DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34165080.52622%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

Saniye Akçay

Saniye Akçay

31 Mart 2015 Salı

    Küresel Barış Vizyonu

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İnsanlığın ilerlemesi, ortaya çıkan yeni sorunları çözebilmesine bağlı. Bu da sahip olduğu yeteneklerinin farklılığını avantaja dönüştürebilmesine dayanıyor. Çok çeşitlilik içeren toplumlarda, zor ve sıkıntılı süreçlerin yaşanması, yönetim açısından çözüme ulaştırılacak daha fazla problemleri beraberinde getirir. Bu çeşitlilik, kendilerini güvenli kıyılara ulaştırabilecek yetenekli bireylere sahip olma ihtimalini de yükseltir. Dünyamız birbirine sınır ülkelerle şekillenmiş çok farklı kültürel etkileşimin yaşandığı, hayalimizin sınırlarını aşan bir alandır! Türkiye, uzun yıllardır, Batı kültürlerinin gelenek ve kurumlarının içinde yer almaktadır. Türkiye, medeniyetler arası diyalogun önemini kavramak, kültürler arasında hoşgörü ve anlayış eksikliğinin yol açabileceği vahim sonuçları görebilmek açısından, eşi benzeri olmayan bir konumdadır. Bu konumundan dolayı kaynak kitaplarda belirtildiği üzere;  2005 yılında İspanya Hükümeti ile Türkiye hükümetleri arasında “Medeniyetler İttifakı Projesini” başlatma kararı alınmıştır. Amaç barış içinde yani iletişimin yıkıcı değil yapıcı dilini bulmaktır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından da benimsenip,  BM girişimi halini almıştır. İttifak, uluslararası istikrarı tehdit edebilecek kutuplaşma ortamlarının kötüleşmesini, kapsamlı bir koalisyonun önleyebileceği anlayışını, saygı yoluyla bu eğilime karşı koymayı amaçlamıştır.

    KARŞILIKLI KUTUPLAŞMA

    Müslüman ülkeleri ile Batılı toplumları arasında görülen karşılıklı kutuplaşma ortamlarının, istismarının önlenmesi buna bağlı olarak tüm toplumların kalkınma, güvenlik, çevre ve refah konularında birbirleriyle bağımlı oldukları hususu esas alınmaktadır. Ortak siyasi bir irade oluşması halinde, önyargıların ve yanlış algıların sonucunda kutuplaşma, sorunun çözüleceği yolunda atılan bir Barış projesidir. Başlatıldığı günden bugüne, ivme kazanan girişim, kültürler arası ve dinler arası diyalog çerçevesinde önde gelen proje konumunda olmayı sağlamıştır. 21. Yüzyılda barış projesi bağlamında dünya gündeminde hak ettiği yeri almıştır. Medeniyetler barışı yolunda, Türkiye Hükümetinin yoğun çabaları, birçok ülke, iş dünyası, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları ve toplumu oluşturan insanlar tarafından takdirle karşılanmaktadır. Birçok alt başlık bakımından algı zenginliği oluşturan “Küresel Barış Vizyonu”  insanlık için, üye ülkelerin anlayış bütünlüğüne dayalı bir ilerlemedir.

     

     

    Devamını Oku

    Asrın Zaferi Çanakkale

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yoksulluğun içinden yükselen O Aziz  Ruhlara RAHMETLE.. Bilmem görüyor musunuz!  Bugün baharı karşılıyoruz biz!  Biz sizin torunlarınız! Kanınızla suladığınız bu vatanın emanetçileri!  Biliyoruz ki siz hep yanımızdasınız! Duyuyorsunuz! Görüyorsunuz! Öyle derler! ŞEHİTLER ÖLMEZ!  2015 yılındayız.  Toprağa cemre düştü. Baharı müjdeledi. 18 Mart 1915 de; Bir asır önce baharın müjdecisi cemre yine toprağa düştü! Fakat bu kez, göğsü iman yüklü yüz binlerce Mehmetler ile birlikte toprağa düştü! Bir bahar mevsimiydi! ancak bu bahar Çanakkale’yi kor gibi yakıyordu.! Yüz binlerce iman dolu göğsün son baharıydı! Kuşların sesi, rüzgârın sesi, suyun sesi, ağaçların sesi doğanın en güzel sesleri duyulmuyordu kulaklarda! Her tarafa bomba yağıyordu Çanakkale’de!… Toprağın üzerinde acıdan inliyordu bahar gibi gencecik insanlar! Dal gibi uzanmış, kimi şehit olmuş ana kuzuları! Kimi cephede arkadaşları tarafından göğsüne bir topan ekmek bırakılmış ağır yaralı, ola ki iyi olurlarsa aç kalmasınlar diye!  Çaresizlik umutlarını yok etmiyor, son ana kadar ümitlerini canlı tutuyordu belli ki! Hissettikleri inanç duygusundan doğan güçle zaferi kazandılar !…

    DÜNYAYI SÖMÜREN AVRUPA ÜLKELERİ

    Dünyayı sömüren Avrupa ülkeleri, (bugünde olduğu gibi). Emperyalizmin, sömürünün hukuk tanımaması, aklın muhakeme gücünü yitirmişliği, din, dil ayrımcılığı yapan bu ülkelerin maalesef birkaç zihniyetin kararlarıyla! Yüz  binlerce  masum insan göğüs göğüse çarpışarak  bugün bizlere acı bir Tarih bıraktılar… Ve bir o kadar da onurlu bir tarih. Ne yazık ki toprak işgaline gelen bu ülkelerin kendi askerleri dahi bıraktıkları mektup da şöyle yazıyor; “Türkler bizim gibi insan, yakından gördüm, birbirimize yiyecek bir şeyler verdik, el tutuştuk, arkadaş olduk”  diyor bir Anzak  askeri! … Birkaç zihniyetin kararlarıyla insanlığın ne ayıp, ne çirkin, ne utanç verici haller içine düştüğünü gösteriyor bütün bu mektuplar. Aziz Çanakkale Şehitleri, televizyonda hazırlanan özel yayınlarla ve yurdun dört bir yanındaki törenlerle anıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı Çanakkale Şehitleri için 253 bin Hatim indirdi. Bu derin insanlık görevi bizleri çok duygulandırdı. Çok teşekkür ederiz. Düzenlenen programlarla Türkiye’nin 81 ilinde Çanakkale şehitleri için camilerde sabah namazında dualar edildi. Bir asır önce, düşmanı Çanakkale’den geçirmeyen yüz binlerce kutsal insanın, düşmana karşı dimdik ayakta kalabilmesi için, yedikleri yağlı buğday çorbası, kuru üzüm hoşafı dağıtıldı camilerde. O günün ruhu başka nasıl anlaşılır ki? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu katıldığı Çanakkale Şehitlerini anma töreninde, yoğun duygularla dile getirdiği, Yeni ve Gelişen Türkiye’nin gücü karşısında kimsenin duramayacağını belirtti. Güçlü Türk donanmasının hazırladığı program olağanüstü heyecan vericiydi. Bir asır önce Düşman gemilerinin bulunduğu boğazda! Şimdi gururla izlediğimiz, Türk donanmasının onlarca gemisi Çanakkale Boğazı’ndan geçerken kıyıdaki vatandaşları selamladı.  Türk yıldızları Bilimin, ilmin engel tanımaz gücüyle olağanüstü bir performans sergilediler. Kullandıkları jetler bu kez Çanakkale Boğazı üstünde iki mavi arasından (Gökyüzü ve Deniz ) çelik kanatlarıyla Şehitleri selamladı!  Dünyanın neresinde olursa olsun savaşlar çok ilkel iletişim yolu. Bir şeyleri anlatmak, anlaşmak, alışveriş yapmak bu şekilde olmamalı olamaz… Ülkeler ekonomik güç ve kaynak elde etmek için masum insanlara bunun bedelini ödetmemeli. A veya B partiyi bir yana bırakıp, milli birliği sağlamanın örneğidir  bu savaşlar!  Düşünsenize O savaşta binlerce yan yana yatan ayrı fikir ve düşünceler vardı!. Fakat birlik içinde, kardeş oldular, arkadaş oldular, aynı amaç uğruna canlarını verdiler. “Her şey vatan için”  yazılı notunu siperde bırakıp ölüme koşan sarı kurdeleli İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri gibi! Bu şehitlerin aşkına! Vatanımızın ve bugün yaşadığımız özgürlüğün kıymetini görelim. Evet bahar geldi herkes ne mutlu ki tatil planları yapmaya başladı. Moda giysileri takip edip hangisini alsam keyfinde güzel günler geçirirken! unutmayalım ki bu baharın; bir asır öncesi sevgililer, anneler,  babalar,  çocuklar bir daha birbirlerini hiç görmemek üzere cepheye gönderdi en sevdiklerini, kınalı kuzularını!..

    Bir asır önce hayalleri olan, bu kutsal insanlar; seven, idealleri için eğitim gören, çalışan insanlardı onlarda. O acı günlerin hangi hislerle yaşandığını anlatan asker mektupları gözlerimizi yaşartmıştır her okuduğumuzda !, bir şehidin günlüğünden ; “hiçbir şeyden korkmuyorum! Fakat kupkuru bir ağacın dibinde gömülürsem! Bulunamazsam! “ diyor yalnızlık duygusuyla bu kez Şehit İbrahim Naci yazıyor mektubunda…  Bir asır önce de, bir asır sonra da; bugün dünyaya sığışamadık, nefsin açlığını konuşa konuşa doyuramadık! Acelecilik sardı akılları hep. Telaş. Dünya telaşı. Varsa yoksa ihtiyaç dışı tüketmek. İnsanlığı tüketmek. Bunla beraber mutluluğu tüketmek. Toprağın bağrında yatan Kutsal İnsanların aşkına! Ders olsun hepimize yaşananlar! Sevelim, kardeş olalım daha sakin yaşama hevesi içinde olalım… En önemlisi insanlık yolculuğuna çıkalım! Bizi oraya götürecek kitaplar okuyalım! Çocukluğumuzu hatırlayalım. Oradaki güzel dünyayı taşıyalım etrafımıza… Yeter ki kusurları dışarıda değil önce kendimizde fark edip düzeltelim, bu savaşlarda bitsin artık!

    ŞEHİTLERE MEKTUB

    Bu da benim; şehitlere mektubum;

    Çanakkale’nin bir zamanlar, barut kokan, kan kokan/ derin yaraları içinde vatanı kurtarmak için çırpınan siz aziz şehitleri! / bilseniz ki! Şimdi/ mübarek kanınızla sulanan bu kutsal topraklar da /bir asır önce gördüğünüz son baharınızda/şimdi kırmızı gelincikler açıyor! /al renkli narin onlarında içinde hüzün var! yaprakların içinde birkaç damla siyah gözyaşı saklı/ kelebekler konuyor/ve kuşlar cıvıldıyor artık!/ ne mutlu bize ki/ şükürler olsun sizin emanetiniz! baharı yaşıyor ve yaşatıyor!/ Bu gurur ve hüzün hep içimizde yaşayacak ebediyete kadar/

    Türkiye’nin gerçek sahipleri olan şehitleri saygıyla anıyor… Ve bugün Türkiye’de, vatan toprağımızda emanete sorumluluk bilinciyle güzel bir neslin olduğunu da görmek ayrıca gurur verici!  Çanakkale ve tüm şehitlerimizin  ruhları şad olsun…

     

     

     

    Devamını Oku

    Sevmekten başka çıkar yolumuz yok!

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Üzerinden günler geçti ÖZGECAN aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin. Gülen yüzün hep hatıralarda anılacak sevgi meleği. Bugün İstedim ki! Bu geçen günlere rağmen o değerli anne ve babanın ibretlik konuşmalarını,  gazetemizin bana ayrılan bu sayfasındaki köşemde, onların ibretlik sözlerine bırakmak.  Lütfen bir kez daha okuyun ve sindirin. Ancak önce bilmeliyiz ki! Habercilerin bir anneyi bir babayı bu kadar üzmeye hakkı yok! İnsanlığın, duygularını hiçe sayarak, düşüncesizce en vahşi olayı dahi bir o kadar detay ve tüyler ürperten kelimeler dizisiyle, olayın görüldüğü şeklinin ve şahsın cansız bedeninin nasıl göründüğünün, yazılıp seslendirilmesiyle etiğe aykırı bir şekilde, iyi habercilik yaptığını zannedip haber masasından okumayı ve izleyiciye en kötü şekliyle duyurmayı yarış haline getirmeleri çok yanlış bir çalışma şeklidir. Tam tersi bu şekilde detay görüp-duyunca kanal değiştiriyoruz. LÜTFEN artık LÜTFEN. Tetikleme diye bir şey var yaşamın içinde iyi haberleri detaylayın. Haberci Empati kurmalıdır. Ülkemizde bu çığrından çıkmış haber anlatımı üzerine, ÖZGECANIN babası izleyicilere, bizlere ve haberciler tarafından uzatılan mikrofonlara …………………………………………………En derin acısına rağmen vakur bir baba Mehmet Aslan saçının teline kıyamadığı yavrusunun ardından;  Ve tüm haberlerden acımasızca duyduklarına rağmen;

    “Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok. Diyor.

    “Memleketimizin ve hatta dünyanın öncelikle barışa ve sevgiye ihtiyacı var. Bu vahim olayı yapanlara zulmedilmesin! Adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler! Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun” …

    “Yani… Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok! devlet büyüklerim hepsi teker teker aradı, hepsine ayrı ayrı şükranlarımı bildiririm…. İnsanların MAUN suresini/ÂL-İ İMRAN Suresi 103. Ayet ve ASR surelerini okumalarını tavsiye ediyorum…bu ayetler bana göre çok önemli, meleğimin kanadını kopardılar” diyor!

    OKUMAYI ÖĞÜTLÜYOR SEVGİ İÇİN

    O_KU_MA_YI

    Okuyunca hayatınızda nelerin değişeceğini gösteriyor. en derin duyguları ile dünyaya ders veren ÖZGECAN’ın babası. Hemen elime Kur-anı kerimi alıp kameralara seslendiği sureleri okudum bir kez daha. ÂL-İ İMRAN 103. Ayeti buldum ve okudum. Okumalıyız daha önce okumuş olmamıza rağmen tekrar tekrar okumalıyız. SEVGİ için. ÖZGECAN’ın babasını bu kadar derinden etkileyen bu ayetleri ve en acı anında, hatırında olan, haline tavrına yansıyan bu ayetleri okumalıyız! Ayet şöyle diyor. İnsanlığa; “hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun/ birbirinizden ayrılmayın/ ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün/ Sizler birbirinize düşmanlar iken/ O sizin kalplerinizin arasında ülfet meydana getirip birleştirdi de/ nimeti sayesinde uyanıp kardeş oldunuz/ kardeş/ Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da/ O /tuttu sizi ondan kurtardı/ Şimdi size böyle ayetlerini beyan ediyor ki/ Allah’a doğru gidebilesiniz.”…

    Derin manalar içeren kavramlar var bu ayetlerde. Bu ayetler karşısında her okuyucunun aklından kim bilir neler geçti şu an? Ayrı ayrı neler düşündünüz? nerelere vardınız! Kim bilir? Ve yine Mehmet babanın kamera karşısında onu dinleyenlere tavsiye ettiği, Acıların en büyüğünü yaşadığı anda, kendisine öfkeyi zerre yaklaştırmayan, o vakur duruşuyla, insanlığına insanlık katmış insan gibi insan olmanın erdemiyle bir diğer ayetten söz etti…

    ASR SURESİ; İnsan elbette ziyandadır/ bazı kimseler müstesnadır ki/ imân ve sabrı tavsiye ve hep hakkı tavsiye ettiler/.. diyor ASR SURESİ.

    Okumak-anlamak-kavramak-yaşam ile ayetler arasında bağ kurmak ne kadar güç gelir bir çok insana değil mi??  hissiyatın uzun yıllar derin yolculuğunu bu ayetlerle yoğurmuş bir baba, evladının katlinde dahi!  Zihninde kinden zerre kadar yük bulundurmayıp bu ayetlerle yaşam biçimini koruyabilmesi! kelimelere sığdıramadığım bir insanlık örneğidir… Ancak bu sabır ve terbiye ile ağızdan çıkacak bir kelime bu kadar düşünülerek konuşulur.  Ancak peygamberler zümresinde görülen bir özelliktir bu davranış biçimi.

    Ya O canından canı kopmuş değerli Anne ne diyor! gelin bir kez daha okuyalım; “ben kızlarımın hep dürüst olmalarını öğrettim çok kaliteli bir kızım vardı. Çok sağlam çok yürekliydi benim kızım, melek yüzlüm diye severdim!  Eline-beline-diline sahip ol! Öğüdünü verirdim. Kızım bu uğurda namusunu korumak için mücadele etmiş o pisliklerle. Canından oldu kızım “diyor. Göz pınarları durmaksızın akan, cananı için çırpınan ÖZGECAN’ın annesi. İlahi takdir diyor teselli dünyasında; taşıdığı İnanç ve insanlık erdemiyle.

    “Bizim sorunumuzun bizim acımızın bizim problemlerimizin hangi mercilere gideceği belliyken! Yapılanın, cezalandırılmasından başka bir şey istemiyorum! Yasaların işletilmesi gerek, benim ne aklım ne gücüm yetmez bu olaylara, bu şekilde tecelli etmekle bir milat gerçekleşti. İlahi bir takdirse! Lütfen buradan ders çıkarılması gereken dersler çıkarılsın.”diyorlar.

    ÖZGECAN’ın babası annesi ve sevdiklerinin Başları Sağ Olsun.

     

     

     

     

    Devamını Oku

    Kral Kelebekler

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Meksika ormanlarında kış boyu hiç kıpırdamadan öylece durup sahip oldukları antenleri sayesinde kilometrelerce yol gitmek üzere güneşin; onlara doğru zamanın geldiğini söylemesini sabırla beklerler… Ağaçlarda bir yaprak yığını gibidirler. Ve zamanı geldiğinde; Kral kelebeklerin üç nesil sürecek olan Kanada yolculuğu bir göçle başlar. Kış mevsimi bittiği zaman susuzluğunu dindirmek için suya giderler/ tıpkı bombalanan şehirlerde susuz kalmış çocuklar gibi!. Bu göçün farkı onların içgüdüleridir! Onların göçü kendi tür, ırk, hemcinsi veya aynı  türden bir canlı veya canlılar topluluğundan, kaçış veya zulüm değildir! Sığınmaksa hiç değil!…  tek amaçları yeryüzüne dağılıp nesillerini sürdürmek, çoğalmak … bu göç de bir başkalık var/yaşamın sürekliliği var/ hareketi var/yeryüzünün düzenli işleyişine katkı var… ne düşünürseniz düşünün varacağınız yer aynı olsa gerek?  bu göçte özgürlük var!…/ acımasızca ekonomik, siyasi, enerji kaynaklarının paylaşımı yok/ insanın insana zulmü ise hiç yok/  sadece güzel bir neslin devamı için zor bir yolculuk var. Beş ay 800 km. sürecek olan bir yolculuk. Yumurtalarını, Meksika’dan beri taşıyan dişi Kral kelebeklerin, kutsal kaseyi araması var/  bu zorlu uçuşla renkleri solmuş kral kelebeklerinin, yolculukta taşıdığı ve dört bir yanda filizlenen ipek otlarının yapraklarına özenle bırakacağı olan yüzlerce yavru yumurtası var/ Böylece bu ipek otları ile yavrularının önlerindeki maratona dayanmalarını sağlayacak kadar beslenmelerini garantilemiş olurlar. Kral Kelebekleri’nin yaşamlarının devamı için bir armağandır bu göç/…oysa insanların göçü çok acımasızdır! Şehirlerde yaşayan nice Ortaçağ karanlığı içinde kalmış Krallar vardır ki! Ülkesine ekonomi sağlamak gayesiyle, insanlığı yok etme yolundadır… Ve çıkardıkları savaşlarda kullandıkları zararlı patlayıcılarla, yavrusunu taşıyan kadınları, çocukları, yaşlıları ve erkekleri göçe zorlamaktadırlar!

    SEVİMLİ GÖÇ

    Kral Kelebeklerin göçü sevimlidir. Bu göç istedikleri içindir. Gökyüzünde rengarenk milyonlarca kanat ahenkle dans ederek geleceğe doğru yolculuk başlatırlar / oysa; şehirlerin Kralları bir zamanlar kendilerinin insan olduğunu ve daha da önemlisi bir zamanlar çocuk olduğunu yere düştüğünde dizinin nasıl acıdığını? unutmuşluğun karanlığından etrafına bakarken/ bu karanlığın içinden etrafındaki ışıkları da söndürmek için acımasız bir göç başlatır. Bu göç mazlum,masum, yalvaran,yaşamak için haykıran insanların göçüdür!…/ en yakın toprak parçasıdır onların sığındıkları yer.Dünya var oldukça da bu göçler nesilden nesile devam edip/duracaktır. Taa ki merhamet hissini karanlığa gömmemiş Liderler, tüm bu acımasızlığa dur diyene kadar! Kral Kelebekleri zorlu uçuş sonrası yorulmuş solgun bir halde ipek otlarına kondukları zaman, yaşlı olanları bayrağı teslim etmek için acele ederler… dördüncü bir süper neslin anayurtlarına dönmesi için. Bu göçe ender rastlanır. Bu eşsiz güzellikleriyle gözler önüne serecekleri bir savunma sistemi vardır. Çocukları, torunları ve torunlarının çocukları yolculuğu kat edip Meksika ya dönecekler. Ağustos ayı süper bir nesil doğacaktır… Bu yeni nesil farklı olacak anne ve babalarından on kat daha uzun yaşayacak. Kral Kelebekleri fırtına ve yağmurla yön değiştirirler fakat hiçbir zaman kaybolmazlar daima yollarını bulurlar. Dünya var olduğu sürece, bu göçler nesiller boyu sürecektir… Ancak umudumuz İNSANLIK İÇİN bu göçlerin KRAL KELEBEKLERİ’NİN özgürlüğünde olmasıdır.

     

     

    Devamını Oku

    Mevlana ve Rubailer

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yâriyle hoş geçinen yârsız kalmaz/müşteri ile iyi anlaşan iflâs etmez.

    Ay geceden ürkmediği için öyle parlak kaldı, gül de dikenle uyuştuğu için o kokuyu elde etti. (R.No:211)

    Bu dönüşü ben kendi canımdan öğrendim, beden kalıbına girmeden önce can âleminde de böyle dönerdim… Bana sabır ve sükûn daha uygundur diyorlar…ben bu sabrı da sükûnu da size bağışladım. (R.No:903)

    Önümde kendi ayran tasım oldu mu, Allah’a yemin ederim ki kimsenin balını düşünmem…………. (R.No:935)

    Eserlerini okudukça, düşündükçe düşündürüyor Hz. MEVLÂNÂ büyük veliler güneş manzumesine benzerler; etraflarına yaydıkları ışık karanlıkları aydınlığa kavuşturur… Etrafında bulunanlar ise onların uyduları gibidir. Asırlardır anılan büyük gönül dostu, Mevlânâ; Fikirleri ve getirdiği yeniliklerle tarih boyunca pek çok kişiyi etkilemiştir. Her dilden, her dinden insanlar Mevlânâ’nın eserleri olan DÎVÂN-I KEBİR/MESNEVİ/ FÎHÎ MÂ FÎH /MEKTÛBÂT/ MECÂLİS-İ SEB’A’yı anlamaya çalışmıştır. Farsçadan Türkçeye çevrilmiş bu eserler asırlardır insanlığın aydınlanmasında rehber olmuştur ve olmaya devam etmektedir… Rubai’den sonra kısa bir özetle Mecâlis-i Seb’a neler anlatmış bir bakalım…

    TAKDİR HAKTIR

    Takdir Haktır ama kulun çalışması da HAK! (6/403 v.d)

    (…) İnsanın elde ettiği şey, kârsa çalışıp çabalamasından ileri gelmiştir, zararsa çalışmamasından… Yoksa Âdem (a.s.), “Rabbimiz biz nefsimize zulmettik” der miydi?  Halbuki takdir haktır; ama, kulun çalışması da hak! Kendine gel…….. Yiğidim, kadere az bahane bul. Nasıl oluyor da suçunu başkalarına yüklüyorsun? Kendi etrafında dolan, kendi suçunu gör; hareketi güneşten bil,gölgeden bilme! … Arpa ektin mi arpadan başka bir şey bitmez. Borcu sen aldın. Borç veren, senden başka kimden rehin ister ki? Suçu kendinde bul, tohumu sen ektin…… “talihimden” deme…

    Eskiyi söylemek gerekmez bize, şiirim mısır ekmeğine benzer; gece gelir geçerse yiyemezsin, tazeyken yemeye bak; üstüne toz konmadan ye onu… içtiğin hayal, yepyeni bir hayal olmalı; eskiyi söylemek gerekmez be adam!  (C.V,s.134)

    741. VUSLAT DÜNYA İNSANLIĞINA KUTLU OLSUN

    Feyizler… Safâlar… Ziyade Ola…

     

    Kaynak; Konya B.Şehir Beld. İnet. Mevlana özel syf.

     

    Devamını Oku