vizesinin en geç 1 Ocak 2017’de kaldırılmasını istiyor. Ayrıca 2020-2026 bütçe döneminde tam üyelik şansı olması için 2017’de hazırlanacak olan 2020-2026 bütçesinden Türkiye’ye pay istiyor.
Türkiye ve Almanya’nın dış ticarette yoğun bir hacmi bulunmaktadır. Almanya Türkiye’nin ihracatında birinci sırada yer almakta, ithalatında da enerjiyi dışarıda bırakırsak en önemli partnerlerden biri konumundadır. Türkiye otomotiv dışında özellikle beyaz eşya ürünlerinde ihracatını artırmaktadır. Son zamanlarda Türk tekstili Almanya’da gerilemiş bulunmaktadır. Bunun için özellikle erkek giyim sektöründe Alman pazarlarına yönelebilirler. Bunların gelişmesi için en önemli faktörlerden biri de Almanya’da sayıları 82400’ü bulan irili ufaklı Türklerin kurdukları şirketler üzerinden, başta gıda maddeleri olmak üzere ihracatımızı arttırma olanağımız vardır. Türkiye bu güne kadar ticari ilişkilerde Almanya’da ki Türk nüfusunun gücünü fırsata çevirememiştir. Almanya’yı bugün için çok uluslu değil ama farklı kültürlerin yer aldığı bir ülke olarak görebiliriz. 82 milyonluk Almanya nüfusunun 3 milyon 100 binini bu ülkede yaşayan Türkler oluşturmaktadır. Bu Türklerin özellikle gıda maddelerine ve tekstilde Türk ürünlerine büyük bir talebi bulunmaktadır. Bunun dışında bu ülkede bulunan Türk iş adamlarının ve üst düzey Türklerin bireysel emeklilikleri yoktur. Almanya bu konuda tutucu davranmaktadır. Hizmet sektöründe de Almanya’da yaşayan 3 milyon 100 bin Türk hizmet sektöründeki ihracatımızın artmasında katkıda bulunabilirler.
ALMAN TURİSTLER VE YATIRIMLAR
Alman ekonomisi 2014’te beklenenin üzerinde büyümüştür. 2015’te de geçtiğimiz yıl kadar olmasa da ciddi bir büyüme beklenmektedir. 505 milyonluk ve 28 ülkeden oluşan Avrupa birliğine baktığımız zaman Alman ekonomisi burada bir motor görevi üslenmekte, batmak üzere olan Yunanistan’dan komşu ülkelere kadar ekonomik ilişkileriyle AB’nin gelişmesini sağlamaktır. Bu gelişme Avrupa ve Türkiye için yeni yatırımlar olanakları sağlayabilir. Sektörlerin açısından Türkiye için en önemlisi 2015 yılında gerileyen turizm sektöründe Alman pazarının kaybedilmemesi ve Alman pazarına daha fazla eğrilmesi gerekmektedir. Rusların 2014’te 4 milyon turist getirdiği Türkiye’de Almanya 2014’tee 5 milyon 100 bin turist gelmiş bunun dışında bu yılda 5,3 milyonluk bir Alman turist beklentisi vardır. Turizm sektörü başta olmak üzere Alman ekonomisinin gelişmesi Almanya üzerinde Avrupa’nın diğer ülkelerine açılmasını birlikte getirebilir. Türkiye özellikle turizm sektöründeki yeni yatırımlar için Alman büyük turizm şirketleriyle ilişkilere geçerken şuanda Almanya’dan Türkiye’ye gelmiş 4500 irili ufaklı kuruluşlar vardır. Bunların içinde fazla önemi olmayan ve Türk pazarında olumlu etki yapmayanların dışında Türkiye için çok önemli olan Mannesmann Boru Fabrikaları ve Bosch gibi firmaların yatırımlarının artırılması yarar sağlayabilir. Türkiye yenilenebilir enerji sektöründe çok umut veren bir ülkedir. Özellikle güneş enerjisi bu konuda Almanların ilgisini çekmektedir. Yenilenebilir enerji ‘de özellikle İzmir gibi yılda 320 gün güneş alan yerlerde yatırımların arttırılması sağlanabilir. Almanya yavaş yavaş enerji sektöründe Türkiye’yi keşfetmektedirler. Bu yatırımların arttırılması için Türkiye teknoloji açısından Almanya ile ciddi iş birliği olanağına girebilir
Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmelerinin 10. yılını doldururken aldığımız mesafe çok az. Türkiye Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmelerine 3 Ekim tarihinde başladı. Bu görüşmeler çerçevesinde 10 yılda alınan mesafe memnun edici değil. 35 ana başlıktan 28’i açıldı. 14 başlıkta görüşmeleri sürerken yalnız 1 tanesini kapatmış bulunuyoruz. Güney Kıbrıs’ın getirdiği zorluklar dışında AB’nin diğer ülkeleri de müzakerelerin yürümemesi konusunda büyük çapta başarı gösteriyorlar. İlk defa TAVAK Vakfı’nın 2015 yılında yaptığı araştırmada AB’ye tam üyelik konusuna sıcak bakanların oranı yüzde 43’e yükselmişti. Bunun da en büyük nedeni Türkiye’deki ekonomik kriz ve demokrasideki belirli sorunlar olmuştu.
VİZE KONUSU
Avrupa Birliği geliştirmeden sorumlu komiseri Hahn, mülteciler konusunda Türkiye’nin kalbini kazanmak açısından önümüzdeki 2 yıl içinde vize konusunda adımlar atılabileceğini dile getirdi. Türkiye tam üyelik görüşmelerine başlayıp hala vizenin kaldırılmadığı tek ülke konumunda. Türkiye’nin büyüklüğünü dile getiren AB ülkeleri 1986’da uygulamaya girmesi gereken Serbest Dolaşım hakkını askıya aldıktan sonra Schengen vizesi konusunda en erken 2017 yılında bir gelişme olabileceğini dile getirdi. Buna karşılık Türkiye’nin Türkiye’den kaçan mültecileri geri almasını bekliyor. Türkiye’nin hakkı en geç 2016’nın ikinci yarısında Schengen vizesinin kaldırılmasına yönelik olacaktır. Türkiye’de AB ile ilgili bakanların fazla başarılı olmaması veya kısa zamanda görevlerini bırakması da bunda etkili oluyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Brüksel’deki görüşmeleri sürecinde muhakkak bunu dile getirecektir. 10 yıldır görüşmeler sürerken bizle aynı gün görüşmelere başlayan Hırvatistan, 6 yılda görüşmelerini tamamlamış ve 1 Temmuz 2013’te tam üye olmuştu. 2009 da üyelik başvurusu yapan İzlanda, 2013’te görüşmeleri askıya aldı. Fakat bu süre zarfında 27 başlık açtı ve 11’ini de kapatma şansına sahip oldu. Müzakerelere Türkiye’den 7 yıl sonra başlayan Karadağ, bugüne kadar 20 başlık açmış bulunmaktadır. 2014’te tam üyelik görüşmelerine başlayan Sırbistan, daha başlık açamamış fakat 2015 yılının sonuna kadar 2 başlığı açacağından hareket edilmektedir. 78 milyonluk Türkiye, Avrupa Birliği için bir kazançtır. İslam’a karşı önyargının azalması için Türkiye’nin AB’de yer alması şarttır.
Avrupa Birliği iki aydır mültecilerle çalkalanıyor. İlk önce İç İşleri Bakanlığı toplantısı bir sonuca varamadı. Daha sonra liderler toplantısı bu konuyu ele alıyor fakat 200 binlik bir mülteci kitlesinin 28’lerin Avrupa Birliği’nde 507 milyonluk nüfusa göre dağıtılması gerçekleşmiyor. Türkiye’nin 2 milyon 276 bin Suriyeli mülteciyi hazmettiği bir dönemde Avrupa Birliği’nin, kişi başına ortalama gelirinin 48 bin Dolar olduğu bir konumda bu işi çözememesi hakikaten çok ciddi bir ayıp. İş yine Türkiye’ye, biraz da Lübnan ve Ürdün’e kalıyor. Arap ve İslam dünyası Suriyeli mültecilere karşı tam bir duyarsız kitle konumunda. İslam adına bunları kınamak bile az.
İSLAM İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NÜN AYIBI
İslam İşbirliği Örgütü bırakın ses çıkarmayı bir kuruş yardım bile etmeyi düşünmüyor. Bu açıdan Avrupa Birliğine girecek 200 bin mülteci Avrupa birliği ülkelerinde İslamofobi’yi tavan yaptırıyor. Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde İslamofobi artarken Çek, Slovak ve Macaristan’da halk “Biz kesinlikle Müslüman mülteci istemiyoruz” diye faşist bir durum ortaya çıkıyor. AB ülkelerindeki tüm sağcı politikacılar kendi seçmenlerinden puan kazanmak için mülteci konusunu devamlı gündemde tutuyorlar. Bundan 2 hafta evvel bir TV’ye verdiğim mülakatta mülteciler konusunda en iyi yolun Yunanistan ve Türkiye arasında bir anlaşma yapılarak İpsala sınırından geçen mültecilerin Hırvatistan ve Avusturya üzerinden Almanya’ya gitmesine yönelikti. Ege kıyılarında insan kaçakçılarının eline düşen mülteciler Ege Denizi’nde boğularak bu ayıba Yunanistan ve Türkiye’yi de dâhil ediyorlar. Hâlbuki mülteciler sınırlara yürüseler İpsala üzerinden Yunanistan’a geçmek veya Kapıkule üzerinden Bulgaristan’a geçmek bu ülkelerin imajını da bu kadar yıpratmaz. Bakın artık Avusturya, Hırvatistan sınırlarında mültecilere yolu açmak zorunda kalıyor. Türkiye için de Yunanistan için de bu en önemli nokta olabilirdi. Türk Dış İşleri Bakanlığı bu konuda Yunanistan Dış İşleri’yle bir uzlaşma protokolü imzalayabilir. Yunanistan’a İpsala sınırından gelecek olan hiçbir mülteci Yunanistan’da kalmayı düşünmeyecektir. Bulgaristan için de aynı şeyi söylememiz mümkün. İstanbul Alman Başkonsolosluğu’na günde 5 bin mülteci vize için başvuruyor. Bunlar Suriye’den herhangi bir şekilde Almanya’ya gitme şansı olan mülteciler. Mülteciler çocuklarını, ailelerini Almanya’ya getirmek için her türlü çalışmayı sürdürüyorlar. Bu açıdan Almanya artık mültecilere vize vermemek konusunda büyük çaba veriyor. Suriyeli mülteciler son zamanlarda kendilerini Türkiye’de mutsuz olarak görüyorlar
TÜRKİYE MÜLTECİLER YARANAMIYOR
Türkiye bugüne kadar 7 milyar dolar para harcamasına rağmen mültecilere yaranamıyor. Bu konuda hem mültecilerin hem Türkiye’nin sorunları büyüyor. Türk halkı da son zamanlarda mültecilere harcanan paralardan rahatsız olamaya başladı. Buna çözüm bulunmasını istiyor. Avrupa Birliği’nin diğer bir ayıbını da geçenlerde İngiltere Başbakanı Cameron gerçekleştirdi. Cameron mülteci konusunu konuşmak için öncelikle Lübnan ve Ürdün’e gitti. Cameron bu ülkelerin liderleriyle, ülkelerinin ne kadar mülteci alabileceği konusunda konuştu. Cameron zahmet edip yolu üzerindeki Türkiye’ye gelip bu konuda bir görüşme gereğini duymadı. Bu da İngilizlerin tarihsel bir ayıbı. Mülteci sorunu kısa zamanda çözülecek bir sorun değil. Bunun en iyi çözümü Türkiye’nin önerdiği gibi Suriye sınırında bir tampon bölge oluşturmak ve bu tampon bölgenin Suriye kısmında kalan bölgesine Suriyeliler için kamplar kurmak. Suriyelilerin kendi ülkelerinden ayrılmadan insan gibi yaşamalarını sağlamaları olacak. Yoksa Lübnan, Ürdün ve Türkiye bu mülteci sorununun içinden çıkamayacak ve Avrupa Birliği ülkeleri de riyakar bir tavırla sorunu Türkiye’nin üzerine yıkmaya çalışacak.