“Kol kırılır, yen içinde kalır” derler ya… Doğrudur, ama yen içinde kalan kırık kolun zamanla kangren olması da kaçınılmazdır! Çayleyik derler, eski bir mübadil köyü vardır Çal Dağları’nın zirvelerinde… Masal kadar güzel bir köy olan Çayleyik’in Meydanı, bir seyir terası misali manzaraya hâkimdir. Görkemli çınar ağaçlarının gölgesinde serinleyen bu küçük meydanın yamacında tarihi bir çeşme vardır, suyu acımtırak akar… Kendisi de Çayleyikli olan rahmetli Hasan Yazgan’la Yunanistan’a gittiğimizde kendisinden dinlemiştim hikâyeyi: Yıl 1913 civarı olsa gerek; Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kurulması için canı pahasına mücadele veren Süleyman Askeri Bey, işte o çınar ağaçlarının önünde “hürriyet” yemini ettirmiş Çayleyikliler’e. Aralarında rahmetlinin dedesi de varmış; anlattığına göre öyle etkileyici bir nutuk atmış ki köylülerin hepsinin yürekleri kabarmış, gözlerinden yaşlar akarak “Ya hürriyet, ya ölüm!” diye yemin etmişler.
GARBİ TRAKYA HÜKÜMETİ
Bilmeyenler için hatırlatalım, 31 Ağustos’ta Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi adıyla kurulan ve sadece birkaç ay yaşayan Türk devletinin kurucularından birisidir Süleyman Askeri Bey… Batı Trakya milli marşının sözlerini de bizzat kaleme alan bu kahraman, Çayleyik’te yaptığı konuşmanın benzerini tüm bölgede yapmış, kısa sürede Balkan Türklerinden 29 bin kişilik bir milis gücü kurmayı başarmıştır. Lakin bütün iyi niyetli gayretlere rağmen o hükümet sadece 55 gün yaşayabilmiştir. O gün “ya hürriyet, ya ölüm” diye bağıran Çayleyikli dedelerimizin başına sonra neler geldi derseniz… Önce Bulgarlar geldi, zulüm yaptılar. Sonra onlar gitti, Yunanlılar geldi, gene zulüm… En sonunda mübadele ve ebediyen kopuş! Hürriyet için ölmeye razıydılar, ama daha kötüsü geldi başlarına… Aradıkları hürriyeti, ancak topraklarından koparak Samsun’da bulabildiler. Hikâyeyi anlattığım İskeçe Müftümüz bana, Çayleyik çeşmesinin suyunun, Bulgar işgalinden sonra acı akmaya başladığını söylemişti!
CESUR İNSANLAR
Cesur insanlardır Çayleyikliler. Mücadeleyi sonuna kadar yaparlar, hırslı, savaşçı, dürüst ve inançlı… Aslında sadece Çayleyikliler’in değil, bütün Balkan Türklerinin hasletidir bunlar. Ama bütün bu hasletlere rağmen acı kaderi değiştirmeyi başaramadı büyüklerimiz. Çünkü birbirinden kopuk ve habersizdiler. Güçlerini ve enerjilerini bir araya getirecek bir dayanışmaları yoktu. Sonuç hepsi için acı oldu… O tarihlerde Balkan Türklüğü büyük bir sancı içindeydi. 600 senelik imparatorluk üzerlerine çökmüştü. Balkan Savaşı yüzünden topraklarını, hürriyetlerini ve ekonomilerini yitiren insanlarımızın her biri, yarınlarını başka yerde arıyordu. Sözün özü, büyük bir dağınıklık vardı… Bu dağınıklık nedeniyle elden giden Batı Trakya topraklarında yeni bir devletin yaşatılamayacağına inanan Osmanlı hükümeti, yaklaşan 1. Dünya savaşında müttefikimiz olan Bulgarlara topraklarımızı terk edecekti. Aradan tam doksan sene geçti… Onların torunları olarak bizler, hala aynı sorunu yaşıyoruz. Sadece Samsun’da değil, Giresun’da, Ordu’da, Amasya’da, Yozgat’ta, Tokat’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Sinop’ta milyonlarlayız… Ama ekonomide, siyasette, bürokraside sayımızla orantılı bir gücümüz yok… Sadede gelelim… Bundan 5 sene önce, Samsun Mübadele Derneği genel kurulu, Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumeli derneklerini bir araya getirecek bir federasyonun kurulması için kendi yönetimine yetki verdi. Daha sonra hukukçu üyelerinin katkılarıyla bir tüzük çalışması yapıldı. Türkiye’nin en büyük federasyonlarından örnek alınarak yapılan çalışma için İçişleri Bakanlığı’ndan da görüş alındı. Kardeş derneklerle bu tüzük paylaşıldı. Sözlü anlaşmalar yapıldı. Her şey yolunda gidiyordu. En eski cemiyetimiz olan Balkan Türkleri Derneği, kendi genel kurulunda Edirne’deki bağlı oldukları federasyondan ayrılma kararı alarak ilk büyük adımı atmıştı. Daha sonra Samsun Mübadele Derneği ve Alaçam Mübadiller Derneği, delege seçimi dahi yaptı. Amasya ve Giresun dernekleri ile birçok köy ve mahalle derneğimiz süreçten haberdar, oluşumun çivilerinin çakılmasını beklemeye başladı. Lakin bilgi ve birikimleriyle bu oluşuma en çok katkı vermesini beklediklerimiz, “küçük olsun, benim olsun” hastalığından kendilerini bir türlü kurtaramıyorlar. Yeni bir federasyon oluşumuna omuz vermektense, “Samsun’da hiçbir derneğin üye olmadığı bin kilometre ötedeki bir federasyonda” yönetici sıfatı edinmeyi tercih ediyorlar. Dahası bundan en çok sıkıntı duyması gerekenler de “böyle gelmiş, böyle gider” türküsünü söylüyorlar… Federasyon projesinin en önemli merhaleleri olan Bafra Balkan Türkleri Derneği’nin şube vasfından çıkıp müstakil dernek haline gelmesi mümkün olamadığı gibi Samsun Balkan Türkleri Derneği Genel Kurulu’ndan da öğrendiğimize göre yeni federasyon kurma konusunda yeni yönetime bir yetki verilmemiş…
AKLI OLAN HERKES GÖRÜYOR
Kimseyi kırmak değil derdim. Lakin aklı eren herkes görüyor. Türkiye yepyeni bir döneme süratle gidiyor. Önümüzdeki üç yıl içinde Cumhurbaşkanlığı seçimi, yerel seçimler ve genel seçimler var… Kartlar yeniden karılacak, bürokrasiden ekonomiye, siyasetten sosyal hayata her şey değişecek. Bu değişimden güçlenerek çıkanlar, en teşkilatlı ve en iyi hazırlanan lobiler olacak. Ülkeyi bekleyen hareketli günlere girmeden önce Karadeniz Rumeli Dernekleri Federasyonu projesini hızla hayata geçirmek zorundayız. Yoksa bu iş zamanla tavsar, heyecanını yitirir. Federasyon öncesi dönem, dernekler arasında bir nişanlılık dönemi gibidir. Eğer lüzumundan fazla uzarsa ekşir. Kardeşlerim, dostlarım, agalarım, bacılarım, soruyorum size: “Çayleyik çeşmesinin suyu ne vakit tatlanacak? Deyin bakalım kızanlar, bıkmadınız mı bre acı su içmekten?”
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce