Balkan yarımadasındaki Mısırlılar

8 Mayıs 2024 - 00:36

1977'de İstanbul'da doğdum. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümünde Lisans ve Yüksek Lisans yaptıktan sonra bir süre çeşitli eğitim kurumlarında Coğrafya Öğretmeni olarak mesleğimi icra ettim. Ancak Coğrafya tutkusunun getirdiği gezme aşkı ile yeryüzünde başta Avrupa'nın hemen her şehri olmak üzere, Kuzey Afrika'da Tunus'tan Ön Asya'da İsrail'den Güney Asya'da Singapur'a dek yaklaşık 70 kadar ülkede ve kabaca 400 kadar şehirde bulundum. Bu gezilerin kimisi bir kaç günlük, kimisi ise bir aya yakın sürelerde olduğundan yaptığım çeşitli işler ve çok çeşitli sebeplerden ve kimi zaman da bazı yardım derneklerinin gönüllü seyahatlerinden dolayı gittiğim bu ülkelerdeki çalışmaların ve gezilen bölgelerdeki edinimlerin hakkı, esas manada Akademik hayat içerisinde bilime aktarılması gereken gözlemler ve araştırmalar olmalıydı. Bu sebepten İstanbul Üniversitesinde Doktoramı tamamlarken aynı zamanda Akademik hayata bu kez bir üniversite bünyesinde yeniden başlamak gerekti ve Fırat Üniversitesinde akademisyen olarak hizmete başladım. Bu bağlamda Bölgesel Coğrafya Anabilim dalında Doktoramı tamamladım ve Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümüne tayinim dolayısı ile 1,5 yıldır Elazığ'da ikamet etmekteyim. İlki 1990'larda yılında henüz üniversite öğrencisiyken olmak üzere 2013 yılına dek Balkan yarımadasına yönelik ziyaretlerimde 3000'e yakın köy, kasaba ve şehirsel yerleşmede geziler ve araştırmalarda bulundum. Fotoğraflanan bu çalışmalarda söz konusu coğrafyanın etnik yapısı, kültürel çeşitliliği, kriz bölgeleri ve sebepleri üzerine çalışmalarda bulundum. Kimi ulusal ve uluslar arası dergilerde ve sempozyumlarda bu çalışmaların bir kısmı yayınlanmış iken halen yayınlanmaya hazır halde 80 kadar makale üzerinde daha çalışmaktayım. Balkanlarla tanışıklık ise babamın da köyü olan Sivas'ın Zara ilçesinin Dereköy köyündeki Sancak'lı nüfusla olan ilişki yanında eşimin de memleketi olan Arnavutluk ve Arnavut halkı ile olmak üzere iki koldan söz konusudur. Bu sebeplerin tetiklemesi sonucunda ilgi alanımı tamamen Balkan Yarımadası ve Coğrafyası yanında bilhassa Balkan Jeopolitiği ve bunun en önemli öznesi olan Etnik topluluklar üzerine yoğunlaştırdığım bu günlerde halen çok çeşitli ziyaretler ile bölge ile olan bağımı canlı tutmaya çalışırken halkımızın da her geçen gün bu coğrafya ile olan ilişkisini geliştirmeyi amaçlamaktayım. Bu sebepten bir çok gezide gönüllü olarak bölgeyi gezmek isteyen akademisyen ve öğrencilere rehberlik ettiğim de olmuştur. Akıcı derecede İngilizce, Arnavutça, Sırp-Hırvatça ile temel düzeyde Fransızca ve İsveç dili ve az da olsa Arapça bilmekle birlikte Kiril alfabesi ile olan eserlere ve söz konusu dillere yatkınlıktan dolayı bölge haberlerini sıklıkla ve düzenli olarak takip etmekte ve bunlardan ve bölgedeki gözlemlerimden çıkardığım sonuçları sizlerle paylaşmaktayım. Günümün çoğunu sırası ile, akademik etno-kültürel ve etno-coğrafi çalışmalar yanında çok sevdiğim eşim ve oğlum ile geçirmekteyim. Kaybedilene yabancılaştıkça yitirdiğimiz şey o nispette bir başkasına ait haline gelir. Kayıp coğrafya'ya ve insanlarına, insanımızı yaklaştırmak, geçmişteki her acının ve her türlü kaybın telafisi için ilk kapıdır.

Yüksel HOŞ

Balkan yarımadasındaki Mısırlılar

Balkan yarımadasındaki Mısırlılar
Son Güncelleme :

20 Mayıs 2014 - 19:17

940 okuma
(Last Updated On: 20/05/2014)

Balkan Yarımadasına gerek mesafesi, gerekse kültürel farklılığından dolayı ilk bakışta alakasız görünen Mısır’ın, bu yarımada ile önemli bir bağı bulunmakta. Söz konusu bağ, değişik Balkan ülkelerinde ismi farklı şekilde telaffuz edilen, Türkçede ise “Kıpti” şeklinde ifade bulan sözcükte açığa çıkmaktadır. Konumuz bu hafta, Balkan’larda “Mısırlılar” denilen toplum hakkında.

 

Yüksel Bekir HOŞ

 

Balkanlar, çok geniş olmasa da parçalı ve dağlık yapısı sebebi ile birçok milleti birbirinden farklı sahalarda birbirinin altında yok olmadan günümüze kadar koruyan bir coğrafya. Bu coğrafyada birçok millet yaşıyor. Slavlar, Yunanlılar, Türkler, Arnavutlar, Pomaklar ve Latin milletlerle akraba olan Romen ve Vlahlar ile birlikte Çingeneler (Romanlar) ve tabii ki bir de adını fazla duymadığımız Mısırlı toplumu. Bunlar, Balkan ülkelerinde bilhassa ovalık alanlarda ya da bir akarsu vadisi boyunca dağılış gösteren, tarıma dayalı bir toplumun son kalıntıları. En çok yaşadıkları ülkeler ise Arnavutluk, Kosova, Makedonya ve hemen ardından Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkeler. Standart Arnavutça’da, “Jevcit” ya da “Evgjit” denen, Sive ve agizlarda ise “Jevg”, çoğulu da “Jevgj” denen insanlar vardır. Bunlar çoğu kez “Arici” ve “Gabel” de denilen Çingene toplumu ile karıştırılır. Evgjit (Evcit) ise “Misirli” “Jevxhit veya Maxhup” (Yevcit ya da Macup dye okunur), Sırbistan’ın doğusunda “Djupci” (Cuptsi) olarak adlandırılan, Yunanistan’da Batı Trakya’daki Pomaklar arasında ise “Yaguptin” denen millet, içerisinde yaşadıkları milletlerin her birinin dilindeki “Mısırlı” sözcüğü ile adlandırılmışlardır. Nitekim Türkiye’de de Kıpti kelimesinin, Türkiye’ye en yakın Balkan toprağı olan Batı Trakya’daki Yaguptin kelimesi ile benzeşmesi ve içerisindeki “Egypt” kelimesi sessizlerini ihtiva etmesi dil bilimcilerin üzerine eğilmesi gereken bir konudur.

ANTİK MISIR DİLİNDE

Nitekim dilimizdeki Mısır kelimesi ile yukarıdaki kelimeler arasında bir bağlantı yoktur. Zira Antik Mısır dilinde de ülkenin adı “Kemet” olarak anılır. Konu, etnik coğrafyanın bilinmezlerinden birisi olarak üzerine hiçbir araştırma yapılmamış ve araştırma niteliği taşımasa da yazılanların sonuca ulaşmadığı bir fenomeni oluşturur. Yaşanılan coğrafya parçası ile etnisitenin alanda dağılışı ve arazideki aktiviteleri ele alındığında bu fenomene açıklık getirmek bir parça daha mümkün olmaktadır. Zira Balkan yarımadasındaki Mısırlılar, her ne kadar Çingene (Roma) toplumu ile karıştırılmakta ise de sahada yapılan gözlemler ve birebir görüşmelerde Mısırlılara yönelik algının daha ince ayrıntılar ile farklılaştığını gözlemlemek ve bu etnik topluluğun Çingene (Roma) toplumu ile aynı olmadığını söylemek mümkündür. Dahası Sırpça’da bu millet için kullanılan ifade olan “Cuptsi” kelimesi ile İngilizce’deki “Gypsy” (Cipsi) kelimelerindeki benzerlik de akla ister istemez bir Çingene-Mısırlı bağlantısını akla getirir. Ancak yine de sahada birebir örneklerle bakıldığında her iki toplum ve aktiviteleri de birbirlerinden farklılık gösterir. Dahası Mısırlı toplumun ağırlıklı olarak tarıma ve sonra ise diğer primer sektörlere olan bağı, onların geçmişte de önemli bir tarım toplumu olma ihtimallerini artırmaktadır.

GÜNEY ANADOLU KIYILARININ TARIM İŞÇİLERİ

Osmanlı Sultanı I. Selim’in Mısır’ı fethinden sonra Güney Anadolu kıyılarına tarım işçisi olarak yerleştirdiği Mısırlıların o günlerde tarımda tecrübeleri ile isim yapmış olmaları daha öncesinde de devam edegelmiş bir toplum geleneği miydi? Roma döneminde veya Osmanlı fetihlerinde de bu bölgelere Mısırlı yerleştirilmiş miydi? Balkanlara Mısır valisi Arnavut kökenli Kavalalı Mehmed Ali Paşa zamanında yerleşen Mısırlılar da olmuş muydu? Günümüzde Mısırlı denilen halk hakkında ilk ne zaman bahsedilmişti? Neden Balkan yarımadasındaki tüm Mısırlıların dağılışı neredeyse sadece ovalar ve tarım alanlarına denk düşmektedir? Bunun, Nil nehrinin suladığı Mısır’daki Nil vadisi ve döküldüğü yerde akaçladığı Nil deltasında tarımda gelişkin ve tecrübe sahibi Mısır toplumu ile ilgisi var mıydı? Çalışmada bu ve benzeri soruların cevapları aranmış ve ne zaman geldikleri tam olarak bilinmese de mısırlı milletinin gerçekten mısır ile ilgisinin ne derece makul ve söz konusu olduğuna yönelik Coğrafi çıkarımlarda bulunulmuştur. Eski Mısır’da Mısır ülkesine, “Kemet” denmekteydi. Nitekim söz konusu ülke ismi, Kopt ve Kıpti kelimesine de kök oluşturan ve İngilizce’ye ise “Egypt” olarak k-g ve m-p dönüşümü ile geçmiş bir kelimedir. Türkçe’de kullanılan “Mısır” ise yer adı olarak aslında İbranice’den gelen, “Mizraim” kelimesinden gelmektedir. Bu durumda Mısır’ın Mısırlılarca adının “Mısır” kelimesi olmadığından hareketle tezin öznesini oluşturan etnisitede “Mısır” ya da “Mısırlı” adı aranmamalıdır. Türkçedeki Kıpti kelimesi Mısır’ın Hıristiyanlarını ifade etmek için kullanılan bir ifade olsa da aslında Kıpti, Mısır’ın yerli halkını ifade eden bir kelimedir. Bu durumda Sırpların kullandığı Cuptsi kelimesi ile Türkçede eskilerde kalmış olan Kıpti kelimelerinin kullanımı arasındaki paralellik açığa çıkar ve İngilizce’deki “Gypsy” kelimesi ile ister istemez dilsel, fonetik ve sosyolojik bir köprü oluşur.

ROMANLAR ASLINI İNKAR ETMEZLER

Oysa Çingeneler, bilindiği üzere sokaklarda çiçekçilik ve balıkçılıkla ve kimi zaman da çalgıcılıkla uğraşan dinamik bir toplumdur. Çingene olduklarını da “Roman” etnisitesinden olduklarını belirterek asla saklama gereği duymazlar. Ancak Balkan Kıptileri için bu, söz konusu değildir. Onlar, Arnavutluk’ta yaşıyorlarsa kendilerini “Arnavut”, Batı Trakya’da Yaşıyorlarsa kendilerini “Türk” kabul ederler. En azından kendilerinin dışındaki kimseler onları, ten renklerinden dolayı farklı adlandırsa da onlar hep içerisinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak görürler kendilerini. Çingenelerden de farklı olarak Balkan Kıptileri, toprağa ve tarıma bağlı bir hayat süregelmişlerdir. Ancak son çeyrek asırda şehirlere ulaşan yoğun göçler ile buralardaki ağır işlerde; Hammallık, Sokak temizlikçiliği ve İnşaat işleri gibi sektörel ve zahmet gerektiren, şehirlilere de çekici gelmeyen onca işte bu insanları görmek mümkündür.  Ayrıca Yevc’ler Çingenelere göre çalışkanlıkları ile de ön plana çıkar ve farklı görülürler. Namus anlayışları, belirli konulardaki muhafazakâr ve kapalı aile yapıları da onları Çingenelerden farklılaştırır. Ancak yine de toplumun bir alt kesimi olarak Çingeneler ile adı konmamış bir kast sisteminin alt kısmını oluştururlar. Dahası Balkan Kıptilerinin neredeyse tamamının, beraberinde yaşadıkları soyluların soy ismini aldıkları görülür. Bu da büyük ihtimalle zamanında ırgatlık yaptıkları ve toprağında çalıştığı soyluların bir zamanlar tabiiyetinde yaşamalarına ve büyük olasılıkla onların mülkiyeti altında olmalarından kaynaklanıyor olmalıdır. Zira bu durum, Amerika’daki zencilerin durumu ile bir açıdan benzerlik gösterir.

KIZ VERMEZLER

Günümüzde Arnavutluk toplumunda herhangi bir bariz ayrımcılık yok gibi ise de, toplumun “Yevc denilen Mısırlılar ile Çingeneleri ifade etmekte kullanılan “Gabel” ve “Arici” denilen kesimlerine kız verilmediği de bir gerçektir. Bunlardan “Yevc” olarak adlandırılan Mısırlı grup yani Arnavutluk Kıptileri, kendilerini zaten Çingene olarak görmemelerine rağmen, Arnavut toplumca da tam olarak kendilerinden sayılmaz. Bir tartışmada, kavgada ya da kendisine borcunu ödemeyen bir kişiye sinirlendiğinde şehirli bir Arnavut, bu kişi bir de esmer ise onun hakkında konuşurken “Yevc” kelimesini kullanabilir. İroniktir ki Arnavutlar, kendilerini sarışın ve beyaz tenli bir toplum olarak nitelendirirler. Ancak gerçekte Arnavutların yarısı, kumral ağırlıklı olmakla birlikte, geri kalanı ise esmer ve buğday tenlidir. Sarışınlarına ise ekseriyetle Kosova gibi Slavlarla yüzyıllardır karışmış olan bölgede rastlanır ve bunlar da çoğunlukta değildir. Arnavutluk’un da kuzey kesimlerinde Karadağ ve Sancak’a yakın vadilerde kimi sarışın Arnavutları görmek mümkündür. Makedonya Arnavutları’nda da sarışınlara Kosova ile aynı oranlarda rastlanır. Fakat Arnavutluk’ta bariz bir esmer ve buğday tenli çoğunluğu göze çarpar. Bu, şüphesiz ülkenin Akdeniz milletleri ile yüzlerce yıldır karışmış olmasının ya da diğer bir deyişle bir Akdeniz kıyısı ülkesi olmasının sonucudur. Velhasıl Arnavutlar yine de esmer olduklarını kabul etmezler. En esmer Arnavut bile Arnavutlardan bahsederken sanki İskandinav milletinden bahsediyormuş gibi tanımlamalar kullanır. Örneğin hayli esmer olmasına karşın Arnavut olduğunu iddia eden birkaç Arnavut’a rastlamıştım. Bunlardan birisi amatör bir dergi de çıkarmaktaydı ve bana Arnavutları sarışın bir millet olarak tarif ediyordu. Kendisine “Öyleyse sen Yevc olmalısın?” dediğimde bir anda yüzünün şekli değişmiş ve “Tabii ki Arnavutum” demişti. Belki de öyleydi ancak nedense kabul etmiyordu. Ancak şu bir gerçekti ki diğer Arnavutların, o arkasını döndüğü andan itibaren kendisine Yevc diyebileceği kadar esmerdi. Yüzlerine karşı genelde denmemesine rağmen Yevc’ler, arkalarından böyle dendiğini de bilirler ancak yine de karşılıklı konuştuğunuzda Arnavut olduklarını söylerler. Arnavut şarkıları ile neşelenir, Arnavut fıkralarına güler, Arnavut dansları yapar ve Arnavut gibi yaşarlar. Ancak çok daha alt seviyede ve çok daha kötü standartlarda yaşasalar da…

3368 KİŞİ KENDİNİ YEVC OLARAK NİTELENDİRMİŞTİR

Arnavutluk’taki 2011 yılındaki son sayımda 3368 kişi kendisini Mısırlı yani Yevc olarak nitelendirmiştir. Belki sadece Tiran ve Durres’taki sokak temizlikçiliği ile uğraşan Yevc’lerin sayısı en az bu kadar olmalıdır dedirten bir rakamdır bu insana. Zira Arnavutluk’ta uzun süre bulunmuş ve neredeyse bu ülkeyi köy köy dolaşmış bir insan olarak ülkede yaşayanların en az yüzde 5-6 kadarının (150 bine yakın) Yevc olduğunu söylemek çok uçuk bir tahmin değildir. Şöyle ki Tiran’ın kuzey mahallelerinden itibaren şehrin ara sokaklarında pek de estetik olmayan şartlar altında yaşayan birçok kişi ki Tiran’da bunların sayısı çok da az değildir, ülkede Yevc olarak ifade edilen toplumdur. Doktora tezimi yaparken sokak sokak gezdiğim Tiran şehrinde, şehrin Ortalama nüfusunun yüzde 10 kadarı, bu insanlardan oluşmaktadır ki bu da sadece Tiran’da, en az 70 bin kişi demektir. Bu insanların yüzdesel bazda Arnavutluk’ta yaşadıkları başlıca yer ise ülkenin güneyindeki Përmet şehri ve çevresidir. Gerçekten bir akarsu kenarında yer alan Përmet şehrinde gezinirken tiplerin farklılaştığını ve sizlere çekingen gözlerle bakan bu insanların da var olduğunu görebilirsiniz. Gerçekte Arnavutlardan çok farklı olmasalar da esmerlikleri ile onların farklılığını kolayca sizler de ayırt edebilirsiniz. Kosova’daki Yevc’ler yani Mısırlı (Kıpti) toplumu ise kendilerine ait bir partileri olan ve kendilerini “Ashkali” olarak tanımlayan ve Avrupa Birliği’nce azınlık olarak tanınan toplumlardandır. 1999 yılındaki Kosova savaşında Sırplarca boşaltılan Arnavutların evlerindeki malları yağma eden ve satan bir kısım Kosovalı Çingene’ye karşın Aşkali halkı, Arnavutlar ile birlikte Sırplara karşı savaşarak bedel ödemiş ve bu yüzden de Kosova’daki evlerini kaybederek zaten zor şartlar altında yaşadıkları ülkelerinden kısa süreliğine ve tamamen muhaceret etme olgusu ile tanışmışlardı. Kosova Kurtuluş Ordusu’nda savaşarak ülkelerinin kurtuluşuna katkıda bulunmuş bu insanlar, Mısırlı olduklarını Arnavutluk’taki akranlarının aksine inkâr etmedikleri gibi kendilerini Arnavut yanlısı bir grup olarak tanımlarlar. Yine kendilerine günümüzde Filistinli Çingeneler de denen bir Aşkali grubu Sırbistan ortalarında Müslüman olarak yaşamaktalarsa da ne istatistiklerde ne de Sırbistan hükümetince bu insanlar dikkate alınmamaktadırlar. Niş ve Pirot şehirleri arasındaki bölgede az da Semendire’de (Semedrovo) ve Sancak’a doğru uzanan Güneybatı Sırbistan topraklarında bu kimselere rastlanmaktadır ve kendilerinin Çingene (Roma, Roman) olduklarını söyleyenlere karşı bunu asla kabul etmemekte, Çingenelerden farklı olduklarını belirtmektedirler. Nitekim Kosova’daki Aşkali halkı, kendilerini resmi olarak Aşkali Arnavutları olarak adlandırırlar. Örneğin 2000 yılında kurulmuş olan “Partia Demokratike e Ashkanlive të Kosovës” adındaki parti, buna bir örnektir. Partinin kurucusu Aşkali Arnavutlarına bir çatı meydana getiren ve tanınmış bir Mevlüthan olan Sabit Rrahmani’dir. Sesinin güzel olması ile meşhur bu kişinin liderliğindeki Partinin Kosova’da temsil ettiği şu anda 25-30 bin kadar insan bulunuyor.

İSKEÇE’DEKİ POMAK KÖYLERİ

Durumun benzeri Batı Trakya’da, İskeçe’deki Pomak köyleri arasına sıkışmış kimi köylerde de söz konusudur. Yöre halkı bu bir takım köyleri “Yaguptin” olarak niteler. Tipleri komşularından çok farklı olmayan ve belki birkaç esmere rastladığımız bu köylerde yaşayanlar ise kendilerini “Türk” veya “Pomak” olarak nitelemektedirler.  Ancak yine de “Yaguptin” denen bu kişilere Pomak köylüler, kızlarını vermek istemezler. Günümüzde, Arnavutluk’ta olduğu kadar Kosova ve Makedonya’da ve gerekse Batı Trakya’da ve hatta Sırbistan’da, Karadağ’da ve Bulgaristan’da yaşayan bu halkın bilinmesi, onların daha fazla analiz edilmesi gerekiyor. Kendilerini ait oldukları toplumun bir parçası gibi görürken “öteki”  olarak toplumun alt kısımlarını oluşturmaları, artık günümüz dünyasında kabul edilebilir bir şey değil. Ancak görünen o ki, Sovyetler Birliği zamanında Rusların Türklerin arasına ektiği nifak tohumunun bir benzeri, nefret bazında olmasa da aşağılama bazında Balkan ülkelerindeki Müslümanların arasına çoktan yerleştirilmiş. Şu anda ise her şey uykuda. Bu toplumun cahil bir ferdinin haberlerde bir Arnavut kızına zarar vermesi halinde uykudaki hemen her şey bir pogroma dönüşebilir ve bu gibi ötekileştirilen milletlerin üzerine birer nefret gösterisi olarak inebilir.

HER TOPLUMDAN İYİ VE KÖTÜ BİREYLER ÇIKAR

 

Her toplumda iyi ve kötü bireyler çıkabiliyor. Ancak toplumları provoke ederken onların en aşağıda görülen bireylerini hedef haline getirmek hiç de zor değil. Bunlar, en barışçıl şekilde yaşayan ve bulundukları ülkelerde en ağır işlerde çalışan Balkan Mısırlıları da olabilir, Çingeneler de olabilir. Türkiye’nin yaptığı birçok çalışmada, yaşadıkları ülkelerde çok çeşitli adlarla kimlik bulan, Mısırlıların ya da Balkan Kıptilerinin de gözetilmesi elzemdir. Tamamına yakını Müslüman olan bu halk da diğer Balkan milletleri gibi Türkiye’ye bakan gözleri ile geleceklerini bize endekslemiş durumdalar. Balkanlar, Bosna ve Arnavutluk’tan, Kosova ve Sancak’tan, Batı Trakya ve Makedonya’dan ibaret değil. İçerisinde ayrı onlarca azınlık topluma sahipler. Temennilerimiz, her birini daha iyi tanımak, tanıdıkça coğrafyamızı, bizden alınan asil coğrafyamızı hafızamıza daha iyi yerleştirmek ve 100 yılda bizden çalınan bir haritayı daha iyi anlamak için olsun.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.