DOLAR 34,5387 0.16%
EURO 36,0149 -0.62%
ALTIN 3.004,411,45
BITCOIN 34253331.66269%
İzmir
18°

PARÇALI BULUTLU

06:23

SABAHA KALAN SÜRE

Balkanlarda Milliyetçilik
514 okunma

Balkanlarda Milliyetçilik

ABONE OL
21/08/2015 01:13
Balkanlarda Milliyetçilik
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Balkanlar’da şırı milliyetçilik ve nedenleri

Milliyetçilik; (1) ortaya çıkış nedenlerine, (2) beslendiği kaynaklara, (3) ekonomik-politik amaçlarına ve (4) amaca ulaşmak için kullanılan yöntemlere göre şekillenen ve inşa edilen bir ideoloji ve politik harekettir. Bu nedenle tek tip milliyetçilikten söz etmek mümkün değildir.

Caner SANCAKTAR

Ortaya çıkış nedenlerine, beslendiği kaynaklara, ekonomik-politik amaçlarına ve amaca ulaşmak için kullanılan yöntemlere göre farklılıklar gösteren değişik milliyetçilik türleri vardır: Liberal milliyetçilik, muhafazakâr milliyetçilik, yayılmacı (emperyalist) milliyetçilik, anti-sömürgeci milliyetçilik, sömürgecilik sonrası Batı karşıtı milliyetçilik, yurttaşlığa dayalı milliyetçilik, etnik milliyetçilik, kültürel milliyetçilik, ayrılıkçı milliyetçilik gibi… Pek çok milliyetçilik türünden birisi “aşırı milliyetçilik”tir. Aşırı milliyetçiliği, Cas Mudde’den hareketle 1, “ÖTEKİ” etnik ve dinsel gruplara mensup kişilere yönelik organize ayrımcılık ve şiddet uygulayan milliyetçilik türü olarak tanımlıyorum. Bu tanımdaki şekliyle aşırı milliyetçilik, Balkan ülkelerinde 1980-2000 döneminde yani sosyalizmden kapitalizme geçişin gerçekleştiği yılarda gelişti ve yaygınlaştı.

BALKANLAR’DA AŞIRI MİLLİYETÇİLİĞİN NEDENLERİ

Balkan ülkelerinde 1980-2000 döneminde aşırı milliyetçiliği geliştiren ve yaygınlaştıran başlıca nedenler aşağıdaki gibidir:

(1)    Geçiş sürecinde “işsizliğin ve yoksulluğun” artması ve kitleselleşmesi.

(2)    Geçiş sürecinde “belirsizlik ve güvensizlik ortamının” oluşması ve yaygınlaşması.

(3)    Geçiş sürecinde politikacıların artan “milliyetçi söylemleri”.

Sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecinde işsizlik ve yoksulluk arttı ve kitleselleşti. Örneğin Yugoslavya’da 1961 yılında işsizlik oranı yüzde 2,8 ve 1952-1973 döneminde ortalama yüzde 6,3 iken, 1984’te yüzde 16,3, 1980-1988 döneminde ortalama yüzde 14,2, 1989’da yüzde 12,6, 1990’da yüzde 13,8 ve 1991’in ilk altı ayında yüzde 15,5 olarak gerçekleşti. 1982 yılında işsizlerin sayısı 800 bin idi.2 Bir başka kaynağa göre; 1986 yılında 2 milyon 527 bin kişi yani çalışabilir nüfusun yüzde 37,6’sı Yugoslavya’daki “işsizler ordusu”nu meydana getiriyordu.3 İşsizliğin ve yoksulluğu nedeni, “ÖTEKİ” olarak görüldü. Yani işsizlik ve yoksulluktan dolayı “ÖTEKİ etnik ve dinsel gruplar” suçlandı. Örneğin; işsizliğin ve yoksulluğun nedeni aşırı milliyetçi Arnavutlar’a göre Sırplar’dır, aşırı milliyetçi Sırplar’a göre Hırvatlar ve Slovenler’dir, aşırı milliyetçi Makedonlar’a göre Arnavutlar’dır, aşırı milliyetçi Bulgarlar’a göre Türkler’dir, vs…. Bu durumda, aşırı milliyetçiliğe göre işsizlik probleminin çözülmesi için yapılması gereken, “işsizliğe sebep olan ÖTEKİ etnik ve dinsel gruplar”ın ekonomi-politik alandan tasfiye edilmesidir. Ayrıca geçiş sürecinde, eski sosyalist ekonomik-politik-toplumsal kurumlar tasfiye edildi ve kapitalizme uygun yeni kurumlar oluşturuldu. Eski sosyalist kurumlar çabuk tasfiye edildi. Ama eski kurumların yerine yeni kurumlar aynı hızda çabuk inşa edilemedi. Dolayısıyla eski kurumların yıkıldığı, ama yeni kurumların henüz tam olarak oluşmadığı Balkan ülkelerinde, kitleler için bir “belirsizlik ve güvensizlik” ortamı oluştu ve yaygınlaştı. Geçiş sürecinde artan işsizlik ve yaygınlaşan yoksulluk ise, belirsizliği ve güvensizliği daha da derinleştiren ve yaygınlaştıran önemli bir etken oldu.

BAĞIMSIZ ULUSAL EKONOMİ

Güvensizlik ve belirsizlik ortamına sürüklenen emekçi kitleler, tek tek bireylerden daha üstün ve daha güçlü olarak algılanan “süper güçlü birliğe” yani “ulusa” yöneldiler. 1950-1980 döneminde emekçi kitlelere önemli bir düzeyde ekonomik refah ve toplumsal-ekonomik güvenceler sağlamış olan sosyalist kurumların dağıtıldığı ve rekabetçi-bireyci serbest piyasa ekonomisine geçişin yaşandığı bir süreç içerisinde insanlar, “kendi ulusunu” güvence yuvası, “bağımsız ulusal ekonomiyi” de ekonomik refah ve ekonomik kurtuluş kapısı olarak görmeye başladılar. İşsizlik-yoksulluk ve belirsizlik-güvensizlik ortamına bir de politikacıların milliyetçi söylemleri eklendi. Politikacılar, yeni kapitalizm döneminde siyasal iktidarı ele geçirebilmek için “milliyetçi söylem” kullandılar. Eski sosyalist dönemin pek çok “komünist” lideri, yeni kapitalist dönemde yayılmacı veya ayrılıkçı milliyetçi hareketlerin yeni “milli” liderlerine dönüştüler. Yeni dönemin politik alanında iktidar olabilmek için “komünist”ten “milliyetçi”ye dönüşen bu politik liderler, yeni dönemde yeni “düşman”ı, eski dönemde birlikte yaşamış oldukları “öteki” etnik ve dinsel gruplarda keşfettiler ve her türlü  ekonomik, politik, toplumsal sıkıntılardan dolayı yeni düşmanlarını sorumlu tutup suçladılar. Milliyetçi söylem, “güçlü ulus”a ve “güçlü ulus-devlet”e vurgu yaptı. Politikacıların bu milliyetçi söylemi, “belirsizlik-güvensizlik” içinde olan “işsiz-yoksul” kitleleri kolaylıkla etki altına aldı. Çünkü milliyetçi söylem; “güçlü ulus” ve “güçlü ulus-devlet” kurulunca işsizliğin, yoksulluğun, belirsizliğin ve güvensizliğin sona ereceğini vaat ediyordu. Böylece; işsizlikten, yoksulluktan, belirsizlikten ve güvensizlikten bıkmış olan kitleler, zenginliği ve güveni “güçlü ulus”ta ve “güçlü ulus-devlet”te aramaya başladılar. Kısacası; sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecinde işsizliğin ve yoksulluğun artması ve kitleselleşmesi,  belirsizlik ve güvensizlik ortamının oluşması ve yaygınlaşması ve ayrıca politik liderlerin milliyetçi söylemleri 1980-2000 döneminde Balkan memleketlerinde yükselişe geçen aşırı milliyetçiliğin temel nedenlerini oluşturdu.

AŞIRI MİLLİYETÇİLİĞİN BESLENME KAYNAKLARI

Sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecinde artan işsizlik-yoksulluk, belirsizlik-güvensizlik ve politikacıların milliyetçi söylemleri “aşırı milliyetçiliği” ortaya çıkardı ve geliştirdi. 1 Bu süreçte aşırı milliyetçiliği besleyen üç temel kaynak ise; (1) Anti-komünizm, (2) Din ve Kilise, (3) Yabancı Düşmanlığı oldu. Aşırı milliyetçiler, 1980’lerde gelişen komünizm karşıtı muhalefet içinde yer aldılar ve sosyalist rejimlerin çökmesinde önemli rol oynadılar. Çünkü komünizm düşüncesi ve sosyalist rejim, “güçlü ulus”un ve “güçlü ulus-devlet”in kurulmasını engelliyordu. Çünkü komünizm düşüncesi, uygulamada her ne kadar bazı farklılıklar ve sapmalar yaşanmış olsa da, özü itibariyle ulusçuluğa ve ulus-devlet modeline karşıdır, hangi ulusa mensup olursa olsun tüm “işçilerin ve halkların birliğini” savunur. Örneğin Yugoslavya sosyalist deneyiminde bu durum (işçilerin ve halkların birliği); “Yugoslavizm (Yugoslavyacılık)” ve “Bratstvo i Jedinstvo (Kardeşlik ve Birlik)” olarak ifade edildi. Bu anlayıştan hareketle Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (YSFC), altı federe cumhuriyetten ve iki özerk eyaletten oluşan bir federasyon olarak örgütlendi. Federal birlikten ayrılma hakkı dahil federe sosyalist cumhuriyetlerin çok geniş ekonomik, politik (yönetimsel) ve sosyo-kültürel hakları, yetkileri ve özgürlükleri vardı. Sırbistan içinde kalan iki özerk eyalet (Kosova ve Voyvodina) ise, birlikten ayrılma hakkına sahip olmasalar da, kendi yasama, yürütme, yargı organlarına ve bu organlar üzerinden ekonomik, politik (yönetimsel) ve sosyo-kültürel haklara, yetkilere ve özgürlüklere sahipti.

Tanınan bu geniş haklara, yetkilere ve özgürlüklere rağmen 1980’lerde yükselişe geçen aşırı milliyetçi hareketler, YSFC’yi, kendi ulusal kimliklerini “zayıflatmakla” suçladılar! Ayrıca YSFC’yi kendi ulus-devletlerinin kurulması önünde büyük bir engel olarak gördüler. Bu bakış açısı, 1980’li ve 1990’lı yıllarda YSFC coğrafyasında gelişen tüm aşırı milliyetçi hareketlerin ortak bir özelliği oldu. Bu nedenle, kendi ulus-devletlerini kurmak için birbirleriyle çatışan aşırı milliyetçi gruplar/hareketler, Yugoslavya’daki sosyalist özyönetim sisteminin tasfiye edilmesi, “Yugoslavizm (Yugoslavyacılık)” düşüncesinin geriletilmesi ve “Bratstvo i Jedinstvo” anlayışının yok edilmesi konusunda ise uzlaşarak birlikte hareket ettiler.

KATOLİKLİK VE ORTODOKSLUK

Aşırı milliyetçiler, komünizm ideolojisine ve sosyalist rejime karşı kilise ve din adamları ile işbirliği yaptılar. Kilise ve din adamları da, komünist düşünceyi geriletmek ve sosyalist rejimi çökertmek için aşırı milliyetçilere destek verdiler. Ayrıca aşırı milliyetçilik, kendi ulusunu ve kendi ulusal kimliğini yüceltmek ve kutsamak için dini kullandı. Örneğin; aşırı Hırvat milliyetçiliğine göre “Katoliklik” Hırvat ulusunun ve ulusal kimliğinin, aşırı Sırp milliyetçiliğine göre ise “Ortodoksluk” Sırp ulusunun ve ulusal kimliğinin ayrılmaz parçasıdır.  Yani din kullanılarak, ulus ve ulusal kimlik kitleler nezdinde yüceltildi, kutsandı ve meşrulaştırıldı. Vejokslav Perica’nın son derece önemli tespitine göre; Yugoslavya  örneğinde din ile aşırı milliyetçilik arasında doğrudan bağ kuruldu ve böylece din, milliyetçi yükselişte ve ülkenin parçalanmasında aktif rol oynadı. Katolik ve Ortodoks kiliseleri özellikle 1980 yılında Tito öldükten sonra faaliyetlerini hızlandırdılar, milliyetçiliği körüklediler, toplumu din üzerinden böldüler, nefret tohumlarını ektiler. Din adamlarının çoğunluğu sosyalist rejimin yıkılmasını arzuluyordu ve bunun için de büyük gayret sarf ettiler. Çünkü sosyalist rejim din adamlarının ekonomik, politik ve toplumsal nüfuzlarını büyük ölçüde kırmıştı. Sosyalist rejimin çökmesi ve ulus-devletlerin kurulması, din adamlarına, sosyalizm öncesi dönemlerdeki eski nüfuzlarını geri iade edecekti.2

Üçüncü beslenme kaynağı ise “yabancı düşmanlığı” oldu: Ülkede yaşanılan işsizlik, yoksulluk, belirsizlik, güvensizlik gibi çeşitli olumsuzluklardan dolayı “yabancılar” suçlandı. Ayrıca aşırı milliyetçiliğe göre yabancılar, güçlü ulusun ve güçlü ulus-devletin kurulmasını engelleyen düşmanlardır. Peki, bu “düşman yabancılar” kimdir? Aşırı milliyetçiliğe göre bu “düşman yabancılar”, ülke içinde yaşayan öteki etnik ve dinsel gruplardır. Yani ülkedeki öteki etnik ve dinsel gruplar, egemen/bağımsız ulusun ve ulus-devletin “düşmanları” olarak değerlendirildi. Bazı durumlarda ABD ve Batı Avrupalı büyük güçler de “düşman yabancılar” olarak görüldü. Nitekim aşırı milliyetçiler, Avrupa Birliği’ne katılmaya karşı çıktılar ve halen karşı çıkıyorlar. Çünkü onlara göre Avrupa Birliği’ne katılım, ulusal kimliği zayıflatıyor ve güçlü ulus-devletin kurulmasını engelliyor. Günümüzde bu şekilde düşünen aşırı milliyetçi partilere örnek olarak Bulgaristan’daki Volen Siderov liderliğinde Ataka (Atak) Partisi ve Sırbistan’daki Vojislav Seselj liderliğinde Sırp Radikal Partisi verilebilir. Günümüzde Bulgaristan Meclisi’nde 21 sandalyeye sahip olan ve milliyetçi merkez sağ hükümetini destekleyen Ataka Partisi, NATO’dan ve Avrupa Birliği’nden ayrılmayı, Batılı güçlerle ilişkilerin zayıflatılmasını, buna karşılık Rusya ve Sırbistan’la ilişkilerin geliştirilmesini savunuyor.3

SIRP RADİKAL PARTİSİ

Şu anda Sırbistan Meclisi’nde 59 sandalyeye sahip olan Sırp Radikal Partisi ise Vojislav Seselj liderliğinde 1991’de kuruldu. Kurulduğu günden itibaren Sırbistan dışında Bosna-Hersek, Karadağ, Makedonya ve Hırvatistan’da Sırpların yoğun olarak yaşadığı Srpska Krajina bölgesinde örgütlendi. 1990’larda Hırvatistan ve Bosna-Hersek topraklarında yaşanılan savaşlarda aktif olarak yer alan parti, silah zoru kullanılarak “Büyük Sırbistan” idealinin gerçekleştirilmesi için mücadele etti. Partinin kurucu lideri Vojislav Seselj, savaş suçlusu olarak 2003’te tutuklandı. Kasım 2007’den itibaren Lahey’deki Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Seselj’in yargılanmasına devam edilmektedir. “Büyük Sırbistan” idealini halen devam ettirmekte olan Radikal Parti, NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne katılmayı reddediyor, ABD ve Batı Avrupalı devletlerle ilişkilerin kesilmesini, buna karşılık Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesini savunuyor. Ayrıca Radikal Parti, ABD ve Batı Avrupa ittifakı tarafından yönetilen küreselleşme sürecine karşı çıkıyor. Çünkü Radikal Parti’ye göre Batı İttifakı, Sırbistan’ı  “Avro-Atlantik bütünleşmesi”ne ve “küreselleşme”ye dahil ederek Sırp ulusunu “köleleştirmek” istiyor.4

Özetle; 1980 sonrasında yükselişe geçen aşırı milliyetçiliğin temel nedenlerini artan işsizlik-yoksulluk, belirsizlik-güvensizlik ve politikacıların milliyetçi söylemleri oluştururken, aşırı milliyetçiliği besleyen kaynaklar anti-komünizm, din-kilise ve yabancı düşmanlığı oldu.

* TASAM Balkanlar Çalışmaları Koordinatörü, Kocaeli Üniversitesi Uls. İlş. Böl. Öğretim Üyesi

Bkz.: Caner Sancaktar, “Balkanlar’da Aşırı Milliyetçilik – 1: Aşırı Milliyetçiliğin Tanımı ve Nedenleri”, (Çevrimiçi) http://www.tasam.org/index.php?altid=3232, 20/09/2010

Ayrıntı için bkz.: Vejokslav Perica, Balkan Idols: Religion and Nationalism in Yugoslav States, Oxford, Oxford University Press, 2002.

Ataka Partisi hakkında ayrıntılı bilgi için bu partinin resmi sitesine bakılabilir: www.ataka.bg

Daha fazla bilgi için bkz.: www.srpskaradikalnastranka.org.rs  ;  www.vseselj.com  ve www.antiglobalizam.com

www.tasam.org sitesinden alınmıştır

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP