Rumeli oturak havaları, suyun öte yanından olanlar için bir çeşit “yöresel meditasyon” musikisidir.
Davulun tokmakları vurdukça adeta beyninizin pası dökülür. Kulağınızın dibinde çalan zurnanın cayırtısı, ruhunuzu uyuşturur. Oturak havasını dinlerken aslında kulağınıza üflenen, hayatın ta kendisidir! Acılarınızı sevinçlerinizle, sıkıntılarınızı umutlarınızla harmanlarsınız bir güzel… Alkolle aranız iyiyse hele, anason kokusu eşlik eder size…
Az sonra masada oturanlardan birisi “hadi be yav!” diye kalkıverir ayağa. Tabancasındaki kurşunları teker teker boşaltır karanlığa. Oturanlar bir fırt daha çekerler rakıdan, sonra kalkarlar ayağa. Yöresel Rumeli orkestrasının nameleri bir anda değişir, oturak havası yerini ağır ayak oyun havasına terkeder. Meditasyon bitmiştir, şimdi sıra hayata meydan okurcasına kendiden emin horaya (*) gelmiştir.
“Beyler Bahçesi” Rumeli oturak havaları içinde davulcuların ve zurnacıların en çok zorlandıklarından birisi olarak kabul edilir. Sadece güçlü bir soluk gerektirdiği için değil, havanın kendisine özgü temposunu yakalamanın güçlüğünden kaynaklanır bu güçlük. Zira, Beyler Bahçesinin nameleri, hem derin bir hüzün, hem de bu hüzne meydan okuyan bir coşku taşır. Bir yandan ağır tempoyla çalıp öte yandan bu gizli coşkuyu verebilmek büyük beceri ister. Bu nedenle Rumeli havalarını çalan müzisyenler için ayırt edici ezgilerin birisidir Beyler Bahçesi…
Bu türkünün hikayesi, bugünkü Batı Trakya topraklarında geçer. Takvimler, 1850’li yılların sonrasını göstermektedir. Dönem, İskeçe ve Gümülcine havarisinde beylerin güç ve hakimiyet mücadelesi verdiği bir dönemdir.
Batı Trakya kentlerinin gölgeli sokaklarında feraceli kadınlar, kırmızı fesli delikanlılar dolaşmaktadır o yıllarda. Sütçülerin karıncalı sesleri, kızancıkların gürültüsüne karışmaktadır. Rodop Ormanlarının kıpırtısı, ta kasaba meydanında duyulmaktadır.
Ve dağların hakimi nasıl eşkiyalar ise, kentlerin de hakimi beylerdir. Rodoplar’ın tütün kokulu yamaçlarında nazar boncuğu misali pırıldayan kasabalarda bey diye anılmanın kuralları vardır:
Sözün gelişi Gümülcine’de Alestoğlu, çiftliğinde beslediği fedaileriyle birlikte sokaklarda dolaşmakta, etrafına korku salmaktadır. İskeçe’nin iki büyük beyi Karamusa ve Yardımlı arasındaki toprak kavgası nedeniyle kan dökülmektedir. Beylerin aralarındaki rekabetin ölçüsü, fedailerin gözü karalığı olduğu kadar, besledikleri pehlivanların şöhretidir aynı zamanda…
Beyler arasındaki gösteriş mücadelesinin arenalarından birisi de Beyler Bahçesi denilen içkili, çengili açık hava lokantasıdır. Sıcak yaz günleri, havanın kararması ile beraber, kendinde “beylik” gören her babayiğit Beyler Bahçesinin yolunu tutar.
Önüne noksansız bir içki masası kurulur. Boğma rakının en acısı, koyun çevirmesinin en yağlısı, beyaz peynirin en damakta patlayanı, yatak kavunun en tatlısı, baklavanın en ince yufkadan açılmışı donatır masayı. Beylerin içinde en şöhretlisinin yanına sokulur davulcular. Zurnanın delikleri, itinayla kıvrılmış banknotlardan oluşan bahşiş paralarıyla doluncaya kadar hiç susmaz oturak havaları. Ne zaman ki bey aşka gelip tabancasını boşaltır, ayağa kalkılır, cüguş (**) başlar.
Neden sonra davulcular susar ve Rum müziğinin ince sazları inletir beyler bahçesini. Büyük çınar ağaçları, buzikiye çarpan mızrapın neşesiyle sallanmaya başlar. Dünyalar güzeli kızlar eşlik eder Balkan ezgilerine. Ağır başlı beyler, bahçe dilberlerinin işvelerine kaçamak bakışlarla cevap verir. Ne de olsa kiralıktır hepsi… Gönül kaptırmaya gelmez!
İsmi bilinmiyor, ama beylerden birisi bu raconu unutuverir. Buzikinin önünde salınan yeşil gözlü bir Rum dilberine akıverir yüreği. Her akşam Beyler Bahçesinin müdavimi olur. Dahası rekabet halinde olduğu beylerden birisinin koynuna gitmesin diye aşık olduğu dilbere her akşam para saçmaya başlar.
Bir yandan çiftliğindeki fedailere, bir yandan pehlivanlara bakmak için para harcayan bey, işin içine bir de Beyler Bahçesinin bol akçeli şirret eğlencelerine kendisini kaptırınca güç yettiremez olur. En sonunda malını mülkünü ziyan eder. Geriye türküsü kalır:
Beyler de bahçesinde bir ulu çınar,
Çınarın dallarında validem kandiller yanar.
İnsan da sevdiğine böyle mi yanar?
Ağla hey gözlerim kan ağla, ayrılık günü!
Söyle hey dillerim, sen söyle: Muhabbetin sonu!
Beyler de bahçesinde al yeşil çadır
Çadırın içinde validem sevdiğim yatır
Benim sevdiğimin gözleri çakır
Ağla hey gözlerim kan ağla ayrılık günü
Söyle hey dillerim sen söyle muhabbetin sonu.
Beyler Bahçesinin yeşil gözlü dilberine servetini heba eden bey dört beş nesil evvel toprak oldu. Lakin davullu zurnalı Mübadil Düğünlerinde oturak havası dinleme geleneği hala yaşıyor. Dileriz Rumeli oturak havalarını daha nesiller boyu canlı olarak dinleyebiliriz. İnternetten indirip de dinlemek, meditasyon yapmaya yetmiyor çünkü!
(*) : Hora, Rumeli halk oyunlarında halaya verilen isim.
(**): Sarışaban – Drama yöresine ait bir halk dansı
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce