DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

162 okunma

Dalgalar vurdukça Can Teslim ettim

ABONE OL
03/09/2020 00:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Samsun bir felakete teslim oldu… Evlatlar, analar, babalar, eşler, kardeşler bir gece ansızın gelen azgın sel sularına kapılıp hayata veda etti. Canlar cananlar, canın yongası mallar yok olup gitti. Bu korkunç gecenin ardından ölenler için yas tutan Samsunluların çaresiz çığlıkları günlerce ulusal medyaya konu oldu. Siyaset dünyası ise bu acılar üzerinden kavgalarına devam etti. Medya cazgırları, ratinglerini arttıracak yeni bir mevzu bulunca ve siyasetçiler kavgalarına devam edecek yeni bir arenaya yönelince, biz Samsunlular kendi acılarımızla baş başa kalacağız. Korkarım ki bizler de acılarımızı çabucak unutacağız. Sele kurban verilen TOKİ konutlarının önünden geçerken ya da dere yatağına tezgâh açmış alışveriş merkezinde zaman geçirirken ölen insanlarımızın biçare bakışları hep üzerimizde olacak; lakin hiç birimiz aldırmayacağız… Ateş düştüğü yeri yakacak, sönünceye kadar sıcaklığı bizi rahatsız etse de soğuyunca hatırlayan kimse kalmayacak… Her şeyi sonsuz bir iştah ile tüketen popüler kültür, acıları da aynı hınçla tüketiyor ne yazık ki… Acıların bu denli hızlı tüketilmesi, hatalardan ders alınmasına fırsat bırakmıyor; vicdanlarda açılan onulmaz yaraları hafızaların karanlık köşelerine süpürüyor. Oysa eskiden televizyonlar ve internet yokken, şaşılası biçimde daha diri bir toplumsal hafızası vardı bu milletin… Bu tür acılar, doğrudan halkın bağrından kopan ağıtlar yakılarak toplum hafızasına nakşediliyordu. O günkü koşullarda kanun ve nizamın veremediği cezalar, dilden dile dolaşan ağıtların yanık nağmelerinde hüküm olup yüzlerce sene suçu işleyenlerin yakasına yapışıyordu. Anadolu ve Rumeli’nin ağıtlarında hüküm giymiş haydut, eşkıya, kötü yürekli ağa veyahut yönetici sayısını bir bilseniz, yeryüzündeki en büyük mahpushanenin aslında Türk insanının vicdanı olduğunu anlardınız!

BOĞULAN KADERE DAİR BİR RUMELİ AĞITI…

Halime, saçları belik belik, dünyalar güzeli bir Rumeli kızı… Arda Nehrinin kıyısında, yeşile bezeli bir Türk köyünde, fakir anasıyla bir başına yaşayan, aşka âşık bir kızçe! Erecep… Yağız bir Rumeli kızanı… Fakir ama yürekli, sevdası için ölüme koşacak kadar gözü kara bir genç adam. İki genç birbirine sevdalıdır. Ölüm onları ayırıncaya kadar birbirlerinin olmaya söz vermişlerdir. Lakin onların huzurunu İsmail Ağa bozmaktadır. Bir hayli çifti çubuğu olan İsmail Ağa, zenginliğinin verdiği öz güvenle göz koyduğu Halime’yi anasından ister. Kızını zengin bir adamla evermek isteyen anası, Halime’yi İsmail Ağa ile evlenmeye zorlamaya başlar. Sevdiği kızın sıkıntı içinde olduğunu gören Erecep, daha fazla bu duruma katlanamaz ve İsmail Ağa’nın kapısına dayanır. Lakin İsmail Ağa, gaddar bir adamdır. Yanaşmaları, Erecep’i fena halde döver. Uğradığı zulme dayanamayan Erecep, en yakın arkadaşı Cemil’le beraber dağa çıkıp İsmail Ağa ile mücadele etmeye başlar. İsmail Ağa, adamlarını Erecep’in peşine salar ve onu öldürmek için elinden geleni ardına koymaz. Ancak Erecep ve Cemil, her defasında onlardan kurtulmayı başarır. Dağdan inen İsmail Ağa’nın adamları sadece Erecep’in takkesini ve yeleğini bulabilmiştir. Buna sinirlenen İsmail Ağa, korkunç bir plan yapar. Adamları aracılığıyla Erecep’in çatışmada vurulduğu ve cesedinin Arda Irmağı’na düştüğü yalanını söyler. Bunu kanıtlamak için önceden kurşunladığı Erecep’in yeleği ve kasketini ırmakta çamaşır yıkayan kadınların biraz yukarısında suya bırakır. Erecep’in öldüğüne inanan köy halkı çok üzülür. Zavallı Halime de derin bir acı içindedir. İsmail Ağa ise Halime’nin anasının kapısına dayanıp kızını bir an önce ikna etmesini istemektedir. Nihayet genç kız, anasının baskısına dayanamaz ve isteksizce bile olsa evliliğe rıza gösterir. Durumu öğrenen Erecep, sevdiği kızı kurtarmak için çare peşine düşmüştür. Kına gecesi genç kızı kaçırmayı planlar. Arkadaşı Cemil’i gizlice kına gecesi Halimeler’in evine gönderir. Yapılan plana göre Cemil, Halime’ye gizlice sokulup Erecep’in kendisini köyün biraz altındaki tahta köprüde beklediğini söyleyecek ve genç çift birlikte kaçacaktır.

ARDA KENARINA GELEN HALİME

Lakin Cemil, Halime’nin evine geldiğinde konu komşunun bir telaş içinde olduğunu görür. Genç kız, gizlice evden kaçmıştır. Kimse nerede olduğunu bilememektedir. Güzel Halime, üzerindeki beyaz gelinlikle Arda Irmağı kenarına gelmiştir. Bahar azgınlığı içindeki ırmağın sularında Erecep’in hayalini görür. Sevdiği adamın cesedinin Arda ırmağında olduğunu zannetmektedir. Kendisini coşkun sulara bırakır. Kendisini biraz aşağıda tahta köprüde ümitle bekleyen Erecep, biraz sonra ırmağın taşıdığı sevgilisinin cenazesiyle karşılaşır. Halime’yle Erecep’in dramı, köylülerin dilinde ağıtlaşır. Güzel Halime’nin çaresizliği, anasının aç gözlülüğü, İsmail Ağa’nın gaddarlığı ve Erecep’in yaşadığı acı dilden dile dolaşır…

 

“Arda boylarında gırmizı erık,
Halime’nin ardinda on yedi belık…

Ah annecim, ah annecim yaktin ya benı,
Bu genç yaşta denizlaraattin ya benı.

Aliverin feracemi, annecim diksin.
O gıymatli İsmail’e kendiciği gitsin.

 

Uyan uyan, Ereceb’im, senin olayim.
Ardalar aldi ya nerdabulayim?

Arda Boylarına ben kendicim gittim.
Dalgalar vurdikça can teslımettım.

Ah annecim, ah annecim yaktın ya benı.

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP