Devleti Aliyye-i Osmaniyye. Vücuda getirdiği müesseseleri bugün dahi ileri ülkelerce taklit edilen ve bizim olan son imparatorluk. Kurulduğu günden günümüze değin binlerce kez ihanete uğradı. Aldığı sayısız derin yaraya rağmen, 600 yıl boyunca ayakta kalabilmeyi başardı. Devri zamanında, sırtından hançerleyen eller, yâd ellerdi. Bu, kabul edilebilir, izah edebilir cinsten bir ihanet tarzı. Adı üstünde “yadeller”. Onlar için, “ düşmandı, sırtımızdan vurdular” deriz. Olur biter. Ama birde izahı mümkün olmayanlar var. Düşmanlıklar var. Yavuz Sultan Selim’den beri sürdürüle gelen kin var. Günümüzde de örneklerine sıkça rastladığımız türden ihanetler bunlar. Cumhuriyet dönemi boyunca “aşina ellerce” yapılan ihanetler. Buna ne demeli? Nasıl izah etmeli? Bilemiyorum. İhanete yeltenen ellerin gövdesi de, gölgesi de içimizde. Ona; acımasızca uzanan dillerden derdest olanlar, hanelerimizin içinde, başköşelerimizde çınlamakta.
VAZİFE EDİNENLER
Kurguladıkları edep dışı yaşam tarzlarını film edip ecdada yakıştırmada, edep raddesinin de ötesine geçerek, başköşelerimizdeler. Osmanlıya atılmadık iftira, yapılmadık karalama bırakılmadı. Bunu yapanlara “edep, ya hu” diyorum “edep!”. Hiçbir millette ceddine, geçmişine körü körüne düşman olan bu kadar bedbahtı bir arada bulamazsınız. Her fırsatta bunu vazife edinmiş birileri var. Vazife darlardan biride; günlerdir fragmanlarında yapmak istedikleri ile ekranda boy gösteren bir TV dizisi. Adı “Muhteşem Yıllar“. Geçtiğimiz günlerde özel bir kanalda yayına giren bir dizi, “muhteşem hakaretler”. Yayına girmeden, haklı ve ağır eleştirilere maruz kaldılar. Toplumu idealsizleştirme adına önemli bir adım daha böylelikle atılmış oldu. İlk bölümünü, köşeme taşımak maksatlı seyrettim. Dizi de, ömrünü sefer-i hümayun da geçirmiş Kanuni’nin, şehzadelik dönemimin sonlarından itibaren ki hayat hikâyesi anlatılmak isteniyor. Onun gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından olduğu unutulmuş olmalı ki; bir sahnesinde elinde içki kadehi (üzerinde,”içinde şerbet vardır” etiketi olmayan bir kadeh bu) ile rakkaseler arasında dolaşırken resmedilmiş. Heyhat! O, Muhteşem Süleyman. 46 yıl İslam’ın sancaktarlığını yapmış bir cengâver. Ancak, dizide adeta Roma’ya da Bizans İmparatoru gibi tasvir edilmiş. Onu tasvir etmek için derin bir ilim, mana ve ruha sahip olmak gerek. Bu yoksa taşıma suyla değirmeni döndüremezsiniz. Dizi de yapılmak istenen bu. Dönmesi ihtimali zayıf olan dizinin ilk bölümü arka arkaya iki kez izlettirildi ilk gece. Daha ilk karelerinde yalan ve iftira diz boyu. Osmanlıyla bağdaştırılamayacak sahneler ön plana çıkarılmış. “Muhteşem Yüzyıl” gibi muhteşem bir isimle yapılmak istenenler pespayelikten öte geçememiş. İzlediğim, kendi içinde tezatlarla dolu, tarihin çarpıtıldığı bir yapım. Osmanlıya ait arşiv vesikaları araştırılmadan yola çıkılmış. Bir bilene sorulma zahmetinde dahi katlanılmamış. Hafsa Sultan ve hanedanın diğer hanımları, neredeyse yarı çıplak vaziyette İngiliz Kraliyet sarayından fırlamış kadınlar misali ekrana taşınmış. Bu sahneleri hangi tarihten ilham alarak yayınladınız? Bunu açıklamalısınız? Gösterdiğiniz hakaret dolu sahnelerin kaynağını halkımıza sunmalısınız. Kılavuzunuz kim ya da ne? Onu ortaya koymalınız. Tıpkı bu diziyi ortaya koyduğunuz gibi. Aziz milletimiz, bunu beklemekte.
APAÇIK İFTİRA
Anlatılmak istenen devir, Aliyye-i Osmanlı. 1500’lü yılların ortaları. Oyuncuların replikleri, tavır, düşünce, hal ve hareket tarzı, olaylara yaklaşımı günümüzden farksız. Buda, dizide rol alanların, devrin manevi ruhunu rollerine yansıtamadıklarına dair iyi bir örnek. Her şeyi taklit edebilirsiniz. Ancak iş o ruha gelince, o ruhu maneviyi bilmeyenler, tanımayanlar, hissedemeyenler onu yansıtamaz. Dizinin yönetim kadrosu yabancı uyruklu olsaydı bu iş bu kadar olurdu. Diziyi, kendi milletini inkâr eden “Emir Kusturica” çekmiş olsaydı da bu kadar olurdu. İnanılır gibi değil. Osmanlı’nın edep ve adaleti, repliklerde sıkça yerini bulmuş. Mamafih, edebe mugayir görüntüler repliklerle uyuşmamakta. Bu da ayrı bir tezat. Osmanlı harem penceresinden anlatılmak istenmiş. O yıllarda harem dairesi Topkapı sarayında olmamasına rağmen bu yapılmış. Oradaymış gibi resmedilmiş. Hareme dâhil hanımlara ait kareler ise utanç verici. Apaçık bir hakaret. Osmanlıya atılmış ciddi bir iftira. Harem-i hümâyûn: güzel kadınların, padişahın gönlünü almak için birbiri ile yarıştığı, göbek attığı, yarı çıplak oradan oraya koşuşturduğu, en büyük dedikodu ve entrikaların döndüğü, acımasız cinayetlerin işlendiği “Altın Kafes” gibi gösterilmiş. Bu bakış açısı haremin kenarından dahi geçememiş ecnebinin, ona dair tasavvurlarıdır. Harem, hanedanın evidir. Harem, mahremiyettir. Sarayın en kutsal yerlerindendir. Osmanlı üst düzeyinin dahi giremediği, edep ve adap kurallarının hükümran olduğu hürmetli bir mekândır. Kadın yöneticilerin yetiştirildiği eğitim müessesidir. Tıpkı Enderun gibi. Neresinden bakarsanız bakın tam anlamıyla pespayelik. Kendi içinde bir dizi, çelişkiler yumağı. Vebali büyük bir yığın iftira sahnelerinin yer aldığı bu dizi ile malınıza mal, mülkünüze mülk ekleyeceksiniz. Bunun yolu da tarihi çarpıtmaktan geçmemeliydi. Sağlıcakla kalın.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce