GALOŞ
Manisalı hemşerilerimizden olan Yıldırım, kendisi ile hiç alakalı olmayan bir olay sonrası kavgaya karışmış ve ciddi bir şekilde yaralanmıştı. Olay sonrası Manisa’nın ilk özel hastanelerinden birine yatırılır. Yapılan tedaviler çok olumlu geçer ve hayati tehlikeyi atlatır. Doktorlar yine de kontrol amaçlı olarak bir süre daha hastanede yatması gerektiğini söyler. Almanya’dan izne gelen iki abisi ile beraber sık sık hastaneye gider, Yıldırım’ın durumu hakkında bilgi alırdık. Bir gün bu ziyaretlerin birinde özel hastaneden içeri girer girmez görevliler uyarır;
“Hastanemizde yeni bir uygulama başlattık. Hijyen için lütfen galoş takmadan yukarı çıkmayınız”
Sonrada görevliler üçümüze de birer tane galoş verirler. Büyük abisi Üzeyir “Bu ne böyle naylon poşet gibi?
“Hijyen içinmiş. Hastalar mikrop kapmasın diye tüm ziyaretçilere veriyorlarmış”
“Peki bunu nereye takacağiz? deyince aklıma bir muzurluk gelmişti.
Elimdeki galoş’u aldım ve kafama takarak “İşte bura” dedim.
Üzeyir ve Mesut’ta aynen benim gibi galoşları alır ve kafasına takar. 3. katta yatan Yıldo’nun yanına gitmek için merdivenden çıkmaya başlarlar. Üzeyir ve Mesut önde ben arkalarında merdivenleri çıkarken kafamızdaki galoşları gören doktorlar, hemşireler, kat görevlileri, hasta yakınları gülme krizine girerler. 2. kata geldiğimizde Üzeyir bir ara sorar;
“Ya herkes ayağına takmış, bizim galoşlar niye kafada?”
“Ya Üzeyir abicim, onların ayakları belki çok kirlidir ondan ayaklarına takmışlardır. Bizim ayaklarımız temiz olduğu için, kafamızdan saç kılı düşmesin diye kafamıza taktık biz Sen onları boş ver haydi çok konuşma da çık yukarı”
3. kata Yıldırım’ın tedavi gördüğü kata gelmiştik. Yıldırım’ın odasına girerken, ben kafamdaki galoşu çıkardım. Üzeyir ve Mesut, tek kişilik özel odada yatan kardeşleri Yıldırım’ın yanına kafasındaki galoş ile girdiklerinde, yanlarında bulunan refakatçisi, ziyaretçiler ve servis hemşiresinin kahkahaları odanın içini çınlatıyordu! Yıldırım’ın eşi Özlem; “Galoşlari yanliş takmişsinız Abicim. Kafaya değil, ayağa olacaktı” der demez, Üzeyir ve Mesut ” Biz sana dışarı çıkınca gösteririz ” der gibi kaş göz ile tehdit ederek neredeyse üzerime çullanacaklardı!
Ben gülme krizinden kendimi oda dışına zor atmıştım. Ziyaret sonrası hep beraber aşağı inerken, bu kez kafadaki galoşlar ayağa inmişti. Bizi gören tüm hastane personelinin yüzündeki kahkaha ve tebessüm eski canlılığını hala koruyordu! Ben acele işim var diyerek iki gün ortalıktan yok oldum!
BABAM KAYBOLDU
Abdül Sayam, dünürüm Remzi Sayam’ın babası. 80’li yaşı sollamış, hayatın yükünü fazlasıyla omuzlarında taşıyan biridir. Nüktedan hali ile de bilinen Abdül Sayam ayrıca, Manisa inşaat camiasının fayans ve ince işçiliğindeki en iyi bir kaç ustasından birisidir. Bir gün akşam saati geçmiş, Abdül Amca henüz eve gelmemişti. Dünürümün eşi Emine Hanım, eşi Remzi’yi arar durumu anlatır. Hemşerilerimizin yoğun olarak takıldığı Hasan’ın ve Bayram Aga’nın kahve olmak üzere, civardaki gidebileceği tüm kahvelere bakılır ama, maalesef Abdül Amcamızı bulamazlar. Dünürüm Remzi yakınlarını da arar, durumu onlara bildirir. Abdül Amca’nın başına bir şey gelmiş olmasından korkmaya başlarlar. Emniyeti aramadan önce dört bir koldan resmi, özel Manisa’da ne kadar hastane varsa Abdül Amca’yı aramaya çıkarlar. Dünürüm Remzi arabasıyla Manisa Devlet Hastanesi’ne gider. Hastanede çalışan Timur adında bir tanıdığı vardır. Onu bulur. Akşam saatinden sonra telaşlı bir şekilde Remzi’yi hastanede gören Timur merak içinde sorar;
“Hayırdır Remzi ağabey akşam vakti bu telaş ne böyle?
“Ya sorma Timur, babamı kaybettik!”
Timur konudan habersiz ve üzgün bir şekilde;
“BAŞINIZ SAĞOLSUN REMZİ ABİ” der.
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce