2009 yılında GERB hükümetinin iktidara gelmesiyle birlikte, Bulgaristan’da Türk azınlıkla ilgili yaşanan olumsuz gelişmeler yerini etnik gerginliklere bırakırken; ülkede yükselen tansiyon, ‘Bulgaristan modeli’ için sıkıntılı bir sürecin başladığının göstergesi olmaktadır. Bu noktada, 20 Mayıs Cuma günü Bulgar aşırı milliyetçi unsurların Sofya’daki Banyabaşı Camii’nde namaz kılmak üzere bir araya gelen Müslüman ahaliye saldırması pek çok açıdan farklı bir dönemin başladığını göstermektedir. Denklemin öbür tarafında bulunan Türk azınlık cenahında ise, sıra dışı gelişmeler yaşanmaktadır.
GERB HÜKÜMETİ’NİN TÜRK AZINLIK YAKLAŞIMI ve ATAKA
Bulgaristan’da 2009 Parlamento seçimleri sonrasında azınlık hükümeti kurarak iktidar olan GERB Partisi, geçen iki yıllık süre zarfında ülkedeki Türk ve Müslüman unsurlara yönelik izlediği politikalarla komünist dönemi anımsatan icraatlara imza atmış ve Türk azınlıkla ilgili derin hesapların içinde olduğunun mesajlarını vermiştir. 2009 yılına kadar Türk azınlık lehine makro edinimler yaşanmasa da; negatif yönde de gelişmeler olmamıştı. Bu noktada, iki dönem üst üste koalisyon ortağı olarak Bulgaristan Hükümetleri’nde yer alan ve üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) önemli bir misyonu yerine getirdiği söylenebilir. Ancak Borisov dönemiyle birlikte, azınlıkla ilgili eksen kayması yaşanmaya başlamıştır. Hatırlanacak olursa; Bulgar ulusal kanalında 10 dakika yayın yapan Türkçe haber programının kaldırılmak istenmesi, Türkiye’deki seçim sandıklarında usulsüzlüklerin olduğunun ileri sürülerek Türkiye’de oy kullanma işlemini yasaklama istemi, Bursa’daki konsolosluk sorunu, Tazminat meselesi, Türk tiyatrolarının birleştirme adı altında kapatılması, Başmüftülük krizi, HÖH’ü yıpratma kampanyası ve artarak devam eden etnik tahrikler bu dönemin Türk azınlık hususunda ve dolayısıyla Türk-Bulgar ilişkilerinde yaşanan makro öncelikli gelişmeler olmuştur. İktidar süresinin başlangıcında doğrudan Türk azınlığı hedef alan GERB hükümeti, azınlık mensuplarından ve Ankara’dan yükselen sesler sonucunda geri adım atmak zorunda kalırken; zamanla rotasını doğrudan HÖH’e kaydırmıştır. Bu kapsamda, Türk azınlığı HÖH üzerinden yıpratma siyaseti güden GERB Partisi, HÖH’ün zirvedeki isimlerini hedefine almış ve Türklerin kontrolünde bulunan yerel yönetimlerde de sıkı denetimler gerçekleştirmeye başlamıştır. Azınlık, parti üzerinden yıpratılmaya çalışılırken; dinî açıdan da uzun süre çözümsüz kalan Başmüftülük meselesi kullanılarak manevi bir darbeye maruz bırakılmak istenmiştir. Müslümanların seçilmiş Başmüftüsü uzun süre Bulgar yargısınca onaylanmazken; Başmüftülük yönetiminin kararlı tutumu ve demokratik baskı unsurlarını efektif bir biçimde kullanmasıyla kriz aşılmıştı. Ancak bu süreçte Müslümanlar psikolojik olarak yıkıma uğratılmış ve Başmüftülük binası Bulgar kolluk kuvvetlerince işgal edilip kapısına kilit vurularak azınlık manen çökertilmek istenmiştir.
SATRANÇÇI EDASI
GERB Partisi azınlık üzerindeki politikalarını bir satranççı edasıyla uygulamak isterken; azınlık hükümetinin destekçisi durumundaki aşırı sağ ve milliyetçi partilerin provokatif eylemleri hükümeti ve ülkeyi güç duruma düşürmektedir. En son 20 Mayıs günü, aşırı milliyetçi ATAKA Partisi’ne mensup fanatik bir grup, Sofya’daki Banyabaşı Camii’nde Cuma namazı kılmak üzere bir araya gelmiş olan Müslüman gruba saldırmış ve ülkede kontrol altında tutulmak istenen etnik tansiyonu çığırından çıkarmıştır. Cuma namazının hemen öncesinde gerçekleşen saldırıda, aşırı Bulgar milliyetçileri camide yer kalmaması dolayısıyla caminin avlusunda namaz kılanların seccadesini alıp yakmışlar, Türkleri simgelediğini düşündükleri fesleri parçalamışlar, cemaati taş ve yumurta yağmuruna tutmuşlardır. Sayıca kalabalık bir kitleyi teşkil eden fanatik grup, Bulgar polisinin de pasif ve etkisiz müdahaleleriyle daha fazla cesaret bularak ellerindeki sopalarla cami avlusunda bulunan Müslümanlara hücum etmişlerdir. Çıkan olaylarda 1’i ağır olmak üzere 10 kişi yaralanmıştır.[i] Cami içinde sayıca daha kalabalık durumda bulunan Müslüman ahali ise Başmüftülük yetkililerince sakinleştirilmiş ve cemaate sağduyu çağrısında bulunulmuştur.
OLASILIKLAR VE LİDERLERİN AÇIKLAMALARI
Sofya’da yaşanan bu gelişmeler ortada provokatif bir senaryonun varlığını işaret etmektedir. Birincisi, Bulgaristan’da yakın zamanda yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. En son yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Pırvanov ile finale kalan Siderov seçimleri kaybetse de; kendisine iyi bir ivme yaratmıştı. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine Bulgar milliyetçiliği temasını işlemek isteyen Siderov ve yandaşları böylesi bir eyleme başvurmuş olabilir. Zira saldırıların hemen sonrasında Siderov’un olay yerinde belirmesi ve Bulgar polisini suçlaması şov arayışlarının göstergesidir.[ii] İkincisi, Nisan ayı sonunda karara bağlanan Başmüftülük krizi, aşırı Bulgar milliyetçileri açısından hoşnutsuzluk yaratmıştır. Krizin Türk-Müslüman azınlık lehine çözüme kavuşması ATAKA’cılar tarafından hazmedilememiştir. Üçüncüsü, olayın 1 gün öncesinde Kırcaali’ye bağlı Cebel kasabasında Jivkov’un katı asimilasyon sürecine ilk direniş kutlamalarının olması ve Türkiye’den binlerce Türk’ün Cebel’e akın ederek 19 Mayıs’ı hem Türkiye hem de Bulgaristan Türkleri için görkemli bir şekilde kutlamaları Bulgar milliyetçilerini galeyana getirmiş olabilir. Cebel’de her sene yapılan bu etkinlerde geleneksel olarak Bulgar milliyetçilerinin yayın organlarında abartılı ve hakaret dolu yayınlar yapılırdı. Ancak bu yılki kutlamalara tepki olarak Cuma namazını kullanarak doğrudan eyleme geçmek istemiş olabilirler. Dördüncüsü, ATAKA’nın buna benzer çılgınca eylemleri GERB tarafından bastırılmakta ve arka planda engellenmekteydi. Bulgar derin devlet güçleri bu birikmişliği kontrollü bir şekilde kullanmak istemiş olabilir. Beşincisi, Bulgar polisinin olayları başlangıcı esnasında pasif ve silik bir görüntü çizmesi, olayları tırmandırmaya yaramış ve provokasyon ihtimalini güçlendirmiştir. Altıncısı ise, olası ABD etkisi… ABD’nin son dönemde Bulgaristan’daki etnik dengelere yönelik yakından ilgi duyduğu gözlenmiştir. Gerek Başmüftülük krizi esnasındaki tutumu, gerek HÖH içindeki gençlere gösterilen alaka bu tezi kuvvetlendirmektedir. ABD Bulgaristan’da etnik dengeleri yeniden yapılandırmak niyetinde olabilir.
Olayın Bulgar kamuoyunda geniş yer bulmasına müteakip Bulgar siyasiler de konuya dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Hemen hemen bütün siyasiler yaşananları kınarken; dini inançların serbestçe yerine getirilmesi hürriyeti vurgulanmıştır. Cumhurbaşkanı Pırvanov, söz konusu provokasyonun Bulgaristan yakın tarihinde bir ilk olduğunu belirtirken; siyasetin etnik ve dini eksende olmaması gerektiğini aktarmıştır. Başbakan Borisov ise, herkesin dini kimliğini serbestçe belirlemesi gerekliliğine vurgu yaparak, ATAKA’nın azınlık hükümetinden desteğini çekme iddialarını ise önemsemediğini, etnik barışın daha mühim olduğunu ifade etti.[iii]
Üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu HÖH’ten Genel Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza ise yaptığı açıklamada, Banyabaşı Camii’nde yaşanan provokasyonun yanında ülkenin değişik bölgelerindeki bazı camilere de bomba ihbarının yapıldığını belirterek, yükselen etnik tansiyonun boyutlarını çizmiştir.[iv] HÖH saldırıyı kınamakla yetinse de; önümüzdeki dönemde benzeri nitelikteki provokatif eylemlerin yaşanması kuvvetle muhtemeldir.
HÖH’TE DERİN HESAPLAR
Her ne kadar HÖH’te son dönemde yaşanan sıra dışı gelişmeler, Sofya’daki saldırıların dışında gibi görülse de; kanaatimizce ülkedeki etnik konjonktürün revizyonunu isteyen odaklarca bilinçli olarak yürütülen bir senaryo mevcuttur. 20 yıla yakın bir süre HÖH’ün üst düzey yönetiminde yer alan Kasım Dal’ın partiden istifa etmesi ve mevcut HÖH yönetimini ‘komünist dönem ajanları’ olarak nitelemesi parti merkezli Türk azınlıkla ilgili gelişmelere yeni bir boyut kazandırdı. Kasım Dal’ın istifa etmesinin ardından başlayan suçlamalar ve Ahmet Doğan’a yakınlığıyla bilinen genç milletvekili Korman İsmailov’un da Dal’ın saflarına katılması, parti içi bölünme senaryolarının çizilmesine neden oldu. Kasım Dal yeni bir parti kurmayacaklarını ve mücadelelerini ajanların tasfiye edilmesine kadar süreceğini ifade etse de; Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde saha çalışması yapması ayrı bir siyasi oluşumun sinyallerini vermektedir. Taraflar arasında karşılıklı suçlamalar ve tahrik hareketleri[v] devam edegelirken; Türk azınlık ise siyasi anlamda bölünme riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Aslında, geçmiş yıllarda da Ahmet Doğan’a ve HÖH yönetimine aykırı düşen Türk milletvekilleri olmuştu ancak, Ahmet Doğan bir şekilde onları bertaraf etmişti. Ne var ki, Doğan’a yönelik muhalefet hiçbir zaman bu kadar kuvvetli olmamış ve tahtı böylesine sallanmıştı. Bu açıdan, Doğan son dönemde yıllardır ihmal ettiği Türkiye’deki göçmen derneklerinin desteğine ihtiyaç duymuş ve bunu sağlamıştır.[vi] Öte yandan, Erdoğan’ın son Bulgaristan ziyaretinde Ahmet Doğan’la değil de; o sırada henüz partiden istifa etmemiş olan Kasım Dal ile görüşmesi ve Bülent Arınç’ın Bursa’daki seçim çalışmaları esnasında Dal’a olan yakın ilgisi AKP’nin Bulgaristan Türkleri üzerinde farklı stratejiler belirleme ihtimalini akıllara getirmektedir. Ancak, 21 yıldır partinin lideri olan ve Bulgaristan etnik modelinin mimarı durumundaki Ahmet Doğan’ın onayı olmaksızın parti içinde bir değişikliğin gerçekleşmesinin mümkün olmayacağı göz önünde bulundurulduğunda; HÖH’ün Türkiye etkisine kapalı olduğu düşünülebilir. Dolayısıyla mevcut parti yönetiminin her anlamda avantajlı olduğu görülmektedir. Kanaatimizce, gerek Ahmet Doğan’ın gerek Kasım Dal’ın Bulgaristan Türkleri nezdindeki eskimiş ve yıpranmış profilleri, akıllara farklı alternatifleri getirmektedir. HÖH’te acilen bir kan değişimine ihtiyaç olduğu kesindir ancak, ortaya çıkan net bir isim yoktur. Kanaatimizce, bu değişim; genç, dinamik, donanımlı, Bulgarca’nın yanı sıra Batı Avrupa dillerini bilen ve Türkçe’yi hem İstanbul hem de Rumeli aksanıyla konuşabilen; Türk azınlığın ihtiyaçlarını bilen, azınlığın bünyesinden çıkmış, bir takım yollarla fazlasıyla zenginleşmemiş, hala tütün tarımıyla geçinmek zorunda olan akraba sahibi, kimlik krizi yaşamayan ve ajanlık geçmişi olmayan insanlar tarafından gerçekleştirilmelidir. Böylesi isimlerin mevcut olduğu bilinmekteyse de; Bulgaristan’ın dengeleri bunu kaldırabilecek potansiyelde değildir. Ne var ki, Doğan-Dal rekabetinin Türk azınlığın siyasi temsil kabiliyetine zarar vermeme ve azınlığın bölünmesine yol açmama zorunluluğu hayati önemdedir. Özetle, Bulgaristan’da HÖH üzerinden azınlığa yönelik farklı odaklarca çeşitli senaryolar geliştirilmektedir. Bu senaryoların nihai kurgusu henüz belli olmasa da; ülkedeki etnik dengelerde bir değişikliğin hedeflendiği açıktır. Bulgar milliyetçilerinin Türk-Müslüman unsurlara yönelik saldırıları HÖH’te birlikteliği perçinlerken; kısa vadede Bulgaristan siyasetinin etnik kargaşa içinde tıkanacağı da söylenebilir.
[i] “Bulgaristan’da Irkçı Saldırı”, Milliyet, 20 Mayıs 2011.
[ii] “Sofya’da Irkçılar Müslümanlara Saldırdı”, Kırcaali Haber, 20 Mayıs 2011,
[iii] “Başbakan Borisov: Halkın Huzuru Benim İçin İktidar Desteğinden Daha Önemli”, Zaman Bulgaristan, 20 Mayıs 2011.
[iv] “Cumhurbaşkanı: Ateşle Oynuyorlar”, Kırcaali Bugün, 20 Mayıs 2011.
[v] Kasım Dal cephesine katılan HÖH milletvekili Korman İsmailov’un, 19 Mayıs Cebel etkinliğinde binlerce partilinin arasında HÖH’te bulunan ve komünist dönemde Bulgar İstihbarat Servisi’ne çalışan kişilerin partiden ayrılmasına yönelik tahrik edici bir pankart açması tatsız olaylara neden olmuş ve görüş ayrılıklarını derinleştirmiştir.
[vi] “Ahmet Doğan Türkiye’deki Tüm Göçmen Dernekleri Temsilcileriyle Görüştü”, Kırcaali Haber, 19 Mayıs 2011.
BALKAN YEMEKLERİ
15 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024