27 Kasım 2017 Pazartesi
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
1648’de kanlı 30 Yıl Savaşları’nın sonunda Westfalya’da kurulan Batılı Dünya Düzeni çöktü.
Batılılar, 350 yıla, insanlık tarihinin en kanlı savaşlarını, en ürpertici katliamlarını, bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan, başkasına hayat hakkı tanımayan orman kanunlarının hâkim olduğu haksız, hukuksuz, sömürgeci ve emperyalist yıkımı sığdırdılar.
Batı’da gerçekleştirilen büyük siyasî, entelektüel, bilimsel ve iktisadî devrimler, gelinen noktada, insanlığı tam bir ontolojik felâketin, kaosun ve çıkmaz sokağın eşiğine sürükledi!
TÜRKİYE’SİZ YENİ BİR DÜNYA KURULAMAZ!
Artık bildiğimiz dünyanın sonuna geldi insanlık: Yeni bir dünya kurulacak ama yeni dünyanın kuruluşu çok sancılı olacak…
Yeni dünyanın kuruluşunda Türkiye kilit rol oynayacak: Türkiye’siz, yani bin küsur yıl boyunca onca fikir ve oluş çilesiyle geliştirdiğimiz medeniyet birikimimiz gözardı edilerek yeni bir dünyanın kurulması mümkün olmayacak.
Bunu, bütün Batılı güçler anladı fakat bizim entelijansiyamız anlayamadı hâlâ!
Ama onlar da anlayacak bir süre sonra…
ÜSKÜP’ÜN ŞİİRİ, ŞUURU VE UYANIŞI…
Balkanlar seferimiz sürüyor…
Geçtiğimiz hafta üç gün boyunca Makedonya’nın başkenti, İstanbul’un kardeşi, ruh ikizi Üsküp’teydim.
Yahya Kemal’in rüyalarını yeşerten, hayallerini büyüten, sanatını kanatlandıran, dünyasını inşa eden Üsküp’te…
Üsküp, bir rüyanın hâlâ bize göz kırpan, yokoluşa direnen delişmen şehri…
Şiiri ve şuuru…
Şu ân uzun bir kış uykusundan uyanıyor yavaş yavaş… Üsküp’ün dirilişi, uyanışı, yeniden hakikat medeniyeti şuuruyla donanarak şiire duruşu hızlanacak…
Üsküp’te kaldığım süre boyunca Üsküp’ün hakikat medeniyeti şuurunun mayasını karan, ruhunu ayağa kaldırmaya çalışan güzel insanlarla, öncü dervişlerle, yılmadan, yıkılmadan önalan ve önaçan akıncılarla ve alperenlerle birlikte oldum…
Bir günde 4-5 program, bir o kadar da ziyaret gerçekleştirdik sevgili kardeşim Osman Atalay’la… İHH’nın stratejik beyni, Balkanlar’ın uç beyi Osman Atalay, Balkanlar’ı en iyi bilen, Balkanlar’ın yeniden toparlanması, kendine gelmesi ve ayağa kalkması için gecesini gündüz yapan, Balkanları yurt edinen bir diriliş eri…
Uluslararası Balkan Üniversitesi’nde dikkatle dinlenen bir konferans verdim.
Üniversitenin rektörü İsmail Kocayusufoğlu Hoca’nın, Şanghay Eğitim Kriterleri’ne göre Makedonya’nın en iyi üniversitesi olduğunu söylediği, hızla büyüyen, Balkanlar’ın medeniyet ufkunu büyüten, umudunu yeşerten bir üniversite burası. Önceki rektör Şinasi Gündüz Hoca’dan sonra İsmail Hoca’da da bu ufkun ve umudun canlı, coşkulu yansımalarını gördüm.
Aynı dinamizmi Tetovo / Kalkendelen Devlet Üniversitesi Felsefe Bölümü, Şarkiyat öğrencileriyle yaptığım, pür dikkat dinlenen 2 saatlik derste de müşahede ettim. Süleyman Baki Hoca’yla üniversiteyi gezdik… Umutlandım. Gözlerim yaşardı… duygulandım.
Ensar Kültür ve Dayanışma Derneği’nde samimi bir sohbetin ortasında buldum kendimi.
Hüsrev Emin kardeşimin ve kabına sığmaz eşi Leyla Hanım’ın özene bezene büyüttükleri, 15 yaşına ulaşan, genç sanatçıların, edebiyatçıların, yazarların okulu hâline gelen Köprü Dergisi’nde doyumsuz bir sohbete daldık gece yarısına kadar genç sanatçı, yazar arkadaşlarla…
Bushi Hotel’de iki saate yakın süren, Köprü Dergisi’nin organize ettiği, soluk soluğa dinlenen Balkanlar’ın Gelecek Tasavvuru başlıklı bir konferans verdim.
Kosova’dan gelen güzel insan Fazıl Kardeşim, Hüsrev Kardeşim ve Osman Atalay kardeşimle Makedonya Devlet Televizyonu’na gittik. Orada iyi bir program yaptık. Anadolu Ajansı’nın Balkanlardaki şubesinin merkezi Üsküp üssünde harıl harıl çalışan, geleceği kuran kardeşlerimizle bir röportaj yaptık.
KÖKLÜ VE UZUN SOLUKLU BALKAN STRATEJİSİ ŞART!
Köprü Dergisi’ndeki sohbetimize Adnan İsmaili Bey de katılınca sohbetin tadı koyulaştı…
Adnan İsmaili Arnavut kökenli, Aliya’nın çalışma arkadaşlarından bir öncü. İkinci Aliya.BESA’nın (Ahde Vefa Partisi’nin) başkanı.
Bir kaç hafta önce yapılan seçimlerde 120 kişilik Makedonya Parlamentosu’nda 5 milletvekili çıkarmayı başardı BESA. Bu, büyük bir başarı olarak kabul ediliyor Makedonya’da.
Adnan İsmaili sadece partiyle öncülük yapmıyor: “Logos A” başlıklı Makedonya’nın en kaliteli kitaplarını yayımlayan yayınevinin, çeşitli eğitim kurumlarının da öncüsü dertli, yüreği yangın yerine dönen çilekeş bir isim.
Makedonya’nın yarısı Arnavut ve Boşnak müslümanlardan oluşuyor. 2 milyonluk ülkede 130 bin Türk yaşıyor.
Türkler, inançlarını koruyabiliyor olmalarını Arnavut müslümanlara, vefakâr, cefakâr ve fedakâr öncü isimlere borçlular.
Ancak Türkiye, Makedonya’da bir hata yapıyor: Sadece Türkleri eksen alan bir strateji izliyor. Bu, çok yanlış bir strateji.
Balkanlar’ın bütününde Türk azınlıkları değil Müslüman çoğunluğu eksene alan bir strateji izlerse, Balkanlar’da tarihî bir atılımın gerçekleştirilmesinin yapı taşlarının döşenmesine katkıda bulunabilir Türkiye. Ayrıca Balkanlar’da Balkan kökenli müslümanlar üzerinden strateji geliştiremezsek, Balkanlar’ın bize bağladığı umutlar boşa çıkabilir ve Balkanlar bir kez daha yalnızlığa, Avrupalılarla Amerikalıların insafına terkedilmiş olur; ki, bu Türkiye’nin güvenliği açısından da çok büyük sorunlara yol açar. Unutmayalım: Erdoğan’ın da her zaman dikkat çektiği gibi Türkiye’nin güvenliği Balkanlar’dan başlar…
BALKAN STRATEJİSİ, BALKAN KÖKENLİ MÜSLÜMANLARLA BELİRLENMELİ
Son olarak önemli bir meseleye dikkat çekmek istiyorum: Türkiye’de Adnan İsmaili gibi bir öncü isim, FETÖ’cü diye lanse edildi. Gerçi sonradan düzeltildi ama bu olmaz!
Bu, kendi ayağımıza kurşun sıkmamız anlamına gelir ve böyle bir iftiranın, karalamanın bedeli, bu dünyada da, öte dünyada da çok ağırdır. Türkiye, güçlü ve köklü bir Balkan stratejisini Balkan kökenli öncü isimlerle belirleyemezse, hem Balkanlardaki kardeşlerimizin umutları söner hem Balkan ülkelerinin -teker teker AB’ye alınmasıyla birlikte- İslâmî kimlikleri ve varlıkları tehlikeye düşer hem de Balkanlar’ı kaybeder.
Bunun orta ve uzun vadede nasıl büyük bir felâketle sonuçlanacağını siz düşünün artık.
Bendeniz müslüman bir yazar olarak vazifemi yapıyor, güçlü, köklü ve kalıcı Balkan stratejisini nasıl geliştirebileceğimiz konusunda yol haritası sunabilecek gözlemlerimi buradan paylaşıyorum. Bu gözlemlerimi ilgili yerlere de ayrıntılı olarak ileteceğimi hatırlatmış olayım.
Kaynak: Yeni Şafak
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’ndan (TRT) bir grup arkadaşla Saraybosna’dayız. Cumartesi günü, Srebrenitsa’dan 4 saati aşkın yayın yaptık, Şehitlik’ten. Soykırım mezarlarının bulunduğu, binlerce acı’yı yüreğine gömen, bağrına basan ve bizi, bütün insanlığı böylesine hunharca katliamlara karşı uyaran, diri tutan şehitlikten. Herkes Srebrenitsa’daydı. Herkesin kalbi orada attı.
Biz de TRT için Srebrenitsa’dan bu tarihî anı, burada bulunmayanlara da 4 saat hissettirmeye, yaşatmaya çalışan yayın yaptık sevgili Yusuf Armağan ve Bekim Mukhtareviç kardeşimle birlikte. Anma gününde yaşadıklarımızı, içimizde çakan şimşekleri, kalbimizi delip geçen fişekleri daha sonraki yazılarda sizlerle paylaşacağım. Bu yazıda, önce güçlü bir Balkan stratejisinin temel ilkelerini, hedeflerini ve hayata geçiriliş süreçlerini -daha önceki bir yazımdan alıntılayarak- sizlerle paylaşacağım. Balkanlar üzerine yol haritası çıkaracak, teorik ve pratik olarak neler yapmamız gerektiğine dair fikir verecek birkaç yazı yazacağım. O yazılara giriş olsun bu yazı.
BALKANLARI BARIŞ ADASINA DÖNÜŞTÜRECEK MEDENİYET FİKRİ
Birkaç aydır, Balkanları dolaşıyorum adım adım. Balkanları yeniden barış adasına dönüştürebilecek medeniyet fikrini Balkan yöneticiler ve aydınlarla paylaşıyorum. Doğrusunu söylemem gerekirse, Balkanlarda verdiğim bu konferanslara her dinden, her çevreden Balkan aydınlarının, yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği ilgi, beni de şaşırttı. Bu kadar ilgi beklemiyordum. Medeniyetler ve düşünce tarihinde yaptığım yolculuklar ve pratik tarihî gerçeklerden verdiğim örneklerin söylediklerime ilginin artmasına yol açtığını söylüyor arkadaşlar. Şu: Bakanlarla aramıza örülen duvarları düşünce, sanat ve kültürde yapacağımız kalıcı işbirliği projeleriyle, karşılıklı fikir-alışverişleriyle yıkmanın çok kolay olduğunu gördüm. Düşünce, sanat ve kültürde yapılabilecek atılımların daha kapsamlı ve köklü bir Balkan stratejisi çerçevesinde gerçekleştirilmesi durumunda, bütün engelleri aşabileceğimizi, yıkılmaz sanılan duvarları yerle bir edebileceğimizi söylemek bile gerekmiyor.
TÜRKİYE, BALKANLARA UMUT AŞILADI
Osmanlı durduruldu, Balkanların kalbi durdu; Balkanlar, toparlanabilmek, nefes alabilmek için yeniden Türkiye’yi beklemeye koyuldu.
Türkiye’nin son 10 küsûr yılda gerçekleştirdiği atılımlar, Balkanlarda taptaze bir heyecan doğurdu. Balkan ülkelerindeki hükümetlerin, Müslümanların sorunlarıyla, talepleriyle daha yakından ilgilenmelerine neden oldu bu. Bu durum, Balkan ülkelerindeki Müslümanlara özgüven kazandırdı; İslâmî faaliyetlerin önünü gözle görülür bir şekilde açtı. Bütün farklılıklarını koruyarak Balkanların, en büyük gizil gücü İslâm’ın etrafında toparlanmaları hâlinde, yeniden barış yurdu olabileceğine dair kanaatlerin güçlenmesine imkân tanıdı. Neredeyse Balkanlarda görüştüğüm bütün yetkililer, aydınlar ve kanaat önderleri, 100 yıllık kopmanın, ayrılığın sona ereceğine dâir umutların gerçeğe dönüşebileceğini farketmiş durumdalar. Bunun için iki tarafa da önemli görevler düşüyor. Ama asıl büyük adımların Türkiye tarafından atılması gerektiğini iki tarafın yöneticileri de, aydınları da çok iyi biliyor. Türkiye’nin gerçekleştirdiği atılımlar, Balkanlara umut aşıladı; ama bu umutların adım adım gerçeğe dönüşmesini sağlayabilecek büyük engeller henüz aşılamadı.
BÜYÜK BALKAN STRATEJİSİ!
Bu engellerin başında, Balkanlar ile Türkiye arasında kısa, orta ve uzun vadeli stratejik planlamaların henüz yapılmamış olması geliyor. Bu tür büyük stratejik planlamaların yapılabilmesi için Türkiye’nin derinlikli, çaplı, geleceğe projeksiyon yapacak, 50 yıllık, 100 yıllık yol haritalarını hazırlayacak enstitülerin, araştırma kurumlarının olmaması geliyor. TİKA, son on yılın en büyük devrimlerinden biri. Çok büyük işler yapıyor, geleceğin yapı taşlarını döşüyor. TİKA Başkanı Serdar Çamlı, şimdiden tarihe geçti bile. Benzer bir devrimi, Yunus Emre’lerde de yapabiliriz. Bunun için Yunus Emre’nin yeni bir yasayla güçlendirilmesi, ekonomik, lojistik ve entelektüel sermayesinin hakettiği ölçüde maksimize edilmesi gerekiyor. Ve Yunus Emre’de merkezde görev yapan parlak yönetici arkadaşlarımızın önlerinin açılması şart. Aynı şekilde İHH’nın, Hüdai, Menzil gibi cemaatlerin, Diyanet’in ve tabii çeşitli sorunları olsa da Yunus Emre’lerin faaliyetleri, göz dolduruyor, müşterek geleceğimizi kuruyor. Ancak bu faaliyetlerin ortak stratejik hedefler doğrultusunda, koordineli, iyi planlanmış bir stratejik akılla yürütülmesi gerekiyor. Bu konuda önemli eksiklikler sözkonusu. Özetle, Türkiye’nin, çerçevesi iyi çizilmiş, hedefleri iyi belirlenmiş, yeni bir medeniyet atılımına imkân tanıyacak köklü ve güçlü bir Balkan stratejisine ihtiyacı var.
www.yenisafak.com sitesinden alınmıştır