Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türk-İş Genel Kurulu’nda önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan işverenlere uyarılarda bulunarak, “Kanaati her zaman işçiden beklemeyin, işveren olarak siz de kanaat ekonomisini bir öğrenin. Kanaatten yana olun. Eğer işverenler olarak kanaat ekonomisine inanırsak o zaman terini kendine sermayey kazanç edindiğin bu insanlarla paylaşıma girdiğin andan itibaren kazancın da daha da bereketlenecektir. Buna aynı zamanda ben bereket ekonomisi diyorum.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:
Bizim inancımızda emek kutsaldır. Çalışanın hakkının alın teri kurumadan tam ve zamanında verilmesini tavsiye eden bir dinin mensuplarıyız. Kültürümüzde de güçlü bir anlayış vardır. Türkiye’nin en köklü işçi konfederasyonu olan Türk-İş bu bakımdan büyük bir misyonun sahibidir. Bu ülke işçinin hakkını savunmak yerine işçiyi istismar edenleri gördü. Sendika ağaları gördü. İşçilerin sadece yüzde 11.2’sinin sendikalı olmasında sendikalara duyulan bu güvensizliğin hiç mi rolü yok? Türkiye 1 Mayıs krizleri yaşadı. 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kutlanılması için pekçok girişimde bulunuldu. 1 Mayıs sadece bir bahane ve araç olarak kullanılmıştır. Başbakanlığım döneminde bu meseleye sahip çıktım. Gerekli yasal düzenlemeleri yapıp, 1 Mayıs’ı resmen işçi bayramı olarak ilan ettim.
CAM ÇERÇEVE İNDİRENLER, POLİSE SALDIRANLAR VAR
1 Mayıs bahanesiyle ülkenin ve milletin huzurunu kaçırmak için uğraşanları bu da durdurmadı. Resmen kabul edilmiş bir bayram olmasına rağmen yine ortalığı yakıp yıkanlar, cam çerçeve indirenler, polise saldıranlar var. Bunların 1 Mayıs’ı bayram olarak görmek diye, işçi bayramı olarak görmek diye dertleri yok. Zaten çoğu işçi falan da değil. Üniforma giyerek, yüzlerini giyerek ellerinde molotoflarla yollara düşen bu kişilerin amacı en başından belli zaten. Kaos çıkarmak, terör estirmek ve bu şekilde dikkat çekmek. Maalesef bizim medyamız aralarında sendikaların da bulunduğu birtakım sivil toplum kuruluşu da bu kişilere sahip çıkıyor. Medya bu şovları görmese, parlatmasa inanın hiçbiri sokağa inmeye dahi cesaret edemez. Maksat üzüm yemek değil, bayramı kutlamak değil bağcıyı dövmek.
BEN BU KONUDA UMUTLUYUM
Maalesef her yıl istenmedik görüntülere şahit oluyoruz. Medya ve sivil toplum örgütleri dahil tüm kurumlarımız demokrasi ve özgürlüklerin yanında yer aldığında inşallah bu sıkıntıyı da hep birlikte aşacağız. Ben bu konuda umutluyum. Türkiye’nin sadece geçtiğimiz 13 yılda yaşanan hadiseleri göz önünden geçirdiğinizde umutlu olmak için çok sebebimiz var. Türkiye’nin yarını da bugünün den iyi olacak. Bu ülkede asgari ücret 184 liraydı bugün bin lira. Şimdi yılbaşından sonra bin 300 lirayı konuşuyoruz. Asgari ücreti ne olarak tanımlıyoruz. Bin 300 liranın altında hiçbir işveren yanında çalıştırdığına ücret ödeyemez. En az vermesi gereken rakam bin 300 liradır. Bunu vermek durumunda. Efendim güneydoğuda, doğuda geçim şartları daha kolay diyemezsin. 2002 yılında ülkemizde emekli maaşlarının tabanları 66 ile 376 lira arasında değişiyor.
KANAATİ HER ZAMAN İŞÇİDEN BEKLEMEYİN
Yılbaşından sonra emekli maaşlarının tabanında da bin lira alt sınır haline gelecektir. İşçe emekçi dostu olmak budur. Bu tavandır, taban noktasında bir sınır yok, ne veriyorsan onu ver. Ben buna inandığım için söylüyorum. Bir taraftan paylaşımcılık derken bir taraftan da gelin bizim değerlerimizin içerisinde bir kanaat var. Kanaati her zaman işçiden beklemeyin, işveren olarak siz de kanaat ekonomisini bir öğrenin. Kanaatten yana olun. Eğer işverenler olarak kanaat ekonomisine inanırsak o zaman terini kendine sermayey kazanç edindiğin bu insanlarla paylaşıma girdiğin andan itibaren kazancın da daha da bereketlenecektir. Buna aynı zamanda ben bereket ekonomisi diyorum.
BU YAŞANANLAR ÇOK BÜYÜK TECRÜBE OLDU
Vatandaşımızın geçineceği asgari ücreti alabilmek için gayret ettik. Milletçe güçleneceğiz. Türkiye geliştikçe büyüdükçe herkes gibi işçilerimiz de hakettiği payı alacaktır. Pastayı tahrif etmek için uğraşırsak elimizdekinden de oluruz. Ülkemizi ne bölücü terör örgütü, ne paralel devlet yapılanması çetelerine ne dış düşmanlarına ne de sadece kendi çıkarı için onlara destek olanlara bırakmayacağız. Türkiye bizim, hepimimizin. Bu ülkede ne varsa hepimizin. Onun için iri olacağız, diri olacağız, bir olacağız hep birlikte Türkiye olacağız. Türkiye 7 Haziran seçim sonuçlarıyla başlayan ve 1 Kasım’a kadar devam eden önemli bir süreç yaşadı. Bu yaşananlar çok büyük tecrübe oldu.
TÜRKİYE YORGUN DÜŞTÜ
Türkiye sahip olduğu istikrar ve güven dediğimiz hazinenin kıymetini 5 ay gibi bür sürede anladı. En ufak sarsıntının ne sonuçlar düzenleyeceğini hep birlikte hissettik. Bir yandan terör, bir yandan ekonomi, bir yandan gelecek endişesi milletimizi bunalttı. İlk fırsatta 1 Kasım seçimlerinde tercihini yeniden istikrar ve güvenin yanında kullanmıştır. Şimdi önümüze bakma zamanı. Türkiye yorgun düştü. Bundan sonra yavaşlayan projelerimizi hızlandırmalı, yeni projelerimizi süratle hayata geçirmeliyiz. Cumhurbaşkanı olarak hükümetimizin ve başbakanımızın sonuna kadar yayındayım. Türkiye geçmişte yaşadığı siyasi erkler açısından uyumsuzluğu unutmuş değil.
HERKES KABUL EDİYOR
Anayasa fırlatmakla yaşanan sürecin nasıl bir bunalıma girdiğimizi hepimiz hatırlıyorum. Cumhurbaşkanlığının tarafsız olması gerekir diye başlayan cümleler olacaktır. Ben ülkemin ve milletimin aleyhine olacak hiçbir konuda tarafsız olmam, olamam. Benim tarafım ülkemin ve milletin yanındadır. Anayasa’nın verdiği yetkiler neyse bunu kullanırım. Esasen tüm bu sıkıntıların temelinde mevcut Anayasa’nın yattığını herkes kabul ediyor. Türkiye’nin ihtiyacı olan Anayasa’ya kavuşmasını engelliyor. Her seferinde milletin karşısında mahçup olmalarına rağmen inatlarından vazgeçmiyorlar.
DARBE DEĞİL MİLLETİN ANAYASASINI YAPALIM
330’a yakın bir parti 3 üye verd diğerleri de 3 üye verdi. Buna rağmen Anayasa çalışmalarında uyum sağlanmadı. Ana muhalefet 47 maddeyi çıkaralım dediler. Diğer iki parti gelmiyor diye niye bekletelim gelin sizinle çıkalım dedik, olmaz dediler. Anayasa izleme komitesi kuralım dedik, muhalefet bu komiteye üye vermedi. Gelin anayasamızı yapalım. Darbe anayasasıyla geleceğe yürümeyelim, milletin anayasasıyla yürüyelim. Yeni anayasa meselesi tam anlamıyla bir memleket meselesidir. Türkiye tarihinde ilk defa kendine siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı.
SURİYE MESELESİ HERKESİN KAPISINI ÇALMAYA BAŞLADI
1 Kasım’da önümüze açılan dönemi en iyi şekilde değerlendirip fırsata çevirmeliyiz. Gelin bu şeref bu mecliste görev alan milletvekillerine ait olsun. Gelin bunu yeni Anayasa ile taçlandıralım. Buna kendimizden ziyade geleceğimiz için ihtiyaç vardır. Türkiye daima teyakkuz halinde bulunmak zorunda olan bir ülkedir. Son dönemde yaşanan gelişmeler her geçen gün derinleşerek sürüyor. Suriye’de 5 yıla yakın süren hadiseler, bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir sorun haline gelmiştir. Dünyanın sırtını döndüğü Suriye krizi nihayet teker teker her ülkenin kapısını çalmaya başladı. Suriye Türkiye’nin komşusu olma yolunda, halklarımızın ortak geçmişe sahip bir coğrafyadır. Nasıl Balkanlar’a, Kafkaslar’a bigane kalmamız sözkonusu olamaz ise Suriye’de yaşananları yok sayamayız.
DAVET ETTİ DİYE ORAYA GİTMEK ZORUNDA DEĞİLSİN
Rusya Suriye’de ne arıyor? Neymiş BM’nin kendilerine verdiği yetki varmış. O ülkenin yönetimi davet edilirse gidilirmiş. oraya gitmek zorunda değilsiniz. 380 bin insanı öldüren Esed’in davetine icap etmek durumunda değilsiniz. Bunu ben sayın Putin’in kendisiyle çok konuştum. Biz tüm komşularımız gibi Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız. Bugün Suriye’de bu hakları kullanabilecek meşru bir yönetim yoktur. Esed rejimi ülkenin çok kısıtlı bir bölgenin hakimiyetiyle böyle bir iddiada bulunamaz. Yüzde 86 oradaki örgütlere aittir. Bizim için Suriye’deki meşru muhatap Suriye halkıdır. Onları temsil eden ülkenin önemli bölümüne hakim olan ılımlı muhaliflerdir. Onların arasında akrabalık ilişkisinde bulunduğumuz Bayırbucak Türkmenleri de var.
100 YILLIK STATÜ BİN YILLIK KARDEŞLİĞİ BOZAMAZ
Suriye’deki Türkmenler sadece Bayırbucak’ta yaşayanlardan ibaret değildir. Suriye’nin pekçok yerinde sayıları milyonlarla ifade edilen Türkmen kardeşimiz yaşamaktadır, bunu görmeye mecburuz. Buradaki varlıkları 7. yüzyıla kadar uzamaktadır. Bugün ayrı ülkelerin şehirleri olabilir, aslında Hatay’la Lazkiye’nin, Mardin’le Haseke’nin Antep’le Halep’in bir farkı yoktur. Yüz yıllık statü bin yıllık kardeşliği ortadan kaldıramaz. Bizim hassasiyetimizin ortaya koyduğumuz aktif insani tavrın sebebi budur. DEAŞ rejimden beslenmektedir. Rusya’nın başını çektiği bir moda ortaya çıktı. Buna kendisi de inanmıyor. Türkiye DEAŞ’tan petrol alıyor iddiası. Paris’teki zirvede de bunu söyledim.
BİRİ SURİYELİ TÜCCAR DİĞERİ RUSLARIN SATRANÇ USTASI
Türkiye Cumhuriyeti’nin DEAŞ’tan petrol aldığını belgelerle Rusya ispat etmeye mecburdur. Aksi takdirde iftiradır. Eğer ispat ederlerse ben makamımda durmam. Eğer edemezlerse kendisi de koltuğunu bırakır mı, bu önemli. Türkiye’nin petrol aldığı, doğalgaz aldığı yerler bellidir. Rusya, İran, Azerbaycan, Kuzey Irak, Katar, Cezayir ve zaman zaman Nijerya’dan biz bu ihtiyacı karşılıyoruz. Hem Rus pasaportu sahibi hem de Suriyeli olan George Haşravi bu işin en büyük tüccarıdır. Hem petrolü alıyor, hem rejime satıyor. Bunu en son ABD Hazine Bakanlığı açıkladı. Bir de Rusların satranç ustası var, o da bu işi yapıyor. Elimizde belgeleri var bunu açıkladık, açıklayacağız.
İRAN’I UYARDIM, BEDELİ AĞIR OLUR DEDİM HABERİ KALDIRDILAR
Aileyi bu işe karıştırmak işin çok daha ahlaki noktasıdır. İran bunu geçmişte yaptı. Açtım konuştum, böyle devam ederse bunun bedelini İran olarak çok ağır ödersiniz. 10 gün falan sürdü, daha sonra sitelerinden bunu kaldırdılar. Bugüne kadar 380 binin insanın hayatını kaybettiği 12 milyon insanın yerinden edildiği bir Suriye’yi ve onun bağlantılarını konuşuyoruz. Bize göre Suriye’deki asıl sorun budur. Bu sorun çözülmeden ne terör ne de mülteci meselesinde ilerleme olmaz. Suriye’de sebepler yerine sadece sonuçlara odaklanıp harekat planları yapılıyor. Bizim derdimiz Suriye halkının en kısa sürede ülkelerinde kendilerine güvenli ve huzurlu bir gelecek kurabilmelerine yardımcı olmaktır.
ONLAR YARIN YOKLAR AMA BİZ BURADA OLACAĞIZ
Biz Suriye’deki kardeşlerimizin can güvenliğini, huzurunu kurmanın peşindeyiz. Onlar sadece kendi çıkarları zaviyesinden meseleye yaklaşıyorlar. Onlar bugün varlar yarın olmayacaklar. Ama biz Suriyeli kardeşlerimizle aynı coğrafyada yaşamaya devam edeceğiz. Yarın bu işler geride kaldığında inşallah oradaki kardeşlerimizin karşısına gönül huzuruyla başımız dik, anlımız ak çıkacağız. Suriye konusunda ilkeli ve insani tavrımızı sonuna kadar devam edeceğiz.
SAKAL KESMEKLE BİTMEZ DAHA ÇOK GÜR ÇIKAR!
İŞKUR vasıtasıyla nitelikli niteliksiz Katar’a bir miktar Türk vatandaşını çalışmaya gönderebileceğiz. Bu dayanışmamız sebebiyle işsizler noktasında ciddi bir değerlendirmeyi yapmış olacağız. Suriye ile ilgili görüş farklılığı olan ülkeler ekarşı özel bir husumetimiz yoktur. Egemenlikle ilgili hassasiyetimizden en küçük bir taviz vermeyi kimse bizden beklemesin. Bu millet aç kalır, açıkta kalır ama asla istiklalinden vazgeçmez. Sokollu Mehmet Paşa inebahtı savaşında ne diyor, ‘Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz bizim İnebahtı’da sakalımızı kestik. Kesilen kol yerine gelmez ama sakal daha gür çıkar’. Türkiye olarak ilişkilerimizi kin, nefret, hırs gibi duygular üzerine değil insani bir zemin üzerine kuran yükselten bir ülkeyiz.
ENGELLİ OLMAK KADER MAĞDURU OLMAK DEĞİLDİR
Bugün Engelliler Günü. Akşam külliyemizde engelli kardeşlerimle beraber olacağız. Başbakanlığım döneminde engelli kardeşlerimizin kamu kurumlarında yer alması noktasında çok büyük gayretlerimiz oldu. Bundan sonra da engelli kardeşlerimizin devlette yer alma sürecini devam ettiriyoruz. Engelli olmak bir kader mağduru olmak değildir. Biz onların o hayata ortak olma, hayata katılma aşklarını bu şekilde önce kamuda sonra da özel sektörde de işverenlerimiz bu noktada gelsinler engelli kardeşlerimize kapılarını açsınlar. Türkiye’nin her alanda olduğu gibi sendikacılıkta da yerli ve milli duruşlara sahip olan kuruluşlara ihtiyacımız var.
TÜRK-İŞ GELECEKTE DE MİLLİ VE TUTARLI TAVRINI SÜRDÜRMELİ
Türk-İş’in çalışma hayatımızda, milil meselelerimizle ilgili tavırlarıyla temayüz etmiş bir kuruluşumuzdur. Önümüzdeki dönemde Türk-İş’ten bu doğrultuda çok daha net ve gür sesli duruşlar beklediğimi söylemek istiyorum. Sayın Türk-İş başkanına teşekkür ediyorum. Birliğiniz, beraberliğiniz daim olsun diyorum. Türk-iş Genel Kurulun hayırlı olamsını diliyorum. Allah’a emanet olun.
Kaynak: sabah.com.tr
BALKAN YEMEKLERİ
18 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024