Unutmayalım ki ..!!! ”Bir ağacın dalları ne kadar uzarsa uzasın beslendiği yer yine de kökleridir ..!! ” 1963 yılının bir ilkbahar günüydü. Okuldan eve geldim. Annem, diğer anneler gibi beni kapıda karşıladı ve acıkmış olduğumu bildiğinden o bana hemen bir dilim ekmek ve bizim ” İZVAR ” dediğimiz,
bildiğiniz Çökelek getirdi bir tabağın içinde. Belki ilginç gelecek fakat o yıllarda bizler yani göçmenler öyle günümüzde olduğu gibi Peynir – Zeytin – Reçel türü kahvaltılıkları bilmezdik. Akşamdan kalanı sabah yerdik. Fukaralıktan o yıllarda tek düşüncemiz, sadece başımızı sokabilecek bir ev yapabilmek idi. Babam, iki amcam ile birlikte derme çatma gecekondu tipi evimizi yapıp içine yerleştiğimizde bizden daha mutlusu yoktu. Evimizin zemini toprak idi. İnce bir beton dahi atamadık parasızlıktan dolayı. Toprak zemin üzerine o yıllarda sazdan-kamıştan yapılan ”Hasır” serip, üzerine de memleketten getirdiğimiz çul denilen kilimlerden serdik. Varsın öyle olsun !!! Allah’a şükrediyorduk. Artık bizim de Türkiye’de kök salabileceğimiz bir evimiz vardı… Evimizin 3 odası ve 1 salonu vardı. Odaların birinde biz ( Annem- Babam ve ben ), diğer ikisinde
amcamlar oturuyorlardı. Babaannem ise salonda kalıyordu. İşte bu fakirhane, fakat bizler için saraydan farksız olan evimizin en önemli dekor eşyası
Yugoslavya’dan getirdiğimiz ” Nikola Tesla” marka Radyo’muz idi.
Devamlı Üsküp Radyosu’nu dinler sıla hasretini gidermeye çalışırdık.
Ben okulda Türkçe konuşmayı öğrendiğim için akşam Ajans haberlerini bana dinletirlerdi. Daha sonra da kendilerine Makedonca izah ederdim. Zira büyüklerimiz Türkçe bilmiyorlardı. Ben annemim verdiği çökelek ve ekmeği yer iken, annem Radyo’yu açtı ve tam o esnada İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu’nun Programı vardı. Bir ara Koro’dan bir bayan solist; ”Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” adlı türküyü okumaya başladı.
” Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler.
Annesinin bi rtanesini hor görmesinle ,
Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim.
Hem annemi hem babamı,
Ben köyümü özledim.”
Diye başlayan bu dram yüklü Trakya Türküsü’nün anlamını annem bana sordu.
Ben de kendisine izah ettim. Annemin gözleri doldu. Yutkundu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Anneciğim ağlama dedim. Ben de ağlamaya başladım. Gözyaşlarını silmeye çalışarak derin bir ah çekti … Bana şöyle dedi ; ” Allah, hiç kimseyi ve hatta düşmanımı bile evladından, annesinden, kardeşlerinden ve doğup büyüdüğü topraklarından köyünden ayırmasın .” Göç etmeyenler bunları bilemezler! Aklıma geldikçe gözlerim dolar, o anları tekrar anılarımda yaşarım.
Bu öykü benim yaşamımdan bir kesit olup, (BİSTRA’NIN KARDELENLERİ ) isimli öykü kitabımda yayınlanmıştır. Ben, 20 yıl Türk Halk Müziği Sanatçısı olarak türküler okudum. Fakat bu türküyü bir kez bile okuyamadım! Çünkü ne zaman okumak istediysem, türkünün sözleri boğazımda düğümlendi.
Memleket hasreti ile, hakkın rahmetine kavuşan, tüm yakınlarını Yugoslavya (Makedonya )’da bırakıp, sadece ben annesiz büyümeyeyim diye Türkiye’ye göç eden çileli Annem…!!! Allah’ın Rahmeti üzerine olsun ….!
Unutmayalım ki ..!!! ”Bir ağacın dalları ne kadar uzarsa uzasın beslendiği yer yine de kökleridir ..!! ” 1963 yılının bir ilkbahar günüydü. Okuldan eve geldim. Annem, diğer anneler gibi beni kapıda karşıladı ve acıkmış olduğumu bildiğinden o bana hemen bir dilim ekmek ve bizim ” İZVAR ” dediğimiz,
bildiğiniz Çökelek getirdi bir tabağın içinde. Belki ilginç gelecek fakat o yıllarda bizler yani göçmenler öyle günümüzde olduğu gibi Peynir – Zeytin – Reçel türü kahvaltılıkları bilmezdik. Akşamdan kalanı sabah yerdik. Fukaralıktan o yıllarda tek düşüncemiz, sadece başımızı sokabilecek bir ev yapabilmek idi. Babam, iki amcam ile birlikte derme çatma gecekondu tipi evimizi yapıp içine yerleştiğimizde bizden daha mutlusu yoktu. Evimizin zemini toprak idi. İnce bir beton dahi atamadık parasızlıktan dolayı. Toprak zemin üzerine o yıllarda sazdan-kamıştan yapılan ”Hasır” serip, üzerine de memleketten getirdiğimiz çul denilen kilimlerden serdik. Varsın öyle olsun !!! Allah’a şükrediyorduk. Artık bizim de Türkiye’de kök salabileceğimiz bir evimiz vardı… Evimizin 3 odası ve 1 salonu vardı. Odaların birinde biz ( Annem- Babam ve ben ), diğer ikisinde
amcamlar oturuyorlardı. Babaannem ise salonda kalıyordu. İşte bu fakirhane, fakat bizler için saraydan farksız olan evimizin en önemli dekor eşyası
Yugoslavya’dan getirdiğimiz ” Nikola Tesla” marka Radyo’muz idi.
Devamlı Üsküp Radyosu’nu dinler sıla hasretini gidermeye çalışırdık.
Ben okulda Türkçe konuşmayı öğrendiğim için akşam Ajans haberlerini bana dinletirlerdi. Daha sonra da kendilerine Makedonca izah ederdim. Zira büyüklerimiz Türkçe bilmiyorlardı. Ben annemim verdiği çökelek ve ekmeği yer iken, annem Radyo’yu açtı ve tam o esnada İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu’nun Programı vardı. Bir ara Koro’dan bir bayan solist; ”Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” adlı türküyü okumaya başladı.
” Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler.
Annesinin bi rtanesini hor görmesinle ,
Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim.
Hem annemi hem babamı,
Ben köyümü özledim.”
Diye başlayan bu dram yüklü Trakya Türküsü’nün anlamını annem bana sordu.
Ben de kendisine izah ettim. Annemin gözleri doldu. Yutkundu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Anneciğim ağlama dedim. Ben de ağlamaya başladım. Gözyaşlarını silmeye çalışarak derin bir ah çekti … Bana şöyle dedi ; ” Allah, hiç kimseyi ve hatta düşmanımı bile evladından, annesinden, kardeşlerinden ve doğup büyüdüğü topraklarından köyünden ayırmasın .” Göç etmeyenler bunları bilemezler! Aklıma geldikçe gözlerim dolar, o anları tekrar anılarımda yaşarım.
Bu öykü benim yaşamımdan bir kesit olup, (BİSTRA’NIN KARDELENLERİ ) isimli öykü kitabımda yayınlanmıştır. Ben, 20 yıl Türk Halk Müziği Sanatçısı olarak türküler okudum. Fakat bu türküyü bir kez bile okuyamadım! Çünkü ne zaman okumak istediysem, türkünün sözleri boğazımda düğümlendi.
Memleket hasreti ile, hakkın rahmetine kavuşan, tüm yakınlarını Yugoslavya (Makedonya )’da bırakıp, sadece ben annesiz büyümeyeyim diye Türkiye’ye göç eden çileli Annem…!!! Allah’ın Rahmeti üzerine olsun ….!