İsrail ile Lübnan ve Filistin’in savaşı, yetmiş yıldır süregelen bir savaş. Filistin’in bugün ordusu yok olmuş durumda. Lübnan’ında varla yok arası bir şey. Silah ve teçhizatları büyük oranda ellerinden alınmış. Önemli kaleleri fetih edilmiş. Kendini savunacak silah ve teçhizatı bile bulmakta zorlanan bu ülke insanları katliama ve soykırıma tabi tutulmakta. Kaybeden yine İslam âlemi ve Müslümanlar olmakta. Geçtiğimiz Ramazan ayında Obama’nın tırnak arası bir açıklaması bugün yaşanan ölümler açısından oldukça dikkat çekici. Üç beş yıl öncesine kadar “sayıları her defasında 1,5 milyarın üzerinde, iki milyara yaklaşan nüfusu ile” diyerek zikredilen Müslüman âlemi için Obama bu kez 1 milyarın üzerinde demeyi tercih etmiştir. Bu beyanat, Müslüman nüfusun dünü, bugünü ve geleceği açısından önemli ipuçları taşıyor olabilir. Yaşanan onlarca savaşta öldürülen sayısı gün be gün artıyor. Arap Baharı’nda cereyan edenlerde bu tezi doğrular nitelikte. İşte, Libya ve Kaddafi’si, işte, Mısır ve Mübareği. işte, Esed ve Suriye’si ve Tunus ve Cezayir, Fas, Yemen, Ürdün ve diğerleri. İşte, bu ülkelerin halkından toplanan vergilerle, milyar dolarlara mal olmuş “orduları”.
EZİLEN ARAP HALKLARI
Bugün neredeyse tamamına yakını, Arap baharı ayaklanmalarında, varoluşlarının yegâne sebebi, velinimeti halklarına ölüm kusmaktalar. “Kendi yönetimlerince” ezilen Arap halkları, kendi paraları ile alınan silah ve mühimmatın hedefi ve kurbanı olmaya devam etmekte. Bazıları işi mezhep savaşına dönüştürmek isterken “atı alan da Üsküdar’ı geçmek üzeredir.” Burada, bir iki soru akıllara geliyor. İlki; mezhep endeksli devletler kuşağı oluşturmayı, âlem-i İslam endeksli kuşak oluşturmanın önüne geçirme gayretlerinin kaynağı ve sebebi nedir? Diğeri de mezhepler üzeri olan cihan serveri Peygamberimiz (s.a.v.) olsaydı, bu durumda ne yapardı? Sorularının cevaplarını bilen akl-ı selimler elbet çoğunluktadır. Öyleyse bilenler, bilmeyenlerin kulağına ve birileri de özellikle İran, Suriye, Irak ile benzer düşüncedeki diğer bazı devlet yöneticilerinin kulaklarına bunu kuvvetlice fısıldasınlar. Ki, akıllar başa gelsin. Yaşananlar âlem-i İslam açısından bir dramdır. Görmemiz gereken, özlenen ve beklenen tablo bu değildir. Bütün âlem-i İslam’ın güven, huzur ve bütünlüğü, birlik, dirlik ve beraberliği tablosudur özlediğimiz. Peşi sırada, barış ve huzurun âlem-i beşere yansımış halidir. Aksini ummak abesle iştigaldir. Kardeş ve dindaş kanını körüklemektir. Eşref-i mahlûkatın canına kıymaktır. Müslüman’ın canı da, malı da, namusu da bir diğerine haramdır. Görünürde olanlardan yola çıkıldığında, BOP eksenli Arap baharının estiği ülkelerdeki orduların, dışa karşı caydırıcılıktan ziyade, içeriyi hizaya getirmek üzere ihdas edildikleri akla daha muhal geliyor. Ülkeler “kendi ordularınca” yakılıp yıkılıyor. Viran olan beldeleri ise yeniden imar etmek mazlum Arap halklarının boynunun yeni borcu oluyor. Şimdi bu ülke insanları, ülkelerinin yeniden imarı ve ordularının yeniden kurulması için bir o kadar daha milyar dolara ya da karşılığı olan petrole ihtiyaç duyacaklardır. Döngü, yıllarca bu kısır haliyle dönüp durmaktadır. Bir türlü nihai şeklini almasına müsaade edilmeyen Ortadoğu da olanların diğer bir adı da modern ya da çağdaş köleliktir. Çarklar; bir türlü şekillenemeyen, şekillenme iradesi elinden alınan, çapsız idarecilere sahip Ortadoğu ve dünyanın birçok geri kalmış ülkesinde kısırlaşmış bir halde dönüp gitmekte. Bölge, Osmanlı sonrasında, daha önceleri de böylesi “baharları” çok görmüştü. Ancak bu bahar halkların değil, her daim sömürenlerin baharı olmuştur. Bahar rüzgârları her defasında kasırga haline dönüştürülmüştür. Bu bahar rüzgârı da onlardan biridir. Acıyı, tatlı hüviyetine büründürmenin bir başka yolu da böylesi kelime oyunları olsa gerek. Her ne olursa olsun, Ortadoğu da her şeyden sil baştan, kan revan içerisindedir. Son merhalede, adım adım ilerleyen ve oldukça sert esen “bahar rüzgârları” bugün itibariyle en zor coğrafyasına gelip dayanmıştır. Türkiye, Irak, Suriye ve İran dörtgeninde sıkışıp kalan baharın arttırdığı terörle kamufle edilmek istenen ve bir dönemin sıkça telaffuz edilen alçak yoğunluklu savaşı da ülkemizin payına düşendir. Üzerinde durulması gereken bir diğer konuda; Suriye’nin kuzeyinde sözde Kürt bayrakları asılarak federe bir yapının ayak sesleri bir aralar işitilir olmasıydı. Amerika, bu gelişme karşısındaki tepkilerin ardından, “biz Suriye’yi bir bütün olarak görmek istiyoruz, kuzeyinde federatif bir “Kürt” yapılanmasını öngörmüyoruz” safsataları ile durumu geçiştirmeye çalışsa da buna hiç kimse inanmadı. Deyim yerindeyse, buna kargalar bile güldü. Alışılmış yalan beyanatları ile söylenmeye devam eden ABD’nin mumu bu kez de yatsıyı beklemeyecek gibi. Gelecek günler bunun böyle olacağını sanırım bir kez daha ortaya koyacaktır. Aynı lafları 90’lı yıllarda Irak’ı bölerken de sarf etmemişler miydi? “Irak’ın bütünlüğü bizim için her şeyden daha önemlidir” dememişler miydi? Buyurunuz, Irak’ın bugünkü durumuna bakıp kararı sizler verin. İngiltere’yi perdeleyen ABD, benzer yalanları yüzünden bölgede ve dünyada güvenilirliğini yitirmiştir.
– DEVAMI HAFTAYA –
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce