Hani genel kabul görmüş bir tabirdir, “Türkçe lastik gibidir, nereye çekersen oraya gider.” derler ya tas tamam doğrudur, ama eksiktir. Zira bizim dilimiz, sadece lastiğe değil aynı zamanda kelimelerin anlamlarını öğüten bir değirmene de benzer. Misal, çok değil beş sene önce makbul –hatta milli bir kelime olan “Ergenekon” kelimesi, malum davaların ardından cüzzamlı sözcüklerin arasında yerini alıverdi. Türkçe kelimelerdeki bu hızlı anlam kaymalarının nedeni Türk milletinin yadsınamaz dinamizmi midir, yoksa inanılmaz bir hızla değişen dünya mıdır bilinmez; ancak şurası bir gerçek ki bu tür anlam kaymalarına yerel ağızlarda çok daha fazla rastlıyoruz. Bu devenimden Rumeli Türkçesi’nin de fazlasıyla etkilendiğine şüphe yok. Memlekette (Rumeli’nde) çok kullanıldığı halde yeni nesillerin, hatta yaşı otuzun altında olanların pek azının gerçek anlamlarını bilmediği dört sözcüğü örnek vereceğim size: Efendi, bey, ağa ve kahya… Sözün gelişi, bugün birisine “Bilmemkim Efendi…” desek ne gelir aklınıza? Bazen kapıcıya sesleniriz böyle, “Murtaza Efendi iki ekmek, bir kola getir…” filan diye. Hatta modern çağlarda bazen “küçümser gibi” bir anlam yüklemek için de “efendi” kelimesini kullanır olduk. Başbakanımız, siyasi rakiplerine yüklenirken “Kemal Efendi, freni patlamış kamyon gibi…” demiyor mu mesela?
ERKEK VERSİYONU
Peki “bey” diye kime diyoruz şimdi? Aslında değer verdiğimiz, ya da pek tanımadığımız adamlardan söz ederken kullanıyoruz bu tabiri… Hasan Bey, Hüseyin Bey, müdür bey, memur bey gibi… Bayanlar için kullandığımız “hanım” kelimesinin erkek versiyonu bir yerde… “Ağa” kelimesi ise artık aşiret dizilerinden kalma bir alışkanlıkla anlam buluyor artık. Kendisine zoraki bağlı bir gurubun despot lideri manasında algılıyoruz bu kelimeyi. “Kahya” kelimesi ise neredeyse unutur oldu. Daralmış bir manayla, “yarış atlarına bakan adam” gibi bir kalıba sığdırılmaya başlandı artık. Oysa pek az kişi bilir ki, bu dört kelime, bir zamanlar Rumeli Türkçesi’nin Rodop ve Makedonya ağızlarında insanların statülerini anlatmak için kullanılan özel tabirlerdi. Örneğin birisine “Efendi” deniyorsa, o kişi muhakkak okumuş bir adamdır. Ya mektep görmüştür, ya medrese okumuştur; ama mutlaka bir tahsil hayatı vardır. Herkesin büyük hürmet gösterdiği bu kimseler, bir anlamda “yarı alim” gibi kabul görülürlerdi. Bir çoğu ya devlet kademesinde, ya da dini müesseselerde mevki – makam sahibi olan “Efendiler” Rumeli coğrafyasının en çok değer verilen insanlarıydı. “Bey” sıfatı ise, Rumeli Türkleri’nde yöresel zenginleri tanımlamak için kullanılırdı. Genellikle köylerin biraz dışında genişçe çiftlik evleri bulunan beyler, hükümet ve iş dünyasıyla yakın ilişkiler içinde olurdu. Çevre köylerde fakirlere sahip çıkmak, bazen adaleti sağlamak, yöre halkının menfaatlerini korumak beylerin görevleri arasında idi. Tütün alım satım işleri başta olmak üzere bulundukları bölgenin iktisadi işlerinde belirleyici olan beyler, aynı zamanda devlet dairesinde işi olan herkese yol gösterirlerdi. Bu nedenle beyler, kendi bölgelerinde değer verilen, saygı duyulan, hürmet gösterilen kişilerdi. Kimi yerlerde beylerin eşkiyalar ile de temasları olduğu, onları uzak tutmak için para verdikleri de bilinirdi. Mübadele yıllarında birçok köyün hak ve hukukunu korumak da beylere kalmıştır. “Ağa” (aga) sıfatı, eski Rumeli’de “sözü dinlenen ağır başlı adam” manasına gelirdi. Despot adamlar değildi Rumeli ağaları… Hani “Goca macır” diye bir deyim vardır ya, tam da öyle adamlara ağa denirdi. Hemen her köyde yedi sekiz kişiye yakıştırılan bir sıfattı bu. Öyle yaşla da pek ilgili değildi, aynı ailenin küçük kardeşine ağa yakıştırması yapılırken büyük kardeşine bazen aile dışında kimse ağalık yakıştırmayabilirdi. Sözüne itibar edilen, alim değilse de arif olan, çalışkan kişilerdi ağalar. Zengin olmaları da gerekmezdi. Çok fakir de olsa, eğer etrafında sözlü bir ağırlığı varsa “ağa” olunabiliyordu. Rumeli’de çok yaygın kullanılan bir sıfat da “kahya” tabiridir. Esasen hayvancılığın (bilhassa küçük baş) çok yaygın olduğu Makedonya bölgesinde her aile kendi sürüsünün kahyasıydı bir anlamda. Belki buradan gelen bir benzetmeyle, ailesi olan, çoluk çocuğu bulunan her erkek için kullanılan ve saygı belirten bir sıfattı kahya… Belki Hindistan’daki gibi keskin çizgilerle ayrılmış bir kast sistemi yoktu Rumeli’nde… Veyahut Doğu – Güneydoğu Anadolu’daki aşiret tarzı, veya Orta Anadolu’daki cemaatvari bir toplumsal tabakalaşmadan da söz etmek mümkün değildi. Lakin eskiden Makedonya ve Rodop Rumelisi’nde insanların toplumsal statüleri, kendilerine verilen dört önemli sıfatla ifade edilebiliyordu…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce