DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 0%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

Endüstriyel Futbol Deyince
56 okunma

Endüstriyel Futbol Deyince

ABONE OL
07/03/2021 16:10
Endüstriyel Futbol Deyince
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ramazan Kurşunlu

 

Endüstriyel futbol… Bu terimi belki Gareth Bale’e ödenen bonservis bedeliyle duydunuz, belki de 2009 yılında oynanan Adana Demirspor-Livorno maçıyla duydunuz. Borussia Dortmund’un kombine ve bilet fiyatlarının gündeme gelmesiyle de duymuş olabilirsiniz. Kim bilir belki de tribünlerde asılan ”No Al Calcio Moderno” pankartlarıyla duymuşsunuzdur. Yani bir şekilde bu terime artık yabancı değiliz. Peki nedir bu endüstriyel futbol, bizle ne işi olur? Dilerseniz biraz ondan bahsedelim.
Bilindiği üzere endüstriyel demek, endüstri ile ilgili endüstri ile alakalı demektir. Endüstri ise; makine ve benzeri araçlar kullanılarak bir madde veya gücün niteliğini veya biçimini değiştirerek toplu üretimde bulunan faaliyet dalıdır. Bunun futbolcası ise; taraftarların, başarı ve kazanma arzularını ticarete dönüştürerek futbolun bir pazar haline gelmesidir.
Endüstriyel futbolun bizden istediği çok şey vardır. Mesela, tuttuğumuz takım için daha fazla para verip bilet, kombine almak ve tuttuğumuz takım için fazladan çeşitli harcamalar yaparak(takımlara ait sim kartları, kredi kartları, modemler vb.)başarının ancak ve ancak para ile getirilebileceğine inandırmak. Ve daha da ötesi bizlerden taraftar değil, müşteri-seyirci olmamızı ister endüstriyel futbol.
Başarılı bir takımın kendi sahasında ondan kat kat daha başarılı ve güçlü bir takımdan 5. Golü yerken, tribündeki koltuklarından kalkıp stadı terk etmeye başlayan insanlar, takımlarına tepki verdiğini zannederler. Halbuki bu endüstriyel futbola çalışmaktan başka bir şey değil. Babasının öğle yemeği için verdiği paraları biriktirerek takımının maçına bilet alan genç bir taraftar, takımının yediği 3. 4. Yada 5. golde dakikalar kaçı gösterirse göstersin asla stadı terk etmez. Endüstriyel futbol böyle bir taraftarı istemiyor artık.90 dakika susmayan takımına desteğini hiç kesmeyen “taraftar” yerine, tepkisini stadı terk etmekle gösteren, maçı sanki tiyatro izlermiş gibi izleyen ve de en önemlisi gelir seviyesi yüksek “seyirci-taraftar” istiyor. Maalesef artan bilet fiyatları ile belli bir gelir seviyesinin altında yer alan taraftarların stada girişine engel oluyor endüstriyel futbol.

Peki bizler taraftar olarak istediğimizi alabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Takımımız kazansın, kupalar alsın, başarılı olsun istiyoruz. Ancak çoğu kulüp yöneticileri endüstriyel futbola o kadar ayak uydurmuşlar ki, ayrılan bütçe ve transfer harcamalarıyla, oynanan futbolun uzaktan yakından ilgisi yok. Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Yakın tarihte Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın transfer ettiği 3 ismi size söyleyerek ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Misimoviç, Guiza ve Tabata.

Endüstriyel futbolun ne demek olduğunu hala anlayamayanlar varsa onlara güzel bir örnek daha vereceğim. Hiç düşündünüz mü dünyanın en büyük ülkelerinden biri olan ABD’de neden futbol çok gerilerde kalmış? Çünkü futbol süre açısından çok uzun bir oyun. Emin olun futbol 90 dakikayı 6’ya bölüp 15’er dakikalar halinde oynansaydı, dünyanın en iyi futbolcusu da en iyi futbol takımı da bu ülkeden çıkardı. ABD’de en çok tutulan spor oyunlarının başında basketbol ve Amerikan futbolu geliyor. Basketbol 12. dakika sonunda, Amerikan futbolu ise 15. Dakika sonunda ara vermektedir. Dolayısıyla o arada maçı yayınlayan kanallar istediği reklamı verirler. Şimdi soruyorum size, kendi reklamınızın 45 dakikada bir mi yayınlanmasını istersiniz yoksa 12 15 dakikada bir mi ekrana gelmesini istersiniz? Bunu ABD’de futbolun popüler olamamasının nedenlerinden biri olarak görmekteyim.

Borussia Dortmund son 5-6 yılda endüstriyel futbolun kölesi olmayıp, taraftarı müşteri gibi görmeyip muazzam başarılar elde etti. 1997 yılında kazanmış olduğu şampiyonlar ligi şampiyonluğunun ardından 2000’li yılların başında mali kriz nedeniyle çok zor günler yaşadı ve iflasın eşiğinden döndü. Daha sonra toparlanarak üst üste 2 Bundesliga şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi finali gören Dortmund, bizlere endüstriyel futbola boyun eğmeden başarının nasıl yakalanacağını göstermiş oldu. Peki nasıl olur da iflasın eşiğinden dönen bu kulüp bunca başarıları yakalayıp Avrupa’nın 1 numaralı takımı haline gelebiliyor? Şüphesiz bunda taraftarı müşteri gibi görmeyip endüstriyel futbola ayak uydurmayan bir zihniyete sahip kulüp yönetimi ile, “Biz Borussia’yız” kampanyasını başlatan Dortmundlu halkın, esnafın çok büyük emeği var. Şampiyonlar Ligi’nde bile 30-40 euroya satılan biletlerle tribüne daha fazla taraftar çekilerek her maçını ortalama 80.000’e yakın kişiye oynamıştır Borussia Dortmund.
Endüstriyel futbola direnen sadece kulüp ve taraftar grupları değildi. Bu sistemin kölesi olmayan, bu sisteme ayak uydurmayan sayısız futbolcular geldi geçti. Bence bunların en efsane olanı; menajerinin “Milyonunuz Sizde Kalsın” adıyla kitaplaştırdığı İtalyan futbolcu Cristiano Lucarelli.2003 senesinde, Torino’yu bırakıp sadece 100 bin Euro karşılığında; ırkçılığı yok sayan, kapitalizmi yok sayan, işçi sınıfının, ezilen ve yoksul kesimlerin takımı haline gelmiş bir liman şehri olan Livorno’ya transfer olmuştur Cristiano Lucarelli. Forvet mevkiinde oynayan Lucarelli, Livornolu bir liman işçisinin oğlu olup 12 yaşından beri Livorno tribünlerinin gediklisi olmuştur. Livorno takımına transfer olduğunda yaptığı açıklamasında ”Bazı futbolcular yarım milyona bir Ferrari ya da güzel bir tekne alırlar. Ben o paraya sadece bir Livorno forması satın almak isterim. Tüm beklentim ve isteğim bu!” diyerek takımına olan sadakat ve sevgisini asla parayla değişmeyeceğini bizlere göstermiş oldu.
Endüstriyel futbola karşı çıkan futbolcular dediğimizde unutulmaması gereken bir diğer isim ise ”Futbol borsada değil, arsada güzeldir.” sözüyle dikkat çeken rahmetli Metin Kurt. Futbolun para babalarını ve onların dayatmış olduğu sistemi protesto etmek için çoğu maç, müsabakalara sakallı şekilde çıkmıştı.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP