DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

242 okunma

BALKANLAR’DA SOYDAŞLARIMIZIN MARUZ KALDIĞI İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

ABONE OL
04/04/2013 21:42
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan çekilişiyle birlikte geride önemli sayıda Türk-Müslüman bir nüfus kitlesi kalmıştı. 14. yüzyılın 2. yarısından itibaren Anadolu’dan Balkanlar’a gerçekleşen göç olgusu; 19. yüzyılla birlikte ters yönde bir rota izlemiştir. Osmanlı Devleti’nin bölgeyi yönetim felsefesini oluşturan hoşgörü, kardeşlik, eşitlik gibi kavramlar İmparatorluğun gerileme dönemiyle birlikte ortadan kalkmış; Balkanlar etnik bir kazana dönüşmüştü. Yaşanan savaşların ve trajedilerin kurbanı ise, genellikle Türkler ve Müslümanlar olmuştur.

 

Balkanlar’daki Türk ve akraba topluluklara yönelik yaşanan insan hakları ihlalleri, genel anlamda iki farklı kategoriye toplanabilir:

1- Fiili olarak soydaşlarımızın katledildiği 93 Harbi, Balkan Savaşları ve 1992-1995 yıllarında Bosna’da yaşananlar,

2- Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşayan Türk azınlığa yönelik izlenen sistematik asimilasyon politikaları.

 

 

1. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Balkan Savaşları ve Bosna’da Yaşananlar

 

a) 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi): “Irklar ve Yok Etme Savaşı” olarak da nitelenen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, McCarthy’nin tespitlerine göre, 1.253.500 kişiyi muhacir durumuna düşürmüştür. Bu savaş esnasında göç eden kişilerle ilgili farklı kaynaklarca verilen sayılar, yine 1 milyonun üzerinde bir rakamı ifade etmektedir. 93 Harbi’nin en korkunç yanı ise, 260.000 soydaşımızın katledilmesi ve sürgünler esnasında soğuktan ve açlıktan ölmesi olmuştur. Bununla birlikte, 93 Harbi esnasında Balkanlar’daki Türk-İslam kültür mirasında önemli tahribatlar meydana gelmiştir.

 

93 Harbi Balkanlar’daki soydaşlarımızın ilk kez azınlık konumuna düştüğü bir dönüm noktası olmuştur.

 

b) Balkan Savaşları (1912-1913): Bağımsız 5 Balkan devletinin (Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ, Romanya ve Yunanistan) birleşerek Osmanlı Devleti’ne savaş açması sonucu başlayan 1. Balkan Savaşı, Osmanlı Devleti’nin 93 Harbi ile birlikte, tarihinde aldığı en ağır yenilgilerden biri olmuştur. Bu savaşta, Bulgar ordusu Çatalca önlerine kadar gelirken; Balkan ordularının geçtiği yerlerde Türk ve Müslüman unsurlar da çeşitli kıyımlara maruz kalmıştır. Yine bu nüfus kitlesi için göç olgusu kaçınılmaz bir yazgı haline gelmiştir. Balkan Savaşları’nda gerçekleşen katliam ile ilgili her ne kadar kesin bir sayı verilemese de; İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden Bahriye Nazırı Cemal Paşa hatıralarında 500.000 kişinin Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplarca katledildiğini yazmaktadır. Konuyla ilgili pek çok kaynak da bu sayı etrafında gezinmektedir. Yine Balkan Savaşları ve sonrası 1912-1920 yılları arasında 413.000 kişi Türkiye’ye göç etmiştir. Sayısal ifadeler, yaşanan mezalimin ve trajedinin vahametini göstermesi açısından önemlidir.

 

c) Bosna’da Yaşananlar (1992-95): Balkanlar’daki Türk ve Müslüman grupların fiili anlamda toplu katliamlara maruz kaldığı son durak Bosna olmuştur. 1992 yılında bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek, daha sonra kanlı bir iç savaşın içine girmişti. Bosnalı Sırpların Müslümanlara ve Hırvatlara saldırmaları sonucu, 1992-95 yılları arasında 200.000 kişi hayatını kaybetmişti. Bunun yanı sıra yüz binlerce insan göçmen durumuna düşmüştü. Özellikle, Srebrenitsa’da 8.000 Bosnalı Müslüman’ın Sırp askerlerince topluca öldürülmesi, 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da yaşanan en büyük soykırım olmuştur. Bu, aslında yanı başında gerçekleşen soykırıma seyirci kalan “Batı’nın, Bosna’da öldüğü” anlamına gelmektedir.

 

Yukarıda bahsedilen hususlar, Balkanlar’daki Türk ve Müslüman nüfusun maruz kaldığı büyük kıyımları içermektedir. Bunun yanı sıra; söz konusu nüfus kitlesine yönelik değişik ölçeklerde şiddet ve baskı uygulanmıştır.

 

 

 

2. Bulgaristan ve Batı Trakya’daki Türklerin Maruz Kaldığı İnsan Hakları İhlalleri

 

Bu katliam ve mezalimlerin yanı sıra, özellikle Bulgaristan ve Batı Trakya’daki Türk azınlığa yönelik sistematik olarak asimilasyon ve baskı politikaları izlenmiş; bu ülkelerdeki Türklerin anavatan Türkiye’ye göçleri teşvik edilmiştir. Söz konusu durum, Yugoslavya’da da kendisini göstermiştir. Yugoslavya ile imzalanan Serbest Göç Antlaşması ile 1953-1967 yılları arasında 175.392 kişi ekonomik, sosyal, dini ve milli sebeplerden dolayı Türkiye’ye göç etmiştir.

 

– Bulgaristan’da yaşanan insan hakları ihlallerine bakacak olursak;

 

Bulgaristan Türklerinin; Bulgar Devleti’nin değişik dönemlerde, ancak genellikle aynı metotları kullanarak izlediği asimilasyon politikalarına maruz kaldığı görülmektedir. Yine Bulgaristan’daki Türk azınlık için göç olgusu değişmeyen kader haline gelmiştir.

 

* 1951 yılında, Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesine misilleme olarak Moskova’dan yönlendirilen ve Sofya’dan izlenen politika sonucu 154.000 Bulgaristan Türkü Türkiye’ye göç ettirilmiştir.

 

* Bulgaristan Türkleri nüfus sayısı itibariyle diğer Balkan Türklerinin toplamından fazla olmakla birlikte; Bulgaristan’ın demografik dengelerini tehdit eder bir düzeydedir. Bu kapsamda, özellikle komünist dönem Bulgaristan’ında Türk azınlığın değişik periyotlarda Türkiye’ye göç ettirilmesi temel politika olarak belirlenmiştir. 1968 yılında Türkiye ve Bulgaristan arasında imzalanan Göç Antlaşması’yla 1978 yılına kadar 130.000 kişi Türkiye’ye göç etmiştir.

 

* Bunun yanı sıra; Bulgar yetkililer, ülkedeki Türk ve Müslüman grupların etnik kimliğini ortadan kaldırmaya yönelik politikalar izlemiştir. 1972-74 yılları arasında Pomakların, 1981’de ise Romanların isimleri zorla değiştirilmiştir. Söz konusu uygulama 1984 yılından itibaren Türkler üzerinde tatbik edilmiştir. Soğuk Savaş dönemi Bulgaristan Türkleri açısından en karanlık yıllar olmuştur, denebilir. Bu dönemde Bulgaristan’daki Türk azınlık, sistematik bir Bulgarlaştırma politikasına maruz bırakılmışlardır: Türklerin isimleri Bulgar isimleriyle değiştirilmiş; dini vecibelerin yerine getirilmesi engellenmiş; komünizm gerekçesiyle camilerin kapılarına kilit vurulmuş; Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlere yatırım yapılmamış; Türkçe konuşanlar para cezasına çarptırılmış; Türkçe eğitim tamamen ortadan kaldırılmış ve bütün bu uygulamalara itiraz edip başkaldıranlar ise, türlü işkencelere maruz kalmış ve Belene’deki toplama kampına gönderilmiştir.

 

Bulgaristan bu uygulamalarıyla Türk azınlığın haklarını garanti altına alan ikili antlaşmaların yanı sıra Birleşmiş Milletler Kurucu Antlaşması, Jenosit Sözleşmesi, Irk Ayrımını Bütün Şekilleri ile Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşme, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Helsinki Nihai Senedi gibi taraf olduğu birçok antlaşmayı da çiğnemiştir.

 

Bütün bunların sonucunda 1989 yılında 350.000 Bulgaristan Türkü Türkiye’ye göç etmiştir. 89 Göçü, 2. Dünya Savaşı sonrası kıta Avrupa’sında gerçekleşen en büyük kitlesel göç hareketi olma özelliğine sahiptir.

 

(Son 20 yıl içerisinde, Avrupa’da insan hakları ihlalleri anlamında yaşanan yüz kızartıcı olayların Türkler ve Müslümanlar üzerinde kendisini göstermesi manidardır! )

 

Soğuk Savaş döneminin bitimiyle birlikte, Bulgaristan’ın siyasal sisteminde meydana gelen değişimle birlikte, Türkler partileşme sürecine gitmiş ve azınlık haklarını demokratik yollardan elde etme yolunu seçmiştir. Komünist döneme göre hayli iyi bir durumda bulunan Bulgaristan Türkleri yine de belli başlı bir takım sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.

 

· Anayasal Tanımlama: Mevcut Bulgaristan Anayasası’nın 36/2. maddesinde Türk azınlık yerine “Anadili Bulgarca Olmayan Vatandaşlar” ifadesi bulunmaktadır. Hâlbuki Türk azınlık, ikili ve uluslar arası antlaşmalar itibariyle Türk azınlık olarak tanımlanmaktadır. Bu etnik kimliğin, hukuksal inkârıdır.

· Türkçe Eğitim: Türkçe’nin 1999 yılında kabul edilen bir kanunla halen mecburi seçmeli ders statüsünde haftada 4 saat olduğu görülmektedir. Türkçe’nin Türk azınlık için zorunlu ders olması şarttır. Türkçe ders kitabı konusunda da pek çok sıkıntı yaşanmaktadır. Azınlık için yeni ders kitabı basılmadığı gibi, konuyla ilgili Türkiye’nin katkıları da sekteye uğratılmaktadır.

· Türkçe Yayın: Türkçe basın ve yayın faaliyetlerinin son derece geri kaldığı görülmektedir. Bulgar Devleti’nin yayın organları tarafından gerçekleştirilen Türkçe TV ve radyo program yayınlarının son derece yetersiz kaldığı gözlemlenmektedir. Buna rağmen, günde 10 dakika olarak yayınlanan Türkçe TV yayınının, ülke genelinde başlatılan geniş bir kampanya ile kaldırılması istenmektedir.

· Ekonomik Sorunlar: Özellikle Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yatırımların yapılmaması, azınlık mensupları arasındaki işsizlik oranının yaygınlaşması ve bunlara çözüm olabilecek girişimlerin enlenmek istenmesi bu kapsamda verilebilecek olan örneklerdir.

· Makamsal Sorunlar: Türk azınlık gerek yerelde gerek genel siyasette temsil açısından sıkıntı yaşamasa da kamu personeli olma hususunda birçok engelle karşılaşmaktadır. Özellikle ordu kategorisinde Türklere fırsat tanınmadığı ve yeterince temsil edilemedikleri görülmektedir.

· Dini Sorunlar: Osmanlı döneminden kalma vakıflar sorunu, günümüzde halen mevcuttur. Öte yandan, Türkçe öğretmen konusundaki yetersizlik, Müslüman din adamı konusunda da kendisini göstermektedir.

· Etnik Ayrıştırma Faaliyetleri ve Kültürel Mirasa Saldırılar: Bulgaristan’da Türk azınlığın ötekileştirilmeye çalışıldığı etnik bir ayrıştırma süreci yaşanmaktadır. Bu süreci milliyetçi ve popülist söylemleri olan gruplar yönlendirirken; Bulgaristan’daki Türk-İslam kültür mirasına da son dönemde provakatif saldırılar düzenlenmektedir. Yakılan camiler, Osmanlı’dan kalma çeşmelere verilen tahribat, Türk bayrağına çirkin saldırılar gibi bir dizi eylem etnik ayrıştırma sürecinin ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Bulgaristan Türklerinin maruz kaldığı bütün bu ihlaller AB üyesi bir ülkede yaşanmaktadır. Ne var ki, bu ihlallerin yaşandığı tek AB üyesi ülke Bulgaristan değildir. Yunanistan’da bulunan Batı Trakya’daki Türkler de benzeri sorunları yaşamaktadır.

 

– Batı Trakya’da yaşanan insan hakları ihlallerine de değinmek gerekirse:

Batı Trakya’daki Türkler de sistematik asimilasyon ve baskı politikalarına maruz kalmıştır. Kıbrıs Sorunu nedeniyle bozulan Türk-Yunan ilişkilerine paralel olarak, ortaya çıkan olumsuz tablodan Batı Trakya’daki Türk azınlık fazlasıyla nasibini almıştır. Batı Trakya’daki Türklerin azınlık hakları halen geçerliliği koruyan Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış olmasına rağmen, pek çok insan hakları ihlaliyle karşı karşıya bulunmaktadırlar.

 

Yunanlılar, 1967 Cuntasına kadar Batı Trakya’daki azınlığı Türk olarak tanımlarken; bu süreçten sonra ülkede “Türk azınlık, yok” demişlerdir. Etnik kimliğin inkârı çerçevesinde, tabelasında “Türk” adı geçen dernekleri kapatılmıştır. Gümülcine Türk Gençler Birliği ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği isimli dernekler 1987’de kapatılırken; yine isminde Türk adı taşıyan İskeçe Türk Birliği 2005 yılında aynı gerekçe ile kapatılmıştır. Bu noktada, Türk azınlığın Yunanistan’ın aleyhinde AİHM’ne dava açtığını ve AİHM’nin Ekim 2008 tarihinde aldığı kararla Yunanistan’ı mahkûm ettirdiğini belirtelim. Yunanistan “Türk” isimli derneklerimizi kapatırken; Pomak ve Roman adlarıyla kurulan dernek örgütlenmelerini teşvik etmektedir. Bu durum aslında, Yunanistan’ın Türk azınlığı bölmeye yönelik girişiminin somut yansımasıdır. Kendilerini Türk olarak ifade eden Pomaklarla, Türkleri birbirinden ayrıştırmak isteyen Yunanlıların aynı siyasetini Bulgaristan’ın da uyguladığı vurgulanmalıdır.

Yunanistan’da vatandaşlıktan çıkarma işlemleri ve beraberinde ortaya çıkan Vatansızlar konusu da ayrı bir sorundur. Yunanistan Vatandaşlık Kanunu’nun 19. maddesine istinaden Haziran 1998’e kadar Yunan resmi kaynaklarına göre, 46.638 kişi vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Gayri resmi kaynaklar bunu 60.000 olarak telaffuz etmektedir. Vatandaşlıktan çıkarma işlemiyle binlerce Batı Trakya Türkünü vatansız konumuna düşüren Yunanistan, imzalamış olduğu “Birleşmiş Milletler Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşmeyi” ihlal etmiştir.

 

Azınlığın kendi müftüsünü seçmesi konusunda problem çıkaran Yunanistan, müftüleri kendisi atamaktadır. Azınlık grubu ise, bu atamayı tanımamakta ve kendi müftülerini kendilerini seçmektedir. Dini anlamda bir başka sorun ise, Yunanlıların görkemli cami inşasına izin vermemeleri, bürokratik sorunlar çıkarmaları ve cami boyunun kilisenin çanının yüksekliğine çıkmasını engellemesidir.

 

Anadilde eğitim konusu ve Batı Trakya bölgesinin ekonomik anlamda izole edilmişliği de ayrı bir sorundur.

 

Sonuç

 

Yakın tarihimizde Balkanlar’da Türk ve Müslüman nüfusa yönelik katliam ve mezalimler yapılmasının yanı sıra, sistematik olarak asimilasyon ve baskı politikaları izlenmiştir. Bununla birlikte, soydaşlarımız göçe maruz bırakılmışlardır. İnsan hakları ihlallerinin temel parametrelerinden olan soykırım, katliam, asimilasyon ve zorunlu göç gibi olguların hemen hemen tamamının Balkanlar’daki Türklere ve Müslümanlara uygulandığı görülmektedir.

 

Türkler ve Müslümanlar söz konusu olunca, uluslar arası hukuk mekanizmalarının pek işlevsel olmaması, hukuksal bir sorun olduğu kadar, çifte standartlı ve art niyetli politikaların da varlığını göstermektedir. Yapılmamış soykırımları önümüze getirenlerin bahsettiğimiz mezalimlere kayıtsız kalmaları ve unutkan davranmaları da bu kapsamda ifade edilebilir.

 

 

 

Not: Göçlerle ilgili sayısal veriler, “Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanlar’ın Makûs Talihi Göç, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2001” künyeli kitaptan derlenerek aktarılmıştır.

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP