DOLAR 33,6431 0.1%
EURO 37,1630 0.36%
ALTIN 2.656,990,45
BITCOIN 1955458-4.26563%
İzmir
34°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

130 okunma

Avrupa çıkış yolu arıyor

ABONE OL
03/09/2020 00:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son haftalarda Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nikola Sarkozy neredeyse iki üç günde bir bir araya gelip Avrupa’nın ekonomik krizine bir çözüm bulabilmek için yüz yüze, telekonferans yoluyla veya ekonomi kurmayları vasıtasıyla görüşür oldular. Daha önceki yazılarımda belirtmiştim, bu kriz sadece merkez bankalarının krizi değil diye. Hükümetlerin de taşın altına ellerini koymaları gerektiğini,  işin gitgide sosyal boyutlarının da ortaya çıktığını ve yayılacağını yazmıştım. Hatta Yunanistan, İspanya ve İtalya da toplumsal tepki örnekleri de vermiştim. Şimdi geldiğimiz noktada, durum gitgide daha kapsamlı ve köklü tedbirlerin alınması gerektiği bir hal aldı. Kağıt üzerinde ekonomik birliktelik olan Avrupa Birliği’nin üyelerinden en zayıf ekonomik yapıya sahip olanlarında krizin ilk emareleri çıktığında gösterdiği tavrın ne kadar yanlış olduğu anlaşıldı. O dönemde, birliğin ortak hareket ederek tüm üye ülkelerde alınacak kararların uygulanmasıyla sorun aşılabilecekti. Hem de bugünkünden daha düşük maliyetlerde ve piyasalarda sinirlerin bu kadar gerilmesine gerek kalmayacaktı. Önceleri gerek olmayacağı düşünülen ve adına EFSF denilen Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun genişletilmesi fikri apar topar üye ülke parlamentolarından geçirilmeye çalışıldı. Bir tek Slovakya Parlamentosu onay vermediği için de kural gereği genişleme uygulamaya geçirilemedi. Sonrasında da Slovakya’yı baypas etme formülleri ortaya atılmaya başlandı.

SLOVAKYA ÖRNEĞİ

Slovakya örneği bile Avrupa Birliği’nin bırakın ekonomik birlik olmayı siyası ahengi bile yakalayamadı ilk sorunda mevcut sistemin çarklarının döndürülemediği görüldü. Zaten Birliğin en büyük ekonomisine sahip iki ülkesi Almanya ve Fransa bu fona en çok parasal katkıyı yapmaları gereken ülkeler olduklarından EFSF’nin genişlemesi gündeme gelene dek sorunun çözümünde ülkelerin kendi mücadelesini kendilerinin vermesi gerektiği fikrinde ısrar etme yolunu seçtiler. Ama dünya ekonomik düzeni içerisinde Euro’nun Amerikan doları karşısında prestijinde tehlikeye girdiği anlaşılınca krize karşı çözüm için merkez bankalarının yanında yer alacak girişimleri başlattılar. Aslında bu adımların atılmasını hızlandıran gelişme Yunanistan yazımda ifade etmeye çalıştığım Yunanistan’ın borç krizini Avrupa bankacılık krizine dönüşmesi endişesinin patlak verdiği Belçika Fransa Lüksemburg ortak sermayeli bir bankanın likidite sorunu yaşaması oldu. 2008 yılındaki krizde bu tip bankacılık sorunlarını kısmi kamulaştırmalarla günü kurtaran çözümler üreterek kendi hükümet ve merkez bankaları ile aşmaya çalışan Birlik sorunlar üç yıl sonra tekrar ama bu kez ülkeleri de sarsacak duruma gelince topyekün hareket etmeleri gerektiğini anladılar. Bu hafta içerisindeki Euro/Dolar paritesinin tekrar   yükselmesine bakarak atılan adımların Euro’nun  itibarının bir nebze de olsa kurtardığı anlaşılmakta. Ancak ilerleyen günlerde asıl bakmamız gereken alınan önlemler ve bol likidite ile desteklenen ekonomik yapının sanayi üretimi işsizlik enflasyon ve büyümeye ne kadar olumlu yansıyacağıdır. Şu da bir gerçek ki, mevcut krizde hiçbir ülkenin diğerine göre daha güçlü durduğu düşüncesiyle bencil davranma lüksünün olmadığının anlaşılmış olmasıdır. Herkes, bu durumun kendisine daha fazla zararı dokunmadan bir an evvel aşılması gerektiği bilinciyle hareket etmektedir. Buna rağmen de son çeyreğine girdiğimiz 2011 dataları 2012’nin bile ekonomilerde yavaşlamanın süreceği bir yıl olacağına işaret ediyor. Kısacası Avrupa bu durumdan bir an evvel kurtulmak için bir çıkış yolu arıyor ve tahminim şu ki;  Avrupa’da bu kış çok çetin geçecek.

 

    En az 10 karakter gerekli