DOLAR 32,1973 -0.04%
EURO 35,0224 -0.03%
ALTIN 2.510,170,39
BITCOIN 22412104.62563%
İzmir
31°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Halk ve Önder – Millet ve Devlet

ABONE OL
20/02/2011 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye’nin Ortadoğu komşuları ve yakın bölgesinde gerçekleşen olaylara baktığımızda, bölgemiz hakkında henüz netlik kazanmasa da bir takım planların, halk ve halkın istekleri ön plana çıkarılarak uygulama sahasına sokulduğu hissi sanırım hepimizde uyanmaktadır.

Bugün İslam coğrafyasında süregelen olaylara baktığımızda, kutlu İslam inancını paylaşan her inanç sahibi gibi, bizlerinde içini çok acıtan, yüreklerini sızlatan, ruhlarımızı dara, kalplerimizi sıkıntıya sokan görüntülere şahit oluyoruz. İslam coğrafyasında uzun yıllardan beri, “çobanın sürüsünü güttüğü” gibi devlet yöneterek, kendilerine “lider” diyenlerin, liderlik ettikleri halkların taleplerine karşı ne kadar duyarsız, seslerine ise ne kadar anlayışsız ve sabırsız olduklarını, tüm sansürlere rağmen rahatça görmekte, meydana gelen ölüm ve yaralanmalardan, zulmün boyutlarının ne denli ayyuka çıktığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Henüz 90 yıl öncesine kadar aynı topraklarda tek bir devletin idaresini ortaklaşa kabul ettiğimiz bu coğrafya insanın makûs talihinin hala devam ediyor olduğunu görmek, özgürlüğe, hür düşünceye, serbest bir vicdana sahip insanımızın rahatsızlığının bir kat daha artmasına sebep olmaktadır.

Doksan yıl önce Erzurum’da, Erzincan’da, Çanakkale’de, İzmir’de yaşadığımız despotluk ve kıyımların, ikinci dünya savaşının hemen evvelinde Libya’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Fas’ta, Mısır’da, Suriye ve Irak’ta, bu toprakları ellerimizden alan, bizleri bölen, bizleri birbirimize yabancı kılan, milliyetleri ayrı fakat amaçları aynı olanlar tarafından nasıl devam ettirildiğini unutmadık. II. Dünya savaşının hemen ardında da Filistin’de, Pakistan’da, Kırım’da, tüm orta Asya ve Doğu Türkistan’da, Kafkaslarda ve Balkanlarda olan biteni dişlerimizi sıkarak, kimimizin elleri arkadan bağlı, kimilerimizin de başları öne eğik bir şekilde izledik… Yakın geçmişimizde Kıbrıs’ta, Kuzey Irakta, Azerbaycan’da, Çeçenistan’da, Bulgaristan’da, Batı Trakya’da, Makedonya’da, Kosova’da ve Bosna-Hersek’te gerçekleştirilen, kıyım, katliam, asimilasyon ve haksızlıkların tamamını, çoğu zaman hızlı kalp çarpıntıları, kızarmış bir yüz, tarihin yüksek şahsiyetlerinden ve mücahit yapıya sahip olan inancımızdan utanarak seyrettik…  Tüm bunlar olurken; bizi bir kılan, iri yapan ve diri eden şey bir gün gerçekleştireceğimize olan birlik inancı, tesellimiz ise bu zulümlerin bize, bizden gelmiyor olmasıydı.

Dünyamızda iki büyük medeniyetten biri olan mensubu olduğumuz medeniyetimiz, kendisine hiç yakışmayan; despotizmin, esaretin, işgalin, adaletsizliğin, haksızlığın, hukuksuzluğun, işsizliğin, fakirliğin, açlığın, sosyal ayrımcılığın, cehaletin, ataletin, haksız kazancın, bencilliğin, tecavüzün, aldatmanın, riyanın, vurdumduymazlığın, kinin, kibrin, işittirmeye çalışmanın, üstünlük hevesinin, iftiranın, kavga etmenin, minnet altına almaya çalışmanın, intikam almaya çalışmanın ve gayri görerek öldürmek istemenin pençesine düşmüş kıvranmaktadır.

Bize ait olmayan bu noksan değerlerin pençesinde, bizi bize düşman kılan yabancılıklardan kurtulmanın tek yolu, hiç kuşku yok ki halkın kendine ait hür iradesine teslim olmak, “doğruluktaki ittifakına” uygun politikalar geliştirmek ve halkın önüne bu politikalar ile çıkmaktır. Halkın iradesine uygun olarak, demokrasiyi, sosyal adaleti ve hukukun üstünlüğünü, fikir, vicdan, irfan ve teşebbüs hürriyetini kendisine şiar edinmiş, buna inanmış ve bununla halka mal olmuş yönetimler elbette ki medeniyetimizin üzerindeki haksız karanlığı ortadan kaldıracak şafağı yeniden söktüreceklerdir.

Doksan yıl öncesinin vatandaşları, bugünün komşu ve kardeş halkları ile paylaşacağımız şey sadece üzüntü ve keder olmamalıdır. Sevinç ve güzelliklerin, kazanç ve bolluğun da bu muhteşem coğrafyanın tüm insanları tarafından kardeşçe ve adalet ile paylaşılması için, bugün Türkiye Cumhuriyetine, tüm tarihi boyunca olduğundan çok daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. Ülkemiz bu sorumluluğun bilinci ve yönetiminde olduğu sürece bu coğrafya insanı makûs talihini yenme hususundaki inancına daha fazla sahip çıkacaktır.

Bu konuda gücünü makamından alan değil, varlığı ile bulunduğu makamı güçlendiren liderlere tüm İslam coğrafyasında daha çok ihtiyaç vardır…

 

    En az 10 karakter gerekli